ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NİSA

25

وَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ مِنكُمْ طَوْلاً أَن يَنكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِن مِّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُم مِّن فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِكُمْ بَعْضُكُم مِّن بَعْضٍ فَانكِحُوهُنَّ بِإِذْنِ أَهْلِهِنَّ وَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلاَ مُتَّخِذَاتِ أَخْدَانٍ فَإِذَا أُحْصِنَّ فَإِنْ أَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ

مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِ ذَلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْ وَأَن تَصْبِرُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

 

25- İçinizden hür (muhsan) olan mü'min kadınları nikahlayacak bir bolluğa güç yetiremeyenler, sahip olduğunuz mü'min cariyelerinizden (alsın). Allah imanınızı çok iyi bilendir. Kiminiz kiminizdensiniz. Onları velilerinin izniyle nikahlayın. Mehirlerini de güzellikle kendilerine verin; zinadan kaçınan, gizli dost edinmeyen, namuslu kadınlar olmaları halinde ... şayet evlendikten sonra fuhuş işlerlerse, onlara hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir. Bu (izin) içinizden günaha girmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok mağfiret edendir, Rahimdir.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı yirmibir başlık halinde sunacağız:

 

1- Hür Kadınlarla Veya Cariyelerle Evlenmek:

2- Kitab Ehli Hür Kadını Nikahlayabilecek Durumda Olan Bir Kimse Cariye İle Evlenir mi?

3- Cariye üzerine Hür Kadınla Evlenmenin Hükmü:

4- Nikahı Altında İki Cariye Varken, Hür Kadınla Evlenme Hali:

5- Aynı Anda Nikahı Altında Tutabileceği Cariye Sayısı:

6- Kişi Kendi Öz Cariyesi İle Nikahlanamaz:

7- "Feta "Kelimesine Dair Açıklama:

8- Kitab Ehli Cariyelerle Evlenmenin Hükmü:

9- üstünlüğün Ölçüsü Takvadır:

10- Cariye İle Evlenme Hakkındaki İslam Öncesi Telakkilerin Reddi:

11- Cariyeler Sahiplerinin izni ile Nikahlanır:

12- Mehir Ödeme Gereği:

13- Evlenileceklerin İffetli Olma Gereği:

14- Köle ve Cariyelerin Zina Cezası:

15- Köle ve Cariyelere Zina Haddini Kim Uygular:

16- Zina Edip Had Uygulanmadan Azad Edilen Cariyenin Durumu:

17- Köle Zina Ettiğini İkrar Ederse:

18- Efendinin Zina Eden Köle ve Cariyesini Affetmesinin Hükmü:

19- Köle ve Cariyelere Hadlerin Yarısının Uygulanması ve Hikmeti:

20- Zina Eden Cariyeyi Satmanın Hükmü:

21- Bekarlığa Katlanmak, Cariyelerle Evlenmekten Hayırlıdır:

 

1- Hür Kadınlarla Veya Cariyelerle Evlenmek:

 

"İçinizden hür (muhsan) olan mü'min kadınları nikahlayacak bir bolluğa güç yetiremeyenler ... " ayet-i kerimesiyle Yüce Allah, nikahlamak hususunda hükümleri hafiflettiğine dikkat çekmektedir. Bu da güç yetiremeyen kimsenin cariyeyi nikahlayabileceği hükmüdür.

 

İlim adamları, ayet-i kerimede geçen "et-Tavl: güç yetirme"nin anlamı hussunda üç farklı görüş belirtmişlerdir. Birinci görüşe göre bu, bolluk ve zenginliktir. Bunu İbn Abbas, Mücahid, Said b. Cübeyr, es-Süddi, İbn Zeyd ve el-Müdevvene'de Malik söylemiştir. O bakımdan lütuf ve güç yetirmek hususunda başkasına göre daha ileri durumda olanın halini ifade etmek için bu kelimeler kullanılır. Mali bakımdan kudret sahibi olan kimseye: "Zü tavl" denilir. Tul ise kısalığın zıddı (uzunluk) demektir. Burada maksat ise ilim ehlinin çoğunluğuna göre, mehir verebilme kudretidir.

 

Şafii, Ahmed, İshak ve Ebu Sevr de bu görüştedir. Ahmed b. el-Muazzel der ki: Abdulmelik dedi ki: Tavl, kendisi ile nikaha güç yetirilen nakit, ticaret malı yahut ödeme gücü olan bir kimsedeki alacaktır. Yine der ki: Satılması, icareye verilmesi mümkün olan herşey de tavl'dır. Yoksa bir, iki veya üç kadının nikahı altında bulunması tavl değildir. Yine der ki: Ben bunu Malik (r.a)'den işittim. Abdulmelik dedi ki: Çünkü kadın ile başka bir kadın nikahlanılmaz. Onun aracılığı ile bir başka kadına ulaşılmaz. Zira kadın bir mal değildir.

 

Malik'e, güç ve imkanı bulunduğu halde bir cariye ile evlenen kişini durumu sorulunca, o şöyle demiş: Birbirlerinden ayrılmaları gerektiği görüşündeyim. Bu kişi zinaya düşmekten korkuyor, denilince, bu sefer: Ona kamçı ile vurulur, diye cevap verdi Sonra bu konudaki kanaatini hafifletti.

 

İkinci görüşe göre, burada tavl'dan kasıt hür kadındır. Malik'in hür kadın 'ın tavl olup olmadığı hususundaki sözleri farklıdır.

 

el-Müdevvene'de der ki: Hür kadın, (adam için) eğer bir başka kadını nikahlayacak kadar bolluğu yok ve zinaya düşmekten de korkuyor ise, cariyeyi nikahlamasını engelleyecek türden bir tavl değildir. Kitabu Muhammed'de ise, hür kadının tavl mesabesinde olduğunu gerektirecek ifadeler kullanılmıştır. el-Lahmı der ki: Kur'an'ın zahirinden anlaşılan da budur. Buna yakın bir görüş İbn Habib'den rivayet edildiği gibi, Ebu Hanife de böyle demiştir. Bu ise şunu gerektirmektedir: Yanında hür kadın bulunan bir kimsenin bolluğu olmasa ve zinaya düşmekten korksa dahi, cariyeyi nikahlaması caiz değildir. Çünkü böyle bir kişi hanımı olduğu halde, şehvetinin ardına düşmüş bir kimsedir. Taberi' de bu görüşü benimsemiş ve bunun lehine delil göstermiştir. Ebu Yusuf da der ki: Tavl'den kasıt, nikahı altında hür kadının bulunmasıdır. Nikahı altında hür kadın varsa, o kimse tavl sahibi demektir. Böylesinin cariyeyi nikahlaması caiz değildir.

 

üçüncü görüşe göre tavl ise, bir cariyeyi sevip aşık olan bir kimsenin, onu nikahlamayıp sabredip direnç göstermesi demektir. Böyle bir kimse, eğer bu şekilde cariyeyi sever ve ondan başkası ile evlenemeyecek hale gelirse, eğer ona olan aşkına tahakküm edemiyor, onunla zina etmekten korkuyor ise, hür bir kadını nikahlamak için mali bakımdan genişlik içerisinde olsa dahi, böyle birisinin cariye ile evlenmesi caizdir. Bu, Katade, Nehai, Ata ve Süfyan-ı Sevri"nin görüşüdür. Bu açıklamaya göre ise: "Bu, içinizden günaha girmekten korkanlar içindir" buyruğu sabredememe ve direnememe haline sıfat olur.

 

Birinci te'vile göre ise, cariye ile evlenmenin iki şartı vardır. Birincisi, malı genişliğe sahip olamama, diğeri ise günaha girme korkusu. Bu iki şart bir arada bulunmadıkça cariye ile evlenmek sahih olmaz. Malikı mezhebinin İbn Nafi', İbnü'l-Kasım, İbn Vehb ve İbn Ziyad rivayeti ile el-Müdevvene'deki açık ifadesi ve görüşü budur. Mutarrif ile İbnü'l-Macişun ise der ki: Yüce Allah'ın buyurduğu gibi iki şart bir arada bulunmadığı sürece, erkeğin cariyeyi nikahlaması helal değildir ve nikahları üzere de bırakılmazlar. Esbağ da böyle demiştir. Aynı zamanda bu görüş, Cabir b. Abdullah, İbn Abbas, Ata, Tavus, ez-Zühri ve Mekhul'den de rivayet edilmiştir.

 

Şafii, Ebu Sevr Ahmed ve İshak bu görüşte olduğu gibi, İbnü'l-Münzir ve başkaları da bunu tercih etmiştir.

 

Mehir bulmakla birlikte nafakayı sağlama imkanı bulamama hali ile ilgili olarak Malik, "Kitabu Muhammed"de şöyle demektedir: Böyle bir kimsenin cariye ile evlenmesi caiz olamaz. Esbağ ise, bu caizdir demektedir. Çünkü cariyenin nafakası, eğer onu yanına almazsa, cariyenin sahiplerine aittir.

 

Ayet-i kerime ile ilgili olarak dördüncü bir görüş daha vardır. Mücahid der ki: Yüce Allah'ın bu ümmete sağladığı genişliklerden birisi de, cariyeyi ve hıristiyan kadını nikahlamaktır. Velevki varlıklı olsa dahi. Ebu Hanife de böyle demiştir. Ayrıca o, nikahı altında hür bir kadın yoksa, günaha düşme şartını da koşmamıştır. Bu görüşün sahipleri derler ki: Çünkü, kendisiyle (mehir olarak vermesi halinde) cariyeyle evlenmesi mümkün olan her bir malı, aynı şekilde hür kadına da vererek evlenebilir.

 

Buna göre ayet-i kerime, kayıtsız ve şartsız olarak, cariyenin nikahlanmasının caiz olduğu hususunda asli bir delildir. Mücahid der ki: Süfyan da bu görüşü alır. Şöyle ki: Ben ona cariyenin nikahı hakkında soru sordum, o bana İbn Ebi Leyla'dan, o, el-Milhan'dan, o, Abbad b. Abdullah'dan, o, Ali (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet etti: Hür kadın, cariye üzerine nikahlanacak olursa, o takdirde hür kadına iki gün, cariyeye bir gün ayırır. Devamla dedi ki: Ali bunda bir beis görmüyordu. Bu, Yüce Allah'ın: "Geriye kalanları ise ... size helal kılındı" (en-Nisa, 24) buyruğu ile: "İçinizden hür (muhsan) olan mü'min kadınları nikahlayacak. .. güç yetiremeyenler ... bu içinizden günaha girmekten korkanlar içindir" buyruğu dolayısıyla böyledir. Zira Yüce Allah'ın: "Size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adalet yapamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir tane almalısınız ... " (en-Nisa, 3) buyruğu da bunu gerektirmektedir.

 

Bununla birlikte herkes ittifakla şunu kabul etmiştir: Hür bir kimse, adalet yapamayacağından korksa dahi, dört kadın ile evlenebilir.

 

Derler ki: Aynı şekilde cariye ile de evlenebilir. Velev ki hür kadını nikahlayacak gücü bulunsun ve günaha düşmekten de korkmasın. Malik'ten hür bir kadın ile evlenecek gücü bulunanın cariye ile evlenebileceği rivayet edilmekle birlikte, bu onun sözü olarak zayıf bir rivayettir. Bir başka seferinde ise şöyle demiştir: Böyle bir şey, açık seçik bir haram değildir. Onu caiz görüyorum. Sahih ise, hür, müslüman bir kimsenin, müslüman olmayan bir cariyeyi hiç bir şekilde nikahlamasının caiz olmadığıdır. Aynı şekilde müslüman bir cariye ile de açıklamış olduğumuz gibi, ayet-i kerimenin nassı ile tesbit edilen iki şarta bağlı olarak evlenebilir.

 

Ayet-i kerimede geçen "el-anet (günaha düşme korkusu)" zina demektir.

Eğer hür kadınla evlenme imkanı bulamıyor, bununla birlikte zinaya düşmekten de korkmuyorsa, cariyeyi nikahlaması caiz değildir. Hür kadın ile evlenme gücü bulunmakla birlikte, zinaya düşmekten korkması halinde de durum böyledir.

 

Hür, Kitab ehlinden bir kadını nikahlayabilecek gücü bulunması ile ilgili açıklamalar ise, bir sonraki başlığın konusudur.

 

2- Kitab Ehli Hür Kadını Nikahlayabilecek Durumda Olan Bir Kimse Cariye İle Evlenir mi?

 

Hür ve Kitab ehli bir kadınla evlenebilme imkanı olan bir kimsenin cariye ile evlenebilmesi hususunda ilim adamlarımızın farklı görüşleri vardır. Denildiğine göre, cariye ile evlenir. Çünkü müslüman cariye, hiçbir zaman kafir kadın gibi değildir. Çünkü mü'min bir cariye, hür müşrik bir kadından hayırlıdır. İbnü'l-Arabi de bu görüşü tercih etmiştir. Yine denildiğine göre, Kitab ehli olan kadın ile evlenir. Çünkü, cariye her ne kadar imanı dolayısıyla Kitab ehli kadından daha faziletli ve üstün ise de, kafir kadın da hür olmakla ondan üstündür ve hür kadın bu durumda zevce olur. Aynı şekilde onun oğlu da hür olur ve köleleştirilmez. Cariyenin çocuğu ise köleleştirilir. İşte mezhebin benimsediği asıl kaidelerine uygun olan görüş budur.

 

3- Cariye üzerine Hür Kadınla Evlenmenin Hükmü:

 

İlim adamları, cariye üzerine, durumdan haberdar olmayan hür bir kadınla evlenenin hükmü hakkında farklı kanaatlere sahiptir. Bir kesim nikah sabittir, demektedir. Said b. el-Müseyyeb, Ata b. Ebi Rebah, Şafii, Ebu Sevr ve Rey ashabı böyle demiştir. Hz. Ali'den de bu görüş rivayet edilmiştir. Hür kadının, durumu bildiği takdirde muhayyer olacağı da söylenmiştir.

 

Diğer taraftan kadın, hangi hususlarda muhayyerdir? Bu konuda ez-Zühri, Said b. el-Müseyyeb, Malik, Ahmed ve İshak der ki: Onunla beraber kalmak, yahut ondan ayrılmak hususunda muhayyerdir. Abdulmelik ise der ki:

 

Cariyenin nikahını kabul etmek yahut onu fesh etmek hususunda muhayyerdir. Nehai ise der ki: Eğer cariye üzerine hür kadın ile evlenecek olursa, ondan çocuğu olması hali müstesna cariyeden ayrılır. Eğer çocuğu varsa, birbirlerinden ayrılmazlar. Mesruk ise der ki: Cariyenin nikahı fesholunur. Çünkü bu, meyte gibi zaruret dolayısıyla mübah kılınmış bir husustur. Zaruret kalktı mı, mübahlık da ortadan kalkar.

 

4- Nikahı Altında İki Cariye Varken, Hür Kadınla Evlenme Hali:

 

Nikahı altında iki cariye bulunup, hür kadın bunlardan birisini bilir, diğerinden haberdar değilse, muhayyerdir. Nitekim eğer hür bir kadın üzerine cariye ile evlenecek olur ve hür kadın buna razı olursa, sonra bir cariye ile daha evlenir yine razı olursa, sonra üçüncü bir cariye ile daha evlenip de bu sefer bunu reddederse, hür kadının muhayyerlik hakkı vardır. O halde, iki cariye ile evli olduğunu bilmeyip yalnızca birisi ile evli olduğunu bilirse, yine durum böyle olur. İbnü'l-Kasım der ki: Malik dedi ki: Bizim bu meselelerde hür kadının muhayyerliğini kabul edişimizin sebebi, bizden önce ilim adamlarının böyle söylemiş olmasıdır. O, bununla Said b. el-Müseyyeb, İbn Şihab ve diğerlerini kastetmektedir. Malik ise der ki: Şayet onların bu dedikleri olmasaydı ben bunu helal görecektim.

 

Çünkü bu Allah'ın Kitabında helaldır. Eğerhür kadın ona yeterli gelmiyor, bir diğerine ihtiyaç duyuyor, fakat diğer kadına da mehir verme gücü yoksa, cariye ile evlenmesi caizdir. Bu, Kur'an-ı kerimin zahirine göre dört kadın ile evleninceye kadar böyledir. Bu görüşü Malik'ten İbn Vehb rivayet etmiştir. İbnü'l-Kasım'ın Malik'ten rivayetine göre ise, yaptığı bu nikahı geri çevrilir. İbnü'l-Arabi der ki: Delil bakımından birincisi daha sahihtir Ayrıca Kur'an-ı Kerimde olan da budur. Çünkü, muhakkak, sebebe razı olan bir kimse, ona bağlı olarak ortaya çıkacak sonuçlara da razı olur ve onun mu hayyerliğinin bulunmaması gerekir.

 

Çünkü, o kadın, onu dört kadın ile nikahlanma hakkına sahip olduğunu bilmektedir. Ayrıca hür bir kadın ile evlenme gücü olmadığı için cariye ile evlendiğini bilmektedir. Allah'ın o kadın hakkında koştuğu şart, bizzat kadının kendisi için koştuğu şart gibidir. Yüce Allah'ın şartlarında ise, o kadının, o şartları bilmesine itibar edilmez. İşte bu, bu konuda tahkikin en ileri derecesidir, insaf da bu görüşü kabul etmeyi gerektirmektedir.

 

5- Aynı Anda Nikahı Altında Tutabileceği Cariye Sayısı:

 

Yüce Allah'ın: "el-Muhsanat" buyruğunda kastedilenler, hür kadınlardır.

Buna delil ise, Yüce Allah'ın: "Mü'min cariyelerinizden" buyruğu ile, cariyeleri zikretmiş olması buna delildir. Bir kesim ise, burada muhsanat'tan kasıt, iffetli kadınlardır, demiştir. Ancak bu zayıf bir görüştür. Çünkü, cariyeler de bu açıklamanın kapsamına girer. O bakımdan Kitab ehli cariyelerini nikahlamayı da caiz görürler, mü'min kadınlardan fuhuş yapanlarla nikahlamayı ve Kitab ehli kadınlarla nikahlamayı haram kabul ederler. Bu ise, İbn Meysere ve es-Süddi'nin görüşüdür.

 

İlim adamları, hür kadınlarla evlenme gücü bulamayıp, zinaya düşmekten korkan hür bir kimsenin, kaç cariye nikahlayabileceği hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Malik, Ebu Hanife, İbn Şihab ez-Zühri ve el-Haris el-Ukli: Dört cariye ile evlenebilir, derler. Hammad b. Ebi Süleyman ise der ki: İkiden fazla cariye nikahlamaya hakkı yoktur. Şafii, Ebu Sevr, Ahmed ve İshak ise der ki: Ancak tek bir cariyeyi nikahlamak hakkına sahiptir. Bu, aynı zamanda İbn Abbas, Mesruk ve bir gurubun görüşüdür.

 

Onlar Yüce Allah'ın: "Bu içinizden günaha girmekten korkanlar içindir" buyruğunu delil gösterirler. Bu ise, tek bir cariye nikahlamak ile ortadan kalkacak bir husustur.

 

6- Kişi Kendi Öz Cariyesi İle Nikahlanamaz:

 

Yüce Allah'ın: "Sahib olduğunuz mü'min cariyelerinizden" buyruğu, başkasının cariyesi ile evlensin, anlamındadır. Kişinin kendisine ait cariye ile evlenmesinin caiz olmadığı hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı yoktur. Çünkü haklar (cariye ve zevce hakları) arasında tearuz ve farklılık sözkonusu olur.

 

7- "Feta "Kelimesine Dair Açıklama:

 

Allah'ın: "Cariyelerinizden" kasıt, mülkiyet altında bulunan cariyeler demektir. Bu kelime genç kız, kelimesinin çoğuludur. Araplar, köleye "feta, cariyeye de fetat" derler. Sahih hadiste de Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: "Sakın sizden herhangi bir kimse, kölem ve cariyem demesin. Bunun yerine oğlum ve kızım desin." Bu hadis-i şerif ileride de gelecektir. Feta ve fetat kelimeleri aynı zamanda gençlik çağının başlangıcında hür çocuklar hakkında da kullanılır. Genç ve yaşlı köleler için de kullanılır.

 

8- Kitab Ehli Cariyelerle Evlenmenin Hükmü:

 

Yüce Allah'ın: "Mü'min cariyelerinizden" buyruğu, Kitab ehli olan cariye ile evlenmenin caiz olmadığını açıklamaktadır. Mü'min olma sıfatı, Malik ve arkadaşları, Şafii: ve arkadaşları, Sevri, Evzai, Hasan-ı Basri, Zühri, Mekhul ve Mücahid'e göre bir şarttır. Aralarında Rey ashabının bulunduğu ilim ehlinden bir kesim ise şöyle demiştir: Kitab ehli cariyenin nikahlanması caizdir.

 

Ebu Ömer, (İbn Abdi'l-Berr) der ki: Bu hususta onların bu görüşlerini daha önceden söylemiş bir kimse bilmiyorum. Şu kadar varki, Ebu Meysere, Amr b. Şurahbil şöyle demiştir: Kitab ehlinin cariyeleri, onların hür kadınları gibidir. Bu görüşün sahipleri derler ki: Yüce Allah'ın: "Mü'min cariyelerinizden" buyruğu daha üstün vasfı belirtmek içindir. Yoksa bunların böyle olmıyanları caiz olmıyacağı anlamında bir şart değildir. Bu da Yüce Allah'ın: "Şayet adalet yapamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir tane almalısınız" (en-Nisa, 3) buyruğunda olduğu gibidir. Eğer bir kimse, adalet yapamayacağından korkar ve birden fazla kadınla evlenecek olursa, bu caizdir. Fakat, efdal olan evlenmemesidir. Burada da aynı şekilde, efdal olan mü'min olmayan bir cariye ile evlenmemesidir. Ancak, mü'min olmayan cariye ile evlenecek olursa, bu da caizdir. delil olarak da, cariyeleri hür kadınlara kıyas etmeleridir.

 

Diğer taraftan Yüce Allah'ın: "Mü'min kadınlar" kaydı, hür kadınlar hakkında, Kitab ehli olanlarını nikahlamayı engellemediği gibi, aynı şekilde cariyeler hakkında da "mü'min" kaydı Kitab ehli cariyelerin nikahına mani değildir. Eşheb ise, el-Müdevvene'de şöyle demektedir: Müslüman kölenin Kitab ehli bir cariye ile evlenmesi caizdir. O halde ona göre yasak olan, kocanın hem hürriyet hem de din bakımından kadından üstün olması halidir.

Diğer taraftan ilim adamları arasında müslüman bir kimsenin, mecusi bir kadını, yahut putperest bir kadını nikahlamasının caiz olmayacağı hususunda görüş ayrılığı yoktur. Bu gibi kadınları nikahlamak icma ile haram olduğuna göre, kıyasen ve akli olarak, onların mülk edinilmeleri (cariye olmaları) suretiyle de onlarla ilişki kurmak haram olur. Tavus'tan, Mücahid, Ata ve Amr b. Dinar'dan şöyle dedikleri rivayet edilmiştir: Mülkiyet altında bulunan mecusi cariyenin nikahlanmasında bir mahzur yoktur. Ancak bu, istisnai (şaz) ve terkedilmiş bir görüştür. Bölge fakihlerinden hiçbir kimse buna iltifat etmiş değildir. Ancak bu görüşün sahipleri yine devamla derler ki: Fakat müslüman olmadıkça onunla ilişki kurması helal değildir. Bu mesele ile ilgili hususlar, el-Bakara Süresi'nde yeteri kadar izah edilmiş bulunmaktadır.

Allah'a hamdolsun.

 

9- üstünlüğün Ölçüsü Takvadır:

 

Yüce Allah'ın: "Allah imanınızı çok iyi bilendir" buyruğunun anlamı şudur: Allah, bütün işlerin gizliliklerini en iyi bilendir. Zahiri durumları ise size aittir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Allah nezdinde sizin en değerli olanınız, en takvalı olanınızdır. O halde, zaruret olduğu takdirde cariyelerle evlenmekten çekinmeyiniz. Velev ki esaretten yeni kurtulmuş olsun, yahut dilsiz ve benzeri bir durumda olsun. Bu ifadelerde bir cariyenin imanının, kimi zaman bazı hür kadınların imanından daha üstün olabileceğine dikkat de çekilmektedir.

 

10- Cariye İle Evlenme Hakkındaki İslam Öncesi Telakkilerin Reddi:

 

Yüce Allah'ın: "Kiminiz, kiminizdensiniz" buyruğu mübteda ve haberdir. Zeyd, evdedir demek gibi. Yani siz Adem'in çocuklarısınız. Siz, mü'min kimselersiniz anlamında olduğu da söylenmiştir. ifadede takdim ve tehir olduğu da söylenmiştir. Bu görüşe göre anlam şöyledir: Sizden hür ve mü'min kadınları nikahlama gücüne sahip olamayanlar, biriniz ötekinin cariyesini nikahlasın: Bu, bunun cariyesini, öbürü de öbürünün cariyesini. Buna göre "kiminiz" ifadesi, (uygun) fiili ile ref edilmiştir ki, bu fiil de "nikahlasın" anlamındaki fiildir. Bu ifadeden maksat, cariyenin çocuğunu iyi görmeyen ve onu ayıplayarak, ona "el-Hecin (arap'ın, arap olmayandan doğma çocuğu, melez)" adını veren arapların ruhlarını bu işi kabul edecek hale getirmek için hazırlamaktır. Şeriat, cariyeyi nikahlamanın caiz olduğu hükmünügetirince, onlar bu işin hoş görülmemesinin anlamsız olduğunu öğrendiler. Fakat, cariyenin seviye olarak aşağıda görülüp, hür bir erkeğin zaruret olmadıkça onunla evlenmesi caiz görülmemiştir. Buna sebep ise, doğacak çocuğun köleleştirilmesi ve cariyenin mevlasının (efendilerinin) hizmeti ile meşgul olması dolayısıyla devamlı olarak kendisini kocasına veremeyeceği gerçeğidir.

 

11- Cariyeler Sahiplerinin izni ile Nikahlanır:

 

Yüce Allah'ın: "Onları velilerinin izniyle nikahlayın" buyruğu; onlara sahip olanların velayet ve izniyle nikahlayın demektir. Köle de aynı şekilde efendisinin izni olmadıkça evlenemez. Çünkü'köle, mülkiyet altındadır. Onun böyle bir yetkisi yoktur. Bedeni tümüyle bu mülkiyet kapsamındadır. Ama aralarındaki fark şudur: Köle efendisinin izni olmaksızın evlenecek olur ve efendisi bunu geçerli kabul ederse, o nikahı caizdir. Malik ve Rey ashabının görüşü budur. Aynı zamanda bu, Hasan-ı Basri'nin, Ata b. Ebi Rebah'ın, Said b. el-Müseyyeb'in, Şüreyh ve eş-Şa'bi'nin de görüşüdür. Cariye ise, sahiplerinin izni olmaksızın evlenecek olursa, bu nikah fesh edilir, efendinin onu geçerli kabul etmesiyle geçerli olmaz. Çünkü, cariyede dişilik özelliğinden dolayı, sözkonusu olan velayet eksikliği kesinlikle nikah akdinin gerçekleşmesine engeldir.

 

Bir başka kesim ise şöyle demektedir: Köle efendisinin izni olmaksızın nikahlanırsa, nikahı fesh olunur. Bu, Şafii, Evzai ve Davud b. Ali'nin görüşüdür. Derler ki: Eğer nikah esnasında bizzat hazır ise, efendinin bunu geçerli kabul etmesi caiz değildir. Çünkü, fasid akdin sonradan geçerli kabul edilmesi sahih bir davranış değildir. Eğer, köle nikahlanmak istiyor ise, bunu, izlenmesi gereken yolla gerçekleştirmelidir. Müslüman ilim adamları icma ile şunu kabul ederler: Efendisinin izni olmaksızın kölenin nikahı caiz değildir. İbn Ömer bu şekilde nikahla evlenen köleyi zani sayar ve ona had uygulardı. Bu Ebu Sevr'in de görüşüdür.

 

Abdurrezzak da, Abdullah b. Ömer (b. Hafs b. Asım b. Ömer)'den, o, Nafi'den, o da İbn Ömer'den; ayrıca, Ma'mer'den, o, Eyyub'dan, o, Nafi'den! o da İbn Ömer'den naklettiğine göre, İbn Ömer, kendisinin izni olmaksızın nikah yapmış bir kölesini aldı ve ona had uyguladı, nikahladığı kadınile onu birbirinden ayırdı Ve o nikahladığı kadına (cariyeye) verdiği mehri iptal etti. Yine Abdurrezzak der ki: Ayrıca bize, İbn Cüreyc, Musa b. Ukbe'den haber verdiğine göre, Musa ona Nafi'den, o, İbn Ömer'den bildirdiğine göre, İbn Ömer, velisinin izni olmaksızın kölenin nikahının zina olduğu görüşünde idi ve onun görüşüne göre böyle bir köleye had vurulmalıdır. Her ikisinin nikahlamasını sağlayanların da cezalandırılacağı kanaatine sahipti. (Yine Abdurrezzak) dedi ki: Bize İbn Cüreyc de Abdullah b. Muhammed b. Akil'den şöyle dediğini haber verdi: Ben Cabir b. Abdullah'ı şöyle derken dinledim: Resulullah (s.a.v.) buyurduki: "Herhangi bir köle efendisinin izni olmaksızın nikahlayacak olursa, o kişi zinakardır."  Ömer b. el-Hattab (r.a)'dan da şöyle dediği nakledilmektedir: Böyle bir kimse, haram bir nikah yapmıştır. Eğer efendisinin izniyle nikah yapacak olursa, o takdirde boşama, ferc kimin için helal ise, onun elindedir.

 

Ebu Ömer der ki: Hicaz ve Irak bölgelerinin fukahalarının tümünün görüşü budur. Boşama yetkisinin efendinin elinde olduğu hususunda İbn Abbas'tan farklı rivayet gelmemiştir. Cabir b. Zeyd ve bir gurup da bu hususta ona tabi olmuşlardır. Bu ise ilim adamlarına göre nazarı itibara alınmaması gereken şaz görüşlerdendir. Zannederim, İbn Abbas bu hususta, Yüce Allah'ın:

 

"Allah şöyle bir misal gösterdi: Hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının mülkiyetinde olan bir köle ... " (en-Nahl, 75, ayrıca bk. aynı ayetin tefsirinde 2 ve 3. başlıklar) buyruğunu tevil ederek bu hükme varmış olmalıdır. İlim ehli ise, kölenin nikahının, efendisinin izniyle olması halinde caiz olduğunu icma ile kabul etmişlerdir.

 

Şayet fasid bir nikah yapacak olursa, Şafii der ki: Eğer nikahladığı ile gerdeğe girmemişse, kadına hiçbir şey verilmez. Şayet gerdeğe girmişse, azad edildiği takdirde ona mehir vermesi gerekir. Bu, Şafii mezhebindeki sahih görüştür. Aynı zamanda, Ebu Yusuf ve Muhammed'in de görüşüdür. Onlara göre de azad edilinceye kadar mehir vermek yükümlülüğü yoktur.

 

Ebu Hanife der ki: Onunla gerdeğe girecek olursa, kadına mehir vermesi gerekir. Malik ve Şafii der ki: Köle, iki kişinin ortak mülkiyetinde ise, sahiplerinden birisi evlenmesi için ona izin verse, o da nikahlansa, nikah batıldır. Cariye ise, nikah hususunda, sahiplerinden izin ister, onlar da izin verirse bu nikahı caizdir. İsterse, akdi fiilen kendisi gerçekleştirmesin, bunun yerine nikah akdini yapacak kimseleri görevlendirmiş olsun.

 

12- Mehir Ödeme Gereği:

 

Yüce Allah'ın: "Mehirlerini de güzellikle kendilerine verin" buyruğu nikahta mehrin vacib oluşuna ve mehrin cariyeye ait olduğuna delil vardır.

"Güzellikle: Maruf ile" buyruğunun anlamı ise, şeriate ve sünnete uygun surette veriniz, demektir. Bu da, cariyelerin aldıkları mehre, efendilerinden daha bir hak sahibi olmalarını gerektirir. Malik'in görüşü de budur. Kitabu'r-

 

Ruhun (Rehinler Bahsi)'inde der ki: Efendinin, cariyesinin mehrini alıp, onu çeyizsiz bırakma hakkı yoktur. Şafii ise der ki: Mehir efendiye aittir. Çünkü o, bir ivazdır. Cariyeye ait olamaz. Bunun asıl dayanağı ise malın aslında (rakabesinde, yani cariyenin kendisinde) faydalanma hakkına sahip olmaktır. Cariyenin burada sözkonusu edilmesi ise, mehrin ona sebep vacib oluşundan dolayıdır. Kadı İsmail ise, Ahkam adlı eserinde şunu zikretmektedir:

Bazı Irak alimleri, bir kişi cariyesini kölesiyle evlendirecek olursa, ona mehir verilmeyeceğini iddia etmişlerdir. Ancak bu görüş, Kitap ve sünnete muhaliftir der ve bu konuda uzun uzun açıklamalarda bulunur.

 

13- Evlenileceklerin İffetli Olma Gereği:

 

Yüce Allah'ın: "Zinadan kaçınan, gizli dost edinmeyen, namuslu kadınlar olmaları halinde" buyruğunda geçen muhsanat: namuslu kadınlar" iffetli kadınlar demektir. El-Kisai: "İffetli, namuslu kadınlar" kelimesinin Kur'an-ı kerimde geçtiği her yerde, "sad" harfini esreli okumuştur.

 

Bundan tek istisna ise, Yüce Allah'ın: "İçinizden hür olan kadınlar" buyruğudur. (Burada bu kelimenin "sad" harfini üstün okumuştur.) Diğerleri ise, bu kelimeyi, Kur'an-ı kerimde geçtiği her yerde (sad harfini) üstün olarak okumuşlardır.

Daha sonra Yüce Allah: "Zinadan kaçınan" yani zina etmeyen, yani açıktan açığa zinada bulunmayanlar olarak diye buyurmaktadır. Çünkü cahiliye dönemi insanları arasında açıktan açığa zina eden kadınlar vardı. Bu kadınların tıpkı baytarların bayrakları gibi, dikili bayrakları olurdu.

 

"Gizli dost edinmeyen"; hayasızlık ve fuhuş yapmak için arkadaşları, dostları bulunmayan kimseler demektir. "Dostlar" anlamına gelen (...) kelimesinin tekili (...) şeklinde gelir. Kişinin arkadaşına bu isim verilir. (...) tabiri ise, çokça arkadaşları bulunan kimse hakkında kullanılır. Bu açıklamalar, Ebu Zeyd'den nakledilmiştir.

 

Denildiğine göre, "Müsafiha", açıktan açığa zina eden kadın demektir. Yani bu iş için kendisini kiralayan kadın demektir. Dostu olan kadın ise, bu işi gizlice yapan kadın demektir. Bir diğer görüşe göre "Müsafiha (zina eden) kadın" herkesle zina yapan, dostu bulunan kadın ise, tek bir kişi ile zina eden kadın demektir. Araplar, alenı zinayı ayıplarlar, fakat dost edinmeyi ayıplamazlardı. Daha sonra ise İslam bütün bunları kaldırdı. İşte İbn Abbas ve diğerlerinden nakledildiğine göre, Yüce Allah'ın: "Gizlisiyle, açığıyla fuhşiyata yaklaşmayınız" (el-En'am, 151) buyruğu bu hususta nazil olmuştur.

 

14- Köle ve Cariyelerin Zina Cezası:

 

Yüce Allah'ın: "şayet evlendikten sonra ... " buyruğundaki kelimenin hemzesini, Asım, Hamza ve Kisai üstün olarak, diğerleri ise, ötre olarak okumuşlardır. üstün ile okuyuşun anlamı, "o cariyeler müslüman olurlarsa" ötre ile okumanın anlamı; "o cariyeler evlendirilirlerse" şeklindedir.

 

Müslüman bir cariye zina edecek olursa, hür kadına verilen zina cezası olan celdin yarısı verilir. Cumhurun, yani İbn Mes'ud, Şa'bı, ez-Zühri ve diğerlerinin görüşüne göre, cariyenin muhsan olması, müslüman olması demektir. Buna göre, kafir bir kadın zina edecek olursa, had vurulmaz. Bu da İbnü'l-Münzir'in zikrettiğine göre, Şafii'nin görüşüdür. Başkaları ise, cariyenin muhsan olması demek, hür bir erkekle evlenmesi demektir. Buna göre, evli bulunmayan müslüman cariye zina edecek olursa, ona had yoktur. Bunu da Said b. Cübeyr, el-Hasen ve Katade söylemiştir. İbn Abbas ve Ebu'd-Derda'dan da bu görüş rivayet edildiği gibi, Ebu Ubeyd de böyle demiştir.

 

Ebu Ubeyd der ki: Ömer b. el-Hattab (r.a)'dan rivayet edildiğine göre, ona cariyeye vurulacak had hakkında soru sorulmuş, o da şöyle demiştir: "Cariye başının üzerindeki kürkü evin arkasında bırakmıştır." el-Asmai der ki: Burada kürk (el-Perva), başın üzerindeki deridir. Ebu Ubeyd der ki: Burada Hz. Ömer, bizzat bu deriyi kastetmemiştir. Kadın, evin arka tarafında başının derisini nasıl bırakabilir ki? Şu kadar var ki, bu bir örneklendirmedir. O, bununla başörtüsünü kastetmiştir. Cariyenin üzerinde başörtüsü ve hicabın sözkonusu olmadığını, cariyenin sahiplerinin gönderdikleri her yere çıkıp gittiğini, bundan imtina edemediğini, böylelikle de zinadan kaçınma gücü bulunmayan yere dahi gidebileceğini ifade etmek istemektedir. Koyun gütmek, vergi ödemek ve benzeri işler gibi. Sanki Hz. Ömer, zina etmesi halinde, işte bu husus dolayısıyla üzerinde had olmadığı görüşüne sahip gibidir.

 

Bir başka kesim ise şöyle demektedir: Cariyenin muhsan olması, evlenmesidir. Şu kadar var ki, sünnet-i seniyye ile had, evli bulunmayan müslüman cariye hakkında vacibtir. Nitekim, Buhari ve Müslim'in Sahih'lerinde yer aldığına göre: Ey Allah'ın Resulü, cariye muhsan değilken zina ederse, ne olur? diye sorulması üzerine, o da: Cariyeye had vurulmasının vacib olduğunu belirtmiştir. ez-Zühri der ki: Evli cariyeye, Kur'an-ı kerimin nassı gereği had uygulanır. Evli bulunmayan müslüman cariyeye ise, hadis gereği had uygulanır.

 

Kadı İsmail de, Yüce Allah'ın: "Şayet evlendikden sonra" buyruğu hakkında müslüman olmalarından sonra diye açıklayanların bu açıklaması, uzak bir ihtimaldir der. Çünkü, daha önce Yüce Allah'ın: "Sahib olduğunuz mü'min cariyelerinizden" buyruğunda imanları sözkonusu edilmiştir. Şu kadar var ki, bunun evli olmaları demek olduğunu söyleyip, evlenmedikçe de cariyeye had uygulanmayacağı görüşünde olanlar, Kur'an-ı Kerimin zahirinden anlaşılan kanaati benimsemişlerdir Zannederim, bunlar da bu hadisi bilmiyorlardı. Bize göre durum şöyledir: Cariye, eğer evli olduğu takdirde zina edecek olursa, Allahın Kitabı gereğince ona celde vurulur. Şayet evlenmeksizin zina edecek olursa, bu sefer Peygamber (s.a.v.)'ın hadisi gereğince yine ona celde vurulur, fakat onun için recm sözkonusu değildir. Çünkü recm ikiye bölünemez. Ebu Ömer (İbn Abdi'l-Berr) der ki: Yüce Allah'ın buyruğunun zahiri, müslüman dahi olsa, evlenmedikçe cariye hakkında haddin sözkonusu olmamasını gerektirmektedir.

 

Ancak sünneti seniyye, muhsan olmasa (evlenmese) dahi cariyeye celde vurulacağını ifade etmiştir. O halde bu fazladan bir beyandır.

 

Derim ki: Mü'minin sırtı, yasak bölgedir. Yakın olmadıkça mübah olmaz.

İhtilaf bulunması halinde ise yakın yoktur. Ancak, sahih sünnette bu hususta celde cezası gelmeseydi bu böyle olacaktı. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Ebu Sevr de İbnü'l-Münzir'in naklettiğine göre şöyle demiştir: İkisinin (köle ile cariyenin) recmedilecekleri hususunda (fukaha) ihtilaf halinde iseler de, ikisinin de muhsan olmaları halinde recm olunurlar. Şu kadar var ki, eğer recm olunmayacaklarına dair bir icma varsa, icmaı kabul etmek daha uygundur.

 

15- Köle ve Cariyelere Zina Haddini Kim Uygular:

 

İlim adamları, zina eden köle ve cariyelere haddi kimin uygulayacağı hususunda farklı görüşlere sahiptir.

 

İbn Şihab der ki: Zina eden köle ve cariyeyi, sahiplerinin cezalandırması şeklinde sünnet uygulanagelmiştir. Ancak onların durumları, sultana (yönetici ve hakime) götürülecek olursa, herhangi bir kimse onun önüne geçmek hakkına sahip değildir. Bu, Peygamber (s.a.v.)'in: "Sizden herhangi birinizin cariyesi zina edecek olursa, ona haddi uygulasın"  buyruğunun muktezasıdır. Hz. Ali de irad ettiği hutbesinde şöyle demiştir: Ey insanlar, kölelerinize haddi siz uygulayınız. Onlardan muhsan olana da, olmayana da. Çünkü Resulullah (s.a.v.)'a ait olan bir cariye zina etmişti. O da bana ona celde vurmamı emretti. Bir de baktım ki, henüz yeni doğum yapmış. Ona celde vuracak olursam öldürmekten korktum. Bunu Peygamber (s.a.v.)'e nakledince, iyi ettin diye buyurdu. Hadisi Müslim, Hz. Ali'ye mevkufen rivayet etmiştir. Nesai bu hadisi müsned olarak zikreder ve şöyle der: Resulullah (s.a.v.) buyurduki: "Sağ ellerinizin malik olduklarına hadleri uygulayınız. Onlardan muhsan olanına da, olmayanına da."

 

İşte bu, efendilerin malik oldukları kimselere muhsan olanlarına da, olmayanlarına da haddi uygulayacaklarına dair açık bir nasstır.

 

Malik (r.a) dedi ki: Efendi, zina eden kölesine, şarap içen ve zina iftirasında bulunan kölesine şahitlerin şahidlik etmesi halinde had uygular. Fakat, hırsızlık halinde elini kesemez. Onun elini imam keser. Bu, el-Leys'in de görüşüdür ...

 

Ayrıca, ashab-ı kiramdan bir topluluktan kölelerine had uyguladıklarına dair rivayetler gelmiştir. İbn Ömer ve Enes bunlar arasındadır. Ashab-ı kiram arasından bu hususta onlara muhalefet eden yoktur. İbn Ebi Leyla'dan da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ensar'ın geri kalanlarına yetiştim. Onlar, zina etmesi halinde cariyelerine meclislerinde (had) vuruyorlardı.

 

Ebü Hanife ise der ki: Kölelere de, cariyelere de hadleri, zinada olsun, sair haddi gerektiren suçlarda olsun veli değil, sultan (devlet yetkilisi) uygular. Bu el-Hasen b. Hayy'in de görüşüdür.

 

Şafii ise der ki: Haddi gerektiren her hususta, köleye haddi mevla uygular ve (hırsızlık yaparsa) onun elini keser. Şafii zikrettiğimiz hadisleri delil göstermiştir.

 

es-Sevri ve Evzai de zina etmesi halinde ona had uygular demektedir. Hadislerin muktezası da budur. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır. Kölelerin sürgüne gönderilmesi ile ilgili açıklamalar da bu sürede (4/16. ayet, 6. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

16- Zina Edip Had Uygulanmadan Azad Edilen Cariyenin Durumu:

 

Bir cariye, zina ettikten sonra, efendisi ona had uygulamadan önce azad edilirse, artık efendinin ona had uygulama yetkisi kalmaz. Bu husus nezdinde sabit olduğu takdirde ise, ona sultan had uygular. Şayet zina eder, sonra evlenirse, artık efendisinin ona yine had uygulama yetkisi -kocasının hakkı dolayısıyla- yoktur. Çünkü bu haddin kocaya da zarar verme ihtimali vardır. Bu, Malik'in görüşüdür. Şu kadar varki, kocanın da aynı efendinin mülkiyetinde olmaması gerekir. Eğer, koca da aynı efendinin mülkiyetinde ise, o takdirde efendinin ona had uygulaması caiz olur. Çünkü her ikisinin (zina eden cariyenin de, kocasının da) hakkı efendilerinin hakkıdır.

 

17- Köle Zina Ettiğini İkrar Ederse:

 

Köle zina ettiğini ikrar edip, efendisi bunu kabul etmezse, ikrarı dolayısıyla köleye had uygulamak icabeder. Efendinin bunu inkar etmesine de bakılmaz. Bu hususta ilim adamları arasında icma vardır.

 

Müdebber (azad edilmesi efendisinin ölümü şartına bağlanmış) köle, ummulveled (efendisinden çocuğu olan cariye), mükatep (belli bir bedel ödemek şartıyla azad edilmesi yazışma ile tesbit edilmiş) köle ve birbölümü azad edilmiş kölenin durumu da böyledir.

 

Yine icma ile şunu kabul etmişlerdir: Cariye zina edip de sonra azad edilecek olursa, ona cariyelere uygulanan had uygulanır. Eğer, azad edildiğini bilmediği halde zina eder, sonra da bu durumu öğrenir ve ona (cariye) haddi uygulanmış ise, bu takdirde hür bir kadına uygulanan haddin geri kalan kısmı da tamamlanır. Bunu İbnü'l-Münzir zikretmiştir.

 

18- Efendinin Zina Eden Köle ve Cariyesini Affetmesinin Hükmü:

 

İlim adamları zina eden köle ve cariyesini affetmesinin hükmü hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Hasan-ı Basri affetmek hakkına sahiptir derken, ondan başkaları, haddi uygulamaktan başka bir şey yapamaz. Tıpkı sultanın öğrenmesi halinde haddi uygulamamak imkanına sahip olmadığı gibi. Efendi de ona, haddi uygulaması icabettiği takdirde cariyesini af edemez, derler. Bu da Ebu Sevr'in görüşüne göre böyledir. İbnü'l-Münzir der ki: Biz de bu görüşteyiz.

 

19- Köle ve Cariyelere Hadlerin Yarısının Uygulanması ve Hikmeti:

 

Yüce Allah'ın: "Onlara, hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir" buyruğundaki "ceza" dan kasıt, celdedir. "Hür kadınlar"dan kasıt ise, burada hür ve bakire olanlardır. Çünkü, evli ve hür kadının recmedilmesi gerekir. Recm ise bölünme kabul etmez. Bakireye, evli olmasa dahi muhsana denilmesinin sebebi, daha sonra muhsan olacağından dolayıdır. Nitekim kurbanlığa, kurban edilmeden önce, "udhiye" denilir. İneğe de, henüz daha toprağı altüst etmeden önce (toprağı altüst eden anlamında) "musıra" denilir.

 

Buradaki "el-Muhsanat"ın evli kadınlar anlamına geldiği de söylenmiştir. Çünkü hadis-i şerifte, muhsan kadınlar hakkında sopa vurmak ve recm cezasının olduğu belirtilmiştir. Recm ise, bölünme kabul etmediğinden dolayı, geriye onlar (zina eden cariyeler) hakkında dövmenin yarısı ceza olarak kalmaktadır.

 

Cariyelerin hadlerinin eksilmesindeki faydaya gelince: Cariyelerin hür kadınlardan daha zayıf oluşudur. Şöyle de denilmektedir: Cariyeler hür kadınların vardıkları gibi muradlarına varamazlar. Yine şöyle denilmiştir: Ceza da nimete göredir. Nitekim Yüce Allah'ın, Peygamber (s.a.v.)'in hanımlarına hitaben şöyle dediği görülmüyor mu: "Ey Peygamber hanımları, sizden kim apaçık bir hayasızlık işlerse, onun için azabı iki kat arttırılır. .. " (el-Ahzab, 30) Çünkü, Peygamber hanımlarının nimeti daha fazla olduğundan, onların cezaları da daha ağır olarak tesbit edilmiştir. Cariyelerin de sahip oldukları nimetler daha az olduğundan, cezaları da daha azdır.

 

Ayet-i kerimede özel olarak cariyelerin haddi zikredilmiş, fakat kölelerin haddi zikredilmemiştir. Çünkü, kölelerin de, cariyelerin de haddi eşittir: Zina da elli celdedir. Zina iftirası ve içki içmek te, kırk celdedir. Çünkü cariyenin haddi, köleliğin eksikliği dolayısıyla eksilmiştir. O bakımdan mülkiyet altında olmak gerekçesiyle, erkek köleler de bunun kapsamına girmiştir. Nitekim Hz. Peygamberin: "Her kim bir köledeki ortaklık hissesini azad edecek olursa ... " buyruğunun kapsamına cariyeler de girmiştir. İşte bu, ilim adamlarının asıl anlamında kıyas adını verdikleri şeydir. Yüce Allah'ın:

 

"Muhsan kadınlara iftira atanlar. .. " (en-Nur, 4) buyruğu da bu kabildendir. Bunun kapsamına ileride Yüce Allah'ın izniyle, Nur Suresi'nde (bk. enNur, 4. ayet, 3. başlıkta) açıklanacağı üzere, muhsan olan erkekler de kati olarak girmektedir.

 

20- Zina Eden Cariyeyi Satmanın Hükmü:

 

İlim adamları, icma ile şunu kabul etmişlerdir: Zina eden cariyeyi satmak, o cariyenin sahibi için bağlayıcı ve vacib değildir. Bununla birlikte onu satmasını tercih etmişlerdir. Zira Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi birinizin cariyesi, zina edip de, zinası açıkça ortaya çıktığı takdirde ona had vursun. Bununla birlikte onu, bundan dolayı bir daha azarlayıp yüzüne vurmasın. Sonra bir daha zina edecek olursa, yine ona had vursun ama, onu azarlayıp zina ettiğini yüzüne vurmasın. Sonra üçüncü bir defa daha zina edecek ve zinası açıkça ortaya çıkacak olursa, kıldan bir ip karşılığında dahi olsa artık onu satıversin." Bu hadisi, Müslim, Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir.

 

Zahiriler ise, dördüncüsünde zina ettiği takdirde satmanın vacib olduğunu söylemişlerdir. Davüd ve diğerleri bunlar arasındadır. Çünkü Hz. Peygamber: "Onu satsın" ve "sonra onu örülmüş bir ip karşılığında dahi olsa satınız" diye buyurmuştur. İbn Şihab der ki: üçüncü defadan sonra mı, dördüncü defadan sonra mı (satın) dediğini bilemiyorum. Böyle bir cariyeyi satacak olursa, zina ettiğini bildirir. Çünkü bu gizlenmesi helal olmayan kusurdur.

Eğer; hadisten maksat, zina eden cariyenin uzaklaştırılmasıdır. Onu satanın zina ettiğini bildirmesi vacib kabul edilirse, herhangi bir kimse onu satın almaz. Halbuki biz onu uzaklaştırmakla emrolunmuşuz, denilecek olursa, buna cevap şudur:

 

Böyle bir cariye, bir maldır ve zayi edilmez. Çünkü malın zayi edilmesi yasaklanmıştır. Başıboş da bırakılmaz. O takdirde bu, onunla zinaya bir teşvik ve buna bir imkan hazırlamak olur. Her zaman için de haps olunamaz.

 

Çünkü o takdirde onun efendisine sağlayacağı menfaat ortadan kalkmış olur. Geriye onu satmaktan başka çare kalmamaktadır. Olur ki, ikinci efendi onunla ilişki kurmak suretiyle iffetini korur, yahut alabildiğine ona gözkulak olur da böyle bir iş yapmasına engel olur. Özetle söylenecek olursa, sahiplerin değişmesi ile durumunda da değişmeler olabilir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

 

21- Bekarlığa Katlanmak, Cariyelerle Evlenmekten Hayırlıdır:

 

Yüce Allah'ın: "Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır" buyruğunun anlamı şudur: Bekarlığa sabredip katlanmak, cariyeyi nikahlamaktan hayırlıdır. Çünkü cariye ile evlenmek, doğan çocuğun köleleşmesi sonucunu verir. Oysa, kişinin kendisini koruması ve üstün ahlaki değerlere sahiplenmeye devam etmesi, bayağılıklara düşmekten daha iyidir. Ömer (r.a)'ın şöyle dediği rivayet edilmektedir: Hür herhangi bir kimse, bir cariye ile evlenecek olursa, kendisini yarı yarıya köleleştirmiş demektir. Yani kendi çocuğunu köle yapar. O bakımdan böyle bir şeye karşı direnmek ve sabretmek, çocuğun köleleşmemesi için daha faziletlidir. Said b. Cübeyr de der ki: Cariyeyi nikahlamak ancak, zinaya bir yakınlıktır. Yüce Allah da: "Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır" yani cariyeleri nikahlamadan durmanız daha hayırlıdır, diye buyurmuştur.

 

İbn Mace'nin Sünen'inde ed-Dahhak b. Müzahim'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: Ben Enes b. Malik'i şöyle derken dinledim: Resulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Her kim temiz ve arındırılmış olarak Allah'ın huzuruna çıkmak istiyorsa, hür kadınlarla evlensin." Bunu Ebu İshak es-Sa'lebi de, Yunus b. Mirdas yoluyla rivayet etmiştir ki, Yunus, Enes'in hizmetçisi idi. (Ebu İshak) şunu da ekler: Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Hür kadınlar evin salahı, cariyeler ise evin helaki -veya- evin fesadıdırlar."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nisa 26

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR