SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’L-FİTEN

<< 3966 >>

DEVAM: 11- İKİ MÜSLÜMAN KILIÇLARIYLA BİRİBİRİYLE ÇARPIŞTIKLARI ZAMAN. BABI

 

حدّثنا سُوِيْدُ بْنُ سَعيدٍ. حدّثنا مَرْوَانُ بْنُ مُعَاوِيَةَ، عَنْ عَبْدِ الْحَكَمِ السَّدُوسِيِّ. حدّثنا شَهْرُ بْنُ حَوْشَبٍ عَنْ أَبِي أُمَامَةَ؛ أَنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ:

((مِنْ شَرِّ النَّاسِ مَنْزِلَةٍ عِنْدَ اللهِ، يَوْمَ الْقِيَامَةِ، عَبْدٌ أَذْهَبَ آخِرَتَهُ بِدُنْيَا غَيْرِهِ)).

 

في الزوائد: هذا إسناد حسن. سويد بن سعيد مختلف فيه. قال السنديّ" قلت: وكذا شهر بن حوشب.

 

Ebu Ümame (r.a.)'den rivayet edildiğine göre; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: «Allah katında kıyamet günü yeri kötü olan insanlardan birisi başkasının dünyasını almakla kendi ahiretini gideren kuldur.»

 

Not: Zevaid'de şöyle denilmIştir: Bu sened hasen'dir. Çünkü ravi 5üveyd bin Said'in güvenilirliği ihtilaflıdır

SindI: Ben derim ki ravi Şehr bin Havşeb de böyledir, demiştir.

 

AÇIKLAMA: Bu babın; birinci, ikinci ve dördüncü hadisleri Zevaid ntlvindendir. Bu durum notta da belirtilmiştir. Fakat  Nesai ikinci hadisin benzerini rivayet etmiştir. Buna rağmen Zevaid yazarı bunu Zevaid türünden saymıştır. Sebebini bilernedim. Bence Zevaid türünden sayılmamalıdır.

Üçüncü hadis, yani Ebu Bekre (r.a.)'ın hadisini; Müslim, Nesai ve Ahmed de rivayet etmişlerdir.

Bu hadisler silahla çarpışan ve biribirini öldürmek isteyen iki müslümandan katil olanının cehenneme müstahak olduğu gibi maktul olanının da cehenneme müstahak olduğuna delalet eder. Çünkü ikinci hadiste belirtildiği gibi maktul da diğerini öldürmeye çalışmış durumdadır.

"Katil de maktul de ateştedir veya cehennemdedir" mealindeki ifAde cehenneme girmeye müstahaktır, şeklinde yorumlanmıştır. Allah dilerse onları cezalandırır, dilerse bağışlar.

Bu ve benzeri hadisler dünya ile ilgili bir meseleden dolayı ve dini ictihada dayalı olmayan çarpışmalar anlamına yorumlanmıştır.

 

el-Hafız, el-Fetih'te 13. cildin 29. sahifesinde özetle şöyle der: Kurtubi: Katil ve maktülün cehennemlik olmalarını gerektiren çarpışma, dünya ile ilgili bir talebden dolayı veya nefsi arzu ve hevese dayalı olunca hüküm budur, demiştir. Ben derim ki: Bunun için Cemel ve Sıffin savaşlarına katılmayanların sayısı katılanların sayısından az olmuştu. Sahabiler arasında cereyan eden savaşlara katılanlar da katılmayanlar da inşaaIlah sevab kazanmışlardır. Çünkü tutum ve davranışları te'vil ve ictihada dayanıyordu. Ama onlardan sonra gelen ve bir takım dünyalık için çarpışanların durumu böyle değildi.

 

''Maktül da katili öldürmeye düşkündü" mealindeki ifadeyi delil gösteren bazı ilim adamları: Bir günahı işlemeye kesin karar veren, azmeden bir kimse o günahı işlemese bile niyet ve azminden dolayı mes'uldür, muahaza edilir, demişlerdir. İşi fiiliyata dökmedikçe azim ve kararlılıktan dolayı mes'uliyet ve muahaza yoktur, diyenler ise bu görüşe şöyle cevab vermişlerdir: Bu hadİslerde sözü edilen olayda fim hareket vardır, öldürülen taraf da silah kullanmış ve arkadaşını öldürmek için bilfiil çalışmıştır. Ancak şu var ki ikisinin de cehennemlik olması cezalarının da aynı olmasını gerektirmez. Katil taraf, hem çarpışma suçundan hem de öldürme suçundan cezalandırılır. Maktul ise çarpışma suçundan cezalandırılır. Bu itibarla cezalandırma işi azim ve niyetten dolayı değil çarpışmaya katılma suçundan dolayıdır.

 

Nevevi de Ebu Bekre (r.a.)'ın hadisinin izah bölümünde özetle şöyle der: Bilmiş ol ki sahabiler (r.a.) arasında cereyan eden savaşlar ve kan dökmeler, bu hadiste bildirilen tehdid ve cezanın kapsamına girmez. Ehl-i Sünnet ve hak mezhebine göre tüm sahabiler hakkında iyi zan beslenir, aralarındaki çarpışmalar ve olup biten ihtilaflar dile getirilmez, çarpışmaları te'vil edilir, iyiye yorumlanır. Çünkü onlar müctehid idiler, hareketleri dini görüşlere dayalı idi. Onlar ne günah işlemek istemişler ne de sırf dünyalık peşinde koşmuşlar. Bilakis her gurup kendisinin hak ve doğru yolda olduğu görüşünde idi ve muhaliflerinin asi olduğu kanaatında idi. Duruma bu açıdan bakınca da çarpışmanın vacib olduğu itikadında idi. Çünkü isyan edenleri hakka yöneltmek ancak çarpışma ile sağlanabilirse çarpışmak bir ödev durumunu teşkil eder. Sahabilerin bazısı ictihadlarında isabet etmiş, bazısı da yanılmıştır. Yanılanlar da dinen mazur sayılırlar. Çünkü ictihadda hata etmek meşru mazeret sayıldığı gibi, ictihad ibadetinden dolayı müctehid zat bir sevab kazanmış olur. Bu olaylarda ictihadında hata edenler günah işlemiş sayılmazlar. Savaşlarda Ehli Sünnet mezhebine göre Hz. Ali (r.a.) ictihadında isabet etmiş ve muhalifleri ictihadlarında yanılmışlardır. Sahabiler döneminde olup biten olaylar ve sorunlar karışıktı, karanlıktı. Hatta sahabilerden bir gurup o sorunlar karşısında şaşarak evlerine kapandılar ve hiçbir tarafa yardım etmediler, çarpışmaya katılmadılar. Halbuki hakkın hangi tarafta olduğunu net olarak ve kesinlikle bilseydiler hakka karşı susmayı ve geri çekilmeyi katiyyen kabul etmezlerdi.

 

Son hadiste geçen ''Başkasının dünyasını almakla kendi ahiretini gideren'' ifadesinden maksad şudur: Başkasını öldürmek süretiyle dünyasını almakla ... veya bir zalime yardım ederek ona dünyalık kazandıran ve bu y'üzden kendi ahiretini gideren ...