ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

203

وَاذْكُرُواْ اللّهَ فِي أَيَّامٍ مَّعْدُودَاتٍ فَمَن تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلاَ إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَن تَأَخَّرَ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ لِمَنِ اتَّقَى وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

 

203. Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin. İki günde acele edene de günah yoktur, geriye kalana da günah yoktur; (bu) takvalı davranan kimseler içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki muhakkak O'nun huzurunda haşrolunursunuz.

 

Bu buyruğun: "Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin" bölümüne dair açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız:

 

1- Sayılı Günlerden Kasıt:

2- Sayılı Günler ile Ma'Ium Günler:

3- Allah'ı Anma Emrinin Muhatabı:

4- Namazın Akabinde Tekbir Getirmeyi Unutursa:

5- Tekbir Getirmenin Başlangıcı ve Sona Ermesi:

6- Tekbir Hangi Lafızlarla Yapılır:

 

"İki günde acele edene de günah yoktur, geriye kalana da günah yoktur"

1- Acele Edenin Durumu:

2- Tan Yeri Ağarmadan Önce Cemreye Taş Atmak:

3- Taş Atma Günleri Geçerse:

4- Kurban Bayramı Dördüncü Günü Güneş Batana Dek Taş Atamayan:

5- Teşrik Geceleri Mina 'dan Başka Bir Yerde Geceyi Geçirmek:

6- Hacıların Geceyi Mina'da Geçirmeleri Haccın Şeairindendir:

7- Mina Dışında Geceyi Geçirmeleri Hususunda İzin Verilenlerin Taş Atmaları:

9- Binek üzerinde Cemrelere Taş Atmak:

10- Atılacak Taşların Niteliği:

11- Taşlar Nereden Alınır?

12- Cemrelere Atılacak Taşları Yıkamaya Gerek Var mı?

13- Cemrelere Atmak için Kullanılamayanlar:

14- Taşların Büyüklüğü:

15- Cemrelere Taş Attıktan Sonra Elinde Taş Artan Ne Yapar?

16- Cemreler Aralıksız Olarak Taşlanmalıdır:

17- Hastanın Taş Atması ve Hasta Adına Taş Atmak:

18- Makbul Olan Taş Atma:

19- Acele Etmek isteyen:

20- Mekke Halkından Olan Hacılar ile Diğerlerinin Birinci Nefirde Mina'dan Ayrılması:

21- Takva Sahibi Olanlar ve Mağfiret:

 

1- Sayılı Günlerden Kasıt:

 

Küfeliler der ki: "Ma'dudat: Sayılı ...ler" sonundaki "elif" ile "te," çoğulun asgari miktarı (üç) içindir. Basralılar ise az için de kullanılır, daha fazlası için de kullanılır, demişlerdir. Bunun delili Yüce Allah'ın: "Ve onlar yüksek köşklerde emniyet içindedirler" (Sebe, 37) buyruğudur. "Gururat (yüksek köşkler)" bilindiği gibi pek çoktur.

 

Bu ayet-i kerimede sözü geçen "sayılı günler"in Mina'da kalınan günler olduğu hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı yoktur. Bu günler aynı zamanda Teşrik günleri diye de bilinir. Bu üç isim (yani: Sayılı günler, Teşrik günleri ve Mina günleri) bu üç gün hakkında kullanılır.

 

Aynı zamanda bunlar cemreleri taşlama günleridir. Bu günler hacının, kurban bayramı birinci gününden sonra iki gününde Mina'dan acele edip ayrıldığı üç gün hakkında kullanılır. Bunu bilmek gerekir.

 

es-Sa'lebi der ki: İbrahim dedi ki: Sayılı günler (Zülhicce'nin) on günüdür.

Belli günler; "eyyamun ma'lumat" ise Nahr (kurban kesme) günleridir.

Mekki ve el-Mehdevi de böylece sayılı günlerin (Zülhicce'nin) on günü olduğunu nakletmişlerdir.

 

Ancak Ebü Ömer b. Abdi'l-Berr ve başkalarının nakletiği üzere sözünü ettiğimiz icma dolayısıyla bu, sahih değildir.

 

İbn Atiyye de der ki: Bu ifade ya müstensihlerin tashifi (yanlış yazması) dolayısıyladır veya bununla kurban kesme gününden sonraki on günü kastetmiş olması mümkün olabilir; ancak bu da uzak bir ihtimaldir.

 

2- Sayılı Günler ile Ma'Ium Günler:

 

Şanı Yüce Allah, kullarına sayılı günlerde kendisini anmalarını emretmektedir. Bunlar Kurban bayramı birinci gününden sonraki üç gündür. Kurban bayramının birinci günü onlardan değildir. Çünkü insanlar nefr günü olan kurban bayramının ikinci gününde herhangi bir kimsenin nefredemeyeceği (Mina'dan ayrılamayacağı) üzerinde icma etmiştir. Eğer kurban bayramı birinci günü sayılı günlerden olsaydı, dileyen kişi nefr günü acele edip oradan ayrılabilmeli idi. Çünkü böylelikle sayılı günlerden iki gün almış olurdu.

Darakutni, Tirmizı ve başkaları Abdurrahman b. Ya'mer ed-Deyli'den şunu rivayet etmektedir: Necidlilerden bir grup Arafe'de bulunduğu sırada Rasülullah (s.a.v.)'ın yanına gelerek ona bazı hususlara dair sorular sordular. Onun da bir münadıye emretmesi üzerine şöyle nida etti: "Hac Arafe'ye (vakfesine) yetişmektir. Her kim tan yerinin ağarmasından önce cem' gecesi (Müzdelife'ye gidilen gece Arafe'ye) yetişirse (vaktinde hacca) yetişmiş olur. Mina günleri üç gündür Her kim iki günde acele ederse onun için günah yoktur Her kim de geri kalırsa onun için de günah yoktur."

 

Yani hacılardan her kim Mina günlerinin ikisinde acele ederse kurban bayramı birinci günü ile birlikte Mina'da üç gün kalmış olur. Ve attığı taşların toplamı kırkdokuz olur. üçüncü gününün taşlarını atmak da, ondan sakıt olur. üçüncü günün sonundan önce Mina'dan ayrılmayan bir kimse ise, kurban bayramı birinci günü dolayısıyla (yani onunla birlikte) Mina'da dört gün kalmış olur ve ileride açıklanacağı üzere taş atma sayısı da tamam olur.

Mina günlerinin üç gün olduğunun -az önce zikrettiklerimizle birlikte- bir diğer delili de el-Arci'nin şu beyitidir: "Ancak Mina'nın üç günü kavuşabiliriz Nihayet nefr (Mina'dan ayrılmak), bizi birbirimizden ayırır."

 

Taş atma günleri sayılı günlerdir Kurban kesme günleri ise ma'lum günlerdir Nafi'in İbn Ömer'den rivayetine göre Sayılı günler ile ma'lum günlerin toplamı dört gün eder Bunlar kurban bayramının birinci günü ile (Yevmu'n-nahr) ondan sonraki üç gündür Nahr günü sadece ma'lum gündür, sayılı günlerden değildir. Ondan sonraki iki gün ise hem ma'lum hem de sayılı (ma'dud) günlerdendir Dördüncü gün ise ma'dud (sayılı) gündür, fakat ma'lum gün değildir Malik ve başkalarının görüşü de budur.

 

Bunun böyle olmasının sebebi şudur: Birinci gün Yüce Allah'ın: "Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin" buyruğunda sözü geçen Mina'ya has günlerden değildir. Peygamber (s.a.v.)'ın: "Mina günleri üç gündür" buyruğunda tayin ettiği günlerden de değildir. O halde bu birinci gün "Ma'lum" günlerden olur. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği davarlar üzerine Allah'ın adını ma'um günlerde ansınlar .. "(el-Hacc, 28) Burada bundan Nahr gününün (kurban bayramı birinci gününün) kastedildiği hususunda görüş ayrılığı yoktur. Kurban kesme, aynı zamanda edha günü diye de adlandırılan birinci, ikinci ve üçüncü günlerde gerçekleşiyordu. İlim adamlarının icmaı ile dördüncü günde kurban kesme sözkonusu değildir. Buna göre Yüce Allah'ın: "Ma'lum günler" buyruğunda dördüncü gün kastedilmemektedir. Çünkü o günde kurban kes ilmez. Ancak bu gün taş atılan günlerdendir. Taş atılması dolayısıyla sayılı günlerden, fakat kurban kesilmediği için de ma'lum olmayan günlerden olur.

 

İbnu'l-Arabi der ki: Bu konuda hakikat şudur: Nahr günü taş atma sebebiyle ma'dud (sayılı), kurban kesmek sebebiyle de "ma'lum" gündür. Ancak ilim adamlarımıza göre bu, Yüce Allah'ın: "Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin" buyruğunda kastedilmemektedir.

 

Ebu Hanife ve Şafii der ki: Malum (belirli) günler Zülhiccenin birinci gününden itibaren ilk on günüdür. Sonuncusu Nahr (Kurban bayramının birinci) günüdür. Bu hususta onlardan farklı görüş nakledilmemiştir. Her ikisi de bu görüşü İbn Abbas'tan rivayet etmektedirler.

 

Tahavi ise Ebu yusuf'tan ma'lum günlerin Nahr (kurban kesme) günleri olduğunu rivayet etmektedir. Ebu Yusuf der ki: Bu, Hz. Ömer ve Hz. Ali'den rivayet edilmiştir. Benim benimsediğim görüş de budur. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Belirligünlerde (ma'lum günlerde) Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği davarlar üzerinde Allah'ın adını zikretsinler .. "(elHacc, 28) diye buyurmaktadır. el-Kerhi'nin, Muhammed b. el-Hasen'den naklettiğine göre ma'lum günler kurban bayramının birinci günü ile ondan sonraki iki günüdür. el-Kiya et-Taberi de der ki: Ebu Yusuf ve Muhammed'in görüşüne göre ma'lum günler ile sayılı günler arasında fark yoktur. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de sözü geçen sayılı günler ihtilafsız olarak Teşrik günleridir. Sayılı günlerin (Zülhicce'nin) on gününü kapsamadığı hususunda da hiçbir kimsenin şüphesi yoktur. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "İki günde acele edene de günah yoktur .. " diye buyurmaktadır. On günde ise üçüncüsünü dışarıda bırakarak ilk iki güne taalluk eden herhangi bir hüküm sözkonusu değildir. İbn Abbas'tan ise ma'lum günlerin Zülhicce'nin on günü olduğu, ma'dud günlerin ise Teşrik günleri olduğu rivayet edilmiştir. Bu, cumhurun da görüşüdür.

 

Derim ki: İbn Zeyd de şöyle demektedir: Ma'lum günler Zülhicce'nin ilk on günü ve Teşrik günleridir. Ancak bu -açıkladığımız sebepler dolayısıyla uzak bir ihtimaldir. Ayetin zahiri de bu görüşe karşıdır. Yüce Allah'ın sayılı günler ile malum günlerde Allah'ın zikredilmesini emretmesi, onun bu görüşünün hilafına delalet etmektedir. O bakımdan onunla uğraşmanın bir anlamı yoktur.

 

3- Allah'ı Anma Emrinin Muhatabı:

 

Burada Allah'ı anmak üzere muhatap alınanların hacılar olduğunda görüş ayrılığı yoktur. Hacılara cemreleri taşlarken tekbir getirmeleri, ma'lum günlerde kendilerine rızık olarak verilen davarları keserken ve namazların sonlarında -telbiyesiz olarak- zikirde bulunmaları için hitabedilmiştir.

 

Acaba hacı olmayanlar bu hitabın kapsamına girer mi girmez mi? Çeşitli bölgelerdeki fukahanın ve ashab-ı kiram ile tabiinden meşhur olanların kabul ettikleri görüşe göre tekbir getirmek, herkesten istenmiştir. Özellikle de namaz vakitlerinde, her bir namaz sona erdiğinde ister tek başına namaz kılsın ister cemaatle namaz kılsın, bu konuda selefe uyarak bu günlerde açıktan tekbir getirir. el-Muhtasar'da şöyle denilmektedir: namazların sonunda kadınlar tekbir getirmezler. Ancak birinci görüş daha meşhurdur. Çünkü kadın da erkek gibi ihramın hükümlerini yerine getirmekle mükelleftir. Bunu (Malik) el-Müdevvene'de söylemiştir.

 

4- Namazın Akabinde Tekbir Getirmeyi Unutursa:

 

Namazın akabinde tekbir getirmeyi unutan bir kimse eğer oraya yakın ise tekbir getirir, şayet uzaklaşmış ise birşey yapması gerekmez. Bu görüş İbnu'l-Hallab'a aittir. el-Muhtasar'da ise Malik şöyle demektedir: Meclisinde kaldığı sürece tekbir getirir. Şayet meclisinden kalkıp giderse birşey yapması gerekmez. el-Müdevvene'de Malik'in görüşü olarak şöyle nakledilmektedir:

 

İmam tekbir getirmeyi unu ta cak olur ise eğer yakın ise oturur ve tekbir getirir. Şayet uzaklaşmış ise birşey yapması gerekmez. Kendisi tekbir getirmeksizin gittiği halde, cemaat oldukları yerde oturuyor iseler onlar tekbir getirirler.

 

5- Tekbir Getirmenin Başlangıcı ve Sona Ermesi:

 

İlim adamları tekbirin başlama ve bitme süresi hakkında farklı görüşlere sahiptir. Ömer b. el-Hattab, Ali b. Ebi Talib ve İbn Abbas der ki: Arafe günü sabah namazından itibaren tekbir getirmeye başlar, Teşrik günlerinin son günv ikindi namazına kadar devam eder.

İbn Mes'ud ve Ebu Hanife ise şöyle demektedir: Arafe gününün sabahından itibaren tekbire başlar, Nahr günü (Kurban bayramının birinci günü) ikindi namazına kadar devam eder. Ancak iki arkadaşı (Ebu Yusuf ile Muhammed) ona muhalefet ederek birinci görüş olan Ömer, Ali ve İbn Abbas (r. anhum)'ın görüşünü kabul etmişlerdir.

 

Böylelikle Teşrikin başlama vaktinde ittifak edilmekle birlikte sona ereceği vakit hakkında görüş ayrılıkları bulunmaktadır.

 

Malik ise şöyle der: Kurban bayramı birinci günü öğle namazından Teşrik günlerinin sonuncusunun sabah namazına kadar devam eder. Şafii de bu görüştedir. Bu ise İbn Ömer'in ve yine İbn Abbas'ın da görüşüdür.

 

Zeyd b. Sabit ise şöyle demektedir: Kurban bayramı birinci gününün öğle namazından itibaren tekbir getirmeye başlar, Teşrik günlerinin sonuna kadar devam eder.

İbnu'l-Arabi: der ki: Arafe günü tekbire başlar ve Kurban bayramı birinci günü ikindi namazında tekbir getirmeyi keser, diyen kimse buyruğun zahirinin dışına çıkmış olur. Çünkü Yüce Allah: "Sayılı günlerde .. " diye buyurmaktadır ki, bunlar üç gündür. Bu görüşü kabul edenler ise iki günde tekbir getirir, demektedirler. Böylelikle herhangi bir delil olmaksızın buyruğun zahirini terketmiş oldular. Arafe günü ile Teşrik günleri tekbir getirir, diyenler hakkında da şöyle demektedir: Yüce Allah: "Arafat'tan hep birlikte geri döndüğünüz zaman .. " (el-Bakara, 198) diye buyurmaktadır. Buna göre "Arafat"ın sözkonusu edilmesi, "günler"den söz edilmesinin kapsamına girmektedir. Eğer: Arafe günü akşam namazından itibaren tekbir getirir, deselerdi bu görüş doğru olurdu. Çünkü İfada o vakitten itibaren yapılır. Bundan öncesinde tekbir getirmeye gelince; lafzın zahiri bunu gerektirmemektedir. Ayrıca bu görüşü kabul eden kimselerin, bu tekbirin sekizinci günü Mina'ya gelip durduğu andan itibaren tekbir getirmesini de kabul etmeleri gerekirdi.

 

6- Tekbir Hangi Lafızlarla Yapılır:

 

Tekbir getirirken kullanılacak lafızlar hakkında görüş ayrılıkları vardır. Maliki: mezhebinde meşhur olan görüşe göre her namazın akabinde üç tane tekbir getirilir. Bunu Ziyad b. Ziyad, Malik'ten rivayet etmiştir. (Maliki:) mezhebinde şöyle bir rivayet de vardır: üç tekbir getirdikten sonra şöyle denilir:

 

"La ilahe illellah vellahu ekber ve lillahi'l hamd." el-Muhtasar'da Malik'ten şöyle dediği nakledilmektedir: "Allahu ekber, Allahu ekber la ilahe illellahu vellahu ekber, Allahu ekber ve lillahi'l hamd."

 

 

[ - ]

Buyruğun: "İki günde acele edene de günah yoktur, geriye kalana da günah yoktur" bölümüne dair açıklamalarımızı yirmibir başlık halinde sunacağız:

 

1- Acele Edenin Durumu:

 

Yüce Allah'ın: "İki günde acele edene de günah yoktur" buyruğunda sözü geçen acele etmek her durumda, ancak gündüzün sonunda sözkonusu olabilir. üçüncü gün de böyledir. Çünkü bu günlerde taş atmak sözkonusudur ve taş atmanın zamanı da zeval sonrasıdır.

 

İlim adamları icma ile, kurban bayramı birinci günü Akabe cemresinden başkasına taş atılmayacağını kabul etmişlerdir. Çünkü Resulullah (s.a.v) Kurban bayramı birinci günü diğer cemrelere taş atmış değildir. Buna taş atma zamanı ise güneşin doğuşundan itibaren başlar, zevale kadar devam eder.

 

Cemrelerin taş atma zamanının Teşrik günlerinde zevalden sonrasından itibaren güneşin batışına kadar olduğunu da icma ile kabul ederler. Ancak tan yerinin ağarmasından önce ya da tan yerinin ağarmasından sonra fakat güneşin doğuşundan önce Akabe cemresine taş atan kimsenin durumu hakkında farklı görüşlere sahiptirler.

 

Malik, Ebu Hanife, Ahmed ve İshak, güneşin doğuşundan önce fakat tan yeri ağardıktan sonra Akabe cemresine taş atmak caizdir, demişlerdir. Malik der ki: Tan yeri ağarmadan önce Rasülullah (s.a.v.)'ın herhangi bir kimseye taş atmaya dair müsaade ettiğine dair bir rivayet bize kadar ulaşmış değildir. Tan yeri ağarmadan önce oraya (Akabe cemresine) taş atmak caiz değildir. Tan yeri ağarmadan önce taş atarsa, bu taş atmasını iade eder.

Ebu Hanife ve arkadaşları da bu şekilde bu vakitte Akabe cemresine taş atmak caiz değildir, demişlerdir. Ahmed ve İshak da bu görüştedir.

 

Bununla birlikte bir grup tan yeri ağarmadan önce taş atmaya müsaade etmişlerdir. Hz. Ebu Bekir'in kızı Esma'nın geceleyin taş attığı ve şöyle dediği rivayet edilmektedir: Biz bu şekilde taş atmayı Rasülullah (s.a.v.) döneminde yapıyor idik. Bu hadisi Ebu Davud rivayet etmektedir.

 

Bu görüş ayrıca Ata, İbn Ebi Muleyke ve İkrime b. Halid'den de rivayet edilmiştir. Taş atma gece yarısından sonra olması şartıyla, Şafii de bu görüştedir. Bir grup ilim adamı da güneş doğmadıkça taş atmaz, demişlerdir. Bu görüş Mücahid, Nehai ve es-Sevri'ye aittir. Ebu Sevr ise şöyle demektedir: Güneşin doğuşundan önce Akabe cemresine taş attığı taktirde, eğer güneşin doğup doğmadığı hususunda ihtilaf ederlerse bu yeterli olmaz. Hatta bu hususta icma etseler dahi olmaz. Şayet bu hususta bir sünnet varsa yeterli olur.

 

Ebu Ömer der ki: es-Sevri ve ona uyanların görüşünün delili Rasülullah (s.a.v.)'ın güneş doğduktan sonra cemreye taş atıp: "Menasikinizi benden öğreniniz'" diye buyurmasıdır. 

İbnu'l-Münzir de der ki: Sünnet, ancak güneş doğduktan sonra taş atmaktır. Tan yeri ağarmadan önce taş atmak ise yeterli değildir. Taş attığı takdirde iade eder. Çünkü böyle bir iş yapan kimse Rasülullah (s.a.v.)'ın ümmeti için tayin ettiğine muhalefet eder. Akabe cemresine tan yeri ağardıktan sonra fakat güneş doğmadan önce taş atana gelince; o kimsenin taş atmasını iade etmesi gerekmez. Çünkü bunun yeterli olmadığını söyleyen bir kimse olduğunu bilmiyorum.

 

2- Tan Yeri Ağarmadan Önce Cemreye Taş Atmak:

 

Ma'mer rivayetle dedi ki: Bana Hişam b. Urve babasından haber vererek dedi ki: Rasülullah (s.a.v.), Um Seleme'ye kurban bayramı birinci günü Mekke'de sabahı etmesini emretti. O gün Hz. peygamber'in yanında kalacağı gündü.

 

Ebu Ömer İbn Abdi'l-Berr der ki: Bu hadisin Hişam'dan farklı farklı rivayetleri gelmiştir. Bir grup Hişam'dan, o da babasından Ma'mer'in rivayet ettiği gibi mürsel olarak rivayet ettiği halde, başkaları Hişam'dan o babasından o da Hz. Aişe (r. anha)'dan Resulullah (s.a.v.)'ın Umm Seleme'ye böyle emir verdiğini belirterek hadisin senedinde bir kopukluk olmaksızın rivayet etmişlerdir. Başka bir kesim de bunu Hişam'dan, o babasından, o Ebu Seleme'nin kızı Zeyneb'ten, Zeyneb de Umm Seleme'den yine senedinde kopukluk olmaksızın rivayet etmiştir ki bu ravilerin hepsi sika ravilerdir. Bu hadis-i şerif Umm Seleme'nin Mina'da cemreyi tan yerinin ağarmasından önce taşladığına delalet etmektedir. Çünkü Resulullah (s.a.v.) kurban bayramı birinci günü sabahını Mekke'de etmesini emretmiştir. Bu ise ancak onun tan yeri ağarmadan önce geceleyin Mina'da cemreyi taşlaması halinde olabilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Bu hadisi Ebu Davud da rivayet ederek şöyle demektedir: Bize Harun b. Abdullah anlatarak dedi ki: Bize İbn Ebi Fudeyk, ed-Dahhak b. Osman'dan anlattı. Dahhak, Hişam b. Urve'den, o babasından, o Aişe (r. anha)'dan rivayetle Hz. Aişe dedi ki: Rasülullah (s.a.v.) kurban bayramı gecesi Umm Seleme'yi gönderdi. Tan yeri ağarmadan önce cemreye taş attı, sonra oradan gidip ifada tavafını yaptı. Bugün Resulullah (s.a.v.)'ın Umm Seleme'nin yanında olacağı gün idi.

 

Bu hadis sabit olduğu takdirde geceleyin taş atmak bu işi yapan için caizdir. Ancak tercih edilen görüş güneşin doğuşundan itibaren zevale kadar olan vakittir. Ebu Ömer (İbn Abdi'l-Berr) der ki:

 

Akabe cemresine taş atmak hususunda tercih edilen vaktin güneşin doğduğundan itibaren zevale kadar olduğu üzerinde icma etmişlerdir. Yine kurban bayramı birinci günü güneşin batışından önce Akabe cemresine taş atanın bu taş atmasının yeterli geleceği ve başka herhangi bir sorumluluğunun olmadığı üzerinde de icma etmişlerdir. Ancak Malik şöyle demektedir:

 

Akşama kadar Akabe cemresine taş atmayı terkeden bir kimsenin Harem bölgesi dışından getirteceği bir kan akıtması (kurban kesmesini) müstehab görüyorum. Diğer taraftan güneş batana kadar Akabe cemresine taş atmayıp geceleyin ya da ertesi günü taş atanın durumu hakkında farklı görüşlere sahiptirler.

 

Malik der ki: Böyle birisinin bir kan akıtması (kurban kesmesi) gerekir.

 

Buna da Rasülullah (s.a.v.)'ın Akabe cemresine taş atmak için bir vakit tesbit etmiş olduğunu delil gösterir ki, bu da kurban bayramının birinci günüdür. Güneş battıktan sonra Akabe cemresine taş atan kimse vakti çıktıktan sonra taş atmış olur. Hacda vaktinden sonra birşey yapan kimsenin ise bir kan akıtması (kurban kesmesi) gerekir.

 

Şafii ise şöyle demektedir: Bir kan akıtması gerekmez. Bu aynı zamanda Ebu Yusuf ile Muhammed'in görüşüdür. Ebu Sevr de bu görüştedir. Çünkü Peygamber (s.a.v.)'e birisi şöyle sormuş: Ey Allah'ın Resulü, akşamı ettikten sonra cemreye taş attım. Hz. Peygamber: "Bir vebal yoktur" diye cevap vermiştir.

 

Malik der ki: Akşam oluncaya kadar cemrelere taş atmayı unutan bir kimse gece ya da gündüz ne zaman hatırlarsa o vakit taş atsın. Tıpkı hatırladığı vakit namaz kılmak durumunda olduğu gibi. Ancak yalnız vaktini geçirdiği taşları atar. Eğer geçirdiği tek bir cemre ise ona taş atar. Sonra da ondan sonra atılma sırası olan cemrelere taş atar. Çünkü cemrelere taş atmakta sıraya uymak vaciptir. O bakımdan birinci cemrenin taşlarını tamamlamadan önce bir başka cemreye taş atmaya başlaması -tıpkı namazların rek'atlerinde olduğu gibi- caiz değildir. Maliki mezhebinde meşhur olan görüş budur.

Zayıf bir görüş olarak da şöyle denilmiştir: Cemrelere taş atmanın sıhhati için sıraya riayet etmek vacip değildir. Aksine eğer bütün atmalar eda vaktinde gerçekleşmiş ise böylesi de yeterlidir.

 

3- Taş Atma Günleri Geçerse:

 

Taş atma günleri geçecek olursa, taş atma sözkonusu olmaz. Eğer Mekke'de iken fakat Sader tavafını yaptıktan sonra veya Mekke'den ayrıldıktan sonra hatırlayacak olursa, bir hediye kurbanı kesmesi gerekir. İster bütün cemreleri taşlamayı terketmiş olsun, ister tek bir cemreyi isterse de bir cemrenin bir taşı. Mina günleri çıkana kadar bu durumda devam ettiği takdirde bir kurban kesmesi gerekir.

 

Ebu Hanife ise şöyle demektedir: Şayet bütün cemreleri taşlamayı terkedeçek olursa bir kurban kesmesi gerekir. Tek bir cemreyi terkettiği takdirde her bir cemreden terkettiği bir taş karşılığında bir yoksula yarım sa' yedirir. Ta ki bu yedireceği miktarın bedeli bir kurban bedeline ulaşıncaya kadar. O takdirde dilediği kadarını (daha az olmamak şartıyla) yedirir. Bundan Akabe cemresi müstesnadır. O takdirde bir kurban kesmesi gerekir.

 

el-Evzai der ki: Bir tek taşı terkettiği takdirde sadaka verir. es-Sevri: ise der ki: Bir, iki ve üç taş yerine yemek yedirir. Dört ve daha fazlasını terkettiği takdirde bir kurban kesmesi gerekir.

 

el-Leys der ki: Tek bir taşta dahi bir kurban kesmesi gerekir ki Şafii'nin iki görüşünden birisi böyledir. Meşhur olan diğer görüş ise: Tek bir taş dolayısıyla bir mud buğday verir, iki taşta iki mud, üç taş ta ise bir kurban keser.

 

4- Kurban Bayramı Dördüncü Günü Güneş Batana Dek Taş Atamayan:

 

Teşrik günlerinin sonuncusunda güneş batıncaya kadar cemrelere bazı taşları atamayan bir kimsenin bunları atabilmesinin bütün fukahaya göre bir yolu yoktur. Sözkonusu bu gün ise kurban bayramının dördüncü, Teşrik günlerinin ise üçüncü günüdür. Ancak böyle bir kimse az önce açıkladığımız gibi ya kurban keser veya yoksullara yemek yedirir.

 

5- Teşrik Geceleri Mina 'dan Başka Bir Yerde Geceyi Geçirmek:

 

Teşrik gecelerini Mekke veya bir başka yerde, Mina'nın dışında geçirmek caiz değildir. Bu, bütün fukahaya göre böyledir. Çobanlar ile Abbasoğullarından gelip hacılara su vermekle görevli olanlar müstesnadır.

 

Malik der ki: Çobanların ve sikaye (hacıların su ihtiyacını karşılama) görevlilerinin dışında Mina gecelerinden herhangi bir geceyi Mina'nın dışında geçiren bir kimsenin kurban kesmesi gerekir.

 

Buhari'nin İbn Ömer'den rivayetine göre Hz. Abbas Peygamber (s.a.v.)'dan sikaye ile görevli olması dolayısıyla Mina gecelerini Mekke'de geçirmek için izin istedi. Hz. Peygamber de bu izni ona verdi.

 

İbn Abdi'l-Ber der ki: Hz. Abbas, sikaye işlerine nezaret ediyor ve onun işlerini ifa ediyordu. Hac günleri boyunca hacılara sikaye dolayısıyla su dağıtıyordu. İşte bundan dolayı Mina'dan başka bir yerde geceyi geçirmesi için ona ruhsat verilmiştir. Tıpkı develeri otlatmak ve Mina'dan uzak meralara doğru çıkmak zorunda kalan ve develeri otlatma ihtiyacı bulunan deve çobanlarına ruhsat verildiği gibi.

 

Mina'ya bu ismin veriliş sebebi orada akıtılan kanlardan dolayıdır. İbn Abbas der ki: Mina'ya bu ismin veriliş sebebi Hz. Cebrail'in Hz. Adem'e: Temenni et, demesi üzerine Hz. Adem'in: cenneti temenni ediyorum, demesidir. Bundan dolayı buraya "(temenni etmek anlamına) Mina' denilmiştir.

 

Yine İbn Abbas der ki: Oraya Cem' adının veriliş sebebi ise Hz. Adem ile Hz. Havva'nın orada bir araya gelmesi (ictima etmesi)dir. Cem' aynı zamanda Müzdelife demektir. Meş'ar-ı Haramda odur. Nitekim önceden buna dair açıklamalar (el-Bakara, 198. ayet 11. başlık) geçmiş bulunmaktadır.

 

6- Hacıların Geceyi Mina'da Geçirmeleri Haccın Şeairindendir:

 

Başka yerde gecelemeleri için kendilerine ruhsat verilenler dışında hacıların Mina gecelerinde Mina'da geceyi geçirmelerinin haccın şeairinden ve menasikinden olduğu hususu üzerinde fukaha icma etmişlerdir.

 

Kıyas (nazar) menasikten herhangi birisini iskat eden herkes için bir kurban kesmesini gerektirir. Bu, haccın sair menasikine kıyasen böyledir. Muvatta'da şöyle denilmektedir: Malik, Nafi'den, o İbn Ömer'den dedi ki: Ömer dedi ki: Mina gecelerinde herhangi bir hacı sakın Akabe'nin ötesinde geceyi geçirmesin.

 

Hz. Ömer'in, herhangi bir kimsenin ötesinde geçirmeyi yasakladığı Akabe ise, insanların kurban bayramı birinci günü Mekke tarafında taşladıkları cemrenin kendisidir. İbn Nafi' bunu Malik'ten el-Mebsut'ta rivayet etmekte ve şöyle demektedir: Malik dedi ki: Mina geceleri Akabe'nin ötesinde geceyi geçirenin fidye ödemesi gerekir. Çünkü o Mina gecelerinde Mina'dan başka bir yerde geceyi geçirmiştir. Halbuki Mina gecelerinde geceyi Mina'da geçirmek hacda şeriatın öngördüğü bir ameldir. O bakımdan tıpkı Müzdelife'de geceyi geçirmekte olduğu gibi, terki dolayısıyla kurban gerekir. Burada Malik'e göre fidyenin anlamı ise, hediye kurbanıdır. Malik der ki: Bu, Harem'in dışından Harem bölgesine getirilen hediye kurbanıdır.

 

7- Mina Dışında Geceyi Geçirmeleri Hususunda İzin Verilenlerin Taş Atmaları:

 

Malik, Abdullah b. Ebibekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm'dan, o babasından rivayet ettiğine göre Ebu'l-Beddah b. Asım b. Adiyy'in (babasından rivayetle) kendisine haber verdiğine göre Resulullah (s.a.v.), deve çobanlarına Mina'dan başka yerde geceyi geçirip kurban bayramının birinci günü taş attıktan sonra, ertesi günü ve daha sonraki gün, iki günlük taş atmalarına ve daha sonra da Nefr günü taş atmalarına ruhsat vermiştir.

 

Ebu Ömer der ki: Malik'in bu husustaki görüşü bu hadisin gereğine uygun değildir. O şöyle derdi: Bunlar kurban bayramı birinci günü taş atarlar -yani Akabe cemresine taş atarlar.- Daha sonraki gün yine taş atarlar. Teşrik günlerinin ikincisi olan ertesi günü acele etmek isteyen kimsenin ya da acele etmesi caiz olanın acele edip nefrettiği (Mina'dan ayrıldığı) günde, birisi O günün diğeri ise bir önceki günün olmak üzere iki günlük taş atarlar. Çünkü onlar üzerlerindeki taş atmanın kazasını yaparlar. Herhangi bir kimse ise birşey üzerine vacip olmadıkça onu kaza etmez. İşte Malik'in Muvatta'ında bu hadise dair getirdiği yorumun manası budur.

 

Başkası ise şöyle demektedir: Malik'in kaydettiği bu hadisteki ifadelere göre bunların herhangi birisinde bir mahzur yoktur. Çünkü bütün bu günler taş atmak günleridir. Ancak Malik'e göre çobanların taş atmayı öne almaları caiz değildir. Çünkü çoban olmayanların Teşrik günlerinde zevalden önce herhangi bir cemreye taş atmaları caiz değildir. Zevalden önce taş atan onu iade eder. Kimse bunları öne almak hakkına sahip değildir. Onlara (yani çobanlara) ikinci günü üçüncü güne bırakmak için ruhsat verilmiştir. İbn Abdi'I-Berr der ki: Bu mes'ele hakkında Malik'in söylediği bu sözler İbn Cüreyc'in rivayetinde bulunmaktadır. Orada şöyle der: Bana Muhammed b. Ebi Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm, babasından haber verdiğine göre Ebu'l-Beddah b. Asım b. Adiy ona haber verdi ki: Peygamber (s.a.v.) çobanlara münavebe ile kurban bayramı birinci günü taş atıp daha sonra bir gün bir gece taş atmayı terkettikten sonra, bir sonraki gün taş atmaları için ruhsat vermiştir. Mezhebimize mensup ilim adamları derler ki: Acele eden kimse için üçüncü cemreye taş atmak da sakıt olur. İbn Ebi Zeminin der ki: Acele etmek istediği vakit birinci Nefr günü (acele edenlerin Mina'dan ayrılabilecekleri gün) o cemreye taş atar. İbnu'l-Mevvaz der ki: İki günde acele eden bir kimse (günde) yirmibir taş atar. Her bir cemreye yedişer taş. Böylelikle onun atacağı taşların toplamı kırkdokuz tane olur. Çünkü kurban bayramının birinci günü Akabe cemresine de yedi taş atmış idi. İbnul-Münzir der ki: üçüncü günü taş atması da sakıt olur.

 

8- Çobanlar Geceleyin Taş Atabilir mi?

 

Malik'in Yahya b. Said'den, onun Ata b. Ebi Rebah'tan rivayet ettiğine göre Yahya, Ata'nın çobanlara önceki zamanlarda geceleyin taş atmalarına ruhsat verildiğini sözkonusu ederken işitmiş. el-Baci der ki: "Önceki zaman ifadesinin mutlak olarak kullanılması, Peygamber (s.a.v.)'ın dönemlerinde olmasını gerektirir. Çünkü bu şeriatın ilk zamanı odur. Buna göre bu rivayet mürseldir. Ancak bununla Ata'nın yetiştiği ilk dönemleri kastetmiş olması da muhtemeldir. O takdirde bu rivayet mevkuf ve müsned bir rivayet olur." Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Derim ki: bu Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o dedesinden o da Peygamber (s.a.v.)'dan yoluyla gelen bu hadis müsneddir. Hadisi bu şekilde Darakutni ve başkaları rivayet etmiştir. Biz bunu "el-Mektebes il Şerhi Muvata-i Maliki'bni Enes" isimli eserimizde zikretmiş bulunuyoruz.

 

Çobanlara gece taş atmalarının mübah kılınmasının sebebi, onlar için daha münasip ve işleri olan deve otlatmaya daha ihtiyatlıca bir davranış olmasıdır. Çünkü gece develerin otlamadığı ve yayılmadığı bir zamandır. O bakımdan çobanlar da bu vakitte gelip taş atarlar.

 

İlim adamları güneş batıncaya kadar taş atamayan kimsenin durumu hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Ata der ki: Deve çobanları dışındakiler için geceleyin taş atmak sözkonusu değildir, Ticaretle uğraşanlar geceleyin taş atamazlar,

 

İbn Ömer'den ise şöyle dediği rivayet edilmektedir: Güneş batıncaya kadar taş atamayan kimse ertesi gün güneş doğuncaya kadar taş atmasın. Ahmed ve İshak da bu görüştedir.

Malik der ki: Gündüzün taş atmayı terkettiği takdirde geceleyin taş atar.

 

İbnu'l-Kasım yoluyla gelen rivayete göre kurban kesmesi gerekir. Muvatta'da ise kurban kesmesi gerektiğinden söz etmemektedir.

 

Şafii', Ebu Sevr, Yakub (Ebu Yusuf ve Muhammed der ki: Akşam oluncaya kadar taş atmayı unutan bir kimse (hatırladığı vakit) taş atar ve kurban kesmesi de gerekmez. Hasan-ı Basri, geceleyin taş atmaya ruhsat verirdi, Ebu Hanife de der ki: Geceleyin taş atar ve herhangi bir sorumluluğu da yoktur. Şayet ertesi günü oluncaya kadar geceleyin de hatırına gelmeyecek olursa yine cemreye taş atması gerekir ve ayrıca bir kurban da kesmesi gerekir. esSevri der ki: Unutarak veya kasten geceye kadar taş atmayı geciktirdiği takdirde bir kan akıtır,

 

Derim ki: Deve çobanları ya da sikaye görevlilerinden geceleyin taş atan kimsenin ilgili hadis dolayısıyla kurban kesmesi gerekmez. Şayet onların dışındaki kimselerden ise, kıyasa göre kan akıtmaları (kurban kesmeleri) gerekir. Ancak bunun kasten yapılması gerekir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

9- Binek üzerinde Cemrelere Taş Atmak:

 

Resulullah (s.a.v.)'ın kurban bayramı birinci günü devesi üzerinde Akabe cemresine taş attığı sabittir, Malik ve başkaları Akabe cemresine taş atanın binekli olmasını müstehap görmüşlerdir. İbn Ömer, İbn ez-Zübeyr ve Salih ise Akabe cemresine piyade olarak taş atarlardı.

 

Her gün üç cemreye yirmibir taş atar, Attığı her bir taş ile birlikte tekbir getirir. Taş attığı vakit yüzü Ka'be'ye dönük olur. Cemreleri sıra ile ve aralarına fasıla koymaksızın taşlar. Onları ayrı ayrı taşlamaz ve sıralarını da altüst edip değiştirmez, Önce birinci cemreden başlar ve taşları eliyle koymaksızın yedi tane taş atar. Malik, Şafii, Ebu Sevr ve re'y ashabı da böyle demiştir. Eğer bu taşları fırlatarak bırakırsa re'y ashabına göre caiz olur. İbnu'l-Kasım der ki: Her iki şekilde de bu olmaz. Sahih olan görüş de budur, Çünkü Peygamber (s.a.v.) bu taşları atıyordu, Onlara göre bir defada iki veya daha fazla taş atamaz, Eğer bu şekilde yapacak olursa tek bir taş atmış sayılır.

 

Birinci cemrenin taşlarını atıp bitirdikten sonra önüne doğru geçer ve kolayına gelen bir dua yapmak üzere uzunca durur. Daha sonra ikinci yani orta cemreye taş atar; bu cemreden sellerin aktığı vadinin iç tarafında kuzeye doğru gider. Orada da dua için uzunca durur. Bundan sonra ise Akabe cemresinin yerinde yine yedi taş atar. Bu taşları alt taraftan atar ve burada durmaz. üst tarafından taşları atacak olsa bu da yeterlidir. Bütün bu taş atma sıralarında attığı her bir taş ile birlikte tekbir getirir.

 

Cemrelere taş atmak halinde sünnet olan zikir, sadece tekbir getirmektir.

 

Başka herhangi bir zikri etmek sünnet değildir. Bu cemreleri kurban bayramı birinci günü (Akabe) cemresinin hilafına piyade olarak taşlar. Bütün bunlar tevkıfidir (Peygamber tarafından tesbit edilmiştir).

 

Nesai ve Darakutni'nin ez-Zühri yoluyla merfu olarak rivayetine göre Rasülullah (s.a.v.) mescid tarafından -Mina Mescidi- olan cemreye taş attığı vakit oraya yedi tane taş atardı. Bir taş attığı her seferinde tekbir getiril'di. Sonra önüne geçer, kıbleye doğru ellerini kaldırarak dua eder ve burada uzunca dururdu. Daha sonra ikinci cemreye gelir buraya da yedi tane taş atar. Taş attığı her seferinde tekbir getirirdi. Sonra vadi tarafında sola doğru bükülerek kıbleye doğru ellerini kaldırarak durur, sonra da dua ederdi. Sonra Akabe yanındaki cemreye gelir, buraya da yedi tane taş atardı. Taş attığı her seferinde tekbir getirir, sonra da burada durmaksızın ayrılıp giderdi. ez-Zühri der ki: Ben Salim b. Abdullah'ı bunu babasından o da Peygamber (s.a.v.)den naklederken dinledim dedi ki: İbn Ömer de bunu yapardı. Lafız Darakutni'nindir.

 

10- Atılacak Taşların Niteliği:

 

Cemrelere atılacak taşların tahir olması, necis olmaması, daha önceden atılmış taşlardan olmaması gerekir. Eğer daha önceden atılmış taşları atarsa Malik'e göre bunlar caiz olmaz. İbnu'l-Kasım ondan rivayetle şöyle demektedir:

 

Eğer bu tek bir taşta sözkonusu olursa caiz olur. Bu olay İbnu'l-Kasım'ın başından geçmişti ve ona bu şekilde fetva vermişti.

 

11- Taşlar Nereden Alınır?

 

İlim adamları bu taşların Müzdelife'den alınmasını, Mescid çakıllarından alınmamasını müstehab görmüşlerdir. Eğer ihtiyacından fazla taş alır ve taş attıktan sonra fazlalıklar elinde kalırsa bunları rastgele atmaz, yerin altına gömer. Bunu Ahmed b. Hanbel ve başkaları söylemiştir.

 

12- Cemrelere Atılacak Taşları Yıkamaya Gerek Var mı?

 

Tavus'a hilafen cumhura göre yıkanmaz. Rivayet olunduğuna göre eğer necis olan taşları yıkamaz veya daha önce atılmış taşları atacak olursa kötü bir iş yapmış olmakla birlikte bu caizdir. İbnu'l-Münzir der ki: Daha önce atılmış taşları atması mekruhtur. Fakat atarsa da caiz olur. Çünkü ben böyle bir iş yapana taşları atmasını tekrarlamasını vacib gören kimseyi bilmiyorum. Ayrıca Peygamber (s.a.v.)'dan gelen haberlerin herhangi birisinde taşları yıkadığını ya da yıkanmalarını emrettiğini bilmiyoruz. Biz Tavus'tan onun bu taşları yıkadığını rivayet ettik.

 

13- Cemrelere Atmak için Kullanılamayanlar:

 

Yapışkan çamur ve taşın dışında herhangi bir şeyin cemrelere atılması yeterli olmaz. Bu Şafii, Ahmed ve İshak'ın da görüşüdür. Re'y ashabı ise kuru çamur caizdir, derler. Aynı şekilde yerden olup attığı her bir şey de caizdir. es-Sevrı der ki: Testi kırığı ve çamur atan kimse taş atmayı iade etmez. İbnu'l-Münzir der ki: Küçük çakıl taşları dışında taş atmak caiz değildir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Küçük çakıl taşları atmaya bakınız." Ve Resulullah (s.a.v.) de küçük çakıl taşlarını atmıştır.

 

14- Taşların Büyüklüğü:

 

Taşların ne kadar olması gerektiği hususunda farklı görüşler vardır. Şafii der ki: Boyu ve eni itibariyle parmak uçlarından daha küçük olmalıdır. Ebu Sevr ve re'y ashabı der ki: (Baş parmak ile şehadet parmağı arasında) atılan küçük çakıl taşları gibi olmalıdır. İbn Ömer'den yaptığımız rivayete göre o, cemreye koyun pisliği büyüklüğü kadar taşlar atardı. Malik'in: Bundan daha büyük olmasını daha çok severim, şeklindeki sözünün bir anlamı yoktur. Çünkü Peygamber (s.a.v.) parmak uçları arasında atılan küçük çakıl taşları gibi taşların atılmasını sünnet kılmıştır. Çakıl taşı denilebilecek taşlarla atmak caizdir. Bununla birlikte sünnete uymak daha efdaldir. Bu açıklamalar İbnu'l-Münzir'e aittir.

 

Derim ki: Hidayet bulan ve peygamber'e uyan kimse için muhalefeti sahih olmayan görüş budur. Nesai'nin rivayetine göre İbn Abbas şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.) Akabe (cemresine taş attığı) sabahı bineğinin üzerinde bana: Haydi, bana taş getir, dedi. Ben de ona parmak uçları arasında atılan küçük çakıl taşları topladım. Onları eline bıraktığımda: "İşte bunlar gibi, dedi. Sakın dinde aşırıya gitmeyiniz, sizden öncekileri dinde aşırılıktan başka birşey helak etmemiştir." Hz. Peygamber'in: "Sakın dinde aşırı gitmeyiniz" buyruğu, büyük taşlar atmanın mekruh olduğuna ve bunun aşırılık olduğuna delalettir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

15- Cemrelere Taş Attıktan Sonra Elinde Taş Artan Ne Yapar?

 

Cemrelere taş attıktan sonra elinde bir taş artıp da hangisine ait olduğunu bilemeyen onu ilk cemreye atar, ondan sonra da orta ve son cemreye taş atar. Eğer aradan uzun zaman geçmiş ise hepsini yeniden atar.

 

16- Cemreler Aralıksız Olarak Taşlanmalıdır:

 

Malik, Şafii, Abdülmelik, Ebu Sevr ve re'y ashabı, sonra taşlanması gereken cemreyi öne alan kişi hakkında: Sırasıyla arka arkaya taşlamadığı takdirde bu yeterli olmaz, demişlerdir. Hasan, Ata ve kimiler de yeterli olur, derler. Bu kimseler Peygamber (s.a.v.)'ın; "Her kim herhangi bir hac ibadetini öbüründen öne alırsa bunda bir mahzur yoktur" hadisini delil gösterir ve şöyle derler: Bu üzerinde birtakım namazlar veya oruçlar bulunan ve kimisini ötekinden önce kaza eden bir kişiden daha ileri bir durumda görülemez. Ancak birinci görüş, ihtiyata daha uygundur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

17- Hastanın Taş Atması ve Hasta Adına Taş Atmak:

 

(İlim adamları), hastanın taş atması ve onun adına taş atmak hakkında da farklı görüşlere sahiptirler. Malik der ki: Taş atamayan hasta ya da küçük çocuğun yerine taş atılır. Hasta kimse, adına taş atacakların taş atacakları vakti tesbit etmeye çalışır ve her bir cemre için yedi defa tekbir getirir. Bununla birlikte bir hediye kurbanı kesmesi de gerekir. Hasta olan kişi taş atma günlerinde sağlığına kavuştuğu takdirde kendi adına taş atar. Bununla birlikte yine Malik'e göre bir kan (kurban) kesmesi gerekir.

 

el-Hasen, Şafii, Ahmed, İshak ve re'y ashabı, hasta adına taş atılır derler ama hediye kurbanından söz etmezler.

 

Taş atamayan küçüğün adına taş atılacağı hususunda da görüş ayrılığı yoktur. İbn Ömer bunu yapıyordu.

 

18- Makbul Olan Taş Atma:

 

Darakutni'nin rivayetine göre Ebu Said el-Hudri şöyle demiş: Ey Allah'ın Resulü, dedik. Şu taş atılan cemreleri gördüğümüz her yıl (oradaki taşlarının) eksildiğini zannediyoruz. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Gerçek şu ki bunlardan kabul olunanlar kaldırılır. Böyle olmasaydı sen oradaki taşları dağlar gibi görürdün." (Darakutni, II, 300)

 

19- Acele Etmek isteyen:

 

İbnu'l-Münzir der ki: İlim ehli icma ile şunu belirtirler: Hacılardan Mekke'de ikamet etmeksizin Harem'in dışına beldesine doğru gitmek üzere birinci nefir gününde (teşrik günlerinin ikincisinde) Mina'dan kim ayrılmak isterse, bu kimse eğer kurban bayramı birinci gününden sonraki günde taşlarını akşamdan önce atabilmiş ise güneşin zevalinden sonra çıkabilir. Çünkü şanı Yüce Allah: "İki günde acele edene de günah yoktur, geriye kalana da günah yoktur" diye buyurmaktadır. Gündüz devam ettiği sürece ayrılmak isteyen ayrılabilir. Bizler Nehai ile el-Hasen'den şöyle dediklerini rivayet etmekteyiz: Teşrik günlerinin ikinci gününde Mina'da olduğu halde ikindi vaktine kadar kalan bir kimse ertesi günü olmadıkça Mina'dan ayrılamaz. İbnu'l-Münzir der ki: Bunu müstehab olarak söylemiş olmaları muhtemeldir. Bizim kabul ettiğimiz görüş ise Kitap ve Sünnet'in zahiri dolayısıyla birincisidir.

 

20- Mekke Halkından Olan Hacılar ile Diğerlerinin Birinci Nefirde Mina'dan Ayrılması:

 

İlim adamları birinci nefirde Mekke halkı Mina'dan ayrılırlar mı, ayrılmazlar mı, hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Biz Ömer b. el-Hattab (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmekteyiz: Bütün insanlardan birinci nefirde ayrılmak isteyenler (ayrılabilirler). Ancak Huzeymeoğulları müstesna, onlar ancak son nefirde ayrılabilirler.

 

Ahmed b. Hanbel de şöyle derdi: Birinci nefirde Mina'dan ayrılan kimsenin Mekke'de ikamet etmesi hoşuma gitmez. Şöyle de demektedir: Mekke halkı (hakkında hüküm) ise daha hafiftir. Ahmed ve İshak, Ömer b. el-Hattab'ın: "Ancak Huzeymeoğulları dışında" sözünü bunlar, Harem ehlidirler, diye değerlendirmişlerdir.

 

İmam Malik ise Mekkeliler hakkında şöyle dermiş: Mazereti bulunan bir kimsenin iki günde acele etmesi hakkıdır. Eğer hac işlerinde, içinde bulunduğu durumu kendisine daha bir hafifletmek kastını güderse o zaman bunu yapamaz. Buna göre o, beldesi uzak olan kimseler için acele etmenin mümkün olduğu görüşündedir.

 

Bir başka kesim de şöyle demektedir: Ayet geneldir. Ruhsat da bütün insanlaradır. İster Mekkeli olsunlar ister başka yerlerden. Mina'dan ayrılan kimse Mekke'de ister ikamet etmek istesin, ister ülkesine doğru gitmek istesin farketmez.

 

Ata ise der ki: Bu bütün insanlar için umumidir. İbnu'l-Münzir de der ki:

 

Bu şafii'nin görüşünü andırmaktadır. Bizim de kabul ettiğimiz görüş budur. İbn Abbas, el-Hasen, İkrime, Mücahid, Katade ve en-Nehai ise şöyle demektedirler: Her kim sayılı günlerin ikincisinde Mina'dan ayrılırsa bunda bir vebal yoktur. üçüncü gününe kadar kalırsa bunda da bir vebal yoktur. Ayet, bunların hepsi de mübahtır, anlamındadır. Burada böyle bir ayırım gözetilerek açıklamanın yapılması, buna verilen ihtimam ve konuyu te'kid etmek dolayısıyladır. Çünkü Araplardan bazıları acele ile Mina'dan ayrılanları da aksini yapanları da yermekte idiler. Bu ayet-i kerime bütün bu hallerde vebalin kaldırılmış olduğunu belirtmek üzere nazil olmuştur. Ali b. Ebi Talib, İbn Abbas, İbn Mes'ud ve İbrahim en-Nahai derler ki: Yani acele edene de mağfiret olunmuştur. Geri kalan kimseye de mağfiret olunmuştur, demektir. Bunlar Peygamber (s.a.v.)'ın şu buyruğunu da delil gösterirler: "Her kim bu Beyti hacceder de orada kötü söz söylemez ve fasıklık etmezse, annesinin onu doğurduğu gün gibi günahlarından sıyrılır çıkar."

 

Yüce Allah'ın: "Ona da günah yoktur" buyruğu genel bir nefydir ve mutlak bir ibradır. Yine Mücahid der ki: Ayetin anlamı şudur: Acele etsin veya geriye kalsın gelecek seneye kadar onun için vebal yoktur. Bu görüş hakkında bir eser (ashab ve tabiine kadar varan bir rivayet) de senediyle birlikte zikredilmiştir.

 

Ebu'l-Aliye ise ayet-i kerime hakkında şöyle demektedir: Ömrünün geri kalan kısmında takva sahibi olan kimse için günah yoktur. Hacının günahları kesinlikle mağfiret olunur. Yani onun kazandığı bütün günahlar, eğer ömrünün geri kalan kısmında Allah'tan korkusunu ve takvasını sürdürebilirse yok olur gider.

 

Ebu Salih ve başkaları ise şöyle demektedir: Ayet-i kerimenin anlamı av hayvanını öldürmekten sakınan ve hacda kaçınması gereken şeylerden kaçınan kimse için vebal yoktur, şeklindedir. Yine (Ebü Salih) der ki: Haccında Allah'tan korkan, onu eksiksiZ olarak mebrur bir hac olacak bir şekilde yerine getiren kimse için vebal yoktur, demektir.

 

21- Takva Sahibi Olanlar ve Mağfiret:

 

Yüce Allah'ın: "İki günde acele edene de" buyruğu mübteda, "günah yoktur" buyruğu ise haberidir. Kur'an-ı Kerim dışındaki sözlerde "onlara günah yoktur" denilmesi de caizdir. Çünkü; "... en kimse" çoğul anlamını ifade eder. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Onlardan sana kulak veren(ler) de vardır." (Yunus, 42)

 

Yüce Allah'ın: "Geriye kalana da günah yoktur" buyruğu da aynı şekildedir. "Takvalı davranan kimseler için" buyruğu mağfirette mütealliktir. Mağfiret takvalı hareket eden kimseler içindir, takdirindedir. Bu, İbn Mes'ud ile Hz. Ali'nin tefsirine göredir.

 

Katade ise şöyle demektedir: Bize nakledildiğine göre İbn Mes'ud şöyle demiştir: Mağfiret hacdan döndükten sonra bütün masiyetlerden uzak bulunmak suretiyle takvalı hareket eden kimseler için olmak üzere tesbit edilmiştir. el-Ahfeş der ki: İfadenin takdiri şudur: Bu, takva sahibi olan kimseler için böyledir. Kimisi de şöyle demiştir: Takvalı hareket eden kimse demek, ihramda ve Harem bölgesinde av hayvanını öldürmekten sakınan kimse demektir. Bu ifadenin takdirinin: Bu şekilde ayrılmanın mübahlığı takvalı hareket eden kimse içindir, şeklinde olduğu da söylenmiştir. Bu açıklama İbn Ömer'den rivayet edilmiştir.

 

Esenlik, takvalı hareket eden kimse içindir, şeklinde açıklandığı gibi; burada Yüce Allah'ın: "Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin" buyruğu ile alakalıdır. Yani zikir takvalı hareket eden kimseler içindir demektir, diye de açıklanmıştır.

 

Salim b. Abdullah "la"nın "Elif"ini hafif okuyarak aradaki hemzeyi de vaslederek: "(...) şeklinde okumuştur. Arapların bu tür bir kullanımları vardır. Şair der ki: "Eğer savaşmayacak olursam sizler bana bir peçe giydiriniz,"

 

Daha sonra Yüce Allah, kendisinden korkmayı emretmekte, öldükten sonra dirilip O'nun huzurunda haşrolmayı, toplanmayı ve durmayı hatırlatmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Bakara 204

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR