ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

AL-İ İMRAN

180

وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ هُوَ خَيْراً

لَّهُمْ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَّهُمْ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُواْ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

وَلِلّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ

 

180. Allah'ın fazI-u kereminden kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu onlar için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey Kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah işlediğiniz şeylerden haberdardır.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:

 

1- Cimrilikten Hayır Gelmez:

2- Cimrilik:

3- Cimriliğin Faydaları:

4- Cimrilik (Buhl) ile Eli sıkılık (şuhh) Arasındaki Fark:

 

1- Cimrilikten Hayır Gelmez:

 

Yüce Allah'ın: " ... cimrilik edenler ... sanmasınlar" buyruğundaki (...) ref' mahallindedir. Bunun birinci mef'filu hazf edilmiştir. el-Halil, Sibeveyh ve el-Ferra derler ki: Bunun anlamı şudur: Bunlar cimriliğin kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar; yani cimrilik edenler cimriliğin kendileri için hayırlı olduğunu zannetmesinler. Bunun hazf edilmesinin sebebi "cimrilik edenler" ifadesinin zaten cimriliğe delalet etmesinden dolayıdır. Bu bir kimsenin:

 

"Her kim doğru söylerse bu onun için hayırlı olur" demesine benzer. Yani onun söylediği o doğru söz, kendisi için hayırlıdır, demektir. Şairin şu beyiti de bu türdendir: "Sefihe bir şey yasaklandığında ona doğru koşar Ve sefih böylelikle kendisine yasak kılınan şeyin aksini yapar."

 

O halde bu, o kişi sefihliğe koşar, demektir. Sefih kelimesi, sefihliğe delalet ettiğinden ayrıca zikredilmemiştir.

 

Hamza'nın: "Sanmasınlar" anlamındaki kelimeyi "te" harfi ile (sanmayasın) diye okumasına gelince; bu oldukça uzak bir ihtimaldir. Bunu en-Nehhas söylemiştir. Bu kıraatin caiz olması sözkonusu ise ifadenin takdiri şöyle olur: Cimrilik yapanların bu cimriliklerinin kendileri için hayırlı olduğunu zannetmeyesin. ez-Zeccac der ki: Bu ifade: "Sen kasabaya sor'' (Yusuf, 82) buyruğuna benzer. "Onun kendileri için hayırlı olduğunu ... " buyruğundaki (...) zamiri Basralılara göre fasıla için gelir. Kufeliler de bunu imad diye adlandırırlar. en-Nahhas der ki: Arapça'da bu ifadenin mübteda ve haber olmak üzere: (...): O kendileri için hayırlıdır (diye sanmasınlar), şeklinde de kullanılabilir.

 

2- Cimrilik:

 

Yüce Allah'ın: "Bilakis bu, onlar için bir şerdir" buyruğu da mübteda ve haberdir. Yani cimrilik onlar için bir kötülüktür.

 

"Boyunlarına dolanacaktır" buyruğundaki "sin" harfi tehdit içindir. Yani ileride onların başına bu gelecektir, anlamındadır. Bu açıklama el-Müberred'e aittir.

 

Bu ayet-i kerime Allah yolunda mal infak etmekte ve farz olan zekatı vermekte cimrilik hakkında nazil olmuştur. Bu ayet-i kerime Yüce Allah'ın: "Altın ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda infak etmeyenler ...'' (et-Tevbe, 34) buyruğunu andırmaktadır.

 

Tevil alimlerinden aralarında İbn Mesud, İbn Abbas, Ebu Vail, Ebu Malik es-Süddi ve eş-Şabi'nin de yer aldığı bir topluluk bu kanaattedir. Bunlar derler ki: "Cimrilik ettikleri şey, Kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır" buyruğunun anlamı, hadis-i şerifte varid olan anlam ile aynıdır. Ebu Hureyre'den Peygamber (s.a.v.)ın şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Allah birisine bir mal verdiği halde o da onun zekatını ödemezse bu mal Kıyamet gününde kendisine gözlerinin üzerinde iki siyah nokta bulunan aşırı zehirinden dolayı kafasındaki tüyler tamamıyla dökülmüş bir erkek yılan halinde gösterilir. Kıyamet gününde bu yılan onun boynuna dolanır. Sonra iki çenesi ile onu yakalar ve ona: Ben senin malınım, ben senin hazinenim, der."

 

Daha sonra Peygamber (s.a.v.) bize şu ayet-i kerimeyi okudu: "Allah'ın fazı-u kereminden kendilerine verdiği şeylerde cimrilik ederler ... " Bu hadisi Nesai rivayet etmiştir.

 

İbn Mace de bu hadisi İbn Mesud yoluyla rivayet etmiştir. Buna göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim malının zekatını vermezse Kıyamet gününde o malın kendisine aşırı zehiri dolayısıyla başında tüy görünmeyen erkek bir yılan halinde gösterilir ve nihayet o yılan boynuna dolandırılır." Daha sonra Peygamber (s.a.v.) bizlere Yüce Allah'ın Kitabından bunu doğrulayan şu ayet-i kerimeyi okudu: "Allah'ın fazl-u kereminden kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler ... ''

 

Yine Abdullah b. Mesud'dan gelen rivaye te göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Her kime yakın bir akrabası gelir de yanında bulunan fazla malından bir şeyler ister o da cimrilik edip ona bu malı vermeyecek olursa mutlaka Kıyamet gününde ona iştahla ağzını şapırdatacak erkek bir yılanı cehennemden çıkartır ve nihayet bu yılan gelir, onun boynuna dolanır. ''

 

Yine İbn Abbas der ki: Bu ayet-i kerime kitap ehli hakkında ve onların Muhammed (s.a.v.)ın durumuna dair bildiklerini açıklamamak sureti ile cimrilikleri hakkında nazil olmuştur. Mücahid ve ilim ehlinden bir topluluk da böyle demiştir. Bu açıklamaya göre: "Boyunlarına dolanacaktır" buyruğu; yani açıklamayıp cimrilik ettikleri şeyin cezasına mahkum edileceklerdir, demek olur. O taktirde burada boyna dolanmak "takat" kelimesinden türüyor, kabul edilir. Nitekim Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır:

 

"Ona takatı yetmeyenler ... "(el-Bakara, 184) buyruğunda olduğu gibi "takat"ten türemektedir. "Boyna dolamak anlamına gelen:) "tatvık"ten değildir.

 

İbrahim en-Nehai der ki: "Boyunlarına dolanacaktır" buyruğunun anlamı Kıyamet gününde onlara cehennemden bir tasma takılacaktır demektir. Bu ise birinci tevile yani es-Süddı'inin görüşüne uygun bir açıklamadır. Bir diğer görüşe göre de; nasıl ki tasma, boyundan ayrılmıyor ise amelleri de öylece onlardan ayrılmayacaktır. Mesela: (...): Filan kişiye ameli güvercinin boynundaki gerdanlık gibi boynuna dolandı, denilir. Ameli ondan ayrı tutulmadı, demek olur. Nitekim Yüce Allah da bir başka yerde "Biz her insanın amelini boynuna doladık, "(el-İsra, 13) buyurmaktadır. Abdullah b. Cahş'ın Ebu Süfyan'a hitaben şu beyitleri de bu kabildendir:

 

Akıbetleri pişmanlık olan bir işi, Ebu Süfyan'a bildir.

Sen amcanoğlunun evlerini sattın ve onlarla borçlarını ödedin.

 

İnsanların Rabbi Allah adına alabildiğine olanca yemin ile size and veriyorum:

Haydi onu al git, onu al git. Güvercin gerdanlığı gibi boynuna dolansın."

Bu da ikinci tür açıklamaya uygun bir açıklamadır.

 

Sözlükte; "buhl ve behal(cimrilik)" insanın üzerindeki farz olan hakkı engellemesi, yerine getirmemesidir. üzerinde farz olmayan bir hakkı engelleyene ise "bahil; cimri" denilmez. Çünkü bundan dolayı böyle bir kişinin yerilmesi sözkonusu değildir. Bu kökün fiilini Hicazlılar: (...) diye kullanırlarken diğer Araplar ise; (...) diye kullanırlar. en-Nahhas bunu böylece nakletmektedir.

 

(...) şeklinde kullanıldığı da İbn Faris'den nakledilmiştir.

 

3- Cimriliğin Faydaları:

 

Cimriliğin yararı ve faydası hususunda şöyle bir rivayet kaydedilmektedir: (Güya) Peygamber (s.a.v.) Ensara şöyle demiş: Sizin efendiniz kimdir? Onlar; bir parça cimri olmakla birlikte el-Cedd b. Kays'tır dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurmuş: Peki cimrilikten daha da büyük bir hastalık hangisidir ki? Onlar: Bu nasıl olur ey Allah'ın Resulü? dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Bir topluluk deniz kenarında konakladılar. Cimrilikleri dolayısıyla misafirlerin yanlarına gelmelerini istemedikleri için; haydi erkeklerimiz kadınlarımızdan uzak dursunlar ki, erkekler misafirlere karşı kadınların uzak olduğunu söyleyerek özür beyan etsinler, kadınlar da erkeklerin uzak olduğunu beyan ederek özür dilesinler; dediler. Bu şekilde hareket ettiler ve bu uzun süre böylece devam etti. Erkekler erkeklerle kadınlar kadınlarla meşgul olup gitti."

 

Bunu el-Maverdi: "EdEbu'd-Dünya Ve'd-Din"adlı eserinde zikretmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'dır.

 

4- Cimrilik (Buhl) ile Eli sıkılık (şuhh) Arasındaki Fark:

 

Cimrilik ve eli sıkılık hakkında görüş ayrılığı vardır: Acaba bunlar aynı anlamda mıdır yoksa farklı anlamlarda mıdırlar? Denildiğine göre cimrilik, kişinin yanında hasıl olanı çıkartıp vermekten imtina etmektir. Eli sıkılık ise yanında bulunmayanı da elde etmeye tutkunluk demektir.

 

Yine denildiğine göre eli sıkılık, hırs ile birlikte cimrilik göstermektir. Sahih olan da budur. Çünkü Müslim'in Cabir b. Abdullah'tan rivayetine göre Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Zulümden sakınınız; çünkü zulüm Kıyamet gününde zulumattır (karanlıklardır). Şuhden (eli sıkılıktan) da sakınınız, çünkü eli sıkılık sizden öncekileri helak etmiştir. Bu, onları biribirlerinin kanlarını dökmeye ve biribirlerini haram olan şeylerini helal bilmeye kadar itti.

 

İşte bu; cimrilik, farz olan şeyi yerine getirmemektir; eli sıkılık ise müstehab olanı yerine getirmemektir; diyenlerin görüşlerini reddetmektedir. Çünkü eli sıkılık müstehab olanı vermemek demek olsaydı, dünya ve ahirette helakin sözkonusu olduğu bu büyük tehditin ve bu büyük aşırı yerginin kapsamına girmemesi gerekirdi. Yine bu hususu Müslim'in Ebu Hureyre'den yaptığı şu rivayet desteklemektedir: Buna göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda toz ile cehennemin dumanı bir müslümanın burun deliklerinde ebediyyen bir arada olmaz. Yine eli sıkılık ve iman da müslüman bir kimsenin kalbinde ebediyyen bir arada olmaz."

 

İşte bu, eli sıkılığın cimrilikten daha çok yerilen bir şeyolduğunu göstermektedir. Şu kadar var ki bunların birbirlerine eşit şeyler olduğunu gösteren ifadeler de gelmiştir. O da Hz. Peygamber'den gelen şu hadistir: Hz. Peygamber'e mü'min cimri (bahil) olabilir mi? diye sorulunca, Peygamber: Hayır diye buyurmuştur.

 

Yine el-Maverdi'de "EdEbua-Dünya Ve 'd-Din "adlı eserinde Peygamber (s.a.v.)ın Ensara şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Sizin efendiniz kimdir?" Onlar bir parça cimriliğine rağmen el-Cedd b. Kays'tır demişlerdi. Bu hadis az önce geçmişti.

 

Yüce Allah'ın: "Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır" buyruğuna gelince; Yüce Allah bu buyrukla bekasını ve mülkünün devamını haber vermektedir. Ezelde böyle olduğu gibi ebedde de alemlere muhtaç olmayacağını bildirmektedir. O, bütün yarattıkları fena bulduktan, mülkleri zail olduktan sonra, yeryüzünün mirasçısı olacaktır. Bütün mallar, mülkler, haklarında herhangi bir kimsenin iddiası olmaksızın kalacaklardır.

 

O bakımdan bu da insanlar arasındaki adete göre bir çeşit mirasçılık gibidir. Yoksa hakikat anlamı ile bir miras sözkonusu değildir. Çünkü hakikatte miras alan kişi, daha önce malik olmadığı bir şeyi miras yoluyla alan kimsedir. Şanı Yüce Allah ise göklerin, yerin ve onlarda bulunan herşeyin mutlak malikidir. Gökler ve içindekiler, yer ve içindekiler ezelden beri O'nundur. Bütün mallar sahipleri elinde sadece bir ariyettir. Onlar öldükleri taktirde bu sefer o ariyet olan şeyler aslında gerçek sahiplerine geri dönmüş olur. Yüce Allah'ın şu buyruğu da bu ayet-i kerimenin bir benzeridir: "Muhakkak Biz, arza ve üzerindekilere (evet) Biz mirasçı oluruz. "(Meryem, 4)

 

Her iki ayet-i kerimenin de anlamı şudur: Yüce Allah, kullarına ölüp de bunları Allah'a bir miras olarak terk etmeden önce, infakta bulunmalarını ve cimrilik etmemelerini emretmektedir. Zaten onlara infak ettikleri şeylerden başkasının faydası da olmayacaktır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Al-i İmran 181-182

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR