DEVAM: 5- KELALE BABI
حدّثنا
هِشَامُ بْنُ
عَمَّارٍ. ثنا
سُفْيَانُ
عَنْ
مُحَمَّدُ
بْنِ
الْمُنْكَدِرِ،
سَمِعَ
جَابِرَ بْنَ
عِبْدِ اللهِ
يَقُولُ: مَرِضْتُ
فَأَتَانِي
رَسُولُ
اللهِ صلى
الله عليه وسلم
يَعُودُنِي
هُوَ وَأَبُو
بَكْرٍ
مَعَهُ، وَهُمَا
مَاشِيَانِ.
وَقَد
أُغْمَى
عَلَيَّ.
فَتَوِضَأَ
رَسُولُ
اللهِ صلى
الله عليه وسلم
فَصَبَّ
عَليَّ مِنْ
وَضُئِهِ.
فَقُلْتُ: يَا
رَسُولَ
اللهِ! كَيْفَ
أَصْنَعُ؟
كَيْفَ
أَقْضِي فِي
مَالِي؟
حَتَّى
نَزَلَتْ آيَةُ
المِيْرِاثِ،
فِي آخِرِ
النِّسَاءِ
{َإَِنْ كَانَ
رَجُلٌ
يُورِثُ
كَلاَلَةً}
الآيَةَ. {ويَسْتَفْتُونَكَ،
قُلِ اللهِ
يُفْتِيْكُمْ
فِي
الْكَلاَلَةَ}
الآيَةَ.
Câbir bin
Abdillah (r.a.)'dan; Şöyle demiştir: Ben (bir ara) hastalandım. Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ebû Bekir (r.a.) birlikte yaya olarak beni
hastalığım nedeniyle ziyarete gelmişler. Ben bu esnada baygın imişim. Bunun
üzerine Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest almış sonra abdest
suyundan bir mikdarını benim üzerime serpmiş. (Ben hemen ayıldım)ve; Yâ
Resûlallah! Nasıl yapayım? Malım hakkında nasıl hükmedeyim? dedim. Nihayet Nisa
sûresinin sonundaki miras âyeti indi.
(Kelâle mirasına dâir Nisa sûresinin 176. ayeti);
AÇIKLAMA: Ömer (r.a.)'ın ilk hadisini Müslim de rivayet etmiştir. Ebu Davud ile
Tirmizi de bunun birer benzerini rivayet etmişlerdir.
Bu hadiste
işaret olunan Nisa süresinin sonundaki ayetten maksad kelale mirasını açıklayan
bu surenin 176. ayetidir. Bu ayet yaz mevsiminde indiği için "Sayf = yaz
mevsimi" ayeti ismi verilmiştir. Ömer (r.a.) kelale meselesini sordu ğu
zaman Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in ona karşı sert davranıp mübarek parmağıyla onun
göğsünü veya yanını dürtmesi ile ilgili olarak Nevevi: Peygamber (s.a.v.)'in
Ömer'e karşı sert davranması sebebi kanımca şudur: Resul-i Ekrem (s.a.v.),
Ömer'in ve diğer yetkililerin ayetlerden hüküm çıkarmayı bırakıp sırf ayetlerin
apaçık hükmüyle yetinme yolunu tutmalarından endişe duyduğu için böyle
davranmıştır. Çünkü ayetlerin apaçık hükümleri, karşılaşılacak meselelerin
ancak az bir kısmını belirtir. Eğer yetkili müctehid alimler bu ayetlerden
şer'i hükümleri çıkarma işini ihmal etseydiler meselelerin çoğunda veya bir
kısmında hüküm verme yolu tıkanırdl. Bu nedenle Ömer gibi zatların ayetlerden hükümler
çıkarmaları matllib olan önemli vaciblerdendi, demiştir.
Müslim'in bir
rivayetinde; Ömer (r.a.); "ve eğer ben yaşıyacak olursam kelale meselesi
hakkında öyle bir hüküm vereceğim ki Kur'an okuyan ve okuyamayan herkes bu
hükümle amel edecektir" demiştir.
Nevevi, Ömer
CRadıyalhlhü anh)'ın bu eseri ile ilgili olarak da: Ömer'in o anda hüküm beyan
etmeyip tehir etmesinin sebebi, vereceği hükmün mahiyeti hakkında henüz kesin
karar vermemiş olmasıdır. Ömer gerekli inceleme ve araştırma yapıp ictihadını ikmal
ettikten sonra varacağı sonuca göre hüküm vermeyi ve bunu müslümanlara
açıklamayı düşünmüştür. Bu nedenle o anda bir açıklama yapmamıştır, der.
Ömer (r.a.)'ın
ikinci hadisi ise Zevaid tü'ründendir. Kelale, faiz ve hilafet meseleleri
hakkındaki kıyas ve .İttihada yer bırakmıyacak bir açıklamamn Resul-i Ekrem
(s.a.v.) tarafından yapılması temennisinde bulunan Ömer (r.a.) bu temenniye
olan iştiyakını ifade etmek üzere eğer Resul-i Ekrem (s.a.v.) bu üç mesele
hakkında açıklamada bulunmuş olsavdı bu açıklamanın dünyadan ve dÜnyadaki bütün
şeylerden daha kıymetlı oldugunu, fazla sevindirici ol~ duğunu söylemiştir.
Dini ilimlerle
meşgulolanlar, karşılaştıkları bir ilm! meseleyi çözmenin değerini takdir
ederler ve bundan duydukları manevi zevk ve lezzetin dünya nimetlerinin
tümünden üstün olduğunu bilirler. Kelale ve faiz ile ilgili bazı meseleler
hakkında ietihadlarla hükümler verilmiştir. Ömer bu iki konu ile ilgili
ayrıntılı bilgilerin Lli3Psinin Resul-i Ekrem (s.a.v.) tarafından beyan
buyurulmasım ve ietihada mahal kalmamasım temenni etmiştir. Hilafet meselesi ve
bu konudaki ietihadların sonuçları İslam tarihini tetkik edenlerce
bilinmektedir. Bu konuda bir şey söylemeye gerek görmüyorum.
Cabir (r.a.)'ın
hadisi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir.
Hattabi: Kelale
mirasına dair Nisa suresinin sonundaki (176 nolu) ayet indiği zaman Cabir
(r.a.)'ın ne babası ne de çocuğu vardı. Cabir'in babası Abdullah bin Haram
(r.a.)'ın Uhud savaşında şehid edildiği ve kelale ayetinin, yani yukarda
nomarası verilen ayetin. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in ömrünün sonunda indiği
rivayet edilmiştir, der.
Cabir (r.a.)'ın
o esnada dokuz aded kız kardeşinin bulunduğu, bazı rivayetlerde belirtilmiştir.
Bazı rivayetlerde de Cabir malını nasıl vasiyyet edeceğini sorduğu zaman: Benim
kelalem vardır, demiştir. Kelale kelimesinin usül ve furü dışında kalan
mirasçılar anlamına geldiğini yukarda anlatmıştım.
Bu hadiste Nisa
süresinin 12. ayetinden kelale minısına ait parça ile ayni sürenin sonundaki
176. ayet amlmakta ve bu son ayetin, Cabir'in hastalığı esnasında Resul-i Ekrem
(s.a.v.) 'e sorduğu soru üzerine indiği belirtilmektedir. Bu iki ayet te de
kelale mirasından söz edilmektedir. Nisa süresinin başlarında geçen 12. ayet
kış mevsiminde indiği için buna kış mana sım ifade eden Şita ismi verilerek
"Ayetü's-Şita" denilmiştir. Sürenin sonundaki 176. ayet diğer ayetten
sonra ve yaz mevsiminde indiği için bu anlama atfen "Ayetü's-Sayf"
ismi verilmiştir. Kelale miras hükümleri 176. ayet te daha açık bir biçimde
anlatıldığı için bu babın ilk hadisinde Resul-i Ekrem (Aleyhi's-salatü ve
's-selam) , Ömer'e: ''(Kelale mirası husüsunda) Nisa süresinin sonunda inen
Sayf ayeti sana yeter,'' buyurmuştur.
Bu ayetin meali
şöyledir: ''Senden fetva istiyorlar. De ki Allah kelale - Babası ve çocuğu
olmayan kimse - hakkında size (şöyle) fetva veriyor: Bir kimse çocuğu
bulunmaksızın ölüp de kendisinin bir kız kardeşi bulunursa terekesinin yarısı
bu kız kardeşinedir. Bu kız kardeşin çocuğu bulunmazsa o kimse bu kız kardeşine
mirasçı olur. Eğer kız kardeşler iki tane iseler (ölen) o kimsenin terekesinin
üçte ikisi bunlaradır. Şayet onlar erkek ve kız kardeşler olursa, erkeğe iki
kız hissesi kadar vardır. Allah, delalete düşmeyesiniz diye beyan buyuruyor ve
Allah her şeyi bilendir.'' (176)
Bu ayette geçen
kardeşten maksad ana baba bir kardeş veya baba bir ve ana ayrı kardeştir.
Ayetten
çıkanlan miras hükümleri özetle şöyledir:
çocuğu ve
babası bulunmaksızın ölen bir kimsenin ana baba bir kız kardeşi veya yalmz baba
bir kız kardeşi varsa terekesinin yarısı o tek kız kardeşinin hissesidir.
Bu meselede
ölen kişi kız olup hayatta olan kardeş erkek ise bu da ölen kız kardeşinin
malına mirasçıdır.
Ölen kişinin
hayatta olan ana baba bir kız kardeşleri veya yalmz baba bir kız kardeşleri iki
aded iseler bunlara terekenin üçte ikisi verilir.
Ayni durumdaki
kardeşler erkek ve kız karışımı ise beher erkeğe iki kızın hissesi kadar
verilir.
Yukarda meali
yazılı ayetten çıkarılan miras hükümlerinin ayrıntıları için tefsir veya fıkıh
kitabIarına baş vurulmalıdır.
Kelale mirasına
ait hükümlerin bir kısmının beyan edildiği Nisa süresinin 12. ayetinde karı ile
kocanınbi,rbirlerine mirasçı olan durumları açıklandıktan sonra keTale
mirasıyla ilgili olarak mealen şöyle buyuruluyor: ''... ve eğer bir erkeğin
veya bir kadının keliHe yönünden mirasına konuluyor ve onun (yalnız ana bir)
tek erkek kardeşi veya tek kız kardeşi bulunuyorsa onlardan her birine de altıda
bir hisse vardır. Eğer bundan, (yani birden) fazla iseler, üçte bir (oranındaki
hisse) de ortaktırlar. (Mirasçılara) zarar vermek kasdı olmaksızın yapılmış.
olan vasiyyetten veya borçtan sonra. Bütün bunlar Allah'tan bir öğüttür. Allah
alim ve halim'dir.''
Bu ayetteki
kardeşten maksad baba ayrı olup ölünün ahasından doğma olan kardeştir. 176.
ayetteki kardeşten maksad ise ana ve baba bir olan veya yalnız baba bir olan
kardeştir. Geniş bilgi için tefsir kitabIarına baş vurulabilir.
Kelale mirasına
dair, yukarda mealleri yazılı iki ayetten çıkarılan hükümlerin özetleri
şöyledir, denilebilir:
1. Babası ve
çocukları olmaksızın ölen bir kimsenin yalnız ana bir, erkek veya kız tek bir
kardeşi varsa bu kardeşe altıda bir hisse verilir.
2. Babası ve
çocukları olmaksızın ölen kimsenin yalnız ana bir kardeş sayısı birden fazla
ise bunların tümüne terekenin üçte biri verilir.
3. Babası ve
çocukları olmaksızın ölen kişinin ana baba bir veya yalnız baba bir, tek kız
kardeşi varsa ona terekenin yarısı verilir.
4. Üçüncü
maddede yazılı meselede kız kardeş sayısı iki veya daha fazla ise bunlara
terekenin üçte ikisi verilir.
5. Babası ve
çocukları olmaksızın ölen kimse kadın ise ve ana baba bir, veya yalnız baba
bir, tek bir erkek kardeşi varsa bu da ölen kız kardeşinin malına mirasçıdır.
(Belirli payı bulunan mirasçılar paylarını aldıktan sonra artakalanı alır ve bu
nevi mirasçılar yoksa terekenin tamamını alır.
6. Babası ve
çocukları olmaksızın ölen kimsenin ana baba bir kardeşleri erkek ve kız olmak
üzere karışık iseler beher erkeğe iki kızın hisseleri kadar verilir ..
7. Son maddede
anlatılan meseledeki kardeşlerin hepsi yalnız baba bir kardeşler iseler hüküm
aynidir.
BU HADİSTEN
ÇIKARILAN DİĞER HÜKÜMLER
1. Hastayı
ziyaret etmek sünnettir. Ziyarete yaya olarak gitmek müstahabtır.
2. Ermiş
zatların ve takva sahiplerinin yedikleri yemek artığı, içtikleri su ve meşrubat
artığı ve abdest aldıkları su artığı mübarektir.
3. Hastalık
halinde edilen vasiyyet geçerlidir. Ancak vasiyyet ederken hastanın ayık,
aklının başında olması ve şuurunun yerinde olması şarttır.
4. Müslüman
kişi, bilmediği hususları öğrenmek için dini ilimlerle mücehhez zatlara
müracaat etmelidir.
5. Kendisine
soru sorulan din alimi cevabı bilmediği takdirde ictihad etme güç ve şartlarına
sahip olsa bile ictihad etmek suretiyle kesin bir sonuca varmadıkça cevap
vermekte acele edemez. Nitekim Cabir bu soruyu Hesul-i Ekrem (s.a.v.) 'e arz
ettikten sonra Resul-i Ekrem (s.a.v.) derhal cevap vermemiştir. Cümhur bu durumdaki
hadisleri şöyle yorumlar: Soru sorulduğu zaman Resul-i Ekrem (Aleyhi's-salatü
ve'sselam) 'e ictihad yoluyla bir hüküm zuhur etmeyince, vahiy gelmesi ümidiyle
soruyu cevapsız bırakmıştır.