SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’L-EDEB

<< 3823 >>

DEVAM: 58- AMEL (YANİ FARZ, VACİB VE SÜNNET OLAN HER TÜRLÜ İBADET VE HAYIR İŞLEMEN) İN FAZiLETİ BABI

 

حدّثنا أَبُو بَكْرِ بءنُ أَبِي شَيْبَةَ. حدّثنا أَبُو مُعَاوِيَةَ وَوَكِيعٌ عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ؛ قَالَ:  قَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم ((كُلُّ عَمَلِ ابْنِ آدَمَ يُضَاعَفُ لَهُ: الْحَسَنَةُ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا إِلَى سَبْعِمِائَةِ ضِعْفٍ. قَالَ اللهُ سُبْحَانَهُ: إِلاَّ الصَّوْمَ، فَإِنَّهُ لِي. وَأَنَا أَجْزِي بِهِ)).

 

Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Âdem oğlunun işlediği her (hayırlı) amel onun için (sevab bakımından) kat kat arttırılır: Her hasene (ibâdet, hayır) on mislinden yedi yüz misline kadar arttırılır. Allah Sübhanehu buyurdu ki: Fakat oruç (sevabı) böyle değildir. Çünkü oruç şüphesiz benim içindir ve onun mükâfatını ben veririm.»

 

 

AÇIKLAMA:      Bu bılbın ilk hadisi Müslim tarafından da rivayet edilmiştir.

İkinci hadis; Buhari, Müslim. Tirmizi ve Nesai tarafından da rivayet edilmiştir. Son hadis ise 1638 numarada geçti.

        .       "

Birinci hadis Müslim' in rivayetinde; ''Allah buyurur ki: Kim bir hasene işlerse. diye başlar.

Bu hadisin baş kısmında mü'min bir kimsenin işlediği ibadet ve hayırlı işlerin sevabının en az on kat arttırıldığı, Allah Teala'nın dilediği kullannın sevabını daha da arttırdığı ve mü 'min bir kimsenin işlediği kötülÜğün cezasının ancak o kötülük kadar olduğu veya Allah tarafından bağışlandığı belirtilmektedir. Hadisin bundan sonraki bölümünde:

Kulun Allah'a bir kanş, bir zira ve bir kulaç kadar yaklaşması ve kulun yürüyerek Allah'a gitmesi ifadeleri bulunur. Bu ifadelerden maksad, mecazi manalardır. Keza. Allah'ın kuluna bir zira, bir kulaç yaklaşması ve koşarak kuluna gitmesi ifadeleri de mecazi manalarda kullanılmıştır.

 

Nevevi bu hadisin şerhinde şöyle der: Bu hadis, Sıfat-ı İlahiyye'ye ait hadislerdendir. Bunun zahiri manasının kasdedilmesi muhal ve imkansızdır. Kasdedilen mana şöyledir: Kim ibadet ve hayır işlemekle bana yaklaşırsa ben de rahmet, desteklemek, yardımcı olmak ve başarılı kılmakla ona yaklaşırım. Kulum ibadet ve hayratını arttırırsa ben de bu ikramımı arttırırım. Şayet kulum ibadet ve taatıma hız verirse ben de bol rahmetimi ona yağdırmakla yaptığının fazlasını veririm ve maksadına ulaşması için fazla yorulmasını şart koşmam. Yani kul Allah'a kulluk görevini ifa etmek husüsunda gösterdiği gayret derecesine göre ilahi lütfa kavuşur.

 

Hadisin son kısmında da Allah'ın mü'min kuluna olan hesapsız lütuf ve mağfireti belirtilir.

Hadiste geçen bazı kelimeleri açıklayayım:

 

Şibr: Karış demektir. Zira ise parmak uçlanndan dirseğe kadar olan kısma denilir. Bir de uzunluk ölçüsü olan arşın manasına da gelir.

Ba'da bir kulaç demektir. Nevevi der ki: Ba', iki kolun ve kollar arasında kalan beden kısmının uzunluğu kadar bir uzunluk demektir.

Meşiy: Yürümektir. Hervele ise hızlı yürümektir.

Kırab ve Kurab: Bir boşluğun dolusuna yakın mikdan demektir.

Yer küresinin Kırab'ı veya Kurab'ı; onun dolusuna yakın mikdan demektir. Hadisin son kısmında bir mü'minin günahlan yer küresini dolduracak mikdara yakın bir meblağda olsa bile, Allah Teala'nın o kuluna o kadar mağfiret lütfedeceği mÜjdelenir. Tabii bu müjde Allah'ın irade ve dilemesine bağlıdır. Bir mü'min buna güvenerek hata işlemeye cür'et etmemelidir. Çünkü Allah Teala Nisa süresinin 116. ayetinde; Allah kendisine ortak koşulmasını kesinlikle bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar:o buyurmaktadır. Bu itibarla hadisin son bölümünü bu şekilde yorumlamak gerekir.

 

Ebü Hureyre (r.a.)'ın hadisinin izahına gelince: Bu hadiste geçen Allah'ın -Ben (mü'min) kulumun benim hakkımdaki zannı (kanaatı) yanındayım- buyruğu iki şekilde yorumlanmıştır: Birincisi: Yani mü'min kulum, benim onu bağışlıyacağımı umarak cezalandırmama daha az ihtimal verirse, umduğu gibi muamele ederim. Şayet cezalandırmam ihtimalini daha kuvvetli görürse yine umduğu gibi muamele ederim, yani bu kere cezalandırırım. Şu halde mü 'min bir kimse ilahi magfirete kavuşma ihtimaline ağırlık vermeli ve cezalandırma ihtimaline ağırlık vermemelidir.

el-Hafız, Buhari'nin şerhinde (Fethu'l-Bari) bu hadisi izah ederken bu yorum hakkında: Bu yorum şekli, mü'minin ölüm döşeğine girdiği zamana mahsustur. Muhakkik alimler böyle demişlerdir. Başka zamanlara gelince bu hususta bir kaç görüş vardır. Bazılarına göre mü'min korku ile ümit içinde olmalıdır ve cezalandınlma ihtimali ile bağışlanma ihtimalini dengede tutmalı, eşit bilmelidir. Bir kısım alimlere göre cezalandırılma ihtimaline ağırlık vermelidir. Bir başka görüşe göre bağışlanma ihtimaline ağırlık vermelidir, der.

İkincisi: Buyruktan maksad şudur: Mü'min kul işlediği günahtan dolayı mağfiret dilediği zaman, bağışlanma, tevbe ettiği zaman tevbesinin kabul edilmesi ve dua ettiği zaman duasının geçerliliği ihtimaline ağırlık vermelidir. Kul böyle ümit beslerse Allah da onun günahını bağışlar, tevbesini ve duasını kabul buyurur.

 

Hadisin -Kulum beni andığı zaman muhakkak onunla beraberimbuyruğundan maksad şudur: Kulum beni andığı zaman benim rahmetim, hidayetim, yardımım ve tevfİkim onunla beraberdir.

 

Hadisin ''Kulum beni gizli anarsa ben de onu gizli anarım'' buyruğundan maksad şudur: Kulum beni gizli olarak takdis ve tenzih ederse, ben de gizli olarak onu bağışlayıp sevablandırırım, melekler bile bundan haberdar olmazlar.

 

El-Hafız'ın beyanına göre İbn-i Ebi Cemre: Bu zikirden maksad yalnız dil ile veya yalnız kalb ile ya da hem dil hem de kalb ile yapılan zikir olabilir, bunların hepsi muhtemeldir. Bundan maksat ilahi emirlere itaat ve yasaklardan sakınmak da olabilir, demiştir.

 

Hadisin ''Kulum beni bir cemaat içinde anarsa ben de onu o cemaattan daha hayırlı bir topluluk içinde anarım- buyruğundan maksad şudur: Kulum açıktan beni an ar, zikrederse ben de onu yüce melekler topluluğunun haberdar olacağı bir sevab ile mükafatlandırırım.

 

Nevevi bu fıkranın izahı bölümünde özetle şöyle der: Hadisin bu bölümü, meleklerin Nebilerden üstün olduğunu iddia eden Mutezile mezhebi mensubları ile onların görüşüne katılanlar için bir delil olarak gösterilir. Bizim arkadaşlarımızın ve başka alimlerin görüşlerine göre ise Nebiler meleklerden üstündür. (Ehl-i Sünnet mezhebinin cumhurunun malum görüşü de böyledir. Bu hadisin Mutezile için delil sayılamayacağı şöyle izah edilir: Cemaat halinde zikredenler arasında genellikle bir Nebi bulunmaz. Bu itibarla yüce Allah, bu kulları melekler cemaatmda andığı zaman melekler ceMaatı o insanlar cemaatmdan üstün olmuş olur. Durum bu olunca meleklerin Nebilerden üstünlüğü hükmü çıkmaz.

 

El-Hafız şu cevabı da beyan eder: Melekler cemaatmın üstünlüğü şu sebebIedir, denilebilir: Yüce Allah melekler. topluluğuna O'nu anan kuluna verdiği sevabı ilan buyurur. Bu itibarla me-' lekler topluluğunda kulu anan yüce Allah'tır. Elbette yüce Allah'ın, kulunu andığı topluluk başka topluluktan üstün olur.

 

Hadisin bundan sonraki bölümü Ebu Zerr (r.a.)'IN hadisindeki bölüme benzediği için bununla ilgili izah orada verilmiştir, artık burada tekrarlamaya gerek yoktur.