DEVAM: 33- DECCAL'IN
FİTNESİ, MERYEM OĞLU İSA (ALEYHİSSELAM)'IN MEYDANA ÇIKMASI (İNİNŞİ) VE YE'CUC
İLE ME'CUC'UN ÇIKMASI BABI
هِشَامُ
بْنُ
عَمَّارِ.
حدّثنا
يَحْيَى بْنُ
حَمْزَةَ.
حدّثنا
عَبْدُ الرَّحْمنِ
بْنُ يَزِيدَ
بْنِ جَابِرٍ.
حَدَّثَنِي
عَبْدُ
الرَّحْمنِ
بْنِ
جُبَيْرِ بْنِ
نُفَيْرِ.
حَدَّثَنِي
أَبِي؛
أَنَّهُ سَمِعَ
النَّوَّاسَ
بْنَ
سَمْعَانَ
الْكِلاَبِيَّ
يَقُولُ:
ذَكَرَ
رَسُولُ
اللهِ صلى
الله عليه
وسلم
الدَّجَّالَ،
الْغَدَاةَ،
فَخَفَضَ فِيهِ
وَرَفَعَ.
حَتَّى
ظَنَنَّا
أَنَّهُ فِي طَائِفَةِ
النَّخْلِ.
فَلَمَّا
رُحْنَا إِلَى
رَسُولِ
اللهِ صلى
الله عليه
وسلم، عَرَفَ
ذلِكَ فِينَا.
فَقَالَ:
((
مَاشَأْنَكُمْ؟))
فَقُلْنَا:
يَا رَسُولَ
اللهِ!
ذَكَرْتَ
الدَّجَّالَ
الْغَدَاةَ.
فَخَفَضْتَ
فِيهِ ثُمَّ رَفَعْتَ.
حَتَّى
ظَنَنَّا
أَنَّهُ فِي
طَائِفَةِ
النَّخْلِ.
قَالَ
((غَيْرُ
الدَّجَّالُ
أَخْوفَنِي
حَجِيجُ
نَفْسِهِ.
وَاللهُ خَلِفَتِي
عَلَى كُلِّ
مُسْلِمٍ.
إِنَّهُ شَابّق
قَطَطٌ.
عَيْنُةُ
قَائِمةٌ.
كأَنِّي أُشَبِّهُهُ
بِعَبْدِ
الْعُزَّى
بْنِ قَطَنٍ.
فَمَنْ رَآهُ
مِنْكُمْ،
فَلْيَقْرَأْ
عَلَيْهِ فَوَاتِحَ
سُورَةِ
الْكَهْفِ.
إِنَّه يَخْرُجُ
مِنْ
رحَلَّةٍ
بَيْنَ
الشَّامِ
وَالْعِرَاقِ.
فَعَاثَ
يَميِناً،
وَعَاثَ
شِمالاً.
يَاعِبَادَ
اللهِ!
اثْبُتثوا))
قُلْنَا: يَا
رَسُولَ
اللهِ!
وَمَالُبْثُهُ
فِي الأَرْضِ؟
قَالَ ((أَرْبَعُونَ
يَوْماً.
يَوْمٌ
كَسَنَةٍ. وَيَوْمٌ
كَشَهْرٍ.
وَيَوْمٌ
كَجُمُعَةٍ.
وَسَائِرُ
أَيَّامِهِ
كَأَيَّأمِكُمْ))
قُلْنَا: يَا
رَسُولَ
اللهِ! فذلِكَ
الْيَوْمُ
الَّذِي
كَسَنَةٍ،
تَكْفِينَا
فِيهِ صلاةُ
يَوْمٍ؟
قَالَ
((فَاقْدُرُوا
لَهُ
قَدْرَةُ)). قَالَ
قُلْنَا:
فَمَا
إِسْرَاعُهُ
فِي
الأَرْضِ؟
قَالَ:
((كَالْغَيْثِ
اسْتَدْبَرَتْهث
الرَّيحُ)).
قَالَ
((فَيَأْتِي
الْقَوْمَ
فَيَدْعُوهُمْ
فَيَسْتَجِيبُونَ
لَهُ
وَيُؤْمِنُونَ
بِهِ.
فَيَأْمُرُ
السَّمَاءَ
أَنْ نُمْطِرَ
فَنُمْطِرَ.
وَيَأْمُرُ
الأَرْضَ
أَنْ تُنْبِتَ
فَتْنْبِتَ.
وَتَرُوحُ
عَلَيْهِمْ
سَارِحَتُهُمْ
أَطْوَلَ
مَاكَانَتْ
ذُرّى
وَأَسْبَغَهُ
ضُرَوعاً
وَأَمَدَّهُ
خَوَاصِرَ.
ثُمَّ
يَأْتِي
الْقَوْمَ
فَيَدْعُونُ
فَيَرُدُّونَ
عَلَيْهِ
قَوْلَهُ.
فَيَنْصرِفُ
عَنْهُمْ.
فَيُصْبِحُونَ
مُمْحِلِينَ.
مَا بِأَيْدِيِهِمْ
شَيْءٌ. ثُمَّ
يَمُرَّ
بِالْجرَبَةِ
فَيَقُولُ لَهَا:
أَخْرِجِي
كَنُوزَكِ.
فَيَنْطَلقُ.
فَتَبْعُهُ
كُنُوزُهَا
كَبَعَاسِيبِ
النَّحْلِ.
ثُمَّ
يَدْعُو
رَجُلاً
مُمْتْلِئاً
شَبَاباًن
فَيَضْربَهُ
بِالسَّيْفِ
ضَرْبةً،
فَيَقْطَعُهُ
جزْلَتَيْنِ.
رَمْيَةَ الْغَرَضِ.
ثُمَّ يَدْعُوهُ
فَيُقْبلُ
يَتَهَلَّلُ
وَجْهُهُ
يَضْحَكُ.
فَبَيْنَمَا
هُمْ
كَذلِكَ، إِذْ
بَعَثَ اللهُ
عِيسى بْنَ
مَرْيَمَ.
فَيَنْزِلُ
عِنْدَ
الْمَنَارَةِ
الْبَيْضَاءِ،
شَرْقِيَّ
دِمَشْقَ.
بَيْنَ
مَهْرُودَتَيْنِ.
وَاضِعً.
كَفَّيْهِ
عَلَى
أَجْنحَةِ مَلَكَيْنِ.
إِذَا
طَأْطَأَ
رَأْسَهُ
قَطَرَ.
وَإِذَأ
رَفَعضهُ
يَنْحَدِرُ
مِنْهُ
جُمَانٌ
كَاللُّؤْلُؤِ.
وَلاَ يَحلُّ
لِكَافِرٍ
يَجِدُريحَ نَفَسهِ
إِلاَّ مَاتَ.
وَنَفَسُهُ
يَنْتَهِي
حَيْثُ
يَنْتَهِي
طَرَفُهُ.
فَيَنْطَلِقُ
حَتَّى
يُدْرِكَهُ
عِنْدَ بَابِ
لُدٍّ، فَيَقْتُلُهُ.
ثُمَّ
يَأْتِي
نَبِيُّ
اللهِ عِيسى
قَوْماً قَدْ
عَصَمَهُمُ
اللهُ.
فَيَمْسَحُ
وُجُوهَهُمْ
وَيُحَدِّثُهُمْ
بِدَرَجَاتِهِمْ
فِي
الْجَنَّةِ.
فَبَيْنَمَاهُمْ
كَذلِكَ إِذْ
أَوْحَى
اللهُ
إِلَيْهِ:
يَاعِيسى إِنِّي
قَدْ
أَخْرَجْتُ
عِبَاداً لِي.
لاَ يَدَانِ
لأَحَدٍ بِقِتَالِهِمْ.
وَأَحْرِزْ
عِبَادِي
إِلَى الطُّورِ.
وَبَيْعَثُ
اللهُ
يَأْجُوجَ
وَمَأْجُوجَ،
وَهُمْ،
كَمَا قَالَ
اللهُ، مِنْ كُلِّ
حَدَبٍ
يَنْسِلُونَ،
فَمَمُرُّ
أَوْائِلُهُمْ
عَلَى
بُحَيْرَةِ
الطَّبَرَّيِةِ.
فَيَشْرَبُونَ
مَا فِيهَا.
ثُمَّ يَمُرُّ
آخِرُهُمْ فَيَقُولُونَ:
لَقَدْ كَانَ
فِي هذَا
مَاءٌ، مَرَّةً.
وَيَحْضُرُ
نَبِيُّ
اللهِ عِيسى
وَأصْحَابُهُ.
حَتَّى
يَكُونَ
رَأْسُ
الثَّوْرِ
لأَحَدهِمْ
خَيْراً مِنْ
مَائَةِ دِيِنَارٍ
لأَحَدِكُمُ
الْيَوْمَ.
فَيَرْغَبُ نَبِيُّ
اللهِ عِيسى
وَأَصْحَابُهُ
إِلَى اللهِ.
فَيُرْسِلُ
اللهُ
عَلَيْهِمُ
النَّغَفَ
فِي رِقَابِهِمْ.
فَيُصْبِحُونَ
فَرْسَى
كَمَوْتِ نَفْسٍ
وَاحِدَةٍ.
وَيَهْبِطُ
نَبِيُّ اللهِ
عِيسى
وَأَصْحَابُهُ
فَلاَ
يَجِدُونَ مَوْضِعَ
شِبْرٍ
إِلاَّ قَدْ
مَلأَهُ
زَهَمُهُمْ
وَنَتْنُهُمْ
وَدِمَاؤُهُمْ.
فَيَرْغَبُونَ
إِلَى اللهِ
سُبْحَانَهُ.
فَيُرْسِلُ
عَلَيْهِمْ طَيْراً
كَأَعْنَاقِ
الْبُخْتِ.
فَتَحْمِلُهُمْ
فَتطْرحُهُمْ
حَيْثُ شَاءِ
اللهُ. ثُمَّ
يُرْسِلُ
اللهُ
عَلَيْهِمْ
مَطَراً لاَيُكِنُّ
مِنْهُ
بَيْتُ
مَدَرٍ
وَلاوَبَرٍ.
فَيَغْسِلُهُ
حَتَّى
يَتْرُكَهُ
كَالزَّلَقَةِ.
ثُمَّ يُقَالُ
لِلأَرْضِ:
أَنْبِتِي
ثَمَرَتَكِ.
وَرُدِّي
بَرَكَتَكِ.
فَيَوْمَئِذٍ
تَأْكُلُ
الْعِصَابَةُ
مِنَ
الرُّمَّانَة.
فَتُشْبِعُهُمْ.
وَيسْتَظِلُّونَ
بَقِحْفِهَا.
وَيُبَارِكُ
اللهُ فِي
الرِّسْلِ
حَتَّى إِنَّ
اللِّقْحَةَ
مِنَ
الإِبِلِ
تَكْفِي الفِئَامِ
مِنض النَّاسِ.
وَاللِّقْحَةَ
مِنَ
الْبَقَرِ
تَكْفِي
الْقَبِيَلَةَ.
وَاللِّقْحَةَ
مِنَ الْغَنَمِ
تَكْفِي
الفَخِذَ.
فَبَيْنَمَاهُمْ
كَذلِكَ،
إِذْ بَعَثَ
اللهُ
عَلَيْهِمْ رِيحاً
طَيِّبَةً.
فَتَأْخُذُ
تَحْتَ آبَاطِهِمْ.
فَتَقْبِضُ
رُوحَ كُلِّ
مُسْلِمٍ. وَيَبْقَى
سَائِرُ
النَّاسِ
يَتَهَارَجُونَ
كَمَا تَتَهَارَجُ
الْحُمُرُ.
فَعَلَيْهِمْ
تَقُومُ السَّاعَةُ)).
Nevvas bin Sem'an
el-Kilabi (r.a.)'den; Şöyle demiştir:
Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir sabah Deccal'dan söz etti de onun hakkında
alçaltma ve yükseltme yaptı, hatta biz onu (Medine'nin) hurma bahçelerinin
kenarında sandık. Sonra akşamleyin Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in
yanına vardığımız zaman bizde meydana gelen o telaşı anladı ve: Haliniz nedir.?
diye sordu. Biz de: Ya Resulallah! Sabahleyin Deccal'den söz ettin ve onun
hakkında öyle alçaltma ve yükseltme yaptın ki biz onu hurma bahçesinin
kenarında sandık, dedik. Bunun üzerine O:
Deccal'dan
başkası sizin için beni daha çok endişelendiricidir: (Çünkü) ben içinizde iken
çıkarsa sizin önünüzde onu ben yenerim. defederim ve şayet ben içinizde değil
iken çıkarsa herkes kendi nefsini savunarak onu yenmeye çalışır. Allah da her
müslüman hakkında benim halifemdir (koruyucu ve yardımcıdır).
Deccal çok
kıvırcık saçlı bir gençtir. Gözü yerinde duruyor (fakat sakattır). Ben onu
Abdü'l-Uzza bin Katan'a benzetir gibiyim. Sizden kim onu görürse, aleyhinde
Kehf suresinin ilk ayetlerini okusun (ki fitnesinden emin olsun).
O, Şam ile Irak
arasında bir yoldan çıkacak ve sağda solda hızla fesad, bozgunculuk
çıkaracaktır. Ey Allah'ın kulları (dinde) sebat ediniz, buyurdu. Biz: Ya
Resulallah! Onun yeryüzünde kalma süresi ne kadardır? diye sorduk. O: Kırk
gündür. Bir gün bir yıl gibi. Bir gün bir ay gibi. Bir gün bir Cuma (yani bir
hafta) gibi. Diğer günleri sizin günleriniz gibidir, buyurdu. Biz: Ya
Resylallah! Peki bir yıl gibi olan günde bize bir günün namazı kafi gelecek
(mi)? dedik. O: (Hayır!) Her gün (lük namazlar) için normal bir gün miktarını
hesaplayınız, buyurdu. Nevvas demiştir ki: Biz: Deccal'ın yeryüzünde sür'ati ne
kadardır? dedik. O:
Arkasından rüzgar
esen bulut gibidir, buyurdu ve (buyruğuna devamla) Deccal bir kavmin yanına
vararak onları (kendisini ilah olarak kabul etmeye) davet edecek. Onlar da
davetine icabet ederek ona İnanacaklar. Bunun üzerine Deccal bulut'a yağmur
yağdırmasını emredecek ve bulut da yağmur yağdıracaktır. Yere bitki vermesini
emredecek. Yer de bitki bitirecek ve o kavrnin deve sürüsü (ile diğer sağım
hayvanları) akşamleyin hörgüçleri alabildiğine uzamış (yani çok semiz),
memeIeri (sütün bolluğundan) son derece gelişip sarkmış ve böğürleri tamamen
dolup şişmiş olarak (mer'adan) yanlarına dönecektir. Deccal daha sonra başka
bir kavrnin yanına vararak onları da davet edecek. Fakat o kavim onun sözünü
reddedecek. O da onların yanından ayrıIıp gidecek. Fakat o kavmin başına kıtlık
felaketi gelecek ve ellerinde (mal olarak) hiç bir şey kalmayacaktır. Sonra
Deccal bir harabeye uğrayacak ve ona:
Definelerini
çıkar, diye seslenip oradan ayrılacak. Harabenin defineleri de baI arılarının
arı bey’ini izledikleri gibi hemen arkasına düşecektir.
Sonra Deccal,
gayet genç bir adaın (kendisine inanmaya) davet edecek de (genç davetini
reddedince Deccal öfkesinden) o.nu kılıçla vurup ikiye bölecek, her parçayı bir
ok’un ulaşabileceği hedef mesafesine fırlatacak (yani iki parça arasındaki
mesafe bir ok’un atıldığı yer ile varabileceği hedef mesafesi kadar olacak).
Sonra o. genci çağıracak. Genç dirilip parlak yüzlü ve gülerek ona yönelecek
(Yani onunla alay ederek: Senin sapıklığın hakkında şu anda daha bilinçliyim,
demek isteyecektir ve Deccal bir daha o gence dokunamayacaktır). Deccal ile
halk bu halde iken aniden Allah İsa (Aleyhisselam)'ı gönderecektir.
İsa
(Aleyhisselam). Dimeşk (Şam)'ın doğusundaki beyaz minare yanına boyalı bir
takım elbise Içinde. ellerini iki meleğin kanatları üzerine koymuş olarak
inecektir. Başını (önüne) eğdiği zaman başı (ter) damlatır ve başını havaya
kaldırdığı zaman iri inciler gibi (yapılan) gümüş tanecikleri (ne benzeyen
berrak ter tanecikleri) başından aşağıya doğru yuvarlanacaktır. Onun nefesinin
kokusunu duyan hiç bir kafirin ölmemesi mümkün değildir. Onun nefesi de gözünün
görebildiği mesafeye ulaşacaktır.
İsa
(Aleyhisselam) gidip Deccal'a nihayet Lud kapısı yanında yetişecek ve anu öldürecektir.
Sonra Allah'ın Nebi'i İsa (Aleyhisselam). Allah'ın (Deccal’den) korumuş olduğu
bir kavmin yanına varacak ve yüzlerini meshedecek (Yani elini teberrüken
yüzlerine sürecek veya onları korku ve sıkıntıdan kurtaracak) ve onlara
cennetteki derecelerini anlatacaktır. Onlar bu halde iken aniden Allah, İsa'ya:
Ya İsa! Ben öyle
bir takım kullarımı çıkardım ki onlarla savaşmaya hiç bir kimsenin gücü yetmez.
Sen de kullarımı Tur'a götürüp orada toplu halde onları koru. diye vahiy
indirecek ve Allah, Ye'cuc ve Me'cuc'u gönderecektir. Bunlar Allah'ın buyurduğu
gibi her tepeden hızla sızacaklardır. Bu süratIi öncüleri Taberiyye gölüne
uğrayacak ve içindeki suyu içecekler (suyu tüketecekler). Sonra geride
kalanları (O göl'e) uğrayacaklar ve : Bu gölde muhakkak bir kere su vardı,
diyecekler. Allah'ın Nebi'i İsa ve arkadaşları da (Tur dağında) mahsur
kalacaklar. Hatta onlardan birine bir öküz kellesi siz'den birinize bu günkü
yüz altından daha makbul olacaktır.
Sonra Allah'ın
Nebi'i İsa (Aleyhisselam) ve arkadaşları Allah'a niyaz edecekler. Allah da
Ye'cuc ve Me'cuc üzerine boyunlarına musallat olacak deve kurdu gönderecek. Ve
böylece Ye'cuc ve Me'cuc bir kişinin ölmesi gibi bir arada ölmüş olacaklar.
Allah'ın nebisi İsa ve arkadaşları da (Tur dağından) inecekler de yeryüzünde
omların laşe, pis kokusu ve kanları ile dolmadık bir karış yer bulamayacaklar.
Bunun üzerine İsa (Aleyhisselam) ve arkadaşları: yer yüzünün bunlardan
temizlenmesi için Allah Sübhanehu'ya niyaz edcekler. Allah da boyunları buht
(cinsi) develerinin boyunlarına benzeyen bir takım kuşları laşeler üzerine
gönderecek ve kuşlar laşeleri taşıyarak Allah'ın dilediği yere atacaklar. Sonra
Allah onlara öyle bir yağmur gönderecek ki ne bir kerpiç bina ne de bir çadır
(hiçbir şeyi) o yağmurdan saldıyamıyacak (koruyamıyetcak), yağmur böylece her
tarafı yıkayıp ayna gibi parlatacaktır. Sonra yere: Ürün’ünü bitir, bereketini
de geri getir, denilecektir. İşte o gün cemaat nar'dan yiyecekler. O nar
(tanesi) onları doyuracak ve onlar onun kabuğu altında gölgeleneceklerdir.
Allah süt'e et'e öyle bereket verecek ki yeni doğum yapmış deve kalabalık
cemaate yetecek, yeni doğum yapmış inek bir kabileye yetecek ve yeni dogurmuş
koyun - keçi akrabalardan oluşan cemaate yetecektir. Sonra onlar bu halde iken
Allah onlara güzel bir rüzgar gönderecek. o rüzgar onları koltuk altlarından
yakalayarak, müslüman olan herkesin ruhunu alacaktır. Diğer insanlar eşeklerin
alenen çifleştiği gibi herkesin gözü önünde cinsel ilişkilerde bulunup
duracaklar. İşte kıyamet bunların başına kopacaktır, buyurdu."
Bu hadisi;
Müslim, fiten Tirmizi ve Ahmed de rivayet etmişlerdir. Ebu Davud da bunu kısa
bir metin halinde rivayet etmiştir.
AÇIKLAMA: Bu hadisi; Müslim, Tirmizi ve Ahmed de rivayet
etmişlerdir. Ebu Davud da bunu lusa bir metin halinde rivayet etmiştirdir.
Hadisin bazı
kelime ve cümlekrini açıklayalım:
Hadisin
"Onun hakkında alçaltma ve yükseltme yaptı" cümlesi iki şekilde
yorumlanmıştır:
Birincisi: Yani
Nebi (s.a.v.) Deccal'i hem alçalttı, küçümsedi. Hem de yükseltti, fitnesini
bi.ıyüttü. Deccal'i küçümsemesi şu yöndedir: Deccal'in gözü sakattır. Kendi
gözünün sakatlığını gidermekten aciz bir insandır. Elindeki olağan üstün
şeylerle, gerçek bir müslümanı sapıtmaktan da acizdir. Bir adamdan başka
kimseyi öldüremez ve öldürüp dirilteceği adam onu şiddetle reddedecegi halde
ona bir daha dokunamıyacaktır. Netice itibariyle de İsa (Aleyhi's-salatü
ve's-selam) tarafından öldürülecektir. Deccal'i büyütmek, yani fitnesinin
büyüklüğü de şöyledir: Allah onun eline olağan üstü bir takım şeyler
verecektir. Bu şeylerin bir kısmı hadiste geçti. Fitnenin ve tehlikesinin
büyüklüğü nedeniyle her nebi kendi ümmetini onun tehlikesine karşı uyarmıştır,
İkinci yorum
şekli şöyledir: Nebi (s.a.v.), Deccal'den bahsederken kah sesini alçalttı, kah
sesini yükseltti. Böyle yapmasının sebebi de şudur: Bir hayli konuşup yorulunca
dinlenmek için sesini alçaltıyordu. Sonra anlattıklarını cemaate duyurmak için
sesini yükseltiyordu.
Katat: Saçı çok
kıvırcık olan demektir.
Deccal'ın
benzetildiği Abdü'l-Uzza bin Katan, merhum Tıybi'nin beyan ettiği bir kavle
göre bir yahudidir. Fakat el-Kar i: Açık olan ihtimal, onun müşriklerden
olmasıdır. Çünkü Uzza bir putun ismidir. İsmi de Uzza'ya izafeten verilmiştir.
Bu herifin Huzaa kabilesinden olup cahiHyet devrin:de öldüğüne dair bazı
haşiyelerdeki kayıt da bu ihtimali te'yid eder.
Deccal'in
devrine yetişen müslümanlara Kehf suresinin baş kısmının okunması tavsiye
edilerek bazı rivayetlerde: "Çünkü bu, sizin için bir güvencedir"
buyurulmuştur. Kehf suresinin baş kısmında zalim Dakyanos'un şerrinden Kehf -
mağara ehlinin korunduğu beyan buyurulmuştur. Kehf ehli nasıl o büyük fitneden
korundu ise bu surenin baş kısmını okuyan müslümanlar da Allah'ın izniyle
Deccal'in şerrinden ve fitnesinden korunmuş olurlar.
Hadiste
Deccal'ın birinci gününün bir yıl gibi, ikinci gününün bir ay gibi ve üçüncü
gününün bir hafta gibi olacağı, diğer günlerinin normal günler gibi olacağı
beyan buyurulmuştur. Nevevi: Alimler bu hadisi zahiri manası üzerine bırakarak
başka türlü yorumlamamışlardır. O üç gün hadiste beyan buyurulduğu gibi uzun
olacaktır. ''Diğer günleri sizin günleriniz gibi olacaktır'' buyruğu buna
delalet eder, demiştir.
Hadisin bundan
sonraki bölümünde Deccal'ın bir yıl gibi uzun gününde bir günlük namazın yeterli
sayılamıyacağı beyan buyurularak o uzun günün normal bir günlük bölümü bir gün
hesaplanarak ona göre beş vakit namazın kılınmasının farz olduğu
bildirilmiştir. yani normal bir günde fecir ile öğle vakti arası kaç saat ise,
öğle vakti ona göre hesaplanacak. Öğle vakti ile ikindi vakti arasındaki süre
ne ise ikindi vakti de buna göre hesaplanacak ve diğer vakitler ile ertesi
günün namazları da buna göre yapılacak zamanlamaya göre eda edilecektir.
Deccal'ın bir ay ve bir hafta kadar uzun olan iki gününde de aynı takdir
yaplacaktır.
Nevevi'nin
beyanına göre Kadi İyaz ve başka alimler: Bu hüküm o güne mahsustur. Şer-i
Şerif sahibi bu hükmü koymuştur. Eğer bu hadis olmasaydı ve biz kendi
ictihadımızla başbaşa bırakılmış olsaydık biz o bir yıl kadar uzun olan günde
diğer günler gibi belirli vakitlerinde beş namazIa yetinecektik, demişlerdir.
Hadisteki
"Gays" kelimesinin asıl manası yağmur olup burada bulut manası
kasdedilmiştir. "Sema" da burada gök değil, bulut manasınadır.
Yeasib:
Ya'sub'un çoğuludur. Ya'sub bal arılarının lideri durumundaki arı beyidir.
Garad: Hedef
demektir.
DeccaI,
öldüreceği müslümanı iki parça edip parçaları bir ok mesafesi kadar
biribirinden uzaklaştırmakla onu cidden öldürdüğünü ispatlamak ister.
İsa (a.s.)'ın
yanına ineceği beyaz minare ile ilgili olarak Tuhfe yazarı şöyle der: Nevevi:
Bu minare Dimeşk'in, yani Şam'ın doğusunda bu gün mevcuttur, demiştir.
el-Hafız, İbni Kesir, demiş ki bir rivayete göre İsa (a.s.) Kudüs'teki Mescid-i
Aksa'ya inecektir. Diğer bir rivayete göre Ürdün'e inecek, başka bir rivayete
göre müslümanların askerlerinin bulunduğu yere inecektir. el-Kari. ben derim
ki: İsa (a.s.)'ın Mescid-i Aksa'ya ineceğine dair hadis İbni Mace tarafından
rivayet edilmiştir (onun dediği hadis 4077. hadistir). Bence bu rivayet daha
kuvvetlidir ve diğer rivayetlere aykırı değildir. Çünkü Mescid-i Aksa, Şam'ın
doğusundadır ve o dönemde müslümanların askerlerinin toplandığı yer olacaktır.
Mescid-i Aksa'da şu anda beyaz minare yok ise de İsa (a.s.)'ın inmesinden önce
böyle bir minarenin yapılmış olması gerekir, demiştir.
Cüman: İri,
inciler biçiminde yapılan gümüş taneleri, demektir. İsa (a.s.)'ın başından
damlayacak su tanecikleri berraklığı ve temizliği bakımından gümüş
taneciklerine benzetilmiştir. Sindi onun başından damlayan su taneciklerinin
ter tanecikleri olduğunu söylemiştir.
Hadisin
"Ye'cuc ve Me'cuc'un her tepeden sür'atle sızmalarıyla" ilgili
cümlesinde Allah'ın buyruğuna atıf yapılmaktadır. Bu buyruk Enbiya suresinin
96. ayeti olup 4079. hadiste de anılacaktır.
Neğaf:
Develerin ve davarların burnunda bulunan bir kurt çeşitidir. Ye'cuc ve Me'cuc'u
helak edeceği bildirilmektedir.
Fiam: Kalabalık
cemaat demektir.
Fahz da
akrabalardan oluşan cemaat demektir.
Teharc : Erkek
ile kadının cinsel ilişkide bulunmalarıdır.
MÜSLİM HADİSİ VE İZAH İÇİN TIKLA