DEVAM: 28- KASAME
(DENİLEN YEMİNLER) BABI
حدّثنا
عَبْد اللهِ
بْنُ سَعِيدٍ.
ثنا أَبُو خَالِد
الأحْمَرُ
عَنْ
حَجَّاجٍ،
عَنْ عَمْرِو
بْنِ
شُعِيْبٍ
عَنْ أَبيهِ،
عَنْ جَدِّهِ؛
أَنَّ
حُوَيِّصَةَ
وَ مُحَيِّصَةَ،
ابْنَي
مَسْعُودٍ؛
وَعَبْدَ اللهِ
وَعَبْدَ
الَّرَحْمَنُ،
ابْنَيْ سَهْلٍ.
خَرَجُوا
يَمْتَارُونَ
بِخَيْبَرَ.
فَعُدىَ
عَلَى عَبْد
اللهِ،
فَقُتِلَ.
فَذُكِرَ
ذلِكَ
لِرَسُولِ
اللهِ صلى
الله عليه وسلم
فَقَالَ: ((تُقْسِمُونَ
وَ
تَسْتَحِقُّونَ؟))
فَقَالُوا:
يَا رَسُولَ
اللّهِ!
كَيْفَ
نُقْسِمُ وَلَمْ
نَشْهَدْ؟
قَالَ:
((فَتُبْرِئُكُمْ
يَهُودُ؟))
قَالُوا: يَا
رَسُولَ
اللّهِ! إِذا
تَقْتُلُنَا.
قَالَفَوَدَاهُ
رَسُولُ
اللَهِ صلى
الله عليه
وسلم مِنْ
عِنْدِهِ.
في الزوائد:
في إسناده
حجاج بْنِ
أرطاة، وهو مدلس.
Amr bin Şuayb'in dedesi
(Abdullah bin Amr) (r.a.)'den; Şöyle demiştir: Mes'üd'un oğullan Huvayyısa ve Muhayyısa ile Sehl'in oğullan
Abdullah ve Abdurrahmân (r.a.), Hayber'de
yiyecek temini maksadıyla, (Medîne-i Münevvere'den) çıkıp gittiler. (Hayber'de)
Abdullah'a zulüm edilip öldürüldü. Sonra durum Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e
anlatıldı. Resûl-i Ekrem (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) (maktulün arkadaşlarına):
«(Abdullah'ın Hayber yahûdîleri tarafından
öldürüldüğüne) yemin edersiniz ve (kan bedeline) müstahak olursunuz»? buyurdu. Onlar: Ya Resulallah
yanında bulunmadığımız bir cinayet hakkında nasıl yemin ederiz? dediler. Resûl-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«Şu halde yahûdiler (yemin etmekle) isnad
ettiğiniz suçtan beraet ederler.» buyurdu. Onlar; Ya Resûlallah! Yahudiler yemin etmekle beraet
edebilince bizi öldürürler, dediler.
Râvî demiştir ki: Bunun sonucunda Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
maktulün diyetini kendi yanından verdi.
Not: Zevaid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Haccac bin Ertat vardır. O tedlisçidir (ve an'ane ile
rivayet etmiştir.)
AÇIKLAMA: Bu babın ilk hadisini Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Nesai
de rivayet etmişlerdir. İkinci hadis ise Zevaid
türündendir.
Buradaki
rivayete göre ilk hadisin rayisi Sehl
bin Ebi Hasme (r.a.) hadisi
kendi kavminin ileri gelen adamlarından rivayet etmiştir. Buhari'nin
rivayetinde ise Sehl resen olayı nakletmiştir. Ebu Davud'un rivayetine göre ise Sehl ve onun kavminin ileri gelen adamları bu hadisi Ebu Leyla'ya rivayet etmişlerdir.
Hadiste"
isimleri geçen zatlara gelince Hayber'de öldürülen AbduIlah bin Sehl ile Abdurrahman bin Sehı
kardeştirler.- Hüvayyisa bin Mes'ud
ile Muhayyisa bin Mes'ud da
kardeştirler. AbdulIah ile Abdurrahman'ın
babaları Sehl, Mes'ud'un
kardeşidir. Durum bu olunca bunların evladı da amca çocuklarıdır. Huvayyisa, Muhayyisa'dan, bu da Abdurrahınan'dan yaşça büyüktü. İlk hadiste geçen
"Fakir" derin olmayan ve ağzı geniş kuyu manasınadır. "Ayn" da pınar demektir. Hayber'de
katledilen Abdullah'ın cesedinin kuyu veya pınara atıldığı yolundaki tereddüd raviye aittir.
Cinayet olayı
Resul-i Ekrem (s.a.v.) 'e arz edileceği zaman Muhayyisa
söze başlıyor. Sebebi ise cinayet olayı esnasında kendisinin Hayber'de olmasıydı. Fakat Resul-i Ekrem (s.a.v.) kendisini
ikaz ederek ilk sözü yaşça büyük olan ağabeyisi Huvayyisa'ya bırakmasını işaret buyuruyor. Bu buyruk bir edeb dersi mahiyetindedir. Önce Huvayyisa,
sonra Muhayyısa olayı anlatıyorlar.
Resul-i Ekrem
(s.a.v.)'in "Yahudiler ya maktulün diyetini öderler ya da onlara karşı
savaş ilan edilir'' emrinden maksad, cinayetin
onlarca işlendiği sabit olması halinde onlar bu iki işten birisini yapmak
durumunda kalırlar.
Resul-i Ekrem
(s.a.v.) ile Hayber yahudileri
arasında yapılan yazışma neticesinde yahudiler suçu
kabul etmeyince, Resul-i Ekrem (Aleyhi's-salatü ve' s-selam) davacılara yemin teklif etmiş ve yemin
ettikleri takdirde maktulün kan bedelini almaya hak kazanacaklarını beyan
buyurmuştur. Bu hak kısas mı, diyet mi? Bu husustaki ihtilaf yukarda
anlatılmıştı. Bilindiği gibi bütün davalarda yemin davalıya aittir. Davacı da şahid getirmekle mükelleftir. Bu hususta Kasamet meselesi diğer davaların dışında tutulmuştur.
Davacılar yemin
etmedikleri gibi davalıların müslüman olmayışıarı nedeniyle yeminlerine itibar edemeyeceklerini
söyleyince Peygamber (s.a.v.) maktulün diyetini kendi yanından ödemiştir. Bunun
sebebi hakkında Avnü'l-Mabiid
yazarı: Peygamber (s.a.v.), nizaa son vermek ve tarafların arasını bulmak için
ödemede bulunmuştur. Çünkü maktulün tarafı yemin etmek veya davalıya yemin
ettirmekten başka bir hakka sahip değildir. Burda ise
iki teklife de razı olmadılar. Gönülleri de kırıktı. Bunun için gönüllerini
tamir etmek ve nizaı kesmek isteyen Peygamber (Aleyhi's-salatü ve' s-selam) , diyeti yanından ödemiştir, der.
Davacılar
maktulün katil zanlıları tarafından öldürüldüğüne dair yemin etmekten imtina
edince, katil zanlılaİ'ı maktulü öldürmediklerine
yemin etmek suretiyle yapılan isnaddan beraet ederler. Bu hüküm bu hadisten anlaşıldığı gibi
ikinci hadisten daha açık bir şekilde çıkarılır. Kasamet
meselesinde hangi tarafın yemin etmesinin gerektiğine dair bilgi yukarda, babın
girişinde verildi.
Sehl bin Ebi Hasme (r.a.), hadisin sonunda, diyet olarak ödenen develerden
birisinin kendisine tekme attığını söylemekle bu hadisi çok iyi bir şekilde
hatırında tuttuğunu belirtmek istemiştir.
İkinci hadiste
geçen; ................ cümlesindeki
fiil İbra veya Tebrİe masdanndan
türeme olabilir ve ''Tübriuküm'' veya ''Tüberriuküm'' şeklinde okunabilir. Cümlenin manası
bakımından bu iki okunuş arasında bir farklılık yoktur. Cümle iki şekilde
manalandırılabilir: Birincisi tercemede belirttiğim
gibi şöyledir: ''Şu halde yahudiler (yemin etmekle) İsnad ettiğiniz suçtan beraet ederler.''
İkinci mana:
''Şu halde yahudiler (yemin etmekle) sizi yemin
etmekten kurtanrlar (ve
böylece dava kapanmış olur.''
Şöyle bir soru
hatıra gelebilir: Abdurrahman bin Sehl
(r.a.) , maktul Abdullah'ın kardeşi olduğu halde neden amca
oğulları Huvayyısa ile Muhayyisa
olayı anlatmışlar ve Resul-i Ekrem (s.a.v.) onları dinlemiş de asıl dava sahibi
durumunda olan Abdurrahman'ı konuşturmamıştır?
Resul-i Ekrem
(s.a.v.) yaş sırasına göre önce Huvayyısa'yı, ondan
sonra da Muhayyısa'yı dinlemiş ve Tirmizi
'nin rivayetinde belirtildiği gibi Abdurrahman'ı da dinlemiştir. Abdurrahman'ın
yaşça ikisinden de genç olduğunu yukarda belirtmiştim.
Kasamet ismi verilen yemin tarzı ve hükümleri fıkıh kitabIarında genişçe izah edilmektedir.