SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’L-FİTEN

<< 4075 >>

DEVAM: 33- DECCAL'IN FİTNESİ, MERYEM OĞLU İSA (ALEYHİSSELAM)'IN MEYDANA ÇIKMASI (İNİNŞİ) VE YE'CUC İLE ME'CUC'UN ÇIKMASI BABI

 

هِشَامُ بْنُ عَمَّارِ. حدّثنا يَحْيَى بْنُ حَمْزَةَ. حدّثنا عَبْدُ الرَّحْمنِ بْنُ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ. حَدَّثَنِي عَبْدُ الرَّحْمنِ بْنِ جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرِ. حَدَّثَنِي أَبِي؛ أَنَّهُ سَمِعَ النَّوَّاسَ بْنَ سَمْعَانَ الْكِلاَبِيَّ يَقُولُ: ذَكَرَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم الدَّجَّالَ، الْغَدَاةَ، فَخَفَضَ فِيهِ وَرَفَعَ. حَتَّى ظَنَنَّا أَنَّهُ فِي طَائِفَةِ النَّخْلِ. فَلَمَّا رُحْنَا إِلَى رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم، عَرَفَ ذلِكَ فِينَا. فَقَالَ:

 (( مَاشَأْنَكُمْ؟)) فَقُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ! ذَكَرْتَ الدَّجَّالَ الْغَدَاةَ. فَخَفَضْتَ فِيهِ ثُمَّ رَفَعْتَ. حَتَّى ظَنَنَّا أَنَّهُ فِي طَائِفَةِ النَّخْلِ. قَالَ ((غَيْرُ الدَّجَّالُ أَخْوفَنِي حَجِيجُ نَفْسِهِ. وَاللهُ خَلِفَتِي عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ. إِنَّهُ شَابّق قَطَطٌ. عَيْنُةُ قَائِمةٌ. كأَنِّي أُشَبِّهُهُ بِعَبْدِ الْعُزَّى بْنِ قَطَنٍ. فَمَنْ رَآهُ مِنْكُمْ، فَلْيَقْرَأْ عَلَيْهِ فَوَاتِحَ سُورَةِ الْكَهْفِ. إِنَّه يَخْرُجُ مِنْ رحَلَّةٍ بَيْنَ الشَّامِ وَالْعِرَاقِ. فَعَاثَ يَميِناً، وَعَاثَ شِمالاً. يَاعِبَادَ اللهِ! اثْبُتثوا)) قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ! وَمَالُبْثُهُ فِي الأَرْضِ؟ قَالَ ((أَرْبَعُونَ يَوْماً. يَوْمٌ كَسَنَةٍ. وَيَوْمٌ كَشَهْرٍ. وَيَوْمٌ كَجُمُعَةٍ. وَسَائِرُ أَيَّامِهِ كَأَيَّأمِكُمْ)) قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ! فذلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَسَنَةٍ، تَكْفِينَا فِيهِ صلاةُ يَوْمٍ؟ قَالَ ((فَاقْدُرُوا لَهُ قَدْرَةُ)). قَالَ قُلْنَا: فَمَا إِسْرَاعُهُ فِي الأَرْضِ؟ قَالَ: ((كَالْغَيْثِ اسْتَدْبَرَتْهث الرَّيحُ)). قَالَ ((فَيَأْتِي الْقَوْمَ فَيَدْعُوهُمْ فَيَسْتَجِيبُونَ لَهُ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ. فَيَأْمُرُ السَّمَاءَ أَنْ نُمْطِرَ فَنُمْطِرَ. وَيَأْمُرُ الأَرْضَ أَنْ تُنْبِتَ فَتْنْبِتَ. وَتَرُوحُ عَلَيْهِمْ سَارِحَتُهُمْ أَطْوَلَ مَاكَانَتْ ذُرّى وَأَسْبَغَهُ ضُرَوعاً وَأَمَدَّهُ خَوَاصِرَ. ثُمَّ يَأْتِي الْقَوْمَ فَيَدْعُونُ فَيَرُدُّونَ عَلَيْهِ قَوْلَهُ. فَيَنْصرِفُ عَنْهُمْ. فَيُصْبِحُونَ مُمْحِلِينَ. مَا بِأَيْدِيِهِمْ شَيْءٌ. ثُمَّ يَمُرَّ بِالْجرَبَةِ فَيَقُولُ لَهَا: أَخْرِجِي كَنُوزَكِ. فَيَنْطَلقُ. فَتَبْعُهُ كُنُوزُهَا كَبَعَاسِيبِ النَّحْلِ. ثُمَّ يَدْعُو رَجُلاً مُمْتْلِئاً شَبَاباًن فَيَضْربَهُ بِالسَّيْفِ ضَرْبةً، فَيَقْطَعُهُ جزْلَتَيْنِ. رَمْيَةَ الْغَرَضِ. ثُمَّ يَدْعُوهُ فَيُقْبلُ يَتَهَلَّلُ وَجْهُهُ يَضْحَكُ. فَبَيْنَمَا هُمْ كَذلِكَ، إِذْ بَعَثَ اللهُ عِيسى بْنَ مَرْيَمَ. فَيَنْزِلُ عِنْدَ الْمَنَارَةِ الْبَيْضَاءِ، شَرْقِيَّ دِمَشْقَ. بَيْنَ مَهْرُودَتَيْنِ. وَاضِعً. كَفَّيْهِ عَلَى أَجْنحَةِ مَلَكَيْنِ. إِذَا طَأْطَأَ رَأْسَهُ قَطَرَ. وَإِذَأ رَفَعضهُ يَنْحَدِرُ مِنْهُ جُمَانٌ كَاللُّؤْلُؤِ. وَلاَ يَحلُّ لِكَافِرٍ يَجِدُريحَ نَفَسهِ إِلاَّ مَاتَ. وَنَفَسُهُ يَنْتَهِي حَيْثُ يَنْتَهِي طَرَفُهُ. فَيَنْطَلِقُ حَتَّى يُدْرِكَهُ عِنْدَ بَابِ لُدٍّ، فَيَقْتُلُهُ. ثُمَّ يَأْتِي نَبِيُّ اللهِ عِيسى قَوْماً قَدْ عَصَمَهُمُ اللهُ. فَيَمْسَحُ وُجُوهَهُمْ وَيُحَدِّثُهُمْ بِدَرَجَاتِهِمْ فِي الْجَنَّةِ. فَبَيْنَمَاهُمْ كَذلِكَ إِذْ أَوْحَى اللهُ إِلَيْهِ: يَاعِيسى إِنِّي قَدْ أَخْرَجْتُ عِبَاداً لِي. لاَ يَدَانِ لأَحَدٍ بِقِتَالِهِمْ. وَأَحْرِزْ عِبَادِي إِلَى الطُّورِ. وَبَيْعَثُ اللهُ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ، وَهُمْ، كَمَا قَالَ اللهُ، مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ، فَمَمُرُّ أَوْائِلُهُمْ عَلَى بُحَيْرَةِ الطَّبَرَّيِةِ. فَيَشْرَبُونَ مَا فِيهَا. ثُمَّ يَمُرُّ آخِرُهُمْ فَيَقُولُونَ: لَقَدْ كَانَ فِي هذَا مَاءٌ، مَرَّةً. وَيَحْضُرُ نَبِيُّ اللهِ عِيسى وَأصْحَابُهُ. حَتَّى يَكُونَ رَأْسُ الثَّوْرِ لأَحَدهِمْ خَيْراً مِنْ مَائَةِ دِيِنَارٍ لأَحَدِكُمُ الْيَوْمَ. فَيَرْغَبُ نَبِيُّ اللهِ عِيسى وَأَصْحَابُهُ إِلَى اللهِ. فَيُرْسِلُ اللهُ عَلَيْهِمُ النَّغَفَ فِي رِقَابِهِمْ. فَيُصْبِحُونَ فَرْسَى كَمَوْتِ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ. وَيَهْبِطُ نَبِيُّ اللهِ عِيسى وَأَصْحَابُهُ فَلاَ يَجِدُونَ مَوْضِعَ شِبْرٍ إِلاَّ قَدْ مَلأَهُ زَهَمُهُمْ وَنَتْنُهُمْ وَدِمَاؤُهُمْ. فَيَرْغَبُونَ إِلَى اللهِ سُبْحَانَهُ. فَيُرْسِلُ عَلَيْهِمْ طَيْراً كَأَعْنَاقِ الْبُخْتِ. فَتَحْمِلُهُمْ فَتطْرحُهُمْ حَيْثُ شَاءِ اللهُ. ثُمَّ يُرْسِلُ اللهُ عَلَيْهِمْ مَطَراً لاَيُكِنُّ مِنْهُ بَيْتُ مَدَرٍ وَلاوَبَرٍ. فَيَغْسِلُهُ حَتَّى يَتْرُكَهُ كَالزَّلَقَةِ. ثُمَّ يُقَالُ لِلأَرْضِ: أَنْبِتِي ثَمَرَتَكِ. وَرُدِّي بَرَكَتَكِ. فَيَوْمَئِذٍ تَأْكُلُ الْعِصَابَةُ مِنَ الرُّمَّانَة. فَتُشْبِعُهُمْ. وَيسْتَظِلُّونَ بَقِحْفِهَا. وَيُبَارِكُ اللهُ فِي الرِّسْلِ حَتَّى إِنَّ اللِّقْحَةَ مِنَ الإِبِلِ تَكْفِي الفِئَامِ مِنض النَّاسِ. وَاللِّقْحَةَ مِنَ الْبَقَرِ تَكْفِي الْقَبِيَلَةَ. وَاللِّقْحَةَ مِنَ الْغَنَمِ تَكْفِي الفَخِذَ. فَبَيْنَمَاهُمْ كَذلِكَ، إِذْ بَعَثَ اللهُ عَلَيْهِمْ رِيحاً طَيِّبَةً. فَتَأْخُذُ تَحْتَ آبَاطِهِمْ. فَتَقْبِضُ رُوحَ كُلِّ مُسْلِمٍ. وَيَبْقَى سَائِرُ النَّاسِ يَتَهَارَجُونَ كَمَا تَتَهَارَجُ الْحُمُرُ. فَعَلَيْهِمْ تَقُومُ السَّاعَةُ)).

 

Nevvas bin Sem'an el-Kilabi (r.a.)'den; Şöyle demiştir:

 

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir sabah Deccal'dan söz etti de onun hakkında alçaltma ve yükseltme yaptı, hatta biz onu (Medine'nin) hurma bahçelerinin kenarında sandık. Sonra akşamleyin Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına vardığımız zaman bizde meydana gelen o telaşı anladı ve: Haliniz nedir.? diye sordu. Biz de: Ya Resulallah! Sabahleyin Deccal'den söz ettin ve onun hakkında öyle alçaltma ve yükseltme yaptın ki biz onu hurma bahçesinin kenarında sandık, dedik. Bunun üzerine O:

 

Deccal'dan başkası sizin için beni daha çok endişelendiricidir: (Çünkü) ben içinizde iken çıkarsa sizin önünüzde onu ben yenerim. defederim ve şayet ben içinizde değil iken çıkarsa herkes kendi nefsini savunarak onu yenmeye çalışır. Allah da her müslüman hakkında benim halifemdir (koruyucu ve yardımcıdır).

 

Deccal çok kıvırcık saçlı bir gençtir. Gözü yerinde duruyor (fakat sakattır). Ben onu Abdü'l-Uzza bin Katan'a benzetir gibiyim. Sizden kim onu görürse, aleyhinde Kehf suresinin ilk ayetlerini okusun (ki fitnesinden emin olsun).

 

O, Şam ile Irak arasında bir yoldan çıkacak ve sağda solda hızla fesad, bozgunculuk çıkaracaktır. Ey Allah'ın kulları (dinde) sebat ediniz, buyurdu. Biz: Ya Resulallah! Onun yeryüzünde kalma süresi ne kadardır? diye sorduk. O: Kırk gündür. Bir gün bir yıl gibi. Bir gün bir ay gibi. Bir gün bir Cuma (yani bir hafta) gibi. Diğer günleri sizin günleriniz gibidir, buyurdu. Biz: Ya Resylallah! Peki bir yıl gibi olan günde bize bir günün namazı kafi gelecek (mi)? dedik. O: (Hayır!) Her gün (lük namazlar) için normal bir gün miktarını hesaplayınız, buyurdu. Nevvas demiştir ki: Biz: Deccal'ın yeryüzünde sür'ati ne kadardır? dedik. O:

 

Arkasından rüzgar esen bulut gibidir, buyurdu ve (buyruğuna devamla) Deccal bir kavmin yanına vararak onları (kendisini ilah olarak kabul etmeye) davet edecek. Onlar da davetine icabet ederek ona İnanacaklar. Bunun üzerine Deccal bulut'a yağmur yağdırmasını emredecek ve bulut da yağmur yağdıracaktır. Yere bitki vermesini emredecek. Yer de bitki bitirecek ve o kavrnin deve sürüsü (ile diğer sağım hayvanları) akşamleyin hörgüçleri alabildiğine uzamış (yani çok semiz), memeIeri (sütün bolluğundan) son derece gelişip sarkmış ve böğürleri tamamen dolup şişmiş olarak (mer'adan) yanlarına dönecektir. Deccal daha sonra başka bir kavrnin yanına vararak onları da davet edecek. Fakat o kavim onun sözünü reddedecek. O da onların yanından ayrıIıp gidecek. Fakat o kavmin başına kıtlık felaketi gelecek ve ellerinde (mal olarak) hiç bir şey kalmayacaktır. Sonra Deccal bir harabeye uğrayacak ve ona:

 

Definelerini çıkar, diye seslenip oradan ayrılacak. Harabenin defineleri de baI arılarının arı bey’ini izledikleri gibi hemen arkasına düşecektir.

 

Sonra Deccal, gayet genç bir adaın (kendisine inanmaya) davet edecek de (genç davetini reddedince Deccal öfkesinden) o.nu kılıçla vurup ikiye bölecek, her parçayı bir ok’un ulaşabileceği hedef mesafesine fırlatacak (yani iki parça arasındaki mesafe bir ok’un atıldığı yer ile varabileceği hedef mesafesi kadar olacak). Sonra o. genci çağıracak. Genç dirilip parlak yüzlü ve gülerek ona yönelecek (Yani onunla alay ederek: Senin sapıklığın hakkında şu anda daha bilinçliyim, demek isteyecektir ve Deccal bir daha o gence dokunamayacaktır). Deccal ile halk bu halde iken aniden Allah İsa (Aleyhisselam)'ı gönderecektir.

 

İsa (Aleyhisselam). Dimeşk (Şam)'ın doğusundaki beyaz minare yanına boyalı bir takım elbise Içinde. ellerini iki meleğin kanatları üzerine koymuş olarak inecektir. Başını (önüne) eğdiği zaman başı (ter) damlatır ve başını havaya kaldırdığı zaman iri inciler gibi (yapılan) gümüş tanecikleri (ne benzeyen berrak ter tanecikleri) başından aşağıya doğru yuvarlanacaktır. Onun nefesinin kokusunu duyan hiç bir kafirin ölmemesi mümkün değildir. Onun nefesi de gözünün görebildiği mesafeye ulaşacaktır.

 

İsa (Aleyhisselam) gidip Deccal'a nihayet Lud kapısı yanında yetişecek ve anu öldürecektir. Sonra Allah'ın Nebi'i İsa (Aleyhisselam). Allah'ın (Deccal’den) korumuş olduğu bir kavmin yanına varacak ve yüzlerini meshedecek (Yani elini teberrüken yüzlerine sürecek veya onları korku ve sıkıntıdan kurtaracak) ve onlara cennetteki derecelerini anlatacaktır. Onlar bu halde iken aniden Allah, İsa'ya:

 

Ya İsa! Ben öyle bir takım kullarımı çıkardım ki onlarla savaşmaya hiç bir kimsenin gücü yetmez. Sen de kullarımı Tur'a götürüp orada toplu halde onları koru. diye vahiy indirecek ve Allah, Ye'cuc ve Me'cuc'u gönderecektir. Bunlar Allah'ın buyurduğu gibi her tepeden hızla sızacaklardır. Bu süratIi öncüleri Taberiyye gölüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler (suyu tüketecekler). Sonra geride kalanları (O göl'e) uğrayacaklar ve : Bu gölde muhakkak bir kere su vardı, diyecekler. Allah'ın Nebi'i İsa ve arkadaşları da (Tur dağında) mahsur kalacaklar. Hatta onlardan birine bir öküz kellesi siz'den birinize bu günkü yüz altından daha makbul olacaktır.

 

Sonra Allah'ın Nebi'i İsa (Aleyhisselam) ve arkadaşları Allah'a niyaz edecekler. Allah da Ye'cuc ve Me'cuc üzerine boyunlarına musallat olacak deve kurdu gönderecek. Ve böylece Ye'cuc ve Me'cuc bir kişinin ölmesi gibi bir arada ölmüş olacaklar. Allah'ın nebisi İsa ve arkadaşları da (Tur dağından) inecekler de yeryüzünde omların laşe, pis kokusu ve kanları ile dolmadık bir karış yer bulamayacaklar. Bunun üzerine İsa (Aleyhisselam) ve arkadaşları: yer yüzünün bunlardan temizlenmesi için Allah Sübhanehu'ya niyaz edcekler. Allah da boyunları buht (cinsi) develerinin boyunlarına benzeyen bir takım kuşları laşeler üzerine gönderecek ve kuşlar laşeleri taşıyarak Allah'ın dilediği yere atacaklar. Sonra Allah onlara öyle bir yağmur gönderecek ki ne bir kerpiç bina ne de bir çadır (hiçbir şeyi) o yağmurdan saldıyamıyacak (koruyamıyetcak), yağmur böylece her tarafı yıkayıp ayna gibi parlatacaktır. Sonra yere: Ürün’ünü bitir, bereketini de geri getir, denilecektir. İşte o gün cemaat nar'dan yiyecekler. O nar (tanesi) onları doyuracak ve onlar onun kabuğu altında gölgeleneceklerdir. Allah süt'e et'e öyle bereket verecek ki yeni doğum yapmış deve kalabalık cemaate yetecek, yeni doğum yapmış inek bir kabileye yetecek ve yeni dogurmuş koyun - keçi akrabalardan oluşan cemaate yetecektir. Sonra onlar bu halde iken Allah onlara güzel bir rüzgar gönderecek. o rüzgar onları koltuk altlarından yakalayarak, müslüman olan herkesin ruhunu alacaktır. Diğer insanlar eşeklerin alenen çifleştiği gibi herkesin gözü önünde cinsel ilişkilerde bulunup duracaklar. İşte kıyamet bunların başına kopacaktır, buyurdu."

 

 

Bu hadisi; Müslim, fiten Tirmizi ve Ahmed de rivayet etmişlerdir. Ebu Davud da bunu kısa bir metin halinde rivayet etmiştir.

 

AÇIKLAMA: Bu hadisi; Müslim, Tirmizi ve Ahmed de rivayet etmişlerdir. Ebu Davud da bunu lusa bir metin halinde rivayet etmiştirdir.

 

Hadisin bazı kelime ve cümlekrini açıklayalım:

 

Hadisin "Onun hakkında alçaltma ve yükseltme yaptı" cümlesi iki şekilde yorumlanmıştır:

Birincisi: Yani Nebi (s.a.v.) Deccal'i hem alçalttı, küçümsedi. Hem de yükseltti, fitnesini bi.ıyüttü. Deccal'i küçümsemesi şu yöndedir: Deccal'in gözü sakattır. Kendi gözünün sakatlığını gidermekten aciz bir insandır. Elindeki olağan üstün şeylerle, gerçek bir müslümanı sapıtmaktan da acizdir. Bir adamdan başka kimseyi öldüremez ve öldürüp dirilteceği adam onu şiddetle reddedecegi halde ona bir daha dokunamıyacaktır. Netice itibariyle de İsa (Aleyhi's-salatü ve's-selam) tarafından öldürülecektir. Deccal'i büyütmek, yani fitnesinin büyüklüğü de şöyledir: Allah onun eline olağan üstü bir takım şeyler verecektir. Bu şeylerin bir kısmı hadiste geçti. Fitnenin ve tehlikesinin büyüklüğü nedeniyle her nebi kendi ümmetini onun tehlikesine karşı uyarmıştır,

 

İkinci yorum şekli şöyledir: Nebi (s.a.v.), Deccal'den bahsederken kah sesini alçalttı, kah sesini yükseltti. Böyle yapmasının sebebi de şudur: Bir hayli konuşup yorulunca dinlenmek için sesini alçaltıyordu. Sonra anlattıklarını cemaate duyurmak için sesini yükseltiyordu.

 

Katat: Saçı çok kıvırcık olan demektir.

 

Deccal'ın benzetildiği Abdü'l-Uzza bin Katan, merhum Tıybi'nin beyan ettiği bir kavle göre bir yahudidir. Fakat el-Kar i: Açık olan ihtimal, onun müşriklerden olmasıdır. Çünkü Uzza bir putun ismidir. İsmi de Uzza'ya izafeten verilmiştir. Bu herifin Huzaa kabilesinden olup cahiHyet devrin:de öldüğüne dair bazı haşiyelerdeki kayıt da bu ihtimali te'yid eder.

 

Deccal'in devrine yetişen müslümanlara Kehf suresinin baş kısmının okunması tavsiye edilerek bazı rivayetlerde: "Çünkü bu, sizin için bir güvencedir" buyurulmuştur. Kehf suresinin baş kısmında zalim Dakyanos'un şerrinden Kehf - mağara ehlinin korunduğu beyan buyurulmuştur. Kehf ehli nasıl o büyük fitneden korundu ise bu surenin baş kısmını okuyan müslümanlar da Allah'ın izniyle Deccal'in şerrinden ve fitnesinden korunmuş olurlar.

 

Hadiste Deccal'ın birinci gününün bir yıl gibi, ikinci gününün bir ay gibi ve üçüncü gününün bir hafta gibi olacağı, diğer günlerinin normal günler gibi olacağı beyan buyurulmuştur. Nevevi: Alimler bu hadisi zahiri manası üzerine bırakarak başka türlü yorumlamamışlardır. O üç gün hadiste beyan buyurulduğu gibi uzun olacaktır. ''Diğer günleri sizin günleriniz gibi olacaktır'' buyruğu buna delalet eder, demiştir.

 

Hadisin bundan sonraki bölümünde Deccal'ın bir yıl gibi uzun gününde bir günlük namazın yeterli sayılamıyacağı beyan buyurularak o uzun günün normal bir günlük bölümü bir gün hesaplanarak ona göre beş vakit namazın kılınmasının farz olduğu bildirilmiştir. yani normal bir günde fecir ile öğle vakti arası kaç saat ise, öğle vakti ona göre hesaplanacak. Öğle vakti ile ikindi vakti arasındaki süre ne ise ikindi vakti de buna göre hesaplanacak ve diğer vakitler ile ertesi günün namazları da buna göre yapılacak zamanlamaya göre eda edilecektir. Deccal'ın bir ay ve bir hafta kadar uzun olan iki gününde de aynı takdir yaplacaktır.

 

Nevevi'nin beyanına göre Kadi İyaz ve başka alimler: Bu hüküm o güne mahsustur. Şer-i Şerif sahibi bu hükmü koymuştur. Eğer bu hadis olmasaydı ve biz kendi ictihadımızla başbaşa bırakılmış olsaydık biz o bir yıl kadar uzun olan günde diğer günler gibi belirli vakitlerinde beş namazIa yetinecektik, demişlerdir.

 

Hadisteki "Gays" kelimesinin asıl manası yağmur olup burada bulut manası kasdedilmiştir. "Sema" da burada gök değil, bulut manasınadır.

Yeasib: Ya'sub'un çoğuludur. Ya'sub bal arılarının lideri durumundaki arı beyidir.

Garad: Hedef demektir.

 

DeccaI, öldüreceği müslümanı iki parça edip parçaları bir ok mesafesi kadar biribirinden uzaklaştırmakla onu cidden öldürdüğünü ispatlamak ister.

 

İsa (a.s.)'ın yanına ineceği beyaz minare ile ilgili olarak Tuhfe yazarı şöyle der: Nevevi: Bu minare Dimeşk'in, yani Şam'ın doğusunda bu gün mevcuttur, demiştir. el-Hafız, İbni Kesir, demiş ki bir rivayete göre İsa (a.s.) Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya inecektir. Diğer bir rivayete göre Ürdün'e inecek, başka bir rivayete göre müslümanların askerlerinin bulunduğu yere inecektir. el-Kari. ben derim ki: İsa (a.s.)'ın Mescid-i Aksa'ya ineceğine dair hadis İbni Mace tarafından rivayet edilmiştir (onun dediği hadis 4077. hadistir). Bence bu rivayet daha kuvvetlidir ve diğer rivayetlere aykırı değildir. Çünkü Mescid-i Aksa, Şam'ın doğusundadır ve o dönemde müslümanların askerlerinin toplandığı yer olacaktır. Mescid-i Aksa'da şu anda beyaz minare yok ise de İsa (a.s.)'ın inmesinden önce böyle bir minarenin yapılmış olması gerekir, demiştir.

 

Cüman: İri, inciler biçiminde yapılan gümüş taneleri, demektir. İsa (a.s.)'ın başından damlayacak su tanecikleri berraklığı ve temizliği bakımından gümüş taneciklerine benzetilmiştir. Sindi onun başından damlayan su taneciklerinin ter tanecikleri olduğunu söylemiştir.

 

Hadisin "Ye'cuc ve Me'cuc'un her tepeden sür'atle sızmalarıyla" ilgili cümlesinde Allah'ın buyruğuna atıf yapılmaktadır. Bu buyruk Enbiya suresinin 96. ayeti olup 4079. hadiste de anılacaktır.

 

Neğaf: Develerin ve davarların burnunda bulunan bir kurt çeşitidir. Ye'cuc ve Me'cuc'u helak edeceği bildirilmektedir.

 

Fiam: Kalabalık cemaat demektir.

Fahz da akrabalardan oluşan cemaat demektir.

Teharc : Erkek ile kadının cinsel ilişkide bulunmalarıdır.

 

MÜSLİM HADİSİ VE İZAH İÇİN TIKLA