DEVAM: 11- İKİ MÜSLÜMAN
KILIÇLARIYLA BİRİBİRİYLE ÇARPIŞTIKLARI ZAMAN. BABI
حدّثنا
سُوِيْدُ
بْنُ سَعيدٍ.
حدّثنا مَرْوَانُ
بْنُ
مُعَاوِيَةَ،
عَنْ عَبْدِ
الْحَكَمِ
السَّدُوسِيِّ.
حدّثنا
شَهْرُ بْنُ
حَوْشَبٍ
عَنْ أَبِي
أُمَامَةَ؛
أَنَّ رَسُولَ
اللهِ صلى
الله عليه
وسلم قَالَ:
((مِنْ
شَرِّ
النَّاسِ
مَنْزِلَةٍ
عِنْدَ اللهِ،
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ،
عَبْدٌ
أَذْهَبَ
آخِرَتَهُ
بِدُنْيَا
غَيْرِهِ)).
في الزوائد:
هذا إسناد
حسن. سويد بن
سعيد مختلف
فيه. قال
السنديّ" قلت:
وكذا شهر بن
حوشب.
Ebu Ümame
(r.a.)'den rivayet edildiğine göre; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurmuştur: «Allah katında kıyamet günü yeri kötü olan insanlardan
birisi başkasının dünyasını almakla kendi ahiretini gideren kuldur.»
Not: Zevaid'de
şöyle denilmIştir: Bu sened hasen'dir. Çünkü ravi 5üveyd bin Said'in
güvenilirliği ihtilaflıdır
SindI: Ben
derim ki ravi Şehr bin Havşeb de böyledir, demiştir.
AÇIKLAMA: Bu babın; birinci, ikinci ve dördüncü hadisleri
Zevaid ntlvindendir. Bu durum notta da belirtilmiştir. Fakat Nesai ikinci hadisin benzerini rivayet
etmiştir. Buna rağmen Zevaid yazarı bunu Zevaid türünden saymıştır. Sebebini
bilernedim. Bence Zevaid türünden sayılmamalıdır.
Üçüncü hadis,
yani Ebu Bekre (r.a.)'ın hadisini; Müslim, Nesai ve Ahmed de rivayet
etmişlerdir.
Bu hadisler
silahla çarpışan ve biribirini öldürmek isteyen iki müslümandan katil olanının
cehenneme müstahak olduğu gibi maktul olanının da cehenneme müstahak olduğuna
delalet eder. Çünkü ikinci hadiste belirtildiği gibi maktul da diğerini
öldürmeye çalışmış durumdadır.
"Katil de
maktul de ateştedir veya cehennemdedir" mealindeki ifAde cehenneme girmeye
müstahaktır, şeklinde yorumlanmıştır. Allah dilerse onları cezalandırır,
dilerse bağışlar.
Bu ve benzeri
hadisler dünya ile ilgili bir meseleden dolayı ve dini ictihada dayalı olmayan
çarpışmalar anlamına yorumlanmıştır.
el-Hafız,
el-Fetih'te 13. cildin 29. sahifesinde özetle şöyle der: Kurtubi: Katil ve
maktülün cehennemlik olmalarını gerektiren çarpışma, dünya ile ilgili bir
talebden dolayı veya nefsi arzu ve hevese dayalı olunca hüküm budur, demiştir.
Ben derim ki: Bunun için Cemel ve Sıffin savaşlarına katılmayanların sayısı
katılanların sayısından az olmuştu. Sahabiler arasında cereyan eden savaşlara
katılanlar da katılmayanlar da inşaaIlah sevab kazanmışlardır. Çünkü tutum ve
davranışları te'vil ve ictihada dayanıyordu. Ama onlardan sonra gelen ve bir
takım dünyalık için çarpışanların durumu böyle değildi.
''Maktül da
katili öldürmeye düşkündü" mealindeki ifadeyi delil gösteren bazı ilim
adamları: Bir günahı işlemeye kesin karar veren, azmeden bir kimse o günahı
işlemese bile niyet ve azminden dolayı mes'uldür, muahaza edilir, demişlerdir.
İşi fiiliyata dökmedikçe azim ve kararlılıktan dolayı mes'uliyet ve muahaza
yoktur, diyenler ise bu görüşe şöyle cevab vermişlerdir: Bu hadİslerde sözü
edilen olayda fim hareket vardır, öldürülen taraf da silah kullanmış ve
arkadaşını öldürmek için bilfiil çalışmıştır. Ancak şu var ki ikisinin de
cehennemlik olması cezalarının da aynı olmasını gerektirmez. Katil taraf, hem
çarpışma suçundan hem de öldürme suçundan cezalandırılır. Maktul ise çarpışma
suçundan cezalandırılır. Bu itibarla cezalandırma işi azim ve niyetten dolayı
değil çarpışmaya katılma suçundan dolayıdır.
Nevevi de Ebu
Bekre (r.a.)'ın hadisinin izah bölümünde özetle şöyle der: Bilmiş ol ki
sahabiler (r.a.) arasında cereyan eden savaşlar ve kan dökmeler, bu hadiste
bildirilen tehdid ve cezanın kapsamına girmez. Ehl-i Sünnet ve hak mezhebine
göre tüm sahabiler hakkında iyi zan beslenir, aralarındaki çarpışmalar ve olup
biten ihtilaflar dile getirilmez, çarpışmaları te'vil edilir, iyiye yorumlanır.
Çünkü onlar müctehid idiler, hareketleri dini görüşlere dayalı idi. Onlar ne
günah işlemek istemişler ne de sırf dünyalık peşinde koşmuşlar. Bilakis her gurup
kendisinin hak ve doğru yolda olduğu görüşünde idi ve muhaliflerinin asi olduğu
kanaatında idi. Duruma bu açıdan bakınca da çarpışmanın vacib olduğu itikadında
idi. Çünkü isyan edenleri hakka yöneltmek ancak çarpışma ile sağlanabilirse
çarpışmak bir ödev durumunu teşkil eder. Sahabilerin bazısı ictihadlarında
isabet etmiş, bazısı da yanılmıştır. Yanılanlar da dinen mazur sayılırlar.
Çünkü ictihadda hata etmek meşru mazeret sayıldığı gibi, ictihad ibadetinden
dolayı müctehid zat bir sevab kazanmış olur. Bu olaylarda ictihadında hata
edenler günah işlemiş sayılmazlar. Savaşlarda Ehli Sünnet mezhebine göre Hz.
Ali (r.a.) ictihadında isabet etmiş ve muhalifleri ictihadlarında
yanılmışlardır. Sahabiler döneminde olup biten olaylar ve sorunlar karışıktı,
karanlıktı. Hatta sahabilerden bir gurup o sorunlar karşısında şaşarak evlerine
kapandılar ve hiçbir tarafa yardım etmediler, çarpışmaya katılmadılar. Halbuki
hakkın hangi tarafta olduğunu net olarak ve kesinlikle bilseydiler hakka karşı
susmayı ve geri çekilmeyi katiyyen kabul etmezlerdi.
Son hadiste
geçen ''Başkasının dünyasını almakla kendi ahiretini gideren'' ifadesinden
maksad şudur: Başkasını öldürmek süretiyle dünyasını almakla ... veya bir zalime
yardım ederek ona dünyalık kazandıran ve bu y'üzden kendi ahiretini gideren ...