SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’L-EZAN

<< 722 >>

DEVAM: 4- MÜEZZİN'İN EZAN OKUDUĞU ZAMAN SÖYLENECEK SÖZLER BABI

 

حَدَّثَنَا مُحَمَّد بن يحيى، والعباس بن الوليد الدمشقي، و مُحَمَّد بن أبي الحسين. قالوا: حَدَّثَنَا علي بن عياش الألهاني. حَدَّثَنَا شعيب بن أبي حمزة، عن مُحَمَّد بن المنكدر، عن جابر بن عبد اللَّه؛ قَالَ:  - قَالَ رَسُول اللَّه صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم: ((من قَالَ حين يسمع النداء: اللَّهم رب هذه الدعوة التمة والصلاة القائمة، أت مُحَمَّداً الوسيلة والفضيلة، وابعثه مقاماً محموداً الذي وعدته. إلا حلت له الشفاعة يوم القيامة)).

 

Cabir bin Abdillah (Ensari) (r.a.)'den: şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki : «Ezan sesini işitince :

 

اللَّهم رب هذه الدعوة التمة والصلاة القائمة، أت مُحَمَّداً الوسيلة والفضيلة، وابعثه مقاماً محموداً الذي وعدته.

 

Allahumme Rabbe Hazihidda'vetit-taammeti ve selatil kaimeh ati Muhammeden (s.a.v.) el-Vesilete vel fadile ve beashu makamel mahmude lillezi veadtehu. (-amin-)

 

duasını diyen hiç kimse yoktur ki, kıyamet günü onun için şefaat etmek vacib olmasın.»"

 

Dua’nın meali: Kıyamete dek dimdik duracak olan namazın ve şu mükemmel davetin Rabbı olan Allah'ım. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e vesile ve fazilet ver; Ve Onu vadettiğin Makamı Mahmud'a gönder.'

 

Diğer tahric: Buhari Ezan, Tirmizi Salat; Nesai, Ebu Davud, Taberani, Beyhaki, İbn-i Hibban, İbn-i Huzeyme ve Tahavi

 

 

AÇIKLAMA:

 

Tirmizi de rivayet ederek sahih - hasen ğarib olduğunu söylemiştir.

Da'vet: Asıl manası talebtir. Burada maksad, ezandır. Çünkü ezan, Allah'a ibadet etmek için bir çağrı ve talebtir.

 

Rabb: Malik, efendi, sahib, ni'met verici terbiye edici ve yetiştirici manalarına gelir. Burada: ''Sahip'' manası kasdedilmiştir.

 

Ezan daveti, burada tam ve mükemmel olarak vasıflanmıştır. Çünkü bu da'vette, Allah ve Resulüne övgü var. Allah'a ibadet etmeye çağrı bulunur. Allah'ın ortağının olmadığı bildirilir. Diğer taraftan bu davette tağyir ve tedbil olamaz. Bilakis o, kıyamete kadar bakidir. Onun için şeytanlar sair ibadetlerden pek kaçmazken, ezan sesini işitince hızla kaçarlar.

 

Duradaki ''Kaime'' kelimesini ''Kıyamete dek dimdik duracak olan ... " diye terceme ettik. Menhel yazarı, bu kelimeyi şöyle açıklamıştır: ''Yani hiç bir milletin değiştiremiyeceği ve hiç. bir şeriatın iptal edemeyeceği. .. '' Çünkü gökler ve yer devam ettikçe, namaz ibadeti devam edecektir. Salat-ı Kaime'den maksad, ezanla çağırılan namazdır.

 

Vesile: Bu kelime, aslında vasıta ve aracı demektir; Burada ondan maksad, Cennet'in en yüksek makamıdır. Bazıları, bununla kıyamet günündeki en büyük şefaatın kasdedildiğini söylemişlerdir .. Bazıları da: Vesile A'layı İlliyyin'de bulunan iki kubbenin adıdır. Birisinde Peygamberimiz (s.a.v.), diğerinde İbrahim (Aleyhi's-Selam) duracak, demişlerdir. Fakat, Müslim, Nesai, Tirmizi, Ebu. Davud ve başkalarının Abdullah bin Amr bin el-As'dan rivayet ettikleri uzun bir hadiste, Nebi (s.a.v.) ez özetle şöyle buyurmuştur:

 

''Ezan işittiğiniz zaman, müezzinin dediğini söyleyin. Sonra bana salat edin... sonra benim için Allah'tan vesile isteyin. Çünkü vesİle, Cennet'te öyle bir makamdır ki, Allah'ın kullarından yalnız birisine layıktır ... ''

 

Bu hadis, ezandan sonra okunan duada, Peygamber (s.a.v.) için istenen vesile ile neyin kasdedildiğini açıklamıştır.

 

Fazilet: Noksanlığın karşıtıdır. Burada, bütün mahlukatın mertebelerinden üstün bir mertebe kasdedilmiştir. Buna göre fazilet vesile ile eş anlamlıdır. Fazilet ile başka bir makarnın kasdedilmiş olması muhtemeldir.

 

Duadaki ''Makam-ı Mahmud'' ile, kıyamet günü Peygamber (s.a.v.)'in yapacağı şefaatin kastedildiği, alimlerin ekserisince beyan edilmiştir. İbn-i Hacer-i Heytemi :

 

Ezan duasındaki Makam-ı Mahmud ile Ahiretteki şefaatin kasdedilmiş olmasına alimler ittlfak etmişlerdir, demiştir. Fakat (İsra suresinin 79. ayetinde geçen); *عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَّحْمُوداً* Nazm-ı Celil'indeki Makam-ı Mahmud ile kasdedilen mana hakkında bir kaç yorum vardır. En meşhur kavle göre bununla da büyük şefaat kasdedilmiştir.

 

Duanın sonunda geçen; حلت fiili; ''helal oldu'' anlamında değildir. Çünkü ezandan sonra bu duayı okumayan mu'min için de Nebi (s.a.v.)'in şefaat etmesi helaldır. Bu nedenle mezkur fiil: Vacib oldu, diye terceme edildi. Nitekim Tahavi'nin İbn-i Mes'ud (r.a.)'dan olan rivayetinde, bu fiil yerine; *vecebet* = 'vacib oldu' fiili geçmektedir. Mezkur fiil; *hulul* masdarından alınma olabilir. Bu takdirde cümlenin manası: Şu duayı okuyan için şefaat etmek vaki olmuştur, olur. Şefaatın yapılacağı muhakkak olduğu için mazi fiili kullanılmış olur. Yani. muhakkak ona şefaat edilecektir.

 

Nebi (s.a.v.)'in, ümmetinden mezkur duayı istemesinin sebebine gelince; bu dua ile ümmet, ecir ve. sevab kazanmış olur. Peygamber (s.a.v.)'e karşı beslenen üstün saygı ve sevgi dile getirilmiş olur. Peygamber (s.a.v.)'in makam ve mertebesinin daha da yücelmesi için Allah'a niyaz edilmiş olur. Dua talebi, Peygamber (s.a.v.)'in üstün tavazusunun bir ifadesidir.

 

 

BU HADİS’İN BUHARİ RİVAYETİ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN