SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

MUKADDİME

<< 221 >>

DEVAM: 17 - ALİMLERİN FAZILETİ VE İLiM TALEBİNE TEŞVİK BABl

 

حَدَّثنَا هِشَام بْن عَمَّار. حَدَّثنَا الوليد بْن مسام، مروان بْن جناح، عَن يونس بْن ميسرة بْن حلبس؛ اَنَّهُ حدثه، قَالَ: سَمِعْت معاوية بْن أبِي سُفْيَانَ يحدث

 - عَن رَسُول اللّه صَلى اللّه عَلَيْهِ وَسَلَّمْ اَنَّهُ قَالَ: ((الخير عادة، والشر لجاجة. ومن يرد اللّه بِهِ خيراً يفقهه فِي الدين)).

 

فِي الْزَوَائِدِ: رَوَاهُُ ابْن حبان فِي صحيحه من طريق هاشم بْن عَمَّار، بإسناده ومتنه.

 

Muaviye bin Ebi Süfyan r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

'' Hayırlı şey bir alışkanlıktır. Şerli iş de bir düşmanlıktır. Allah (Teala) kim hakkında hayır dilerse ona dinde fakih kılar. ''

 

Not: Zevaid de: İbn-i Hibban sahihinde Hişam bin Ammar’dan aynı sened ve metinle tahric etmiştir. ‘’ deniyor

 

 

220 ve 221 AÇIKLAMASI:

 

Hadislerde geçen «Fıkıh» kelimesi Arap dilinde anlamak, bilmek demektir. Din lisanında ise şeriat ilmine tahsis edilmiştir. Şer-i şerife Fıkıh adının verilmesinin sebebi ise şer'i hükümlerin bir takım kaideler, deliller, kıyaslar, derin ictihadlar ile ve büyük bir anlayış kabiliyeti ile meydana çıkarılmasıdır.

 

Kastalani: «Hadiste, fıkıh kelimesinin sözlük manası ile yorumlanması daha uygundur. Çünkü dini ilimIerin hepsini kapsamış olur. Aksi takdirde yalnız şeriat ilmine münhasır kalır», der.

 

Sindi diyor ki : Din hususundaki fıkıh bilgisi, kalbe Allah korkusunu veren ve o korkunun etkisini kişinin dış organlarında gösteren öyle bir ilimdir ki; artık sahibi, kendi çevresini uyarmağa girişir. Tevbe suresinin meali aşağıya alınan 122'nci ayeti buna işaret buyurur:

 

«Bununla beraber mu'minlerin hepsinin toplanıp birden. savaşa gitmeleri doğru değildir. Her kabileden büyük bir kısım. savaşa çıkmah. onlardan bir kısmı da, din hususunda fıkıh bilgisini öğrenmek ve kabileleri savaştan geri döndüğü zaman, onları Allah'ın azabı ile korkutmak için geri kalmalıdır. Olur ki; Allah'ın azabından sakınırlar.»

 

Darimi'nin İmran'dan rivayet ettiğine göre kendisi Hasan hazretlerine bir mes'ele ile ilgili olarak:

 

Ya Eba Said! Fıkıhçılar böyle söylemiyorlar? deyince, Hasan:

 

- Vah vah! Sen şu ana kadar tek bir fıkıhçı gördün mü? Fıkıhçı, ancak dünyayı bırakan, ahirete gönül veren, dini hususlarda basiret sahibi olan ve Rabbine ibadet etmeye devam eden kimsedir, dedi»

 

Hadislerde geçen. Hayır ile büyük hayır veya hayırların hepsi kasdedilirse fıkıh bilgisi olan kimsenin büyük hayra veya hayırların hepsine mazhar olduğu, fıkıh bilgisi olmıyan kimsenin bu büyük hayırdan mahrum kaldığı veya hayırların hepsini alamadığı ifade edilmiş olur.

 

İkinci (221.) hadisin «Hayırlı şey bir alışkanlıktır ... » fıkrası ile kasdedilen manayı Sindi şöyle açıklar:

 

Yani sağlam bir iman ve muhkem bir takva üzerinde duran mu'minin göğüsü hayırlı şeylere açılır, içtenlikle ve seve seve hayırlı hizmetlere koşar, artık bu çalışma onun için bir adet ve alışkanlık haline gelir. Fakat gönlü şerre ve kötülüklere açık değildir, böyle şeyleri yapmak istemez. Ancak şeytan ve kötülüğü şiddetle emredici olan nefsin amansız düşmanlığı neticesinde onun kalbine şer girebilir.»

 

Buhari yukardaki fıkra hariç, hadisi, ilim ve İ'tisam bölümlerinde Muaviye r.a.'den rivayet etmiştir. Buhari'deki rivayete göre Hz. Muaviye bu hadisi bir hutbe esnasında rivayet etmiştir. Oradaki metin uzundur.

 

Müslim de zekat bölümünde rivayet etmıştir.

 

Zevaid müellifi de, Tirmizi'nin, birinci hadisi İbn-i Abbas'tan rivayet ettiğini ve İbn-i Hibban'ın da ikinci hadisi Hişam bin Ammar yolu ile rivayette bulunduğunu ifade etmiştir.

Sindi ise şöyle söylemiştir:

 

Nesai, ilk hadisi Şuayb, Zühri, Ebu Seleme ve Ebu Hureyre senedi ile rivayet etmiştir. En sıhhatlısı Buhari ve Müslim'de olduğu gibi Zühri'nin Humayd bin Abdirrahman bin Avf vasıtası ile Muaviye'den yaptığı rivayettir. İbn-i Maceh'in Ebu Hureyre'den olan rivayeti zahiren sahihtir. Fakat Zühri'nin rivayeti üzerinde ihtilaf edilmiştir.