ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MAİDE

31

فَبَعَثَ اللّهُ غُرَاباً يَبْحَثُ فِي الأَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارِي سَوْءةَ أَخِيهِ قَالَ يَا وَيْلَتَا أَعَجَزْتُ أَنْ أَكُونَ مِثْلَ هَـذَا الْغُرَابِ فَأُوَارِيَ سَوْءةَ أَخِي فَأَصْبَحَ مِنَ النَّادِمِينَ

 

31. Sonra Allah ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz mi oldum" dedi. Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:

 

1- Ademoğlunun Gömmeyi Öğrenmesi:

2- Allah'ın Kargayı Gönderişindeki Hikmet ve Ölüyü Gömmenin Hükmü:

3- Kabir ile ilgili Hükümler:

4- Kabrin Kazılış Keyfiyeti:

5- Cenazeyi Kabre Koyarken Yapılacak Dualar:

 

1- Ademoğlunun Gömmeyi Öğrenmesi:

 

Yüce Allah'ın: "Sonra Allah ona. .. yeri eşeleyen bir karga gönderdi" buyruğu ile ilgili olarak Mücahid şöyle demiştir: Allah iki karga gönderdi. Bunlar birbirleriyle kavga ettiler. Sonunda biri diğerini öldürdü, sonra da yeri eşeleyerek bir çukur kazıp onu gömdü. Hz. Adem'in bu oğlu ise ilk öldürülen kişi olmuştu.

 

Yine şöyle denilmiştir: Karga yeri, yiyeceğini ihtiyaç duyacağı zamana kadar gizlemek üzere eşelemişti. Çünkü böyle yapmak kargaların adetlerindendir. Kabil de bunu görünce kardeşini nasıl saklayıp gömeceğini anlamış oldu.

 

Rivayet olunduğuna göre Kabil, Habil'i öldürdükten sonra onu bir çuvala koymuş ve omuzunda yüz yıl süreyle durmaksızın taşıyıp yol almıştır. Bunu Mücahid söylemiştir. İbnü'l-Kasım ise Malik'ten bir sene taşıdığını rivayet etmektedir. İbn Abbas da böyle demiştir. Onun, kardeşinin cesedini kokuncaya kadar taşıdığı da söylenmiştir. O, -önceden de geçtiği üzere- bu hususta kargaya uyuncaya kadar ona ne yapacağını bilemiyordu.

 

Rivayet edilen haberde Enes'in şöyle dediği nakledilmektedir: Peygamber (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Allah, Ademoğlu'na üç şeyden sonra üç şeyi lütfedip vermiştir. Nuh (un alınmasın) dan sonra kokmayı vermiştir. Eğer, Nuh'un alınışından sonra cesed kokmayacak olsaydı, hiçbir candan dost candan sevdiği kimseyi gömmezdi. Yine cesedde kurtlanmayı (lütfetmiştir). Eğer cesette kurtlanma olmasaydı, kırallar bu cesedleri hazine gibi saklardı. Kendileri için bunlar dinar ve dirhemlerden daha hayırlı olurdu. Yaşlılıktan sonra da ölümü (lütfetmiştir). Çünkü kişi yaşlanır ve öyle bir zaman gelir ki, kendisi kendisinden usanır, ailesi, çocukları ve yakınları dahi ondan usanır. O bakımdan ölüm onun için daha bir setredicidir."

 

Bazıları da şöyle demiştir: Kabil defnetmeyi bilirdi. Fakat kardeşini hafife almak için onu açıkta bırakmış gömmemişti. Bunun üzerine Yüce Allah, Habil'in üzerine gömmek kastıyla toprak saçan bir karga gönderdi. Bunun üzerine kardeşi: "yazıklar olsun bana. Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz mi oldum., dedi. Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu". O, bu sözlerini Yüce Allah'ın, Habil'e üstünü toprakla örtecek şekilde bir karga göndermek suretiyle lütuf ta bulunduğunu görünce söylemişti. Bu pişmanlığı, tevbeden kaynaklanan bir pişmanlık değildi.

 

Yine denildiğine göre onun pişmanlığı, kardeşini öldürdüğü için değil, kaybettiği içindi. Böyle bir pişmanlık duymuş olsaydı bile gerekli şartlarını taşımaktan uzak olurdu. Veya pişmanlık duymakla birlikte bu pişmanlığı devam etmedi. İbn Abbas der ki: Eğer onu öldürdüğü için pişmanlık duymuş olsaydı, onun bu pişmanlığı bir tevbe olurdu.

 

Yine şöyle denilmektedir: Adem ile Havva Habil'in kabrine gittiler ve günlerce onun kabri başında ağlayıp durdular. Daha sonra Kabil bir dağın tepesinde bulunuyorken, bir öküz gelip ona bir tos vurdu, o da aşağıya düştü ve paramparça oldu.

 

Şöyle de denilmektedir: Hz. Adem ona beddua etti, bunun üzerine yerin dibine geçti. Yine denildiğine göre, Kabil Habil'i öldürdükten sonra yabanileşti ve çöllere çıktı. Ancak, yabani hayvanlardan yiyeceklerini sağlayabiliyordu. O bakımdan yabani bir hayvan ele geçirdi mi, onu ölünceye kadar şiddetle, darbelerle vurur, sonra da onu yerdi. İbn Abbas der ki: O bakımdan Adem'in oğlu Kabil'den bu yana darbe ile öldürülmüş hayvanı yemek haram olagelmiştir. İnsanoğulları arasında cehenneme ilk sürülecek olan kişi de odur. Bu da Yüce Allah'ın şu buyruğunda ifade edilmektedir: ''Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptıran o iki kişiyi bize göster.'' (Fussilet, 29) İblis cinlerden kafirlerin başı, Kabil de insanlar arasında günahın başıdır. Nitekim ileride buna dair açıklamalar Yüce Allah'ın izniyle Fussilet suresinde (belirtilen ayet-i kerimenin tefsirinde) gelecektir. Şöyle de denilmiştir: O dönemde pişmanlık tevbe sayılmıyordu. Bütün bunların gerçeğini ise Yüce Allah en iyi ve en sağlam bilendir.

 

Ayetin zahirine göre Habil, Ademoğulları arasında ilk ölen kişidir. Bundan dolayı ölenlerin gömülmesine dair işlemler bilinmemekte idi. Taberi de İbn İshak'tan, o, geçmişlerin kitaplarında bulunanları bilen ilim ehli birisinden böylece nakletmiştir.

 

Yüce Allah'ın: "Eşeleyen"in anlamı ise, gagasıyla toprağı açıp yerinden kaldıran demektir. Bundan dolayı da Berae (et-Tevbe) suresine (aynı kökten gelen) el-Buhüs suresi adı verilmiştir. Çünkü bu sure, münafıkları araştırıp açığa çıkarmıştır.

 

Şairin şu beyiti de bu kabildendir: "İnsanlar örtseler beni, ben de örtünerek saklanırım onlardan Şayet beni araştırıp açığa çıkaracak olurlarsa, onlar hakkında da araştırmalar sözkonusu olur."

 

Meselde de: "(İnce şeyleri araştırmaktan kinaye olarak) Bıçağı dahi araştıran kimse gibi olma" denilmektedir. Şair de der ki: "Toprak altında gömülü bir bıçağı, kalkıp ayağı ile toprağı eşeleyerek çıkartan kötü bir dişi keçi gibidir."

 

2- Allah'ın Kargayı Gönderişindeki Hikmet ve Ölüyü Gömmenin Hükmü:

 

Yüce Allah, Ademoğlu'na gömmenin keyfiyetini göstermek hikmetine binaen karga göndermişti. İşte şanı Yüce Rabbimizin: "Sonra onu öldürüp kabre koy (dur)du" (Abese, 21) buyruğunun anlamı budur. Böylelikle gömme hususunda karganın yaptığı iş, insanlar arasında kalıcı bir sünnet oldu.

 

Bütün insanlar üzerine bu bir farz-ı kifayedir. Onlardan bir bölümü bu işi yerine getirdiği takdirde, diğerlerinin üzerindeki bu farziyet sakıt olur. İnsanlar arasında özellikle bu işi yapması gerekenler, ölene en yakın olan akrabalarıdır. Sonra komşuları gelir, sonra diğer müslümanlar.

 

Kafirleri gömmeye gelince, Ebu Davud, Hz. Ali'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.)'a dedik ki, senin yaşlı ve sapık amcan ölmüş bulunuyor. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Git ve babanı toprağın altına göm. Daha sonra da yanıma gelinceye kadar başka hiçbir iş yapma." Gittim, onu gömdüm ve Hz. Peygamberin yanına geldiğimde bana yıkanmamı emretti ve bana dua etti.

 

3- Kabir ile ilgili Hükümler:

 

Kabrin geniş olması ve güzel kazılması müstehabtır. Çünkü İbn Mace, Hişam b. Amir (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "(Kabri) kazınız, genişletiniz ve güzel yapınız."

 

el-Edra' es-Sülemi'den de şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bir gece Peygamber (s.a.v.)'ı korumak üzere geldim. Yüksek sesle Kur'an okuyan birisini işittim. Peygamber (s.a.v.) çıkınca, Ey Allah'ın Rasulü dedim. Bu, riyakarlık yapan birisidir. O kişi, Medine'de vefat etti. Techizini bitirdiler, naaşını taşıdılar, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah'ın ona şefkatle davrandığı gibi siz de ona şefkatli olunuz. Çünkü bu kişi Allah'ı ve Rasulünü seven bir kimse idi." Hz. Peygamber, mezarının kazılmasında hazır bulundu ve şöyle dedi: "Onun için (kabrini) geniş tutunuz." Ashabından birisi, Ey Allah'ın Rasulü, onun için üzüldün mü deyince, Hz. Peygamber: Evet, diye buyurdu. Çünkü o, Allah'ı ve Rasulünü seven bir kimse idi." Bu hadisi İbn Mace, Ebu Bekr b. Ebi Şeybe'den, o, Zeyd b. el-Hubab'dan, o, Musa b. Ubeyden o, Said b. Ebi Said yolu ile ... rivayet etmiştir.

 

Ebu Ömer b. Abdi'l-Berr der ki: Edra's-Sülemı, Peygamber (s.a.v.)'den tek bir hadis rivayet etmiştir. Ondan da Said b, Ebi Said el-Makburi hadis rivayet etmiştir. Hişam b. Amir b. Umeyye b. el-Hashas b. Amir b. Ganm b. Adiy b. en-Neccar el-Ensarı ise, cahiliye döneminde Şihab diye bilinirdi. Peygamber (s.a.v.) onun adını değiştirip ona Hişam adını vermiştir. Babası Amir, Uhud günü şehid düşmüştü. Hişam da Basra'da yerleşmiş ve orada ölmüştür. (İbn Abdi'l-Berr) bunu, "el-İsabe fi-Temyizi's Sahabe" adlı kitabında zikretmiştir.

 

4- Kabrin Kazılış Keyfiyeti:

 

Şöyle de denilmiştir: Lahid yapmak, yarmaktan (şakk) daha faziletlidir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) için Allah'ın seçtiği odur, Zira Peygamber (s.a.v.) vefat ettiğinde Medine'de iki kişi vardı. Bunlardan birisi lahd şeklinde kabir kazardı, öbürü de lahd yapmazdı. İlgililer: Bunlardan kim daha erken gelirse o kendi bildiği şekilde kabir kazsın, dediler. Lahd şeklinde kabir kazan kişi geldi ve Rasulullah (s.a.v.)'a lahd şeklinde kabir kazdı. Bunu Malik Muvatta'ında, Hişam b. Urve'den, o babasından rivayet ettiği gibi, İbn Mace de Enes b. Malik ve Aişe (r.anhuma)'dan rivayet etmiştir.

 

Sözü geçen bu iki kişi ise, Ebu Talha ve Ebu Ubeyde idiler. Ebu Talha lahd şeklinde kabir kazar, Ebu Ubeyde ise yarık şeklinde kabir açardı. Lahd; o toprak sert ise kabrin yan tarafında ölünün içine bırakılacağı bir çukur kazmak şeklinde olur. Sonra bunun üzerine taş dizilir, sonra da toprak dökülür.

 

Sa'd b, Ebi Vakkas, vefatıyla neticelenen hastalığında şöyle demişti: Bana, Rasulullah (s.a.v.)'a yapıldığı şekilde uygun bir lahd yapınız, sonra üzerime taşları dikiniz ... Bunu da Müslim rivayet etmiştir.

 

Yine İbn Mace ve başkaları İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Lahd bizim içindir, yarmak ise bizden başkaları içindir." 

 

5- Cenazeyi Kabre Koyarken Yapılacak Dualar:

 

İbn Mace, Said b. el-Müseyyeb 'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: İbn Ömer ile birlikte bir cenaze de hazır bulundum. Cenazeyi lahde koyunca şöyle dua etti: "Allah'ın adıyla. Allah yolunda ve Rasulullah (s.a.v.)'ın dini üzere." Lahd'in üzerinde taşları düzgün bir şekilde düzeltmeye koyulunca da şöyle dedi:

 

"Allahım, sen onu şeytandan ve kabir azabından muhafaza buyur. Allah'ım, her iki yanından da yeri ondan uzaklaştır kabrini genişlet. Ruhunu yücelere çıkar ve onu nezdinden bir rıza ile karşıla."

 

Dedim ki, Ey İbn Ömer, sen bunu Rasulullah (s.a.v.)'dan mı işittin, yoksa kendi görüşüne göre mi bu sözleri söyledin. Dedi ki: Benim söz söylemeye gücüm yetebilir (mi)? Bu, aksine Rasulullah (s.a.v.)'dan işitmiş olduğum bir sözdür.

 

Ebu Hureyre'den de rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) bir cenazenin namazını kıldıktan sonra ölenin kabrine gitti ve başı tarafından üzerine üç defa toprak attı. İşte bunlar, ayet-i kerimenin anlamı ile ilgili bulunan hükümlerdir.

 

"yazıklar olsun bana" kelimesinde asl olan (...) şeklidir. Daha sonra "ya" harfi "elif"e değiştirilmiştir. el-Hasen ise, aslına uygun olarak "ya" ile okumuştur. Birincisi ise daha fasihtir. Çünkü, nida halinde "ya" harfinin hazf edilmesi daha çok görülür. Bu ise, Arapların helak oluş halinde söyledikleri bir sözdür. Bu açıklama Sibeveyh'e aittir. el-Esmai der ki: (...) Uzaklık, demektir.

 

el-Hasen: "Aciz mi oldum" anlamındaki kelimenin "cim" harfini -üstün yerine- esreli olarak; (...) diye okumuştur. en-Nehhas der ki: Bu, şaz bir söyleyiştir. Çünkü, kadının kalçaları büyük olduğu takdirde; (...) denilir. Ancak, birşeyden aciz olunması halinde ise; (...) şeklinde "cim" harfi üstün olarak okunur. Mastarı da: (...) şeklinde gelir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Maide 32

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR