DEVAM: 29- HUSÜF (YERE
BATMAK) BABI
حدّثنا
أَبُو
كَرَيْبٍ.
حدّثنا أَبُو
مُعَاوِيَةَ
وَمُحَمَّدُ
بْنُ
فُضَيْلِ،
عَنِ الْحَسَنِ
بْنِ عمْرٍو،
عَنْ أَبِي
الزُّبَيْرِ،
عَنْ عَبْدِ
اللهِ بْنِ
عَمْرٍو؛
قَالَ
رَسُولُ
اللهِ صلى
الله عليه
وسلم: ((يَكُونُ
فِي أُمَّتِي
خَسْفٌ وَمَسْخٌ
وَقَذْفٌ)).
في الزوائد:
رجال إسناده
ثقات. إلا أنه
منقطع. وأبو
الزبير سمه
محمد بن مسلم
بن تدرس، لم
يسمع من عبد
الله بن عمرو
قاله ابن
معين. وقال
أبو حاتم: لك
يلقه.
Abdullah bin Amr
(bin el-As) (r.a.)'den rivayet edildiğine göre; Resulullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Benlm ümmetimde yere batmak, mesih (hayvan
suretine çevirilme) ve taşIanma (azabı) olur.»
Not: Zevaid'de
şöyle denilmiştir: Bunun senedindeki raviler güvenilir zatlardır. Fakat sened
munkatidir, kopuktur. Çünkü Muhammed bin MUslim bin Tedrus isimli Ebu'z.Zübeyr,
Abdullah bin Amr (r.a.)'den hadis işitmemiştir. Bu durumu İbni Main
söylemiştir. Ebu Hatim de: Bu ravi Abdullah bin Amr (r.a.) lle buluşmamış,
demiştir.
AÇIKLAMA: Bu babta geçen hadisler Zevaid türündendir. Ancak
4061 nolu hadisi Tirmizi de Kader bölümünde rivayet etmiştir. Bu hadislerde
geçen Mesh, Hasr ve Kazf kelimelerini kısaca açıklayalım:
Mesh: İnsanın
hayvan suretine sokulmasıdır. Buna Mesh-i Suri, yani suret ve şekil meshi
denilir. Eski ümmetlerde bir takım günahları işleyen bazı insanlar bu cezaya
çarptırılarak maymun veya domuz şekline çevirilmişlerdi.
Bir de Mesh-i
mluıevi vardır. Yani bazı insanlar işledikleri çirkin bir takım günahlardan
dolayı insan şeklinde olsalar bile manevi yönden hayvanlaşmış ve kalbIeri
hayvan kalbine dönüşmüş olur. Durum ve davranışları, ahlak ve karekterleri
açısından da insanlardan ziyade hayvanlara benzerler. Hatta basireti açık
mübarek insanlar bu güruha baktığı zaman yüzlerinde iman nurunun izini
görmediklerinden ve yüzlerini çok çirkin ve tiksindirici olarak gördüklerinden
dolayı onların manevi yönden mesh'edildiklerini sezebilirler.
Sindi: Buradaki
Mesh'ten maksad ya Mesh-i Suri'dir veya. Mash-l Manevi'dir der. Tuhfe yazarı,
buradaki Mesh'i suretin değiştirilmesi şeklinde açıklamıştır ..
Hasf: Yere
batmaktır. Eski ümmetlerin bazısı işledikleri günahlardan dolayı yere batmak
cezası ile cezalandırılmıştır. Bu ümmette de bazı insanların bu cezaya
çarptırılacağı haber verilmektedir. 4055 nolu Huzeyfe (r.a.)'ın hadisinde biri
doğuda, biri batıda ve biri de Arabistan yarımadasında olmak üzere meydana
gelecek üç Hasf, yani yere batmak, yerin çökmesi olayları kıyametin
alametlerinden sayılmıştır.
İbnü'l-Melik:
Yere batma olayı, depremler bir çok yerde vuku bulmuştur. Ama bu hadisle haber
verilen yer çöküntü olayları belki vuku bulmuş olan depremler değil, şiddet ve
zarar bakımından daha büyük olanlardır, ileride meydana gelecektir, demiştir.
---
Mahir: Haziran
2016 Depremlerin sebep olduğu çöküntülere ek olarak Obruk şeklinde de
çöküntüler sıklaşmaya başladı. Te'vile gerek kalmadan hadislerde geçen
alametlerin zahiri şeklinde vuku bulacağını sanırım. Allahu a'lem
---
Kazf:
Taşlamaktır. Bilindiği gibi Lut kavmi, livata - homoseksüel rezaletini bütün
uyarılara rağmen bırakmayınca gökten yağan taşlarla cezalandırıldı ve
memleketlerinin altı üstüne geldi. Tuhte yazarı burada Kazf kelimesini bu
şekilde yorumlamıştır.
4061 nolu İbni
Ömer (r.a.)'ın hadisine dönelim. Bu hadisin sonundaki; "Bu (ceza), kaderi
inkar edenler hakkındadır" cümlesi hadisin metninden bir parça olabilir.
Bu takdirde bu cümle Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in buyruğunun bir parçası olur.
Tirmizi'nin rivayetinde bu cümleden yalnız; ....parrçası bulunur ve hadisin
metnindendir. Oradaki ifade tarzı buradaki cümlenin de hadisin metninden bir
parça olması ihtimalini kuvvetlendirir. Bu sebeple ben tercemede kuvvetli ihtimali
dikkate aldım. Bu cümlenin raviye ait olması ihtimali de vardır. Elde mevcut
Mısır baskısı nüshasında bu cümleyi çift tırnak dışına almakla tashihci
Muhammed Fuad Abdulbaki'nin ikinci ihtimale tarafdar olduğu anlaşılır. Haddi
zatında cümle buna muhtemel olmakla beraber Tirmizi'deki rivayet birinci
ihtimali kuvvetlendirir. Allah en iyi bilendir.
Bu hadiste söz
konusu edilen "Kader ehli" teriminden maksad Kaderiye mezhebi
mensublarıdır. Bu mezhebi benimseyenler Kader'i inkar ederler. Bunlara göre
kul, kendi fiilinin yaratıcısıdır, şer sayılan şeylerin yaratıcısı Allah değil,
kullardır. Allah yalnız hayır sayılan şeylerin yaratıcısıdır.
Kader ile
ilgili hadisler sünenimizin Mukaddime bölümünün 10. babında 76 - 92 numaralarda
geçti. Gerekli izah da orada verildi. Burada şunu söylemekle yetineceğim:
Şerhü's-Sünne'de: Kader'e iman etmek farzdır. Kader'e iman şöyledir: Allah
kulların hayır ve şer tüm amellerinin yaratıcısıdıf ve kullarını yaratmadan
önce amellerini Levh-i Mahfuz'da yazıp tesbit etmiştir. Her türlü amel ve
fiiller Allah'ın hüküm ve takdiri, dilemesi ve iradesiyledir. Ancak şu var ki
Allah; iman ve itaata rıza gösterir ve iman ile itaat karşılığında sevab
vermeyi va'd etmiştir. Fakat küfür ve günah işlemeye rızası yoktur. Bu
kötülükleri işleyenleri cezalandıracağını bildirmiştir. Kader, ilahi sırlardan
bir sırdır. Yüce Allah, hiç bir meleğe ve hiç bir Nebie bu sırrı
açıklamamıştır. Bu itibarla kader mevzuuna dalmak ve bu sırrı akıl yoluyla
çözmeye kalkışmak caiz değildir. İnanılması gerekli olan husus şudur: Allah
Teala; insanları, cinleri yaratarak iki fırkaya ayırmıştır: Bunlardan birisine
lütuf ve ikram olmak üzere ahiret nimetlerini verecektir. Diğer fırkayı adaleti
gerçekleştirmek üzere cezalandıracaktır. mu'min bu inanç sahibi olmalıdır, der.
'Bu hadiste
geçen "İhdas" icad etmek demektir. Yani dinden olmayan bir şeyi dine
sokmakla bir şeyi icad etmektir ki bu gibi şeylere bid'at denilir. Kader'i
inkar etmek de bir bid'at'tır. Çünkü dinde böyle bir şey yoktur. Bilakis
yukarda belirttiğim gibi İslamiyet'te kader'e iman etmek vardır. İbni Ömer
(r.a.) , selam gönderen adamın kader'i inkar ettiği haberini aldığı için
selamını almamış ve ''.... Benden o adama selam götürme,. biçimindeki
sözleriyle ya adamın gönderdiği selamı kabul etmediğini veya ona selam
göndermeyeceğini ifade etmek istemiştir. Bu cümle her iki şekilde de
yorumlanabilir.
Bu hadis,
bid'at ehline selam verilmemesinin ve onlardan gelen selamı cevabsız bırakmanın
meşruluğuna delalet eder. Bu tutum, batıl bir itikad sahibi olan kimse için bir
uyarı mahiyetindedir.