ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

A’RAF

27

يَا بَنِي آدَمَ لاَ يَفْتِنَنَّكُمُ

الشَّيْطَانُ كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُم مِّنَ الْجَنَّةِ يَنزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا

لِيُرِيَهُمَا سَوْءَاتِهِمَا إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لاَ تَرَوْنَهُمْ

إِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاء لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ

 

27. Ey Ademoğulları! Şeytan, ana ve babalarınızı avret yerlerini kendilerine göstermek için üzerlerinden elbiselerini sıyırarak cennetten çıkmalarına sebep olduğu gibi, sakın sizi de fitneye düşürmesin. Çünkü o da kabilesi de sizi, sizin kendilerini göremeyeceğiniz yerden görürler. Muhakkak Biz, şeytanları iman etmeyenlerin velileri kıldık.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

 

1- Avreti Örtmenin Gereği:

2- Cinlerin ve insanların Birbirlerini Görmeleri:

 

1- Avreti Örtmenin Gereği:

 

Yüce Allah'ın: "Ey Ademoğulları ... sakın sizi de fitneye düşürmesin" buyruğu, şeytan anne ve babanızı cennetten çıkartmak suretiyle fitneye düşürdüğü gibi, sizi de fitneye düşürerek dinden, uzaklaştırmasın, demektir.

 

"Baba," müzekker için, "Anne" de müennes için kullanılır. Buna binaen anne-babayı anlatmak üzere; "Ebeveyn" denilmiştir.

 

"Elbiselerini sıyırarak. .. " ifadesi, hal olarak nasb mahallindedir. Bu "Cennetten" üzerine vakıf yaptıktan sonra istinaf (yeni cümle başlangıcı) da olabilir.

 

"Kendilerine göstermek için" fiili de "key lam'ı" dolayısıyla nasb edilmiştir.

"Çünkü o da kabilesi de sizi ... görürler" buyruğunda asıl şekil; "Sizi görür," şeklinde iken, hemze tahfif edilmiş (yani med harfi içerisinde kaynaştırılmış) tir.

 

"Kabilesi" de mahzuf bir isme atfedilmiştir ki, ondan önce geçen "O" zamiri de yapılan bu atfin güzel olması için gelmiş bir tek'iddir. Yüce Allah'ın: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleşin" (el-A'raf, 19) buyruğunda (sen zamirinin atıftan önce) zikredildiği gibi. İşte bu da atıf yapmaksızın, "Ben ve Amr seni gördüm" şeklindeki kullanışın güzel olmadığını ve zamirin de açıktan söylenen gibi olduğunu göstermektedir.

 

Yine bu buyrukta avretin örtülmesinin vacib oluşuna da delil vardır. Çünkü Yüce Allah: "üzerlerinden elbiselerini sıvıyarak ... " diye buyurmaktadır.

 

Başkaları da der ki: Bu buyrukta Hz, Adem'in başına geldiği gibi, nimetin zeval bulmasından bir sakındırma vardır. Ancak bu görüş, Adem'in şeriatinin bizim için de bağlayıcı olduğunun sabit olması halinde uygun bir açıklamadır. Oysa durum böyle değildir.

 

2- Cinlerin ve insanların Birbirlerini Görmeleri:

 

"Yüce Allah'ın: Çünkü o da kabilesi de sizi. .. görürler" buyruğundaki "kabilesi" onun askerleri demektir. Mücahid der ki: Bunlarla cinleri ve şey tanları kastetmektedir. İbn Zeyd ise, nesli anlamına gelir, demiştir. Onun kuşağı anlamına geldiği de söylenmiştir.

 

"Sizin kendilerini göremeyeceğiniz yerden" buyruğu ile ilgili olarak kimi ilim adamı şöyle demiştir: Burada cinlerin görülmeyeceğine dair bir delil vardır. Çünkü Yüce Allah: "Sizin kendilerini göremeyeceğiniz yerden" diye buyurmuştur.

 

Görülmelerinin mümkün olduğu da söylenmiştir. Çünkü Yüce Allah onları göstermek isteyecek olursa, görülünceye kadar onların cisimlerini açığa çıkartır. en-Nehhas der ki: "Sizin kendilerini göremeyeceğiniz yerden" ifadesi cinlerin, bir peygamber zamanı olması müstesna, görülmeyeceklerine delildir. Peygamber zamanında görülmeleri ise, onun peygamberliğine delalet etmesi içindir. Çünkü Yüce Allah onları içinde bulundukları hilkatleriyle görülmeyecek şekilde yaratmıştır. Ancak, asli suretlerinden başka bir surete nakledildikleri vakit görülebilirler. Bu ise, ancak ve ancak peygamberler -Allah'ın salat ve selamı üzerlerine olsun- döneminde olabilen mucizelerdendir.

 

el-Kuşeyri der ki: Şanı Yüce Allah, bugün için adetini Ademoğullarının şeytanIarı göremeyecekleri şekilde icra etmektedir.

 

Hz. Peygamberden de: "Şüphesiz şeytan Ademoğlunun içinden kanın aktığı gibi akar" diye buyurduğu nakledilmektedir. Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "O (şeytan) ki, insanların göğüslerine vesvese verir.'' (Nas, 5) Hz. Peygamber de şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz meleğin de -kalbe- bir telkini, şeytanın da bir telkini vardır. Meleğin telkini hayır vadetmek ve hakkı tasdik etmek hakkındadır. Şeytanın telkini ise, kötülük vadetmeye ve hakkı yalanlamaya dairdir." Bu hadis, daha önceden el-Bakara Süresi'nde (268. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Görülmeleri ile ilgili sahih bir takım haberlerde gelmiş bulunmaktadır. Buhari, Ebu Hureyre (r. a)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasulullah (s.a.v.), beni ramazan zekatını korumakla görevlendirdi, diyerek uzunca bir olay nakletti ve orada hurmalardan alıp yiyen cinniyi yakaladığını, Peygamber (s.a.v.)'ın da: "Dün senin esirin ne yaptı" diye kendisine sorduğunu nakletmektedir. .. Bu hadis de Bakara Süresi'nde (255. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Müslim'in Sahih'inde de Peygamber (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Allah'a yemin olsun, eğer kardeşim Süleyman'ın duası olmasaydı, Medinelilerin çocuklarının kendisiyle oynayacağı şekilde zincire vurulmuş haliyle sabahı edecekti" diye kendisine karşı çıkan ifrit hakkında açıklamalarda bulunduğu nakledilmektedir. İleride Yüce Allah'ın izniyle Sad Süresi'nin tefsirinde (35. ayette) gelecektir.

 

"Muhakkak Biz, şeytanları iman etmeyenlerin velileri kıldık." Yani, cezalarını artırmak için böyle yaptık ve haktan uzaklaşmak hususunda onları birbirine eşit kıldık.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

A’raf 28

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR