ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

KEHF

54

/

59

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ لِلنَّاسِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَكَانَ الْإِنسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلاً {54} وَمَا مَنَعَ النَّاسَ أَن يُؤْمِنُوا إِذْ جَاءهُمُ الْهُدَى وَيَسْتَغْفِرُوا رَبَّهُمْ إِلَّا أَن تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ قُبُلاً {55} وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَمَا أُنذِرُوا هُزُواً {56} وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ فَأَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ إِنَّا جَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْراً وَإِن تَدْعُهُمْ إِلَى الْهُدَى فَلَن يَهْتَدُوا إِذاً أَبَداً {57} وَرَبُّكَ الْغَفُورُ ذُو الرَّحْمَةِ لَوْ يُؤَاخِذُهُم بِمَا كَسَبُوا لَعَجَّلَ لَهُمُ الْعَذَابَ بَل لَّهُم مَّوْعِدٌ لَّن يَجِدُوا مِن دُونِهِ مَوْئِلاً {58} وَتِلْكَ الْقُرَى أَهْلَكْنَاهُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَعَلْنَا لِمَهْلِكِهِم مَّوْعِداً {59}

 

54. Andolsun ki Biz, bu Kur'an'da insanlara her misali geniş geniş açıkladık. İnsan ise tartışması herşeyden çok olandır.

55. İnsanlara hidayet geldiği zaman, onları iman etmekten ve Rabblerinden mağfiret dilemekten alıkoyan tek şey; ancak öncekilerin başına gelen sünnetin kendilerine de gelip çatmasını, yahut onlara gözleri önünde azabın gelmesini beklemeleridir.

56. Biz peygamberleri ancak müjdeleyici ve korkutucu kimseler olmak üzere göndeririz. Kafir olanlar ise hakkı yerinden kaydırmak için batıl ile mücadele verirler. Ayetlerimi ve kendisi ile tehdit edildikleri şeyi ise alaya alırlar.

57. Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatılıp, onlardan yüz çeviren, iki elinin önden gönderdiğini unutandan daha zalim kim olabilir? Gerçekten Biz onların kalpleri üstüne onu iyice anlamalarına engel perdeler, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen onları doğru yola davet etsen -bile o bakımdan- ebediyyen hidayete eremezler.

58. Bununla beraber Rabbin Gafurdur, rahmet sahibidir. O zaman şayet onları kazandıkları yüzünden sorgulasaydı, elbette onlara azabı çabuklaştırırdı. Fakat onlar için belirlenmiş bir zaman vardır ki, onun karşısında hiçbir sığınak bulamayacaklardır.

59. İşte zulmettikleri vakit helak ettiğimiz ülkeler! Biz, onları helak için de belli bir süre tayin etmiştik.

 

"Andolsun ki Biz, bu Kur'an'da insanlara her misali geniş geniş açıkladık" buyruğunun iki anlama gelme ihtimali vardır:

 

1. Yüce Allah'ın Kur'an'ı Kerim'de insanlara anlattığı çeşitli ibretler ve geçmiş kavimler.

 

2. Onlara rububiyetinin delillerine dair yaptığı açıklamalar. Buna dair açıklamalar daha önce el-İsra Suresi'nde (41. ayet ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. Birinci anlama göre bu bir azardır, ikincisine göre ise bir açıklamadır.

 

"İnsan ise tartışması herşeyden çok olandır." Yani insanın tartışması, mücadelesi pek çoktur. Burada kastedilen en-Na dr b. el-Haris ve onun Kur'an hakkındaki tartışmalarıdır. Ayetin Ubeyy b. Halef hakkında olduğu da söylenmiştir.

 

ez-Zeccac der ki: Buyruk; kafir tartışması herşeyden çok olandır, anlamındadır. Bu buyrukla kafirin kastedildiğinin delili ise (biraz sonra gelecek olan) "Kafir olanlar ise hakkı yerinden kaydırmak için batıl ile mücadele verirler" buyruğudur.

 

Enes, Peygamber (s.a.v.)den şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Kıyamet gününde kafirlerden bir adam getirilir. Allah ona: Benim sana rasülümle gönderdiklerime karşı tutumun ne oldu, ne yaptın? diye sorar. Adam der ki: Rabbim Sana iman ettim, rasullerini tasdik ettim, kitabın gereğince amel ettim. Allah ona der ki: İşte bu senin (amellerinin yazılı olduğu) sahifen! Onda bu söylediklerinin hiçbirisi yok. Adam der ki: Rabbim ben bu sahifede yazılı olanları kabul etmiyorum. Bu sefer ona şöyle denir: İşte hafaza melekleri! Onlar da senin aleyhine şahidlik ediyorlar. Adam der ki: Rabbim ben onları da kabul etmiyorum. Hem onları nasıl kabul edeyim ki, onlar ne benim nezdimdendirler ne de benim tarafımdan. Yüce Allah şöyle buyurur: İşte kitabın anası olan Levh-i Mahfuz! O da bu şekilde senin hakkında şahidlik ediyor. Adam der ki: Rabbim Sen beni zulümden korumadın mı? (Bana zulmetmeyeceğini bildirmedin mi?) Yüce Allah şöyle buyurur: Evet, korudum. Adam der ki: Rabbim ben kendi aleyhime kendimden olmadıkça hiçbir şahidi kabul etmem. Yüce Allah şöyle buyurur: Derhal Biz de senin aleyhine, senin nefsinden bir şahid göndereceğiz. Adam kendi nefsinden, kendi aleyhine kimin şahidlik edeceği hakkında düşünürken ağzına mühür vurulur. Sonra da azaları dile gelerek şirk koştuğunu söylerler. Daha sonra konuşmasına da müsaade edilir. Azalarının biri diğerine lanet okuyarak cehennem ateşine girer. Azalarına der ki: Allah'ın laneti üzerinize olsun, ben sizin için mücadele edip duruyordum. Bu sefer azaları ona şöyle der: Allah'ın laneti senin üzerine olsun, sen Yüce Allah'tan tek bir sözün dahi gizlenemeyeceğini bilmiyor muydun? İşte Yüce Allah'ın: "İnsan ise tartışması herşeyden çok olandır" buyruğu bunu anlatmaktadır. Bu hadisi bu manada Müslim yine Enes (ra)dan rivayet etmiştir. 

 

Müslim'in, Sahih'inde Ali (r.a)'dan gelen rivayete göre Peygamber (s.a.v.) bir seferinde gelip -kendisi ve Fatıma (r.anha) içerde bulunuyorlarken- kapılarını çalar. Ve: "Namaz kılmaz mısınız?" diye buyurur. Ali (r.a) der ki: Ey Allah'ın Resulü dedim, canlarımız Allah'ın elindedir. O bizi canlandırmak istedi mi canlandırır. Ben bu sözleri Resulullah (s.a.v.)'e söyleyince o da ayrılıp gitti. Sonra da onun elini baldırına vurarak: "İnsan ise tartışması herşeyden çok olandır" buyruğunu okuyup, gittiğini duydum.

* * *

"İnsanlara hidayet" Kur'an, İslam ve Muhammed (s.a.v.) "geldiği zaman onları iman etmekten ve Rabblerinden mağfiret dilemekten alıkoyan tek şey, ancak öncekilerin başına gelen sünnetin" yani onları helak etmek hususundaki sünnetimizin "kendilerine de gelip çatmasını ... beklemeleridir." Yani onları iman etmekten alıkoyan şey, Benim onlar hakkında bu husustaki hükmümdür. Eğer Ben onlar hakkında iman edeceklerine dair hüküm vermiş olsaydım, iman ederlerdi.

 

"Öncekilerin başına gelen sünnet"den kasıt, kökten imha edici azap hususunda öncekilere uygulanması adet haline gelmiş azaptır.

 

Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: İnsanları iman etmekten alıkoyan tek şey, onların kendilerinden öncekilerin başına gelen sünnetin kendilerinin de başına gelmesini istemeleridir. Buna göre burada hazfedilmiş ifadeler vardır.

 

Öncekilerin sünneti ise (imha edici) ilahi azabı gözleriyle görmek isteme ktir. Müşrikler bunu istediler ve: "Ey Allah! Eğer bu, senin katından hakkın kendisi ise ... yahut bize acıklı bir azap gönder" (el-Enfal, 32) demişlerdi.

 

"Yahut onlara gözleri önünde azabın gelmesini beklemeleridir" buyruğunda yer alan; "Gözleri önünde" kelimesi hal olarak nasb edilmiştir. Göz, görerek anlamındadır. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır. el-Kelbi: Bu Bedir günü kılıçtan geçirilmeleridir derken; Mukatil kasıt, ansızın gelmesini istemektir, demiştir.

 

Ebu Ca'fer, Asım, A'meş, Hamza, Yahya ve Kisai iki ötre ile; (...) diye okumuşlar ve bununla azabın bütün tür ve çeşitlerini kastetmişlerdir. Buna göre bu kelime; (...) in çoğuludur. "Yol" kelimesinin çoğulunun; (...) gelmesi gibi.

 

en-Nehhas der ki: el-Ferra'nın görüşüne göre iki ötreli okuyuş; (...) in çoğulu olup ardı arkasına ayrı ayrı, kısım kısım demektir. Yine ona göre; göz göre göre anlamında olması da mümkündür.

 

el-A'rec der ki: Onun kıraati iki ötreli olup topluca, hep birlikte anlamındadır. Ebu Amr ise; onun kıraati; (...) şeklinde olup, gözleri önünde göz göre göre anlamındadır, demiştir.

 

 

[ - ]

"Biz Peygamberleri ancak" iman edenleri cennet ile "müjdeleyici ve" kafir olanları da azap ile "korkutucu kimseler olmak üzere göndeririz." Bu buyruğun benzerleri daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

"Kafir olanlar ise hakkı yerinden kaydırmak için batıl ile mücadele verirler." Denildiğine göre bu buyruk, Rasülullah (s.a.v.) hakkında tartışarak sihirbaz, deli, şair ve kahin gibi değişik kanaatler ileri süren "bölüşenler" hakkında nazil olmuştur. Önceden (el-Hicr, 89-90. ayetler ve tefsirinde) geçtiği gibi.

 

"Yerinden kaydırmak" buyruğu yerinden izale etmek, iptal edip çürütmek anlamındadır. Bunun asıl anlamı ayağın kayması manasınadır. "Ayağı, kaydı" demektir. Muzari ve mastarı: (...) diye gelir. "Güneş semanın ortasından (batı'ya doğru) kaydı" demektir. "Delili çürük oldu" anlamındadır. "Allah onu (delilini) çürüttü" demektir. (...) ise kaydırmak demektir. Sırat köprüsünün niteliği hakkında da Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: "Ve cehennemin üzerine köprü kurulur, artık şefaat(e) izin verilir ve tahakkuk eder. Onlar (köprüden geçerlerken) Allah'ım esenlik ver, Allah'ım esenlik ver, diye dua ederler". Ey Allah'ın Rasülü! Köprü nedir? diye sorulunca, O: "üzerinde ayakların kaydığı kaygan bir yerdir" diye buyurdu ...

 

Şair Tarafe der ki: "Ey Ebu Münzir, sen vefakilrlığı isteyip durdun ve onu pek büyük bildin, Tıpkı bir deve gibi, ayağı kaydırıcı zeminlerden de uzak geçtin."

 

"Ayetlerimi" Kur'an-ı Kerim'i "ve kendisi ile tehdit edildikleri" korkutuldukları "şeyi ise alaya alırlar."

 

"Kendisi ile tehdit edildikleri şeyi" buyruğundaki; (...); mastar manasını verir. Buna göre, kendilerine yapılan tehditleri alaya alırlar, anlamındadır. Bunun; (...) ism-i mevsülu anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani onlar Kur'an-ı Kerim'i ve kendisi ile tehdit edildikleri, korkutup uyarmaları, alaya aldılar yani bir oyun ve batıl bir şeyolarak bellediler. el-Bakara Süresi'nde (231. ayet 4. başlıkta) buna dair açıklamalar geçmiştir.

 

Bunun Ebu Cehil'in tereyağı ve hurmayı alıp, işte zakkum budur, demesi ile ilgili olduğu da söylenmiştir. Bir diğer görüşe göre bu, onların Kur'anı Kerim hakkında: O bir sihirdir, anlamsız rüyalardır, öncekilerin efsaneleridir, şeklindeki sözlerine işarettir. Allah Rasülü hakkında da: ''Bu sizin gibi bir adamdan başka mıdır.?" (el-Enbiya, 3); ''Ve dediler ki: Bu Kur'an iki kasabanın birindeki büyük bir adama indirilmeli değil miydi.?" (ez-Zuhruf, 31); ''Ama kafirler: Allah bu misal ile ne kastetmiştir, derler"(el-Bakara, 26) demişlerdi.

 

 

[ - ]

"Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatılıp, onlardan yüz çeviren ... den daha zalim kim olabilir". Yani Rabbinin ayetleri ile kendisine öğüt verildiği halde bunları önemsemeyen ve bunları kabul etmeyerek yüz çeviren kimseden daha zalim kimse olmaz, demektir.

 

"İki elinin önden gönderdiğini unutan" küfür ve masiyetlerini terkedip bunlardan tevbe etmeyen demektir. Burada "nisyan (unutmak)" terketmek anlamındadır. Anlamın kendisi için önden neler gönderip ne tür bir azabı hakettiğini unutan ... şeklinde olduğu da söylenmiştir, her iki mana da birbirine yakındır.

 

"Gerçekten, Biz onların kalpleri üstüne onu iyice anlamalarına engel perdeler, kulaklarına da bir ağırlık koyduk" küfürleri sebebiyle Biz onlara böyle yaptık, yani imanın kalplerine ve kulaklarına girmesine Biz engel olduk.

 

"Sen onları doğru yola" hidayete yani imana "davet etsen bile o bakımdan ebediyyen hidayete eremezler." Bu buyruk, muayyen kimseler hakkında inmiştir. Aynı zamanda bu Kaderiyenin görüşlerini de reddetmektedir. Bu ayet-i kerime ile aynı anlamı dile getiren bir takım ayet-i kerimeler el-İsra Süresi'nde (46. ayette ve tefsirinde) ve başka yerlerde geçmiş bulunmaktadır.

 

"Bununla beraber, Rabbin Gafurdur" yani günahları bağışlayıcıdır, "rahmet sahibidir." Bu da yalnız iman ehline mahsustur, kafirlerin bundan payları yoktur. Buna delil de Yüce Allah'ın: ''Muhakkak Allah, kendisine şirk koşulmasını mağfiret etmez" (en-Nisa, 48, 116) buyruğudur.

 

"Rahmet sahibidir" buyruğu ile ilgili dört açıklama söz konusudur:

 

1. Af edicidir.

2. Mükafat ve sevap verendir. Bu iki açıklamaya göre bu buyruk, yalnızca iman ehline hastır. Kafirlerin bunda bir payları yoktur.

3. Nimet sahibidir.

4. Hidayet verendir. Bu iki açıklamaya göre de bu buyruk hem iman ehlini, hem kafirleri kapsar. Çünkü Yüce Allah dünya hayatında mü'mine nimetini ihsan ettiği gibi kafire de nimet verir. Her ne kadar onun hidayetiyle kafirler doğru yolu bulmayıp mü'minler doğru yolu bulsalar da, hidayetini mü'mine açıkladığı gibi, kafire de açıklamıştır.

 

"Şayet onları kazandıkları" küfür ve masiyetler "yüzünden sorgu lasaydı elbette onlara azabı çabuklaştırırdı." Fakat o mühlet verir. "Fakat onlar için belirlenmiş bir zaman" kendisinden sonraya bırakılmayacakları, geciktirilmeyecekleri tesbit edilmiş bir süreleri, bir ecelleri "vardır."

 

Yüce Allah'ın şu buyrukları da buna benzemektedir: ''Her bir haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır"(el-En'am, 67); ''Her bir va'denin yazılmış bir hükmü vardır (süresi belirlenmiştir)". (er-Ra'd, 38) Yani bu ecel geldi mi ister dünyada, ister ahirette olsun geriye kalmaz.

 

"Onun karşısında hiçbir sığınak" İbn Abbas ve İbn Zeyd'in açıklamalarına göre barınak "bulamayacaklardır". el-Cevheri bu açıklamayı 'es-Sıhah 'ta nakletmiştir. "Sığındı, iltica etti" demektir. "Ondan kendisini kurtarmasını istedi" demektir.

 

Mücahid korunak diye açıklarken, Katade dost, yardımcı, veli; Ebu Ubeyde kurtuluş yeri diye açıklamıştır. Bu (yine kurtuluş yeri demek olan): Mahis diye de açıklanmıştır. Bu açıklamaların anlamı birdir. Araplar: "Kurtulmayasıca!" derler. Şairin şu beyti de bu kabildendir: "Kurtulmayasıca sen kendini Terkettin Amirilere, hiçbir yara almaksızın".

 

el-A'şa da şöyle demektedir: "Bazen ev sahibinin gafil olduğu anı yakalamak isterim, O da bana karşı kendisini korumak isteyebilir ama sonra da (kendisini benden) koruyamaz. (Kurtulamaz)."

 

"İşte zulmettikleri vakit helak ettiğimiz ülkeler" buyruğundaki: "İşte" mübteda olarak ref mahallindedir. "ülkeler" anlamındaki (elKura) kelimesi de sıfat yahut bedeldir. "(Kendilerini) helak ettik" buyruğu da haber mahallinde olup manaya hamledilmiştir, çünkü burada "ülkelerin halkı, ahalisi" anlamındadır.

 

"İşte" anlamındaki kelime; "Zeyd'i vurdum" kullanılışını kabul edenlerin görüşüne göre nasb mahallindedir. Yani işte Bizim sana Ad, Semud, Medyen ve Lut kavmi ülkeleri gibi, haberlerini anlatmış olduğumuz ülkeleri zulmedip küfre sapmaları üzerine helak ettik.

"Biz onları helak için de belli bir süre" yani geride kalmayan ileri de gitmeyen, bilinen bir vakit "tayin etmiştik".

 

"Onları helak etmek için" anlamındaki kelimenin; (...) şeklindeki okunuşu helak edilmeleri için belirlenen vakit demektir. (...) ise "Helak edildilerden" (ism-i zaman)dır. Asım bu kelimeyi "mim" ve "lam" harflerini üstün ile: (...) şeklinde okumuştur ki bu da; (...): Helak oldu, fiilinin mastarıdır. el-Kisai ve el-Ferra bu kelimenin; (...) şeklinde "mim" harfini üstün, "lam"ı da esreli okumuşlardır.

 

en-Nehhas der ki: el-Kisai dedi ki: Bu okuyuşu ben daha çok severim, çünkü bu kelime; (...): Helak oldu fiilinden gelmektedir.

 

ez-Zeccac der ki: Bu bir zaman ismidir ve ifadenin takdiri: Onların helak edilecekleri vakit anlamındadır. Nitekim: "Dişi deve, erkek deve tarafından aşılandığı zamana uy- --

gun geldi (doğurdu)" sözlerine benzemektedir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Kehf 60

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR