DEVAM: 17 - ALİMLERİN
FAZILETİ VE İLiM TALEBİNE TEŞVİK BABl
حَدَّثنَا
هِشَام بْن
عَمَّار.
حَدَّثنَا الوليد
بْن مسام،
مروان بْن
جناح، عَن
يونس بْن
ميسرة بْن
حلبس؛
اَنَّهُ
حدثه، قَالَ:
سَمِعْت معاوية
بْن أبِي
سُفْيَانَ
يحدث
-
عَن رَسُول
اللّه صَلى
اللّه عَلَيْهِ
وَسَلَّمْ
اَنَّهُ
قَالَ: ((الخير
عادة، والشر
لجاجة. ومن
يرد اللّه
بِهِ خيراً
يفقهه فِي
الدين)).
فِي
الْزَوَائِدِ:
رَوَاهُُ
ابْن حبان فِي
صحيحه من طريق
هاشم بْن
عَمَّار،
بإسناده ومتنه.
Muaviye bin Ebi
Süfyan r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurmuştur:
'' Hayırlı şey
bir alışkanlıktır. Şerli iş de bir düşmanlıktır. Allah (Teala) kim hakkında
hayır dilerse ona dinde fakih kılar. ''
Not: Zevaid de:
İbn-i Hibban sahihinde Hişam bin Ammar’dan aynı sened ve metinle tahric
etmiştir. ‘’ deniyor
220 ve 221
AÇIKLAMASI:
Hadislerde
geçen «Fıkıh» kelimesi Arap dilinde anlamak, bilmek demektir. Din lisanında ise
şeriat ilmine tahsis edilmiştir. Şer-i şerife Fıkıh adının verilmesinin sebebi
ise şer'i hükümlerin bir takım kaideler, deliller, kıyaslar, derin ictihadlar
ile ve büyük bir anlayış kabiliyeti ile meydana çıkarılmasıdır.
Kastalani:
«Hadiste, fıkıh kelimesinin sözlük manası ile yorumlanması daha uygundur. Çünkü
dini ilimIerin hepsini kapsamış olur. Aksi takdirde yalnız şeriat ilmine
münhasır kalır», der.
Sindi diyor ki
: Din hususundaki fıkıh bilgisi, kalbe Allah korkusunu veren ve o korkunun
etkisini kişinin dış organlarında gösteren öyle bir ilimdir ki; artık sahibi,
kendi çevresini uyarmağa girişir. Tevbe suresinin meali aşağıya alınan 122'nci
ayeti buna işaret buyurur:
«Bununla
beraber mu'minlerin hepsinin toplanıp birden. savaşa gitmeleri doğru değildir.
Her kabileden büyük bir kısım. savaşa çıkmah. onlardan bir kısmı da, din
hususunda fıkıh bilgisini öğrenmek ve kabileleri savaştan geri döndüğü zaman,
onları Allah'ın azabı ile korkutmak için geri kalmalıdır. Olur ki; Allah'ın
azabından sakınırlar.»
Darimi'nin
İmran'dan rivayet ettiğine göre kendisi Hasan hazretlerine bir mes'ele ile
ilgili olarak:
Ya Eba Said!
Fıkıhçılar böyle söylemiyorlar? deyince, Hasan:
- Vah vah! Sen
şu ana kadar tek bir fıkıhçı gördün mü? Fıkıhçı, ancak dünyayı bırakan, ahirete
gönül veren, dini hususlarda basiret sahibi olan ve Rabbine ibadet etmeye devam
eden kimsedir, dedi»
Hadislerde
geçen. Hayır ile büyük hayır veya hayırların hepsi kasdedilirse fıkıh bilgisi
olan kimsenin büyük hayra veya hayırların hepsine mazhar olduğu, fıkıh bilgisi
olmıyan kimsenin bu büyük hayırdan mahrum kaldığı veya hayırların hepsini
alamadığı ifade edilmiş olur.
İkinci (221.)
hadisin «Hayırlı şey bir alışkanlıktır ... » fıkrası ile kasdedilen manayı
Sindi şöyle açıklar:
Yani sağlam bir
iman ve muhkem bir takva üzerinde duran mu'minin göğüsü hayırlı şeylere açılır,
içtenlikle ve seve seve hayırlı hizmetlere koşar, artık bu çalışma onun için
bir adet ve alışkanlık haline gelir. Fakat gönlü şerre ve kötülüklere açık
değildir, böyle şeyleri yapmak istemez. Ancak şeytan ve kötülüğü şiddetle
emredici olan nefsin amansız düşmanlığı neticesinde onun kalbine şer
girebilir.»
Buhari
yukardaki fıkra hariç, hadisi, ilim ve İ'tisam bölümlerinde Muaviye r.a.'den
rivayet etmiştir. Buhari'deki rivayete göre Hz. Muaviye bu hadisi bir hutbe
esnasında rivayet etmiştir. Oradaki metin uzundur.
Müslim de zekat
bölümünde rivayet etmıştir.
Zevaid müellifi
de, Tirmizi'nin, birinci hadisi İbn-i Abbas'tan rivayet ettiğini ve İbn-i
Hibban'ın da ikinci hadisi Hişam bin Ammar yolu ile rivayette bulunduğunu ifade
etmiştir.
Sindi ise şöyle
söylemiştir:
Nesai, ilk
hadisi Şuayb, Zühri, Ebu Seleme ve Ebu Hureyre senedi ile rivayet etmiştir. En
sıhhatlısı Buhari ve Müslim'de olduğu gibi Zühri'nin Humayd bin Abdirrahman bin
Avf vasıtası ile Muaviye'den yaptığı rivayettir. İbn-i Maceh'in Ebu Hureyre'den
olan rivayeti zahiren sahihtir. Fakat Zühri'nin rivayeti üzerinde ihtilaf
edilmiştir.