DEVAM: 4– ABDEST’İ
MUHAFAZA ETMEK
حَدَّثنَا
مُحَمَّد بْن
يَحْيَى.
حَدَّثنَا
ابْن مريم.
حَدَّثنَا
يَحْيَى بْن
أيوب. حَدَّثنِي
إسحاق بْن
أسيد، عَن
أَبِي حفص
الدمشقي، عَن
أَبِي أمامة،
يرفع الحديث؛
قَالَ
((استقيموا.
ونعما أَن
استقمتم. وخير
أعمالكم
الصلاة. ولا
يحافظ عَلَى
الوضوء
إِلاَّ مؤمن)).
فِيْ
الْزَوَائِدِ:
إِسْنَادُهُ
ضَعِيْف لضعف
التابع.
Ebu Ümame
r.a.’den rivayet edildiğine göre kendisi hadisi merfu kılarak şöyle demiştir:
‘‘ İstikametli
olunuz. Eğer istikametli olursanız o ne güzel bir şeydir. Amellerinizin en
hayırlısı da namazdır. Ve kamil mu'min’den başkası namazı muhafaza edemez. ‘‘
Not: Zevaid'de
bu hadisin isnadının zayıf olduğu bildirilmiştir.
AÇIKLAMA (277, 278 ve 279): Hadisler istikametli olmayı emrederler. Kur'an-ı Kerim de istikametli
olmayı emrederek müstakim mu'minlerin erişecekleri sevabı müjdeler.
Sindi'
istikameti şöyle tarif eder: İstikamet, hakka uymak, adaletli olmak, Allah
tarafından emredilen hizmetleri tam yapmak, yasaklanan bütün günahlardan
sakınmaktır.
Tarif edilen
istikametin büyük ve ağır iş olduğu görülmektedir. Bunu hakkıyla yapmak
herkesin kar'ı değildir. Kimsenin gücü buna yetmez. Ancak kalbi, kutsal nurlar ile
aydınlanarak beşeri karanlıklardan kurtulan ve Allah'ın yardımına mazhar olan
zatlar tam manası ile istikamet üzerinde olabilirler. Böyle simalar da az
bulunur.
Hadiste
istikametli olma emri verildikten hemen sonra da «Bunu tam manası ile tutup
başaramıyacaksınız», bölümü ekleniyor, ki kendisini müstakim (istikamette
-doğru yolda) gören insanlar mağrur olmasın, gerçekten istikametin ne olduğunu
düşünüp gaflete dalmasın. Diğer taraftan istikametin tam hakkını vermiyen ve
kusurlu olan müslümanlar da ümitsizliğe düşüp Allah'ın rahmetinden kendilerini
mahrum saymasınlar.
Hadisin ikinci
parçasında, amellerin en hayırlısının namaz olduğu bildiriliyor. Bu fıkranın,
istikameti emreden ilk fıkra ile olan ilişkisi şöyledir:
Eğer
emrolunduğunuz istikameti tam olarak yapmaya gücünüz yetmezse hiç olmazsa
istikametin farz olan kısmına sarılın. O da ibadet nevilerini içinde toplayan
namazdır. Çünkü namazda kıraat, tesbih, hamd, zikir, dua ve Allah'tan başkası
ile konuşmayı bırakmak vardır.
En hayırlı ve
faziletli amelin hangisi olduğu hususunda hadisler arasında zahiri bir ihtilar
vardır. Görülen bu zahiri ihtilafı bertaraf etmek için hadislerde rastlanan «En
hayırlı amel şudur» şeklindeki ifadenin «En hayırlı amellerden birisi şudur»
diye yoruınlanması gerekir. Bu babta geçen 277 ve 279 nolu hadislerde:
«Amellerinizin
en hayırlısı namazdır,., tabiri kullanılmıştır. 278 nolu hadiste ise:
"Amellerinizin en faziletli olanlarından birisi de namazdır», ifadesi
kullanılmıştır. Bunlar arasında uyumluk ancak belirttiğimiz yorumla sağlanır.
Hadislerdeki
"Ancak (olgun) mu'min abdesti muhafaza eder.» parçasında geçen muhafazadan
maksad, namaz vakitlerinde abdestli olmak ve namaza hazırlıklı olmaktır, diye
yorum yapılmıştır. Çünkü Sindi'nin belirttiğine göre Sünen sahiplerinin ve
başka hadis alimlerinin rivayet ettikleri bir hadis-i şerif'e göre bir defa
Resul-i Ekrem, tuvaletten çıktı, bu esnada yemeği de sofraya konmuştu.
Sahabiler O'na:
Size abdest
suyu getirmiyelim mi? diye sordular. Resul-i Ekrem s.a.v. ise:
"Ben sadece
namaza durmak istediğim zaman abdest almakla emrolundum», diye cevap verdi.
Abdesti
muhafaza etmekten maksad, namaz vaktinde ve dışında devamlı abdestli durmaktır,
diye yorumlamak da mümkündür. Resul-i Ekrem'in demin anlatılan mes'elede abdest
almayışı, namaz vakti dışında abdestsiz durmanın caizliğini beyan etmek ve
faziletli şeyi farz olan şeye karıştırmamak içindir. Zira bu durumu açıklamak
ona vacibtir, dolayısı ile O'nun abdest almayışı daha hayırlı idi, denilebilir.
Her iki yorum
şekline göre; abdestli olmak mu'min'in şiarıdır. Çünkü dışın tahareti kişinin
içinin temizliğine alarnettir. Bilhassa soğuk hava gibi ağır şartlar altında ve
müsaid olmıyan ortamda abdeste devam etmek ancak imanlı olanın karıdır.
Camiu's-Sağir'de
(277 nolu) hadis, AbduIIah bin Amr bin el-As r.a.'den rivayet edilmiş ve şerhi
El-Azizi'de şöyle denilmiştir.
Alkami demiş
ki; istikamet: Lugatta eğriliğin zıddıdır. Yani düzgünlük ve doğruluktur.
İstilahta ise; bir tarafa sapmadan dosdoğru gitmektir. İstikamet: Kul'un hiç
bir şeyi Allah rızasına tercih etmemesidir, diye tarif edenler de vardır.
istikamet'in Allah'a itaat etmekten ayrılmamak olduğu da söylenmiştir. Bazıları
da istikamet, Sözlerde, ğıybet, koğuculuk, yalancilık ve benzerinden; fiillerde
bid'at olan şeylerden ve ibadetlerde gevşeklikten uzak durmakla gerçekleşir,
demişlerdir.
Hadisin ولن
تحصوا cümlesini: İstikameti tam
olarak başaramıyacaksınız., diye terceme ettik. El- Azizi ve El-Hafni ise; bu
cümleyi -istikametin sevabını veya istikametin nevilerini sayamazsınız., diye
yorumlamışlardır.
Hafni'nin
El-Alkami'den naklettigine göre es-Süheyli şöyle demiştir:
Ben bir defa
Resul-i Ekrem s.a.v.'i rüyamda görerek O'na: Ya Resulallah! 'Hud suresi beni
ihtiyarlattı'., buyurdugun senden rivayet edilmiştir. Hud suresinin hangi
ayetleri seni ihtiyarlattı? Acaba Nebilerin kıssaları ve geçmiş ümmetlerin
helak olması haberi mi seni ihtiyarlattı? dedim. O da: "Hayır, Allah'ın / فَاسْتَقِمْ
كَمَا
أُمِرْتَ = «Emrolunduğun gibi
istikametli ol !.... [Hüd 112] emri beni ihtiyarlattı", buyurdu.
Çünkü,
-Emrolunduğun gibi. sözü istikamet durumunun Allah'ı tanımak ölçüsüne göre
degiştiğine delalet eder. Bu itibarla Allah Teala'yı kemaliyle tanıyan bir
kimseye göre Allah'ın emir. ve yasaklarının önemi çok daha büyük olur. Bu önemi
anlıyan bir zatın anılan emir karşısında yaşlanması normaldir. Çünkü ilahi
azamete layık bir kulluk görevinin ifasına kimsenin gücü yetmez. Bilakis
yapılan ibadet ve kulluk Allah'ın azameti muvacehesinde küçümsen-
melidir.
Nitekim: اتَّقُواْ
اللّهَ حَقَّ
تُقَاتِهِ =
«Gerçek takvaya yaraştığı gibi Allah'tan korkup sakınınız ....... [Al-i İmran
102] ayeti nazil oldugu zaman Sahabiler bu emri tam manasıyle yerine
getiremiyeceklerinden korkarak telaşlandılar. Allah Teala da onlara merhamet
ederek; فَاتَّقُوا
اللَّهَ مَا
اسْتَطَعْتُمْ = «Onun içn gücünüz yettiği kadar Allah'tan korkun .. [Teğabun 16]
ayetini indirdi. [EI-Hafnl cild I, sah. 196 Mısır Meymeniye Matbaası 1306]