ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

EN’AM

161

/

163

قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِيناً قِيَماً مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ {161}

 

 قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ {162}

 لاَ شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ {163}

 

161. De ki: "Hiç şüphesiz, Rabbim beni dosdoğru bir yola, dimdik ayakta duran bir dine, Hanif olan İbrahim'in dinine iletti. O, müşriklerden olmadı. "

162. De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir.

163. "O'nun hiç bir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim."

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:

 

1- Allah'ın Dosdoğru Yolu:

2- "Her Şeyim Alemlerin Rabbi Allah içindir":

3- Şafii'nin Namazda İftitah Tekbirinden Sonra, Fatiha'dan Önce Okuduğu Dua:

4- Veccehtü Duasında, Neden: "Ve Ben Müslümanların ilkiyim" Denilmez:

 

1- Allah'ın Dosdoğru Yolu:

 

Yüce Allah, önce kafirlerin apaçık bir şekilde tefrikaya düştüklerini beyan etti: "De ki: Hiç şüphesiz Rabbim beni dosdoğru bir yola ... iletti" buyruğunda da Allah'ın kendisini dosdoğru bir din olan İbrahim'in dinine ilettiğini beyan etmektedir.

 

"Bir dine" kelimesi, hal olarak nasbedilmiştir. Bu, Kutrub'dan nakledilen açıklamaya göredir. el-Ahfeş'ten nakledilen görüşe göre ise bu, "Beni ... iletti" ile nasbedilmiştir. Yani beni ... bu yola iletti. Başkası ise şöyle demektedir: Bu, manaya hamlederek nasb edilmiştir. Çünkü, "beni iletti" bana ... bildiğini öğretti anlamındadır.

 

"Dosdoğru yol" anlamındaki lafzın "sırat"tan bedel olması da mümkündür. Yani: Beni dosdoğru bir yola ... dine iletti. Bir fiil takdiri ile mansub olduğu da söylenmiştir. Sanki: ... dinime tabi olunuz, dinimi bilip tanıyınız, demiş gibidir.

 

"Dimdik ayakta duran" buyruğunu, Küfeliler ve İbn Amir "kaf" harfini esreli, şeddesiz ve "ya" harfini üstün olarak; "Tokluk" gibi mastar olarak, fakat dine sıfat olmak üzere okumuşlardır. Diğerleri ise, "kaf" harfini üstün, "ye" harfini ise esreli ve şeddeli olarak okumuşlardır ki, bu iki farklı söyleyiştir. Buradeki "ye" harfinin aslı ise, "vav" harfidir. Daha sonra "vav" harfi "ye" harfine idğam edilmiştir. "Ölü," kelimesi gibi. Buyruk; Hiçbir eğriliği bulunmayan dosdoğru bir din, anlamındadır.

 

"İbrahim'in dinine" buyruğu, "dinden" bedeldir. "Hanif olan" buyruğu ise, ez-Zeccac, "İbrahim"den hal olduğunu söylemiştir. Ali b. Süleyman ise: (..;s-f): Kastediyorum, kelimesinin takdiri ile mansubdur demiştir.

 

2- "Her Şeyim Alemlerin Rabbi Allah içindir":

 

"De ki: Şüphesiz benim namazını, ibadetim" buyruğunda geçen namaz anlamındaki "salat"ın türeyişi ile ilgili açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 3. ayet, 10. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

Buradaki "namaz"ın gece namazı olduğu söylendiği gibi, bayram namazı olduğu da söylenmiştir. "Nusuk: (mealde: ibadet)"in "nesike"nin çoğulu olup kesilen hayvan demektir. Mücahid, ed-Dahhak, Said b. Cübeyr ve başkaları da böyle demiştir. Yani, hac ve umre sırasında kestiğim kurbanlar da Allah içindir. el-Hasen: Dinimin ibadetleri anlamındadır, der. ez-Zeccac der ki: Benim ibadetim Allah içindir, demektir. Nitekim, yaptığı ibadet ile Yüce Allah'a yaklaşan kişi anlamındaki "Nasik" de buradan gelmektedir.

Kimileri de şöyle demiştir: Bu ayet-i kerimede geçen "nusuk" bütün iyi ameller ve itaatlerdir. Kendisini ibadete vermesini anlatmak üzere; "Filan kişi ibadet etti, o, abiddir" sözünden alınmadır.

 

"Hayatını" yani, hayatım boyunca bütün işlediklerim "ve ölümüm" yani, vefatımdan sonra yapacağım bütün vasiyetlerim "alemlerin Rabbı olan Allah içindir." Yani, bütün bunlarla yalnız kendisine yaklaşmayı maksat olarak gözetirim.

 

Şöyle de açıklanmıştır: "Hayatım ve ölümüm ... Allah içindir." Yani, el-Hasen "İbadetim" kelimesini "sin" harfini sakin olarak okumuştur. Medineliler de (hayatım kelimesini, idraç ile okuduklarında "ye" harfini sakin olarak okurlar. Herkes ise, bunu üstün olarak okur. Çünkü o takdirde iki sakin bir araya gelmiş olur. en-Nehhas der ki: Yunus müstesna nahivcilerden hiç kimse bunu caiz görmez. Yunus'un bunu caiz görmesi ise, önceki harfin "elif" oluşundan dolayıdır. Bundaki uzatma harfi olan "elif" ise, hareke yerini tutmaktadır. Nitekim Yunus: "İkiniz Zeyd'i vurunuz," şeklindeki söyleyişte "nun" harfini sakin okumayı caiz görmüştür. Nahivcilerin bunu uygun görmeyişleri ise, iki sakinin bir arada bulunup ikincisinde idğamın sözkonusu olmayışından dolayıdır. Medine halkının kıraati ile okuyup de lahndan da kurtulmak isteyen kimse, "Hayatım" kelimesi üzerinde vakıf yapar. Böylelikle bütün nahivcilere göre lahn yapmamış olur.

 

İbn Ebi İshak, İsa b. Ömer ve Asım el-Cehderi ise, "elif"siz olarak ve ikinci "ya "yı şeddeli olmak üzere; (...) diye okumuşlardır ki, bu da Yukarı Mudarlıların söyleyişidir. Onlar; "Kafam, asarn" diye kullanırlar. Dilciler de şöyle bir mısra naklederler: "Benim isteğimi bırakıp gittiler de kendi hevalarına hızlıca koştular."

 

Nitekim bu mısra diğeri ile birlikte tam bir beyit olarak (el-Bakara, 38. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

3- Şafii'nin Namazda İftitah Tekbirinden Sonra, Fatiha'dan Önce Okuduğu Dua:

 

el-Kiya et-Taberi der ki: Yüce Allah'ın: "De ki: Hiç şüphesiz Rabbim beni dosdoğru bir yola. .. iletti" buyruğundan itibaren: "De ki: Şüphesiz benim namazım., ibadetim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir" buyruğuna kadar olan bölümü Şafii, namaza bu Yüce zikir ile başlamaya delil göstermiştir. Çünkü Yüce Allah, Peygamberine bunu emretmiş ve bunu Kitabında indirmiştir. Daha sonra da Ali (r.a.)'dan rivayet edilen şu hadisi zikretmektedir: Peygamber (s.a.v.) namaza başladığında şöyle derdi: "Ben, yüzümü gökleri ve yeri yoktan var edene hanif olarak yönelttim ve ben müşriklerden değilim. Şüphesiz benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir.. . Ve ben müslümanlardanım."

 

Derim ki: Müslim, Sahih'inde Ali b. Ebi Talib (r.a)'dan rivayet ettiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) namaza kalktığında şöyle derdi: "Ben, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratana hanif olarak çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Muhakkak benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum. Ve ben müslümanların ilkiyim. Allah'ım Sen melik (mutlak egemen)sin. Senden başka ilah yoktur. Sen benim Rabbimsin. Ben de senin kulunum. Kendime zulmettim. Günahımı itiraf ediyorum. Bütün günahlarımı bana bağışla. Çünkü hiç şüphesiz Senden başka günahları bağışlayacak yoktur. Beni ahlakın en güzeline ilet. Ahlakın en güzeline Senden başka hiç bir kimse iletemez. Ahlakın kötüsünü benden uzak tut. Onun kötüsünü Senden başka benden kimse uzak tutamaz. Buyur Allah'ım. İşte Senin emrin için huzurundayım. Hayır tamamıyla Senin elindedir. Şer ise Sana nisbet olunamaz. Sen mübareksin, yücesin. Senden mağfiret dilerim, Sana tevbe ederim."

 

Bu hadisi, Darakutni de rivayet etmiş olup, sonunda şöyle demektedir: Bize, en-Na dr b. Şumeyl'den ulaştığına göre -ki o, dil ve diğer alanlarda ilim adamlarındandı- şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.v.)'ın: "Şer ise Sana nisbet olunamaz" sözünün anlamı şudur: Şer, kendisiyle sana yaklaşılacak amellerden değildir, demektir. Malik der ki: Namazda tevcih (yani veccehtü diye başlayan bu duayı okumak) insanlara vacip değildir. Onlara vacip olan tekbir getirmek, sonra da kıraattir.

 

İbnu'l-Kasım der ki: Malik, insanların kıraatte, önce söyledikleri "Subhanekallahumme ve bihamdike ...'' duasının okunması gerektiği görüşünde değildi. "Muhtasaru ma Leyse fil Muhtasar" adlı eserde de şöyle denmektedir: Malik, bu hususta hadisin sahih olması dolayısıyla kendisi için özel olarak bu görüşte olmakla birlikte, bunu okumanın vacip oluşuna inanırlar korkusuyla insanların bunu okuması gerektiği görüşünde değildi.

 

Ebu'l-Ferec el-Cevzi de der ki: Hocamız fakih Ebu Bekr ed-Dineveri'nin arkasında çocukluğum sırasında namaz kılıyordum. Benim bu şekilde hareket ettiğimi görünce şöyle dedi: Yavrucuğum, fukaha, imamın arkasında Fatiha okumanın vücubu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bununla birlikte iftitah duasının (yani, iftitah tekbirinden sonra okunacak duanın) sünnet oluşunda ihtilaf etmemişlerdir. O bakımdan sen, vacip olanla uğraş, sünnetleri bırak.

 

Malik'in bu husustaki delili, Hz. Peygamberin namaz kılma şeklini öğrettiği bedevi araba söylediği şu sözlerdir: "Namaza kalktığında tekbir getir, sonra da Kur'an oku." Hz. Peygamber, Ebu Hanife'nin söylediği gibi, bu bedevi araba Subhaneke'yi oku demediği gibi, Şafii'nin söylediği gibi veccehtü vechi'yi oku da dememiştir. Ubey (b. Ka'b)'a da: "Namaza başladığın vakit ne okuyorsun" diye sormuş, O da: Önce Allahu ekber dedim, sonra da Elhamdülillahi rabbil alemin ... diyerek okudum demiş ve burada ne veccehtü okumaktan, ne de subhaneke okumaktan sözetmiştir.

 

Ali (r.a), Peygamber (s.a.v.)'ın bunları söylediğini haber vermiştir, denilecek olursa, biz de şöyle deriz: Hz. Peygamber'in bunu tekbirden önce söyleyip sonra da tekbir getirmiş olması da muhtemeldir. Bu, bize göre hasen bir iştir. Nesai ve Darakutni'nin rivayetine göre, Peygamber (s.a.v.) namaza başladığında önce tekbir getirir, sonra da:. "Muhakkak benim namazım ve ibadetim ... " diye hadiste nakledileni okurdu, denilecek olursa; biz de şöyle deriz: Biz bunu, gece kılınan nafile namazı hakkında yorumlarız. Nitekim, Nesai'nin Kitabında Ebu Said'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasulullah (s.a.v.) geceleyin namaza başladımı: "Seni tesbih ve tenzih ederim Allah'ım. Senin hamdinle başlıyorum. İsmin ne mübarektir, şanın ne yücedir! Senden başka hiçbir ilah yoktur" derdi. Yahut da biz bunu mutlak olarak nafile hakkında kabul ederiz. Çünkü nafile, hüküm itibariyle farzdan daha hafiftir. Zira, kişinin nafile namazı ayakta da, oturarak da, binek üzerinde de kılması, yolculuk esnasında kıbleye de, başka tarafa da yönelerek kılması caizdir, o bakımdan onun işi daha kolaydır.

 

Yine Nesai, Muhammed b. Mesleme'den rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) nafile namaz kılmak üzere kalktığında önce "Allahu ekber" deyip;

 

"Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah'a yüzümü yönelttim. Ve ben müşriklerden değilim. Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim. Allah'ım Sen melik (mutlak egemen)'sin, Senden başka ilah yoktur. Seni tesbih ve tenzih ederim. Sana hamd ile başlarım ... der, sonra da okurdu. "

 

İşte bu hem nafile namaz hakkında, hem de farz namaz hakkında açık bir nass tır. Eğer bu duanın farz namazda tekbirden sonra okunduğu sahih olarak sabit olmuş olsa dahi bu, caiz oluşuna ve müstehaplığına hamledilir. Sünnet olan ise, tekbirden sonra kıraate geçmektir. İşlerin gerçek mahiyetini en iyi bilen Allah'tır. Diğer taraftan kişi bu duayı okuyacak olsa dahi; "Ve ben müslümanların ilkiyim" dememelidir. Bu ise bir sonraki başlığımızın konusudur.

 

4- Veccehtü Duasında, Neden: "Ve Ben Müslümanların ilkiyim" Denilmez:

 

Çünkü, Muhammed (s.a.v.) müstesna, hiç bir kimse müslümanların ilki değildir. İbrahim ve diğer peygamberler ondan önce değil midir diye sorulacak olursa, deriz ki: Bu soruya üç türlü cevap verilebilir:

 

1. Hz. Peygamber manen bütün mahlukatın ilki olarak yaratılmıştır. Nitekim Ebu Hureyre yoluyla gelen hadiste Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu nakledilmektedir: "Biz dünyada sonradan gelenleriz, kıyamet gününde ilkleriz. Ve biz, cennete ilk girecek olanlarız."

 

Huzeyfe (r.a)'ın rivayet ettiği hadiste de şöyle denilmektedir: "Biz dünya ehli arasında (ümmet olarak) sonuncularız. Kıyamet gününde ise bütün mahlukattan önce haklarında hüküm verilecek olan ilkleriz."

 

2. Hz. Peygamber, yaratılış itibariyle onlardan önce olduğundan dolayı onların ilkidir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hani Biz, peygamberlerden ahidlerini almıştık. Senden de, Nuh'tan da ... " (el-Ahzab, 7) Katade der ki: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ben, yaratılış itibariyle peygamberlerin ilki, gönderiliş itibariyle onların sonuncusuyum. " İşte bundan dolayı burada Hz. Peygamber'in adı Nuh ve sair peygamberlerden önce zikredilmiştir.

 

3. O, kendi dinine tabi olan müslümanların ilkidir. Bu açıklama, İbnü'l-Arabi'ye aittir. Bu, Katade'nin ve başkalarının da görüşüdür.

 

Diğer taraftan "ilk" kelimesi hususunda ve rivayetler arasında farklılık vardır. Belirttiğimiz gibi kimi rivayetlerde bu sabittir, kimilerinde de bu sabit değildir.

 

İmran b. Husayn der ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, kalk ve kurbanının yanında hazır bulun. Çünkü onun kanının ilk damlası ile birlikte işlemiş olduğun bütün günahların sana bağışlanır." Sonra da şöyle de:

 

"Muhakak benim namazım ve kurbanım, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir. Onun hiç bir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim." İmran der ki: Ey Allah'ın Rasulü, bu yalnız senin ve ehl-i beytin için midir, yoksa genel olarak bütün müslümanlar için midir? Hz. Peygamber: "Hayır, genel olarak bütün müslümanlar içindir" diye buyurdu.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

En’am 164

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR