ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

A’RAF

8

/

9

وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ

الْمُفْلِحُونَ {8}

 

 وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَـئِكَ الَّذِينَ خَسِرُواْ

أَنفُسَهُم بِمَا كَانُواْ بِآيَاتِنَا يِظْلِمُونَ {9}

 

8. O gün tartı haktır. Artık kimlerin terazileri ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

9. Kimin de terazileri hafif gelirse, onlar da ayetlerimize zulmedegeldikleri için kendilerini zarara uğratmış kimselerdir.

 

Yüce Allah'ın: "O gün, tartı haktır" buyruğu mübteda ve haberdir. Bununla birlikte "Hak" kelimesinin tartının sıfatı, haberin ise, "O gün" olması da mümkündür. (Buna göre buyruk: Hak, tartı o gündür, anlamında olur.) Bununla birlikte (...)'ın mastar olarak nasbedilmesi de mümkündür. (İşte gerçek tartı o gün olacaktır, anlamında).

 

Mizan'ın Ve Amellerin Tartılmasının Mahiyeti:

 

Tartıdan kasıt, kulların amellerinin Mizan ile tartılmasıdır. İbn Ömer der ki: O gün kulların amel sahifeleri tartılacaktır. Sahih olan budur. İleride geleceği üzere haber de böylece varid olmuştur.

 

Şöyle de denilmiştir: Mizan, kulların amellerinin içinde bulunduğu hitaptır. Mücahid ise, şöyle açıklamaktadır: Mizan, bizzat hasenatın ve seyyiatın kendileridir. Yine Mücahid'ten, ed-Dahhak ve el-A'meş'den de şöyle açıkladıkları nakledilmiştir: Vezn (tartı) ve mizan (terazi), adaletle hüküm vermek anlamındadır. Burada tartının söz konusu edilmesi örnekleme yoluyladır, Nitekim: "Bu, şu ağırlıkta bir sözdür" demek de bu kabildendir. Yani, ona muadil ve ona denk bir sözdür. Ortalıkta bir tartı söz konusu olmasa dahi böyle denilir. ez-Zeccac der ki: Böyle bir açıklama dil açısından uygundur. Ancak, daha uygun olan, sahih senedlerde sözü geçen Mizana tabi olmak (yani, amellerin tartılacağını kabul etmek)'dir.

 

el-Kuşeyri der ki: ez-Zeccac gerçekten güzel söylemiştir. Zira, Mizan bu şekilde te'vil edilecek olursa, o takdirde Sırat da gerçek din diye açıklansın, cennet ve cehennem de cesetler müstesna, sadece ruhların karşı karşıya kalacağı haller diye açıklansın, şeytan ve cinler de kötü ahlak, melekler ise övülmeye değer güçler olarak yorumlansın, Oysa, ilk asıl'da ümmet te'vile sapmaksızın bu ifadelerin zahirini kabul etme gereği üzerinde icma etmişlerdir, Onlar, te'vil yapılamayacağı hususunda icma ettikleri takdirde zahiri alıp kabul etmek gerekir ve bu zahir ifadeler, kesin naslar olurlar.

 

İbn Furek der ki: Mu'tezile, "araz olan şeyler bizatihi var olamadıklarından dolayı tartılmaları da imkansızdır" ilkesinden hareketle Mizanı inkar etmişlerdir.

 

Kelamcılardan kimisi de şöyle demektedir: Yüce Allah, araz olan (sonradan olan, sıfatlar) şeyleri cisimlere dönüştürecek ve Kıyamet gününde onları tartıya koyacaktır. Böyle bir açıklama ise bize göre sahih değildir. Sahih olan terazilerin üzerinde amellerin yazılı olduğu sahifelerle ağırlaşacağı veya hafif basacağıdır. Bu hususta bunun gerçekleşeceğini ifade eden haberler rivayet edilmiştir. Söz konusu rivayette şöyle denilmektedir:

"Ademoğullarından kimisinin mizanında haseneler nerdeyse hafif gelecekken, oraya üzerinde la ilahe illallah yazılı bir deri parçası konulacak ve o da ağır basacaktır'' anlamındaki rivayettir.

 

Bilindiği gibi bu, içinde amellerin yazıldığı şeylerin tartılması ile alakalıdır. Bizzat amellerin kendisi ile değiL. Şanı Yüce Allah da Terazinin her iki kefesine de içinde amellerin yazılı olduğu sahifeleri koymak suretiyle dilediği takdirde Mizanı hafifletir, dilediği takdirde de ağırlaştırır''

 

Müslim'in Sahih'inde Safvan b, Muhriz'den şöyle dediği nakledilmektedir:

Bir adam İbn Ömer'e şöyle dedi: Sen, Rasulullah (s.a.v.)'ın ikili söyleşme (yani kıyamet gününde Yüce Allah'ın kulu ile konuşması) hakkında ne duydun? O da, ben onu şöyle buyururken dinledim diye cevap verdi: "Kıyamet gününde mü'min, aziz ve celil olan Rabbine, Rabbi onun üzerine örtüsünü ve affını bırakıncaya kadar yakınlaştırılır, Ona günahlarını söyletir. Biliyor musun diye sorar, o da: Evet Rabbim biliyorum, der. (Rabbi) buyurur ki: Dünyada iken Ben senin bu günahını örtmüş idim. Bugün de onu sana bağışlıyorum, Sonra da ona hasenatının yazılı olduğu sahife verilir. Kafirlerle münafıklara ise, herkesin önünde (duyacağı şekilde): İşte bunlar Allah'a karşı yalan uyduranlardır, denilir. "

 

Hz. Peygamberin: "Ona hasenatının yazılı olduğu sahife verilir" ifadesi, amellerin sahifelere yazıldığı ve tartılacağına delildir.

 

İbn Mace de Abdullah b. Amr yoluyla gelen hadiste şöyle dediğini nakletmektedir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Kıyamet gününde, herkesin gözü önünde (duyacağı bir şekilde) ümmetimden bir kişi çağrılacak. Onun karşısına her birisi gözün uzanabildiği kadar uzanacak doksan dokuz kayıtlı sicil yayılacak. Sonra, şanı Yüce ve mübarek olan Allah şöyle buyuracak:

 

Bunlardan herhangi bir şeyi inkar ediyor musun? O, hayır Rabbim diyecek. Yüce Allah soracak: Benim koruyucu yazıcılarım (meleklerim) sana zulmettimi? O, hayır diyecek. Sonra şöyle buyuracak: Senin ileri sürecek bir mazeretin var mı? Senin bir hasenen var mı? Adam, korkacak ve: Hayır diyecek. Bu sefer Yüce Allah şöyle buyuracak. (Durum) sandığın gibi değiL. Senin Bizim nezdimizde iyiliklerin var. Bugün senin aleyhine zulüm sözkonusu olmaz, denilecek ve ona, üzerinde: "Eşhedü en la ilahe illallah ve enne Muhammeden Abduhu ve Resulühu" diye yazı bulunan bir belge çıkartılacak. O da, Rabbim bu kağıt parçacığının bunca sicillere karşılık kıymeti ne olabilir ki? diyecek. Yüce Allah: Şüphesiz sana zulmedilmeyecek diye buyuracak ve bütün o siciller bir kefeye konulacak, (şehadet kelimesinin yazılı olduğu) o kağıt parçası da diğer kefeye konulacak. Bütün o siciller (in bulunduğu kefe) havaya kalkarken, o kağıt parçası ağır basacak. " Tirmizi de: "Allah'ın adına karşı hiç bir şeyağır basmayacak" ziyadesini ekledikten sonra: Hasen, garip bir hadistir, demektedir.

 

İleride Yüce Allah'ın izniyle el-Kehf Süresi'nde (103-105. ayetler, 3. başlıkta) ve el-Enbiya Süresi'nde (47. ayetin tefsirinde) bu hususa dair başka açıklamalar da gelecektir.

 

Yüce Allah'ın: "Artık kimlerin terazileri ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Kimin de terazileri hafif gelirse, onlar da ayetlerimize zulmedegeldikleri için kendilerini zarara uğratmış kimselerdir" buyruğunda geçen; "Terazileri" kelimesi; (...): Terazi kelimesinin çoğuludur. Aslı ise (...) şeklindedir. "Vav" harfi önceki harf esreli oluduğundan dolayı "ye "ye dönüştürülmüştür.

 

Şöyle de denilmiştir: Amelde bulunan tek bir kişi için her birisinde bir çeşit amelinin tartılacağı birden çok mizanlarının (terazilerinin) olması da mümkündür. Her bir kişi için tek bir mizan olması da mümkündür ve bu husus, çoğullafzı kullanılarak dile getirilmiştir.

 

Nitekim: "Filan kişi Mekke'ye katırlar üzerinde yola çıktı, filan kişi Basra'ya gemilerle yola çıktı," demek bu kabildendir. Kur'an-ı Kerim'de de şöyle buyrulmuştur: ''Nuh kavmi peygamberleri yalanladı" (eş-Şuara, 105); ''Ad kavmi peygamberleri yalanladı. "(eş-Şuara, 123) Oysa, (buyruklarla ilgili) iki te'vil'den birisine göre bunların her birisine gönderilen peygamber bir tane idi.

 

"Teraziler" kelimesinin aslında mizan kelimesinin değil de -tartılan anlamına gelen-; (...) kelimesinin çoğulu olduğu da söylenmiştir. Buna göre "el-Mevazin" ile tartıya giren ameller kastedilmiştir. "Kimin de terazileri hafif gelirse" buyruğu da bunun gibidir.

 

İbn Abbas da şöyle demektedir: "İyilikler ve kötülükler, dili ve iki kefesi bulunan bir terazide tartılacaklardır. Mü'min kimseye ameli en güzel şekilde getirilecek ve terazinin kefesine bırakılacak. Hasenatı da seyyiatına (iyilikleri kötülüklerine) ağır basacaktır. İşte, Yüce Allah'ın: "Artık kimlerin terazileri ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir" buyruğunda kastedilen budur. Kafirin ameli de en çirkin şekilde getirilir, mizanın kefesine bırakılır. Ve ağırlığı hafif basar, sonunda cehenneme düşer."

 

İbn Abbas'ın işaret ettiği bu husus, şu söylenenlere yakındır: Şanı Yüce Allah, kulların amellerinden her bir bölümü bir cevher (öz) olarak yaratır. Bu özler tartılacaktır. Ancak, İbn Fürek ve başkaları bunu reddetmiştir. Nakledilen rivayette ise şöyle denmektedir: Mü'minin hasenatı hafif geldiğinde, Rasulullah (s.a.v.) parmak kadar üzerinde yazı bulunan bir kağıdı çıkartır ve onu kulun hasenatının bulunduğu terazinin sağ kefesine bırakır. Böylelikle hasenat ağır basar. O mü'min kul, Peygamber (s.a.v.)'a şöyle der: Anam babam sana feda olsun ne kadar güzel bir yüzün var, ne kadar güzel bir yaratılışın var! Sen kimsin? Şöyle buyurur: "Ben senin peygamberin Muhammed'im." İşte bunlar da senin bana getirmiş olduğun salat ve selamlardır. İşte bunlara en çok ihtiyaç duyduğun bir zamanda onları sana geri ödüyorum. "

 

Bunu, el-Kuşeyri Tefsir'inde nakletmektedir. Onun da naklettiğine göre, hadiste geçen "bitaka" (üzerinde yazı bulunan küçük bir kağıt parçası), Mısırlıların lehçesinde eşyaların numarasının yazılı olduğu bir parçadır.

 

İbn Mace der ki: Muhammed b. Yahya da der ki: Bitaka, üzerinde yazı bulunan küçük bir parça demektir. Mısırlılar bu parçaya bitaka derler.

 

Huzeyfe der ki: Kıyamet gününde Mizanların başında duracak kişi Cebrail (a.s)'dır. Yüce Allah şöyle buyuracaktır: "Ey Cebrail, aralarında amellerini tart ve birindeki hakkı alıp (hak sahibi olan) öbürüne ver." Sonra şöyle dedi: Orada ne altın, ne de gümüş vardır. Eğer zalimin iyilikleri varsa, onun iyiliklerinden alınır, mazluma verilir. Şayet iyilikleri yoksa, mazlumun kötülüklerinden alınır, zalime yükletilir. Böylelikle adam üzerinde dağları andıran yükler bulunduğu halde geri döner.

 

Peygamber (s.a.v.)'dan da şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Şanı Yüce Allah kıyamet gününde "Ey Adem, Mizanın yakınında Kürsi'nin yanına çık git ve çocuklarının amellerinden önüne getirilecek olanlara bak. Her kimin hayrı şerrine bir tane ağırlığı kadar ağır basacak olursa, onun için cennet vardır. Kimin de şerri bir tane ağırlığınca hayrından ağır basarsa, ona da cehennem vardır. Ta ki Sen, Benim zalimden başka hiç bir kimseye azap etmeyeceğimi bilesin."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

A‘raf 10

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR