ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

TA-HA

128

/

130

أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُوْلِي النُّهَى {128} وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَكَانَ لِزَاماً وَأَجَلٌ مُسَمًّى {129} فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى {130}

 

128. Meskenlerine uğrayıp geçtikleri, kendilerinden önceki nice nesilleri helak edişimiz, onlar için bir hidayet sebebi olmadı mı? Şüphe yok ki bunda üstün akıl sahiplerine ayetler vardır.

129. Eğer Rabbinden bir söz verilmemiş ve belli bir va'de olmasaydı (bunlara da azap) lazım olurdu.

130. O halde söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin saatlerinde ve gündüzün çeşitli vakitlerinde de tesbih et. Umulur ki razı olursun.

 

"Meskenlerine uğrayıp geçtikleri... onlar için bir hidayet sebebi olmadı mı?" Bununla Mekkelileri kastetmektedir. Yani bunlar kendilerinden önce geçmiş olup kendileri de yolculuk yaptıklarında ve geçimlerini elde etmek kastıyla, ticaret için Mekke'nin dışına çıktıklarında daha önce helak etmiş olduğumuz nesillerin haberlerini açık seçik bir şekilde bilmiyorlar mı? Geçmiş ümmetlerin ve nesillerin ülkelerini bomboş, ıpıssız görmüyorlar mı? Yani bunlar da, kendilerinden önce kafirlerin başına gelenlerin bir benzerinin kendilerinin de başına geleceğinden korkmuyorlar mı?

 

İbn Abbas, es-Sülemi ve başkaları "bir hidayet sebebi olmadı mı?" anlamındaki buyruğu; "Onlara bir hidayet sebebi kılmadık mı?" diye "nun" harfi ile okumuşlardır. Bu daha açık bir okuyuştur. (...) şeklinde "ya" ile okuyuşun, fail dolayısıyla izah edilmesi biraz zordur. Kufeliler; (f): Nice, kelimesinin fail olduğunu söylemişlerdir. en-Nehhas dedi ki: Bu bir hata dır, çünkü bu kelime soru edatıdır. Ondan önceki ifadeler bunda amel etmezler. ez-Zeccac da şöyle demiştir: Anlamı şudur: Helak ettiğimiz kimselerin, helak edilmesine dair vermiş olduğumuz emir, onlar için hidayet sebebi olmadı mı?

 

Bu kelimenin gerçek anlamı hidayete delalet etmek, hidayeti göstermek demektir. Buna göre fail bizzat hidayetin kendisidir ve ifadenin takdiri de şöyle olur: Hidayetin kendisi onlara hidayet sebebi olmadı mı?

 

ez-Zeccac dedi ki: "Nice" anlamındaki kelime "helak edişimiz" anlamındaki fiil ile nasb mahallindedir.

 

"Eğer Rabbinden bir söz verilmemiş olsaydı (bunlara da azap) lazım olurdu." (anlamındaki) buyrukta bir takdim ve te'hir vardır. Eğer Rabbinden bir söz verilmemiş ve belli bir va'de olmasaydı (bunlara da azap) lazım olurdu, demektir. Bu açıklamayı Katade yapmıştır.

 

Lizam (lazım olma): Ayrılmamak, yakayı bırakmamak demektir. Yani azap onların yakasına yapışırdı. Burada; "Olurdu" edatının ismi (olan azap) hazfedilmiş bulunmaktadır.

 

ez-Zeccac dedi ki: "Ve belli bir va'de" anlamındaki buyruk "bir söz"e atfedilmiştir. Katade dedi ki: Bu belli vakitten kasıt kıyamet günüdür. el-Kutebi de böyle demiştir. Onların Bedir gününe kadar ertelenmeleri olduğu da söylenmiştir.

 

"O halde söylediklerine sabret!" Yüce Allah onların kendisi hakkında: Bir sihirbazdır, bir kahindir, o bir yalancıdır ve buna benzer sözlerine sabretmesini emretmektedir. Yani onlara aldırma: Çünkü onların azaba uğratılacakları ve öne de alınmayan, sonraya da bırakılmayan belli bir süreleri vardır.

 

Diğer taraftan bunun savaşı emreden ayet ile nesh olduğu söylendiği gibi, mensuh olmadığı da söylenmiştir. Çünkü savaşı emreden ayetten sonra kafirlerin kökünü kurutmamıştır. Aksine onların büyük bir bölümü hayatta kalmaya devam etmiştir.

 

"Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et." Te'vilcilerin çoğunluğu: Bu beş vakit namaza bir işarettir, demişlerdir. "Güneşin doğmasından önce" ile sabah namazı "ve batmasından önce" ikindi namazı "gecenin saatlerinde" yatsı namazı, "ve gündüzün çeşitli vakitlerinde de" akşam ve öğle namazında "tesbih et!" Çünkü öğle namazı günün ilk bölümünün son vaktinde ve ikinci bölümünün ilk vaktinde kılınır. O bakımdan bu namaz günün iki vaktinde yer almaktadır. üçüncü vakit ise güneşin batış vakti olup bu da akşam namazı vaktidir.

 

Şöyle denilmiştir: Gündüz iki kısma ayrılmakta olup bunları zeval vakti birbirinden ayırır. Her bir kısmın da iki tarafı (vakti) bulunmaktadır. Zeval vakti esnasında ise biri birinci kısmın son vakti, diğeri ikinci kısmın ilk vakti olmak üzere iki tarafı vardır. O bakımdan burada iki "taraf"dan çoğul olarak "etraf" diye söz edilmesi, Yüce Allah'ın: ''ikinizin kalpleri meyletmiş bulunuyor." (et-Tahrım, 4) buyruğuna benzemektedir. Buna İbn Furek, ''el-Muşkil" adlı eserinde işaret etmektedir.

 

Şöyle de denilmiştir: Buradaki "nehar (gündüz)" cins için kullanılmıştır.

Her bir günün bir tarafı vardır. Burada çoğul getiriliş sebebi, bu tarafın her bir günde tekrar edilmesinden ötürüdür.

 

"Gecenin saatlerinde" gecenin anlarında, vakitlerinde demektir. "Saatler" (anlamı verilen): "el-Ana"in tekili ise (...) diye gelir.

 

Bir kesim de ayet-i kerımede kastedilenin nafile namazlar olduğunu söylemişlerdir. Bunu da el-Hasen söylemiştir.

 

"Umulur ki razı olursun." Yani umulur ki sen bu amellere karşılık razı olacağın şekilde mükafat görürsün.

 

el-Kisai ve Asım'dan rivayetle Ebu Bekr: "Razı edilirsin" diye "te" harfini ötreli olarak okumuşlardır. Yani sana seni razı edecek şeylerin verilmesi umulur.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ta-Ha 131-132

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR