ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NİSA

65

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ

فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجاً مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيماً

 

6S. Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:

 

1- Ayet-i Kerimenin Nüzul Sebebi:

2- Resulullah'ın ez-Zübeyr Olayındaki Bu Tutumu ile Bu Ayet-i Kerimenin Fıkhi İncelikleri:

3- üstteki Arazi Sahibinin Arazisini Sulaması ve Bir Alttakine Suyu Bırakması Keyfiyeti:

4- Sulama Şekline Dair Rivayetler ve Görüşler:

5- İslam'ın Hükmüne İtaat ve Teslim Olmanın Zorunluluğu:

 

1- Ayet-i Kerimenin Nüzul Sebebi:

 

Mücahid ve başkaları der ki: Bu ayet-i kerime ile kastedilenler, daha önce sözleri geçen tağütun hükmüne başvurmak isteyen kimselerdir. Ayet bunlar hakkında nazil olmuştur.

et-Taberi der ki: Yüce Allah'ın: "Hayır" buyruğu, daha önce sözü geçenleri red içindir. ifadenin takdiri de şöyledir: Durum, onların sana indirilenlere iman ettiklerini iddia ettikleri gibi değildir. (Onlar sana iman etmemişlerdir.) Daha sonra: "Rabbine andolsun ki ... iman etmiş olmazlar" buyruğu ile buna yeni bir kasemde bulunmaktadır.

 

Başkaları da şöyle demiştir: Hayır (...)'ın yeminden önce gelmesi, imanlarını nefyetmeye ve onun oldukça güçlü bir nefiy olduğunu izhar etmeye verilen önemden dolayıdır.

Kasemden sonra bunu bir daha bu nefye gösterilen ihtimamı tekid etmek için tekrarlamıştır. O bakımdan ikinci (...) (olumsuzluk edatı)'nın düşürülmesi sahih olur. Ve böylelikle birincisinin başa alınmasıyla bu ihtimam yine büyük ölçüde belirtilmiş olurdu. Birincisinin de ıskatı yerinde olurdu ve bu durumda nefiy anlamı olduğu gibi kalır, fakat bu nefye gösterilen ihtimamın anlamı ortada kalmazdı.

 

(...): Anlaşmazlığın ortaya çıkması buyruğunun anlamı, anlaşmazlık ve karışıklıktır. Dallarının birbirinden farklı farklı olması dolayısıyla ağaçlara "eşŞecer" denilmesi de buradan gelmektedir. Hevdeçlerde kullanılan sopalara da birbirinin içine girdiklerinden dolayı "şidr" denilmektedir. Şair der ki:

 

"Canım sana feda olsun ve mızraklar birbirine karışmış bulunurken Bunlar ise ayağa kalkmış (fakat düşmanla) karşılaşmaktan yana sıkıntı içerisindedirler."

Şair Tarefe de şöyle demektedir: " Onlar, karmakarışık işlerde hüküm verenler, Doğruluğun sahipleri ve insanların işlerinde koşanlardır."

 

Bir kesim de (ayetin nüzulü ile ilgili olarak) şöyle demektedir: Bu ayet-i kerime, ez-Zübeyr b. el-Avvam'ın ensardan olan birisi ile tartışması hakkında nazil olmuştur. Aralarındaki anlaşmazlık bahçelerinin sulanması ile ilgiliydi. Hz. Peygamber ez-Zübeyr'e: "Önce sen arazini sula, sonra da suyu komşunun arazisine sal" demişti. Hasım ise: Görüyorum ki, halanın oğluna iltimas geçiyorsun, dedi. Resulullah (s.a.v.)'ın yüzünün rengi değişti ve ez-Zübeyr'e: "Bahçeni sula, sonra da su tarlanın duvarlarına ulaşıncaya kadar hapset" dedi. Ve bunun üzerine: "Hayır, Rabbine andolsunki ... iman etmiş olmazlar" ayeti nazil oldu.

 

Bu Hadis-i Şerif sabit ve sahih bir hadistir. Bunu Buharı, Ali b. Abdullah'tan, o, Muhammed b. Cafer'den o da Ma'mer senediyle rivayet ettiği gibi, Müslim de bunu Kuteybe'den, her ikisi de (Ma'mer ile Kuteybe, ez-Zührı senediyle rivayet etmiştir.

 

Bu görüşü (Ma'mer ile Kuteybe) kabul edenler, ensardan olan kimsenin durumu hakkında farklı görüşlere sahiptir. Bazıları bu Bedire katılmış ensardan bir kimsedir demektedir.

Mekki ile en-Nehhas ise şöyle demektedirler: Bu kişi, Hatıb b. Ebi Beltea'dır. es-Sa'lebi, el-Vahidi ve el-Mehdevi de: O, Hatıb'dır demişlerdir. Bunun Sa'lebe b. Hatıb olduğu da söylendiği gibi, başka kimse olduğu da söylenmiştir. Ancak sahih olan birinci görüştür. Çünkü, orada kim olduğu tayin edilmediği gibi, ismi de verilmemektedir. Buharı ve Müslim'de de onun ensardan bir kimse olduğu zikredilmekle yetinilmiştir

 

Taberi ise, ayet-i kerimenin münafık kişi ile yahudi hakkında inmiş olacağı görüşünü tercih etmektedir. Nitekim Mücahid de böyle demiştir. Ayrıca bu ayet-i kerime umum ifadesi ile, ez-Zübeyr'in kıssasını da kapsamına alır.

 

İbnü'l-Arabi der ki: Sahih olan da budur Hüküm konusunda Resulullah (s.a.v.)'ı itham eden her kimse kafirdir. Fakat ensardan olan o şahıs yanılmıştı. Peygamber (s.a.v.)'da ondan yüz çevirmiş ve yakininin doğruluğunu bildiği için bu yanlışlığını affetmişti. Ensari'nin gösterdiği bu davranış elinde olmadan olmuştu. Böyle bir özellik ise Peygamber (s.a.v.)'dan başka herhangi bir kimse için sözkonusu değildir. Hakimin verdiği hükme razı olmayıp onu red ve tenkid eden bir kimsenin bu durumu bir (irtidattır) ve onun tevbe etmesi istenir. Fakat verdiği hükümde değil de bizzat hakimin kendisini tenkid edecek olursa, hakim onu ta'zir de edebilir, af da edebilir. Buna dair açıklamalar, Yüce Allah'ın izniyle A'raf Süresinin sonlarında (el-A'raf, 199. ayetin tefsirinde) gelecektir.

 

2- Resulullah'ın ez-Zübeyr Olayındaki Bu Tutumu ile Bu Ayet-i Kerimenin Fıkhi İncelikleri:

 

Bu ayet-i kerimenin nüzul sebebi, zikretmiş olduğumuz hadis-i şerif ise, bunun ihtiva ettiği fıkhi incelikler de şöyledir: Hz. Peygamber, ez-Zübeyr ile onun hasmına karşı önce sulh yolunu izlemek istemiş ve: "Ey Zübeyr, önce sen arazini sula" demişti. Bunu söylemesine sebep ise, Zübeyr'in arazisinin suya olan yakınlığı idi. "Sonra suyu komşuna gönder." Yani, hakkını kullanmakta esnek davran, onu tamamiyle kullanma. Suyu komşuna göndermekte de elini çabuk tut. Bu sözleriyle Zübeyr'i müsamahaya ve kolaylık göstermeye teşvik etmişti.

 

Ancak ensari bu sözleri işitince buna razı olmayıp kızdı. Çünkü o, suyun hiçbir şekilde kendisinden alıkonulmamasını, tutulmamasını istiyordu. İşte bu esnada, haksızca insanı helak eden ve belini kıran şu sözü söyledi:

 

"Bu senin halan oğludur diye mi böyle söylüyorsun?" Bu sorusunu, Hz. Peygamber'in bu durumuna tepki göstermek üzere söylemişti. Yani sen, onunla olan akrabalığın dolayısıyla mı onun lehine ve benim aleyhime hüküm veriyorsun?

 

İşte bu esnada Peygamber (s.a.v.)'in , ona kızgınlığı dolayısıyla yüzünün rengi değişti. Ve komşusuna herhangi bir müsamaha göstermeksizin hakkını sonuna kadar alması için Zübeyr'in lehine hüküm verdi. O bakımdan kalkıp da: Hz. Peygamber: "Hakim kızgın olduğu halde hüküm vermez" dediği halde kızgınken hüküm vermiştir, denilemez.

 

Biz buna karşılık şöyle diyoruz: Çünkü Hz. Peygamber tebliğde olsun, hükümlerinde olsun hatadan masumdur. Buna delil ise, Yüce Allah'tan tebliğ ettiği şeyler hususunda onun doğru söylediğine delalet eden akıldır. O bakımdan o, diğer hakimler gibi değildir.

 

Yine hadis-i şerif te hakimin, hak açıkça ortaya çıksa dahi hasımlar arasını ıslah yolu ile bulması yolu gösterilmektedir. Ancak Malik bunu kabul etmemektedir. Bu hususta Şafii'nin ise farklı görüşleri gelmiştir. Bu hadis ise bunun caiz olduğuna açık bir delildir. Eğer kendi aralarında sulh yaparlarsa mesele yok. Aksi takdirde hakim, hak sahibi lehine hakkı tamamen alır ve böylelikle hüküm sabit olur.

 

3- üstteki Arazi Sahibinin Arazisini Sulaması ve Bir Alttakine Suyu Bırakması Keyfiyeti:

 

Malik'in arkadaşları, üst tarafta bulunan, suyu alt tarafta bulunana gönderme şekli hususunda farklı görüşlere sahiptirler. İbn Habib der ki: üst tarafta bulunan kişi, bütün suyu bahçesine alır ve onunla sular. Nihayet su bahçesinin bütün zeminini doldurup orada duranın topuklarına kadar ulaşınca, bu sefer suyun girdiği yeri kapatır ve topuklara erişen miktardan fazla olan suyu kendisine bitişik olana gönderir. O da, bu şekilde uygulama yapar ve en uzak bahçeye su ulaşıncaya kadar böyle yapar. Mutarrif ile İbnü'l-Macişun, bunu bana böylece açıkladılar. İbn Vehb de böyle demiştir.

 

İbnü'l-Kasım da der ki: Su, bahçede topuk miktarına ulaşınca, suyun tamamını bir altta bulunana gönderir ve kendi bahçesi içerisinde ondan herhangi bir şeyalıkoymaz. İbn Habib de der ki: Mutarrif ile İbnü'l-Macişun'un söylediklerini ben daha çok tercih ederim. Ve onlar bu işi daha iyi bilirler. Çünkü Medine, bu ikisinin yurdudur. Bu mesele de orada olmuştur. Uygulama orada cereyan etmiştir.

 

4- Sulama Şekline Dair Rivayetler ve Görüşler:

 

Malik'in, Abdullah b. Ebi Bekir'den rivayetine göre, ona Resulullah (s.a.v.)'ın, (Medine'de yalnızca yağan yağmur suları ile akan iki sel suyu olan) Mehzur ve Müzeynib sel suları hakkında şöyle buyurmuştur: "Topuklara ulaşıncaya kadar suyu alıkonur, sonra da üstteki, bir alttakine suyu bırakır."

 

Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) der ki: "Ben, bu hadis-i şerifin herhangi bir vecihle Peygamber (s.a.v.)'a muttasıl bir senetle rivayet edildiğini bilmiyorum. Bu hadisin merfu'a en çok yaklaşan senedi Muhammed b. İshak'ın, Ebu Malik b. Sa'lebe'den, onun babasından, onun da Peygamber (s.a.v.)'dan yaptığı rivayettİr. Buna göre: Mehzur seli çevresinde bulunanlar, Hz. Peygambere geldiler. Hz. Peygamber de, su topuklara ulaştığı takdirde, bir üstte olanın suyu alıkoyamıyacağı şeklinde hüküm verdi. Abdurrezzak da Ebu Hazim el-Kurtubi'den, o, babasından, o da dedesinden, o da Resulullah (s.a.v.)'dan, Hz. Peygamberin Mehzur seli suları hakkında şu hükmü verdiğini nakletmektedir: Her bahçe sahibi, su topuklara ulaşıncaya kadar suyu alıkoyar, sonra onu serbest bırakır. Bunun dışındaki diğer sel suları da böyledir. Ebu Bekir el-Bezzar'a bu hadis hakkında sorulmuş, o da şöyle demiştir: Ben bu hususta Peygamber (s.a.v.)'dan sabit olacak bir hadis bellemiş değilim. Ebu Ömer der ki:

Lafzan bu şekilde olmasa bile, mana itibariyle Sabit yoluyla gelen hadisin sahih olduğu üzerinde icma vardır. Hadisi İbn Vehb, el-Leys b. Sa'ad ile Yunus b. Yezid'den, her ikisi İbn Şihab'dan şöylece rivayet etmişlerdir: Urve b. ezZübeyr, İbn Şihab'a şunu anlattı: Abdullah b. ez-Zübeyr, kendisine ez-Zübeyr'den naklederek anlattı ki: ez-Zübeyr, Resulullah (s.a.v.) ile beraber Bedir'de bulunmuş ensardan bir adam ile bir su arkı hususunda davalaştı. Her ikisi de bu su arkından hurmalarını suluyorlardı. Ensardan olan kişi: Suyu bırak, deyince ez-Zübeyr kabul etmedi. Bu sefer Peygamber (s.a.v.)'in huzurunda davalaştılar, dedi ve hadisi zikretti.

 

Ebu Ömer der ki: (Daha önce başka yoldan kaydedilen) hadis-i şerifte geçen; "sonra su bırakılır" ifadesiyle: "Su topuklara varacak olursa, üstteki suyu alıkoymaz" ifadeleri, İbnü'l-Kasım'ın görüşünün lehine tanıklık etmektedir. Aklı bakımdan da durum şöyledir: üstte ki bulunan kişi şayet yalnızca topukları bulan miktardan arta kalanı gönderecek olursa, bu en kısa bir sürede suyun kesilmesi sonucunu vermez ve bütün suyu serbest bırakması halinde ulaşması mümkün olan yere kadar ulaşmaz. Fakat üstte bulunan kimse, topuklara ulaşan kadarından sonra bütün suyu tamamen bırakacak olursa, bunun faydası daha genel kapsamlı ve insanların ortak kılındıkları şeylerde faydası daha çok olur. O bakımdan İbnü'l-Kasım'ın görüşü herhalde daha uygundur. Tabii ki bu, suyun aslı alt arazinin sahibinin özel mülkü olmadığı takdirde böyledir. Çünkü herhangi bir amel, yahut sahih mülkiyet yada kadim bir istihkak ve mülkiyetin sübutu ile bir şeye hak kazanılmış ise, o takdirde herkes, elinde bulunan şeyden sahip olduğu hakka göre istifade eder ve o meselede asıl neyse ona göre hüküm verilir. Başarı Allah'tandır.

 

5- İslam'ın Hükmüne İtaat ve Teslim Olmanın Zorunluluğu:

 

Yüce Allah: "Sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan" yani, içlerine bir darlık ve şüphe gelmeden ... Sıkıntı anlamına gelen "el-harec" kelimesinin bu anlamı dolayısıyla birbirine sarmaş dolaş olan ağaçlar için (...) denilir. Çoğulu ise; (...) şeklinde gelir.

 

ed-Dehhak der ki: Bu buyruk; senin verdiğin hükmü inkar etmeleri suretiyle kalplerinde günahı gerektirecek bir şey duymaksızın anlamındadır. 'Tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça" hükme dair verdiğin emrine tamamıyla itaat etmedikçe "iman etmiş olmazlar." ez-Zeccac der ki: "Teslimiyet, tekid edici bir mastardır. O bakımdan (bu kabilden olmak üzere: "Kesinlikle vurdum, dediğin zaman, ben bunda hiç şüphe etmiyorum, demiş gibi olursun. İşte; "Tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça" buyruğu da bu kabildendir. Yani senin verdiğin hükme, içlerinde herhangi bir şüphe ve tereddüt sokmaksızın tam teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olamazlar.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nisa 66-68

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR