SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’T-TALAK

<< 2046 >>

DEVAM: 16- ZORLANANIN VE UNUTAN'IN BOŞAMASI BABI

 

حَدَّثَنَا أَبُو بَكْر بْنُ أَبِي شَيْبَة. حَدَّثَنَا عبد اللَّه بن نمير، عن مُحَمَّد بن إسحاق، عن ثور، عن عبيد بن أبي صالح، عن صفية بنت شيبة؛ قالت:  - حدثتني عائشة أن رَسُولَ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم قَالَ ((لا طلاق، ولا عتاق في إغلاق)).

 

Âişe (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Zorlama altında ne boşama olabilir, ne de (köle ve cariyeyi) âzad etmek.»

 

 

AÇIKLAMA: (2043,2044,2045 ve 2046): İlk ve üçüncü hadis Zevaid türündendir. Üçüncü hadisin senedinde inkıta. (= kopukluk) bulunduğuna dair olup notta belirtilen Zevaid yazarının sözü anlaşılmaz görülür. Tekmile yazarı bu senedin ravilerinin sahih hadis ravileri olduğunu belirtmiştir. Bu hususu ehline havale edelim. Çünkü bu hadisin benzerleri müteaddit senedlerle rivayet edilmiştir. Hakim, Beyhaki ve Tabarani bunun benzerini rivayet edenlerdendir.

 

Bu iki hadis, yanılma, unutma veya zorlanma sureti ile yapılan işlerin günahının Allah tarafından afvedildiğine delalet ederler.

 

Yanılma ve unutma hususunda bazen insan kusurlu, bazen de kusursuz sayılır. Kusurlu sayılmadığı zaman bağışlanır. Fakat kusurlu sayıldığı zaman bağışlanmaz. Hazin tefsirinde Bakara suresinin son ayetinin açıklaması bölümünde özetle şöyle denilir:  "Unutmak iki nevidir: Birincisi, kulun kusurlu ve ihmalkar görüldüğü durumundaki unutmadır. Bu da kulun emredildiği işi yapmadığı zaman gerçekleşir. Örneğin: Kul, elbisesinde kan lekesini görür de bunu gidermeyi geciktirir, sonra unutup bu elbise ile namaz kılar. Kul burada kusurlu sayılır. Çünkü kan lekesini görür görmez gidermesi gerektiği halde bunu ihmal etmiştir. Ama kul elbisesindeki kan lekesini görmeyip namaz kılarsa bunda mazur sayılır. Keza, kul emredildiği bir işi yanılmak sureti ile yapmaz veya men edildiği bir şeyi yanılarak yaparsa, bunun bağışlanması beklenir. Fakat mesela, kul Kur'an-ı Kerim'in bir suresini belledikten sonra bunu okumayıp neticede unutursa, bu unutma ve yanılma bağışlanmaz. Bu itibarla unutma ve yanılma suçlarının bağışlanması için Allah Teala'ya dua edilmesi bu ayet-i kerime'de emredilmiştir."

 

Yanılmaya bir başka misal: Kul av'a tüfekle ateş ederken hata olarak bir insanı vursa, o .. semtte insanın bulunduğu ihtimalini hesaba katmamış ve gerekli tedbiri almamış ise mes'üldür. Aksi takdirde mes'ül değildir. Ama bununla beraber maktulün yakınlarına diyet (tazminat) ödenmesi ve kefaret çıkarılması gerekir.

 

Hülasa: Unutma ve yanılma suretiyle yapılan işlerde kul kusurlu ve ihmalkar değilse bunun günahı bağışlanır. Ama bazı sorumluluklar kalkmaz. Mesela; öğle namazı vaktinin girdiğine kanaat edip namaz kıldıktan sonra vaktin girmediğini öğrenirse, hatası bağışlanır, fakat öğle namazını tekrar kılmakla mükelleftir. Keza bulutlu hava gibi bir mazeretle henüz öğle namazı vaktinin girmediğine inanan bir kimse veya öğle namazını kıldığı zannı ile unutup ikindi vakti girdikten sonra farkına varan, bu yanılma ve unutmada mazur ve bağışlanmış olmakla beraber öğle namazını kaza etmekle mükelleftir.

 

YANILMAKLA YAPILAN BOŞAMA YEMİNİN HÜKMÜ

 

Dört mezhebin fıkhına ait "EI'Fıkhü Ale-I'Mezahibi-I'Erbaa" adlı kitabın Talak bölümünde yazar Abdurrahman şöyle der: "Boşamanın oluşmasının şartlarından birisi de yanılmaksızın, boşama sözünü kullanmaktır. Bu itibarla adam, karısına; Sen tahirsin diyeceği yerde yanılarak; Sen taliksin derse, kendisi ile Allah arasında boşamanın olmadığı malumdur. (Talik, boş demektir) Ama iş hakime intikal ederse, adamın yanılma iddiası kabul olunmaz. Çünkü, hakim onun kalbindeki niyete muttali olamaz."

 

Şafii fıkhına ait el-Envar'da ayrıca şu mesele de vardır: Bir adam evli olduğunu unutarak veya vekili tarafından nikahı kıyıldığı halde bundan habersiz olarak: Karım boştur, gibi bir boşama yemininde bulunursa, zahiren karısı boşanmış sayılır. Ama adam ile Allah arasında gizli kalan duruma göre boşama olmamıştır.

 

Bu iki hadiste sözü edilen "Zorlama" hususunu aşağıda açıklamak üzere şimdi, bu bab'ın ikinci hadisi olan Ebu Hureyre (r.a.)'in hadisine geçelim: Bu hadis, zorlama ile ilgili son cümlesi hariç, Buhari ve Müslim'de de rivayet edilmiştir. Müellifin 2040 nolu hadisi de bunun benzeridir. İnsanın hatırından geçen, fakat bilfiil işlenmeyen veya dil ile söylenmeyen nefsani temayüllerin Allah tarafından bağışlandığına dair gerekli bilgi orada. verilmişti. Bunu tekrarlamaya gerek yoktur. Ancak Müslim'in iman kitabında rivayet ettiği bu hadisin şerhinde Nevevi'nin verdiği bilgiyi buraya aktarmakla yetinmek istiyorum. Nevevi özetle şöyle der: " İmam el-Maziri'nin dediğine göre Kadı Ebu Bekir'in mezhebi şudur: Bir kimse bir günah işlemeyi kalbine yerleştirip buna karar verirse, verdiği karar ve azimden dolayı günah işlemiş sayılır. Bu ve benzeri hadisler, bir günah işleme arzusu hatırına gelip geçen ve kalbinde karar kılmayan kimseler hakkındadır, diye yorum yapılır. Günah işleme arzusu ile günah işlemeye azimli olmak birbirinden tamamen farklı iki ayrı şeydir.

 

İşte Kadı Ebi Bekir'in mezhebi budur. Fıkılıçılardan ve hadisçilerden çok kimseler Kadı'ya muhalefet ederek bu ve benzeri hadisleri zahirlerine göre manalandırmışlardır.

Kadı İyaz da: 'Selef alimlerinin tümü ve fıkıhçılar ile hadisçilerden ilim erbabı Kadı Ebi Bekir'in mezhebini tutmuşlardır. Çünkü kalb ile işlenen suçlardan dolayı sorumluluğun varlığı hadislerle sabittir. Şu varki alimler şöyle demişlerdir; Kalbin azim ve karar kıldığı suç başka şey, kalbin buna azim ve karar vermesi başka bir şeydir. Kul suç işlemeye kalben karar vermekle bir günah işlemiş olur, o günahı fiilen işleyince ikinci bir günah işlemış olur. Eğer kalben karar verdiğine rağmen Allah korkusu ile o günahı işlemekten vazgeçerse bir hasene (sevap) kazanır.

 

Günah sayılmayan kalbi arzu ve istek ise hatıra gelen ve kalbte karar kılmayıp geçici olan nefsani istek ve arzulardır .... demiştir.

 

Nevevi yukardaki nakilleri yaptıktan sonra; Kadı Ebi Bekir'in görüşü iyi ve açıktır, buna ilave edilecek bir şey yoktur. Kalbin bir günah üzerinde azim ve karar kılmasının sorumluluğu mucip bir hal olduğu nasslarla sabittir.

 

«Zanların çoğundan sakının. Şübhesiz zanların bazısı günahtır ... " [Hucurat 12]  ve "Mü'minler arasında hayasızlığın yayılmasını arzu edenlere dünya ve ahirette elim azap vardır ... " [Nur: 19] mealindeki ayetler bu nasslardandır. Bu konudaki ayetler çoktur. Ayrıca; hased, mü'minleri hakir görmek, onlara kötülük dilemek ve benzeri bir çok kalbi amellerin haramlığı şer-i şerif'in nassları ve ümmetin icmaı ile sabittir, diye bilgi vermiştir."

 

Bu babın sonunda rivayet edilen Aişe (r.anha)'nın hadisini Ahmed, Ebu Davud, Beyhaki ve Hakim de rivayet etmişlerdir.

 

Bu hadisdeki "İğlak" kelimesini zorlama manasına terceme ettim.

 

Bazıları bu kelimeyi öfke manasına yorumlamışlar ise de bu görüş tutarlı sayılmamıştır. Müellifimizin bu hadisi bu babta rivayet etmiş olması kendisinin de bu kelimeyi zorlama manasına kabul ettiğinin delilidir. El-Hafız, el-fetih'te "İğlak halindeki boşama" babında, iğlak kelimesinin öfke manasına yorumlanması görüşünün reddedildiğini naklen beyan etmiştir. Tekmile yazarı da: Tercih edilen görüş, iğlak kelimesinin zorlama manasına yorumlanması görüşüdür. Öfke halindeki boşamaya gelince; bunun ayrı ayrı durumları vardır. İbnü'l-Kayyim; Öfke üç kısma ayrılır; Bazen öfke, aklı tamamen giderir ve sahibi, ne söylediğini hiç bilemez, şuursuz konuşur. Böylesine öfkelenen bir kimsenin boşamasının geçersizliği husüsunda ittifak vardır. Çünkü boşamanın geçerliliğinin şartlarından birisi, boşayanın akıllı olmasıdır. Öfkelenmenin ikinci nevi; sahibinin ne söylediğini düşünebilir ve iradesi ile hareket edebilir durumdaki öfke. Böyle bir öfke halinde yapılan boşamanın geçerliliğine karşı çıkan yoktur. Öfkenin üçüncüsü şöyledir; Öfke şiddetlenir, fakat sahibinin aklı tamamen gitmiş değildir. Adam hiddetinin şiddetli anında söylediği söze, öfkesi dinince pişmanlık duyar. İşte böyle bir durumda yapılan boşama yemininin geçerliliği ve geçersizliği ihtilaf konusudur, demiştir,"

 

ZORLAMA ALTINDA YAPILAN BOŞAMANIN HÜKMÜ

 

Gerek bu hadis ve gerekse bundan önce bu babta rivayet edilen hadisler zorlama altında yapılan boşamanın geçersizliğine delalet eder.

 

Bu husustaki alimlerin görüşlerine gelince Tekmile yazarı şu bilgiyi verir: Ashab-ı Kiram'dan Ömer, Ali, İbn-i Ömer. İbn-i Abbas, İbn-i Zübeyr. Cabir bin Semure (r.anhum) ve başkaları zorlama ile yapılan boşamanın geçersizliğine hükmetmişlerdir. Malik. Şafii. Ahmed, Evzai ve İshak'ın mezhebi de budur. Bu grubun delilleri bu hadisler ile Nahl suresinin 106. ayetidir. Çünkü bu ayet-i celilede küfür kelimesini kullanmaya zorlanan fakat kalbindeki iman devam eden bir mü'minin ağzından çıkan küfür kelimesinden dolayı bir sorumluluğun bulunmadığı bildirilmiştir. Küfür kadar ağır olmayan şeyler de bu hükme tabidir. Şu halde boşamaya zorlanan, fakat kalbinde boşama niyeti olmayan bir kimsenin ağzından çıkan boşama yemini ile karısı boşanmaz.

 

(Zorlama ile yapılan boşamanın geçersizliği fıkıhçılarca bazı şartlara bağlanmıştır. Bu şart ve ölçülerin öğrenilmesi için fıkıh kitapIarına baş vurmak gerekir.)

 

Hanefiler, Sevri. Zühri, Şa'bi ve Katade'ye göre zorlama ile yapılan boşama muteberdir. Çünkü boşamaya ait ayet umumidir. Herhangi bir kayıt ile bağlılığı yoktur. İkinci delil de Safvan bin Amr et-Tai'nin rivayet ettiği şu mealdeki hadistir: "Kocasından nefret eden bir kadın bir gün kocasını uyurken yakalamış, eline büyük bir bıçak alıp kocasının göğüsünün üzerine oturduktan sonra onu uyarmış ve ona: Allah'a yemin ederimki ya beni üç talakla boşarsın, ya da seni boğazlarım, demiş. Adam yalvarmış ise de kadın israrda bulununca. adam onu üç talakla boşamış, sonra Peygamber (s.a.v.)'e giderek durumu arz etmiş, Peygamber, onun yaptığı boşamanın geçerli olduğunu bildirmiştir.    Bu grubtaki alimler; Zorlama neticesinde adam rızası dışında karısını boşamış oluyor. Boşamanın oluşması için adamın rızası ise şart değildir."

 

Tekınile yazarı daha sonra cumhürun bu gruba verdiği cevabları yazıyor ve delil gösterilen boşama ayetinin bu hadislerle hususileştiğini, Safvan'ın hadisinin senedinin zayıf olduğunu ve bu nedenle cumhürun görüşünün tercihe şayan olduğunu bildiriyor. Daha sonra zorlamanın oluşmasının şartlarını açıklıyor.

 

Bu şartların bilinmesi için fıkıh kitabIarına müracaat edilmesi gereklidir. Buraya alamadım. Çünkü bir hayli yer ve zaman alır.