ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

İSRA

37

/

38

وَلاَ تَمْشِ فِي الأَرْضِ مَرَحاً إِنَّكَ لَن تَخْرِقَ الأَرْضَ وَلَن تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً {37}

 

 كُلُّ ذَلِكَ كَانَ سَيٍّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهاً {38}

 

37. Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen hiç bir zaman yeri de yaramazsın, boyca da asla dağlara erişemezsin.

38. Kötü olan bütün bunlar, Rabbinin katında hoşlanılmayan şeylerdir.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:

 

1- Kibirle Yürümek Yasağı:

2- ihtiyaç Sahibi Olmadığı Halde Avcılık Yapmak:

3- Kibirlenmek, Fıtrata da, Tabiata da, Kainata da Aykırıdır:

4- Allah Tarafından Hoşlanılmayan Şeyler:

5- Raksetmek:

 

1- Kibirle Yürümek Yasağı:

 

Yüce Allah'ın: "Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme" şeklindeki bu buyruğu, böbürlenip kibirlenmeyi yasaklamakta, alçak gönüllülüğü emretmektedir.

 

"Aşırı derecede sevinip şımarmak" demektir. Yürürken büyüklenmek anlamında olduğu söylendiği gibi, insanın kendi haddini, hududunu aşması diye de açıklanmıştır.

 

Katede: Bu, yürüyüşte büyüklenip böbürlenmek demektir, der. Yine bunun, azgınlık etmek ve kibirlenmek anlamında olduğu söylendiği gibi, gayret ve çalışkanlık ile işe sarılmak anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

Bu görüşler birbirlerine yakın olmakla birlikte, iki kısma ayrılırlar: Bu kısımların birisi yerilmiştir, diğeri övülmüştür. Büyüklenmek, azmak, böbürlenmek, insanın haddini aşması yerilmiştir. Ama sevinmek ve gayret ise övülmiş bir şeydir. Şanı Yüce Allah, bunlardan birisi ile kendisini vasfetmiş bulunmaktadır. Mesela; sahih hadiste: "Allah'ın, kulunun tevbesi dolayısıyla sevinmesi. .. " denilmektedir. Tembellik ise şer'an yerilmiş bir şeydir ama, ciddiyet ve gayret onun zıddıdır. Hatta bazen büyüklenmek ve onun anlamındaki tutumlar da övülen bir davranış olabilir. Bunun hükmü, Allah'ın düşmanlarına ve zalimlerine karşı yapılırsa böyledir.

 

Ebu Hatim Muhammed b. Hibban, İbn Cabir b. Atik'den, o babasının senediyle Resulullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Gayret (kıskançlık)'ın bazısını aziz ve celil olan Allah buğz eder. Bazısını da Allah sever. Kibirin kimisini Yüce Allah sever, kimisine de Allah buğzeder. Allah'ın sevdiği gayret, din hususundaki gayrettir. Allah'ın buğzettiği gayret ise, din dışı hususlardaki gayrettir. Allah'ın sevdiği büyüklenmek kişinin, savaşırken kendi kendisine büyüklenip böbürlenmesidir, sadaka verirken (halinden memnun olması) dır. Allah'ın buğzettiği böbürlenmek ise, batıldaki böbürlenmektir." Bunu, Ebu Davud da Musennef'inde (Sünen'inde) ve başkaları da rivayet etmiştir. Şu beyitler bu hususa dairdir:

 

"Yer üzerinde ancak mütevazi olarak yürü. Çünkü onun altında senden çok daha Yüce nice kimseler vardır. Eğer sen güç, kuvvet, koruma ve koruyuculara sahip isen, Senden daha güçlü ve daha çok korumaları bulunan nice kimseler ölmüş bulunuyor."

 

2- ihtiyaç Sahibi Olmadığı Halde Avcılık Yapmak:

 

İnsanın, ihtiyacı bulunmaksızın, -kendisini Yüce bilerek- avlanmaya ve benzeri şeylere yönelmesi bu ayet-i kerimenin kapsamına girmektedir ve böyle bir tutum hayvana işkencedir, anlamsız ve boş yere böyle bir iş yapmaktır.

 

Bir kimsenin, nadiren bir gün dinlenmesi veya bir günün bir saatinde dinlenmesi ve böylelikle ilim okumak, yahut namaz kılmak gibi hayırlı işleri yapabilmek için gerekli gücü toparlamak kastıyla rahat edip dinlenmeye çalışması, kendisine gelmeye çalışması, bu ayetin kapsamına girmez.

 

"Kibir ve azametle" kelimesini cumhur, "ra" harfini üstün olarak okumuşlardır. Yakub'un naklettiğine göre ise bazıları ism-i fail olarak, (kibirli ve azametli anlamında) "ra" harfini esreli okumuşlardır. Ancak, birincisi daha beliğdir. Çünkü; "Zeyd koşarak geldi" ifadesi,

"Zeyd koşucu olarak geldi" ifadesinden daha beliğdir. İşte bu kelime de böyledir. Bunun mastar olarak kullanılması, ism-i fai! olarak kullanılmasından daha beliğdir.

 

3- Kibirlenmek, Fıtrata da, Tabiata da, Kainata da Aykırıdır:

 

"Çünkü sen hiç bir zaman yeri de yaramazsın." Yani, yerin iç tarafına girerek orada neler olduğunu bilemezsin. "Boyca da asla dağlara erişemezsin. " Yani, boyunun uzunluğunu ve haddini aşmaya kalkışmak suretiyle hiçbir zaman dağların seviyesine ulaşamazsın.

 

"Elbiseyi yardı"; "yeri katetti" demektir. "yerdeki geniş bir bölüm" demektir.

 

Yani sen, büyüklenmenle ve üzerinde yürümek suretiyle yeryüzünü asla yaramayacaksın.

"Boyca da asla dağlara erişemezsin." Azametinle yani kendi gücünle sen bu seviyeye gelemezsin. Aksine sen zelil bir kulsun. Altından da üstünden de kuşatılmış bulunuyorsun. Kuşatılmış bir kimse, muhasara altında ve güçsüz demektir. O bakımdan büyüklenmek sana yakışmaz.

 

Burada "yerin yarılması"ndan kasıt, mesafesinin katedilmesi değil, aşağı doğru delinmesidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

el-Ezheri der ki: Sen onu katedemezsin anlamındadır. en-Nehhas da bu daha açıkça anlaşılan bir ifadedir, der. Çünkü bu, genişlik düzlük ve ova anlamındaki; (...) dan alınmıştır. Yine, "Filanın yolculuğu, güç ve kuvveti ve koruması filandan daha ileridir" denilir.

 

Rivayet olunduğuna göre Sebe', dünyanın doğusundan batısına kadar dağıyla, ovasıyla bütün yer yüzünü eline geçirmişti. İleri gelen bir çok kimseyi öldürmüş ve esir almıştı. Bundan dolayı da ona Sebe' denilmiştir. Herkes onun itaatine girmişti. Bu durumu görünce, arkadaşlarından ayrılıp tek başına üç gün süreyle uzlete çekildi, sonra yanlarına çıkıp şöyle dedi: Ben, hiç bir kimsenin nail olmadığı şeylere nail olduğumu gördüğümden, öncelikle bu nimetlere şükretmekle işe başlamayı uygun gördüm. O bakımdan, görüşüme göre en uygun şey, güneşe doğduğu vakit secde etmektir. Bunun üzerine güneşe secde etmeye başladılar. İşte güneşe ibadetin başlangıcı böyle olmuştur. Büyüklenmenin, tekebbürün ve şımarmanın akibeti işte budur. Bundan Allah'a sığınırız.

 

4- Allah Tarafından Hoşlanılmayan Şeyler:

 

"Kötü olan bütün bunlar, Rabbinin katında hoşlanılmayan şeylerdir" buyruğundaki "Bu" daha önce sözü edilen, Allah'ın yerine getirilmesini emredip yasaklanmasını istediği şeylere bir işarettir. Bu işaret edatı hem tekil için hem çoğul için, hem müennes hem müzekker için kullanılabilir.

 

Asım, İbn Amir, Hamza, el-Kisai ve Mesruk, "Kötü olan"ı zamire izafeli olarak okumuşlardır. Bundan dolayı da; "Hoşlanılmayan" şeklinde ve; " ... dir"in haberi olarak nasb halindedir. "Hoşlanılmayan şey, kötü şey" demektir. Allah'ın razı olmadığı ve emretmediği her şeydir.

 

Yüce Allah, ''Rabbin şunları hükmetti ... "(İsra, 23) buyruğundan itibaren "hoşlanılmayan şeylerdir" buyruğuna kadar emrolunan ve yasak kılınan bir takım şeyleri söz konusu etmektedir. O bakımdan burada bütün bunların hepsinin kötülük olduğunu haber vermesi düşünülemez. O takdirde emr olunan şeylerle yasak kılınan şeyler birbirinin içine girer. Ebu Ubeyd de bu kıraati tercih etmiştir. Çünkü Ubey'in kıraatinde; "Bütün bunların günahları ... " diye okumuştur. Böyle bir kıraat ise ancak izafet için sözkonusu olabilir.

İbn Kesir, Nafi' ve Ebu Amr ise, tenvin ile; (...): Bir günah" diye okumuşlardır. Yani, Allah ve Resulünün yasak kıldığı her bir şey bir günahtır demektir. Buna göre söz hem "sonuç itibariyle daha güzeldir" (el-İsra, 35)buyruğunda tamam olup sona ermekte, daha sonra da yeni bir buyruk olmak üzere: "Bilmediğin bir şeyin ardına düşme ... yürüme" (el-İsra, 36-37) diye buyurduktan sonra da tenvinli olarak "Çünkü bütün bunlar birer günahtır" diye buyurmaktadır.

 

Yüce Allah'ın: ''Evlatlarınızı ... öldürmeyin"(el-İsra, 31) buyruğundan itibaren bu ayete kadar birer kötülüktür, bunlar arasında iyilik olan her hangi bir şeyden söz edilmemiştir. O bakımdan "bütün bunlar" buyruğu, yalnızca yasaklanan şeyleri kapsar, başka şeyi kapsamaz, demişlerdir.

 

Yüce Allah'ın: "Hoşlanılmayan şeyler" buyruğu ise, "kötü olan"ın sıfatı olmayıp ondan bedeldir. ifadenin takdiri de şöyle olur: Bütün bunlar birer kötülüktür ve hoşlanılmayan şeylerdir.

 

"Hoşlanılmayan şeyler" anlamındaki kelimenin; " ... dir"in ikinci haberi olup ve "Bütün bunlar" lafzı dolayısıyla böyle geldiği de söylenmiştir. "Bir kötülüktür" ifadesi ise bundan önce sözü edilen bütün bu şeylerdeki manaya hamledilir.

 

Kimisi de bu, "(hoşlanılmayan şeyler)"; seyyie (kötü olan şey)" in sıfatıdır demektedir. Çünkü bunun müennesliği hakiki olmadığından dolayı müzekker olan bir kelime ile vasfedilmesi mümkündür. Ebu Ali el-Farisı ise bu görüşü zayıf kabul eder ve şöyle der: Eğer müennesten müzekker olarak söz edilecek olursa, ondan sonrasının da müzekker olması gerekir. Bu konuda kaidenin nazar-ı itibara alınmaması, müsned fiilin müennesten önce gelip müzekkere isnad edilen kipte kullanılması halindedir. Nitekim şairin şu beyiti de bu türdendir: "Onun şimşek çaktığı gibi çakmış bir bulut yoktur, Ve onun bitirdiğini bitirmiş bir arazi de yoktur."

 

Ancak bu, Araplarca çirkin görülen bir kullanımdır. Bir kimse, "Bir arazi, bitki yetiştirdi" diyecek olsa, bu çirkin bir ifade olmaz. Ebu Ali (el-Farisi) de der ki: Fakat, Yüce Allah'ın; "Hoşlanılmayan şeyler" buyruğunun, "Kötü olan bir şey"den bedel olması mümkündür. Aynı şekilde "Rabbinin katında" buyruğundaki zamirden hal; buna karşılık "Rabbinin katında" buyruğunun da "kötü olan"ın sıfatı mahallinde olması da mümkündür.

 

5- Raksetmek:

 

İlim adamları bu ayet-i kerimeyi, raksetmenin ve bu işi sürdürmenin yerilen bir şeyolduğuna delil göstermişlerdir. İmam Ebu'l-Vefa b. Akil der ki:

 

Kur'an-ı Kerim, raksı yasakladığını açık nass ile ifade ederek: "Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme" diye buyurmuş ve kibirlenenleri yermiştir. Raks, kibirlenip azgınlaşmanın en ileri derecesidir. Bizler, neşe ve sarhoşluk vermeye ortak özellikleri dolayısıyla nebizi şaraba kıyas etmiyor muyuz? Ne diye mızrabı ve onunla birlikte şiirin bestelenerek söylenmesini, tanbur, zurna ve davula -aralarındaki ortak özellik dolayısıyla- kıyas etmiyoruz ki? Sakallı bir kimsenin -hele bir de yaşlı olursa- raksedip nağmelere ve vurgulara göre alkış tutması ne kadar çirkin bir şeydir! Özellikle nağmeli sesler, kadın ve tüyü bitmemiş çocukların sesi ise. Acaba, önünde ölüm, sorgulanmak, haşr ve sırat bulunan, bundan sonra da cennet ya da cehennemden birisine gideceği belli olmayan bir kimsenin raks ile hayvanlar gibi şaha kalkmasının, kadınlar gibi alkışlamasının güzel bir tarafı olabilir mi? Andolsun ki, ömrüm boyunca öyle hocalarımı gördüm ki, sürekli olarak onlarla oturup kalkmama rağmen gülmek şöyle dursun, tebessüm ettikleri için bir tek dişleri dahi görülmüş değildir.

 

Ebu'l-Ferec İbnü'l-Cevzı -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demektedir: İlim adamlarından birisinin, İmam el-Gazali -Allah ondan razı olsun- bana anlattığına göre o şöyle demiştir: Raks, ancak onun ile ortadan kalkabilen iki omuz arasındaki bir ahmaklıktır.

İleride el-Kehf Suresi'nde (14. ayet, 2. başlıkta) ve başka yerlerde (Lukman, 6. ayetin tefsirinde) Yüce Allah'ın izniyle bu bahise dair daha geniş açıklamalar gelecektir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

İsra 39

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR