20- RÜKU VE SECDEDEKİ
TESBİH BABI
حَدَّثَنَا
عمرو بْن رافع
البجلي.
حَدَّثَنَا
عَبْد اللّه
بْن المبارك،
عَن موسى بْن
أيوب
الغافقي؛
قَالَ: سمعت
عمي إياس بْن
عامر، يقول:
سمعت عقبة بْن
عامر الجهني يقول: - لما
نزلت {فسبح
باسم ربك
العظيم} قال
لنا رَسُول
اللَّهِ
صَلَى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسلَّمْ
((اجعلوها في
ركوعكم)) فلما
نزلت: {سبح اسم
ربك الأعلى}
قال لنا
رَسُول
اللَّهِ
صَلَى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسلَّمْ
((اجعلوها في
سجودكم)).
Ukbe bin Amir el-Cüheni
(radiyallahu anh)'den, şöyle demiştir:
فسبح
باسم ربك
العظيم "-Fesebbih bi-ismi rabbiyel azim- = Öyleyse
sen. Büyük Rabbinin adını tesbih et. " ) [Vakia 74] ayeti nazil olduğu
zaman Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize :
"Bu (ayetin
mefhumu)nu rükunuzda kılın. " buyurdu. Sonra;
سبح
اسم ربك
الأعلى ,Sebbih isme Rabbikel A’la = Yüce Rabbinin adını
tesbih et. [A’la 1] ayeti nazil olunca Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
bize:
"Bu (ayetin
mefhumu)nu secdenizde kılın. " buyurdu.**
Diğer tahric:
İbn-i Hibban, Ahmed, Ebu Davud, el-Hakim, ve Darimi
AÇIKLAMA: EI-Menhel yazarı. bu hadisin açıklaması bahsinde
özetle şöyle der:
''Hadisteki
birinci ayetin başındaki 'F' harfi. daha önceki ayetlere terfi' içindir. Yani:
'Ey Allah'ın
Resu!ül Sen, halkı tevhide ve Allah'a itaat etmeye davet et, Geçen ayetleri
açıkla, Buna rağmen eğer halk, hidayet yolunu tutmazsa Sen artık Rabbine dön,
Ve Onu bütün noksanlıklardan tenzih et.'' Tenzih, tesbih lafzıyla olsun, başka
zikirlerle olsun farketmez,'
Ayetteki isim
lafzı ile Allah'ın adı kasdedilmemiş olabilir. Yani ayet ile büyük Allah'ın
zatının tenzih edilmesi kasdedilmiş olabilir. İkinci ihtimal, isim kelimesinin
zaid olmayıp Allah'ın adı anlamında kullanılmış olabileceğidir. Bu takdirde
ayette büyük Allah'ın adının tenzih edilmesi emredilmiş olur. İkinci ihtimal
daha yakındır. Çünkü Allah'ın zatını, bütün noksanlıklardan tenzih ve ta'zim
etmek, vacib olduğu gibi, onun ismini de tenzih ve ta'zim etmek gerekir.
Bu iki yorum,
ikinci ayet için de söz konusudur.
Hadiste: «Bu
ayeti rüku'nuzda kılınız.» emrinden maksad; tercemede parentez içi ifadeyle
işaret edildiği gibi ayeti aynen rüku'da okumak değil, ayetten anlaşılan
'Sübhane Rabbiye'l-Azim' zikrini rüku'da okumaktır.
Hadiste ''Bu
ayeti secdenizde kılınız,,,'' emrinden maksad; tercemede parentez içi ifadeyle
işaret edildiği gibi ayeti aynen secdede okumak değil, ayetten anlaşılan
'Sübhane Rabbiye'l-A'la' zikrini secdede okumaktır.
'Azim: Büyük ve
azametli' kelimesinin rüku' tesbihine ve 'A'Ia'
Yüce ve yüksek' kelimesinin secde tesbihine ayrılmasının hikmeti şudur:
Secde halindeki tevazu, rüku' halindeki tevazu'dan çok daha derin ve canlıdır.
Çünkü insan vücudunun en şerefli uzvu olan alın, ayakların bastığı toprağa
sürülüyor. Bu nedenle secde, rüku'dan efdaldir. 'A'Ia' kelimesinin ifade ettiği
yücelik ve azamet, 'Azim' kelimesinin manasından daha büyük olduğu için seede
tesbihinde 'A'Iiı' kelimesi uygun kılınmıştır.
Hadis, rüku' ve
secdede tesbih yapmanın vacibliğine delalet eder.
Alemlerin bu
husustaki görüşleri şöyledir:
1- Hanbeliler
ve İshak bin Rahuye, bu hadisin zahiriyle hükmederek: Rüku' ve secdede tesbih
yapmak vacibtir (farzdır), demişlerdir. Bunlara göre kişi tesbihi, bilerek
terkederse namazı bozulur. Unutursa namazı bozulmaz, sehıv için secde eder.
2- Davud-i
Zahiri'ye göre tesbih, mutlaka vacibtir. Unutularak bile terkedilse namaz
bozulur. Sehiv secdesi ile tamir edilemez.
Bu iki gruptaki
alimler, mezkur hadisi delil gösterdikleri gibi, tesbihi kıraata
kıyaslamışlardır.
Hanbeli
mezhebine ait el-Muğni adlı kitapda: Ahmed bin Hanbel'den meşhur olan kavil
şudur: Eğiliş ve kalkışlardaki tekbir, rüku' ve secdedeki tesbihler, rüku'dan
kalkılırken yapılan tesmi' ile tahmid, iki secde arasında okunan
'Rabbiğfirli..: duası ve ilk teşehhüd vacibtir. İshak ve Davud'un kavIi de
budur.' denilmiştir.
3- Ebu Hanife,
Malik, Şafii, bir kavIine göre Ahmed ve alimlerin çoğu, rüku' ve secdedeki
tesbihin sünnet olduğuna hükmetmişlerdir. Bunların delili. namazını hatalı
kılan kişiye Mebi (s.a.v.)'in namaz ta'limine ait hadisidir. Çünkü o hadiste
Nebi (s.a.v.) adama namazın vaciblerini ta'lim etmiştir. Ona bu zikrileri
öğretmiştir. Eğer bu zikir ve tesbihler vacib olsaydı, taharrüm tekbirini ve
kıraatı öğrettiği gibi bunu da öğretecekti. Gerekli açıklamanın ihtiyaç
vaktinden te'hiri caiz değildir. Şu halde Nebi (s.a.v.)'in adama, mezkur
tesbihleri öğretmemiş olması, bunun vacib olmadığına delildir.
Bu delil,
tesbihin vacibliğine hükmedenlerin delil olarak gösterdikleri hadislere de
cevabtır.
Tesbihin
vacibligine hükmedenlerin, tesbihi kıraata kıyaslamaları da tam değildir. Çünkü
ayakta durmak, namazda olduğu gibi namazın dışında da halkın alışkın olduğu bir
adettir. İbadet duruşunun' adet duruşundan fqrklı kılınması için, ibadet
duruşunda kıraat vacib kılınmıştır. Fakat rüku' ve secde hali, ibadet dışında
alışılmış bir duruş değildir. Bu sebeple bu duruşun ibadet duruşu olduğunu
bildirmek için bir alamete hacet yoktur.
EBU DAVUD RİVAYETİ İÇİN BURAYA TIKLAYIN