DEVAM: 66- ATEŞTE PİŞEN
ŞEYLERİ YEMEKTEN DOLAYI ABDEST ALMAMA HAKKINDAKİ RUHSAT
حَدَّثنَا
مُحَمَّد بْن
عَبْد
الَمْلك بْن أَبِي
الشوارب.
حَدَّثنَا
عَبْد العزيز
بْن الَمْختار.
حَدَّثنَا
سهيل، عَنْ
أَبِيْهِ،
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَة؛
-
أَن رَسُول
اللَّه صَلى
اللَّه عَلَيْهِ
وَسَلَمْ أكل
كتف شاة.
فمضمض وغسل
يديه وصلى.
Ebu Hureyre
(Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir:
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve sellem) bir koyunun küreğini yedi, sonra ağzını çalkaladı,
ellerini yıkadı ve namaz kıldı.
AÇIKLAMA : (488, 489, 490, 491, 492 ve 493)
488 nolu İbn-i
Abbas (r.a.)'ın hadisini Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Tahavi ve Beyhaki
rivayet etmişlerdir. Bu hadiste geçen «Misli» kelimesi kıldan mamul beze denir.
Bu hadiste belirtildiği gibi Resul-i Ekrem'in et yemesine rağmen yemekten sonra
ellerini yıkamaması hususu yemekten sonra el yıkamanın vacib olmadığını beyan
etmek içindir. Bilindiği gibi yemekten önce ve sonra el yıkamak emredilmiş olan
bir sünnet-i seniyye mahiyetindedir. Hadis yemekten sonra abdest almadan, el
yıkamadan ve ağzı çalkalamadan namaz'a durmanın caizliğine, yemekten sonra el
yıkamanın vacib olmadığına ve temiz bir bezle elleri silmenin cevazına delalet
eder.
489 nolu Cabir
bin AbdiIIah'ın hadisini kısa ve uzun metinler halinde Ebu Davud, Tirmizi,
Malik ve Tahavi de rivayet etmişlerdir. Bu hadiste ateşte pişen eti yemekten
dolayı abdest almanın vacip olmadığını bildirmektedir.
490 nolu
Zühri'nin hadisini Buhari ve Müslim de rivayet etmişlerdir. Bu da aynı hükmü
te'yid eder.
491 nolu Ümmü
Seleme'nin hadisini Ahmed de aynı manayı ifade eden başka bir lafızIa tahric
etmiştir.
492 nolu Süveyd
bin Numan'ın hadisini Buhari manaya etki yapmayan az bir lafız farkıyla rivayet
etmiştir. Bu hadiste geçen «Sevik» kelimesini «Kavud» diye terceme ettik. Kavud
kavurulup un haline getirilmiş olan buğday ve arpa olduğu için ateş değmiş
yiyeceklerdendir. Resul-i Ekrem'in bunu yedikten sonra abdest almadan akşam
namazını kıldırmasından, ateşte pişen bir şeyi yemekten dolayı abdestin
bozulmadığı anlaşılır. Resul-i Ekrem'in kavud yedikten sonra namaza durmadan
önce ağızını çalkalaması ise diş aralarında kalan yemek kırıntılarının
giderilmesi içindir.
493 noLu Ebu
Hureyre'nin hadisini ise Bezzar başka bir lafızIa ve aynı hükmü ifade eden
şekilde rivayetetmiştir. Buhari, Müslim ve Tirmizi'de konu hakkında başka
hadisler de mevcuttur.
Ebu Davud,
Nesai, İbn-i Huzeyme, İbn-i Hibban ve Beyhaki'nin Cabir r.a.'den rivayet
ettikleri bir hadisin meali şöyledir:
«Resulullah
(s.a.v.) ateşte pişen birşeyi yedikten sonra abdest alıp almaması hususundaki
son durumu abdest almayı terketmesi olmuştur.»
EI-Menhel
yazarı ateşte pişen bir şeyi yemekten dolayı abdest alma hükmünün bu hadisle neshedildiği
Cumhur tarafından ifade edilmiştir, der. Mezkur yazar konu hakkında aşağıdaki
açıklamayı şöyle vermektedir:
Hulefa-i
Raşidin, Ashab-ı Kiram ve onlardan sonra gelen imamlar ateşte pişen bir şeyi
yemekten dolayı abdest alma hükmünün bu babta rivayet olunan hadislerle
neshediImiş olduğu hususunda icma' etmişlerdir.
Maliki Mezhebi
Fukahasından El-Baci: Zamanımızdaki bütün fıkıh alimleri ateşte pişen bir şeyi
yemekten dolayı abdest almaya gerek olmadığına hükmetmişlerdir. Sahabiler ve
Tabiin devrinde abdest almanın gerekliliğini söyleyenler olmuş ve bu konuda
rivayet olunan hadisleri delil göstermişler ise de alimlerin icma'ı ile bu
görüş terkedilmiştir. Abdestin gereğine zahiren delalet eden hadisleri alim
arkadaşlarımız muhtelif şekillerde yorumlamışlardır. Bunların bir kısmı bu
hadislerde geçen abdestten maksad müstahab olmak üzere ağzı çalkalamaktır,
demişlerdir. Bazıları da ilk zamanlar abdest almak vacip idi. Sonradan Cabir
bin Abdillah'ın hadisiyle bu hüküm neshedilmiş demişlerdir, der.
Selef ve
halefin Cumhüruna göre ateşte pişen her hangi bir yemeği yemekle abdest
bozulmaz.
Hulefa-i
Raşidin, Abdullah bin Mes'ud, İbn-i Abbas, Abdullah bin Ömer, Ebu Derda. Cabir
bin Semure, Ubey bin Ka'b, Amir bin Rabia ve Ebu Ümame r.a. hazretleri olsun Cumhur-u
Tabiin olsun hepsinin mezhebi budur. Ebu Hanife, Malik, Şafii ve Ahmed bin
Hanbel gibi mezheb imamlarının kavli (sözyledikleri) de budur.