DEVAM: 53- ZİKİR (YANİ
ALLAH'I ANMA) FAZİLETİ BABI
حدّثنا
أَبُو بَكْرٍ.
حدّثنا
زَيْدُ بْنُ
الْحُبَابِ.
أَخْبَرَنِي
مُعَاوِيَةُ
بْنُ صَالِحٍ.
أَخْبَرَنِي
عَمْرُو بْنُ
قَيْسٍ الْكِنْدِيُّ
عَنْ عَبْدِ
اللهِ بْنِ
بُسْرٍ؛
أَنَّ
أَعْرَابِيّاً
قَالَ
لِرَسُولِ
اللهِ صلى
الله عليه وسلم:
إِنَّ
شَرَائِعَ
الإِسْلاَمِ
قَدْ كَثُرَتْ
عَلَيَّ.
فَأَنْبِئْنِي
مِنْهَا
بِشَيْءٍ
أَتَشَبَّثُ
بِهِ. قَالَ
((لاَ يَزَالُ
لِسَانُكَ
رَاطْباً
مِنْ ذِكْرِ
الله عَزَّ
وَجَلَّ)).
Abdullah bin Büsr
(r.a.)'dan; Şöyle demiştir: (Bir gün) bir bedevi, Resulullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)'e : İslâm şeriatleri (yâni nafile ibâdetler) cidden bana çok geldi
(yâni zayıflığım nedeniyle hepsini yapamam). Onun için bana onlardan sarılıp
yapışacağım bir şeyi bildir (tavsiye buyur), dedi. Resulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) (de ona): «Senin dilin devamlı surette Allah (Azze ve
Celle)'nin zikri ile meşgul olsun,» buyurdu.
AÇIKLAMA: Zevaid nevinden olan 3792. hadisi notta beLrtildiği gibi İbn-i Hibban da
rivayet etmiştir. Fakat onun senedinde bulunan Eyyub bin Süveyd de
müellifimizin senedindeki Muhammed bin Mus'ab gibi zayıftır.
AbduIlah bin
Büsr (r.a.)'ın hadisini Tirmizi, İbn-i Hibban, Hakim ve Ahmed de rivayet
etmişlerdir.
Birinci hadiste
buyurulan -Ben kulumla beraberim,. ifadesinden maksad Allah'ın o kula yardımcı,
destekleyici ve muvaffak kılıcı olmasıdır.
İkinci hadiste
geçen 'Şerayi" Şeriat'ın çoğuludur. Şeriat kelimesi Arap dilinde işlek
yol, akar su yolu, develerin sulandığı akar su kanalı, kapı eşiği ve din
manalarına gelir. Tıybi: Burada kasdedilen mana, Allah'ın kulları için koymuş
olduğu farzlar ve sünnetlerdir, demiştir.
El-Kari: Burada
kasdedilen mana nafile ibadetlerdir. Çünkü bedevi'nin "İslam şeriatleri
bana çok oldu" yani zayıflığım nedeniyle hepsini ifa etmekten acizim, sözü
nafile ibadetlerin kasdedildiğine delalet eder, demiştir.
Tıybi:
Bedevi'nin: Şeriatlerden benim sarılıp yapışacağım bir ibadeti bana bildir,
sözünden maksadı farz ibadetlerden sonra devamlı yapacağı nafile ibadetinin
belirlenmesidir. Yoksa tavsiye edilecek ibadeti yapmakla yetinip farz
ibadetleri bırakmak değildir, demiştir.