ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ENBİYA

11

/

15

وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْماً آخَرِينَ {11}

 فَلَمَّا أَحَسُّوا بَأْسَنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَرْكُضُونَ {12}

لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُوا إِلَى مَا أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْأَلُونَ {13} قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ {14} فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّى جَعَلْنَاهُمْ حَصِيداً خَامِدِينَ {15}

 

11. Zalim olan nice ülkeleri helak ettik ve onlardan sonra başka kavimler yarattık.

12. Onlar Bizim azabımızı gördüklerinde hemen hızlıca oradan kaçışıyorlardı.

13. "Kaçışmayın. İçinde bulunduğunuz refaha ve evlerinize dönün. Belki size soru sorulur" (denildi.)

14. Onlar: "Vay bize! Çünkü biz gerçekten zalimlerdendik" dediler.

15. Biz onları tırpanla biçilmiş bir ekin, alevi sönmüş bir ateş haline getirinceye kadar feryatları bu oldu.

 

"Zalim olan nice ülkeleri helak ettik." Bununla Yemen taraflarında bulunan bir takım şehirleri kastetmektedir. Tefsir ve ahbar (geçmiş kavimlerin hallerine dair haberler) bilginleri de derler ki: Bununla Hadur denilen yerin ahalisini kastetmektedir. Onlara Zu Mehdem oğlu Şuayb adında bir peygamber gönderilmişti. Bu peygamberin kabri Yemen'de, karı pek bol ve Danan diye bilinen bir dağda bulunmaktadır. Bu Şuayb Medyenıilere peygamber olarak gönderilen Şuayb'dan başkasıdır. Çünkü Hadur ile ilgili kıssa İsa (a.s.)ın peygamberliğinden önce ve Süleyman (a.s.)dan birkaç yüzyıl sonra olmuştur. Bunlar peygamberlerini öldürdükleri gibi o sırada da Ashabu'r-Ress diye bilinenler, kendilerine gönderilmiş adı Safvan oğlu Hanzala olan bir peygamberi öldürmüşlerdi. Hadur denilen bölge Şam cihetinde, Hicaz topraklarında idi. Yüce Allah, Ermiya'ya şunu vahyetti: Buhtunassar'a git ve ona Benim kendisini Arap topraklarına musallat kıldığımı ve onun vasıtası ile onlardan intikam alacağımı bildir. Ayrıca Yüce Allah Ermiya'ya şunu da vahyetti: Sen Adnan oğlu Mead'ı Burak'ın üzerinde Irak topraklarına taşı ki, onlara isabet edecek olan bela ve musibet ona isabet etmesin. Çünkü Ben onun sulbünden ahir zamanda adı Muhammed olan bir peygamber göndereceğim. Bunun üzerine o da Mead'ı oniki yaşında iken burak üzerinde taşıdı. Büyüyünceye kadar İsrailoğulları arasında kaldı ve Meane adında bir kadın ile evlendi. Sonra Buhunassar orduları ile yola çıktı. Araplara belli bir yerde pusu kurdu. -Naklettiklerine göre ilk pusu kuran kişi o olmuştur.- Sonra da Hadurlular üzerine baskınlar düzenledi. Pek çok kimseyi öldürdü, esirler aldı, bayındır yerleri tahrib etti. Hadur'dan geriye hiçbir iz bırakmadı. Sonra da (Irak'ın) Sevad bölgesine geri döndü.

 

"Nice" edatı "helak ettik" anlamındaki kelime ile nasb mahallindedir. "el-Kasm: Helak etmek"; kırmak demektir. Mesela; "Filanın belini kırdım" denilir. "Dişi kırıldı" demektir.

 

Burada da bununla kastedilen helak etmektir. "Fe" harfi ile; "Bir şeyde ayrı bir parça haline gelmeksizin, çatlaklık meydana gelmesi" demektir. Şair de der ki: "Sanki o (ceylan) gümüşten -çevre genç kızlarının oynadığı yerde Unutuverdikleri çatlak bir bilezik gibidir."

 

Hadiste geçen: "Ona gelen vahiy kesildiğinde alnından ter sızıyordu" hadisinde de bu kökten gelen kelime (el-fasm) kullanılmıştır.

 

"Zalim olan" kafir olan demektir ki, maksat oranın ahalisidir. Zulüm, bir şeyi olmaması gereken bir yere koymaktır. Onlar küfrü imanın yerine koydukları için zalim olmuşlardır.

"Ve onlardan" onları helak ettikten "sonra başka kavim yarattık." İcad ettik, var ettik.

"Onlar Bizim azabımızı gördüklerinde ... " Bu anlamda mesela; "Ben onda bir zaaf gördüm" denilir.

 

el-Ahfeş; bunu azabımızdan korktuklarında ve onun geleceğini bekleyip umduklarında anlamındadır, der.

 

"Hemen hızlıca oradan kaçışıyorlardı." "Hızlıca koşmak" demek olup aynı zamanda ayağı hareket ettirmek anlamına da gelir. Nitekim Yüce Allah'ın: "Ayağınıyere vur. "(Sad, 42) diye buyurmakta dır. (...); Atı hızlıca koşması için topukladım" demektir. Daha sonra bu fiilin kullanımı çoğalarak nihayet atın koşmasını anlatmak için dahi; (...) kullanılır oldu, ancak asıl şekil bu değildir. At hakkında doğru kullanım şekli; (...) diye meçhul fiil olarak kullanılmasıdır. Bu şekilde koşturulana da; (...) denilir.

 

"Kaçışmayın" dağılmayın. Denildi ki: Onlar geri dönüp kaçışmaya başlayınca melekler onlara alay olmak üzere seslendi ve: "Kaçışmayın" dediler.

 

"İçinde bulunduğunuz refaha ve evlerinize dönün." Sizin azgınlaşmanıza, şımarmanıza sebeb olan nimetlerinize dönün, demektir. Mutref de nimetlere mazhar olan kişi demektir. Mesela; "Geçiminde bolluk görüldü" demektir. Onlara bu şekilde refahı sağlayan, ihsan eden Yüce Allah'tır. Nitekim şöyle buyurmaktadır: "Ve dünya hayatında kendilerine refah ve nimet verdiğimiz ilerigelenler ... " (el-Mu'minun, 33)

 

"Belki size soru sorulur." Katade'nin açıklamasına göre -onlarla alay olsun diye-: Belki sahip olduğunuz dünyalıktan sizden bir şeyler vermeniz istenir, demektir. Bir diğer açıklamaya göre "belki size soru sorulur" buyruğu şu demektir: Belki size başınıza gelen bu ceza hakkında sorulur da siz de bunu bildirirsiniz. Bir diğer açıklamaya göre anlam şöyledir: Bu azap başınıza gelmeden önce sizden istendiği gibi, belki yine iman etmeniz istenebilir. Bu sözler ise onlara alay olsun diye ve azarlanmaları için söylenir.

"Onlar: Vay bize ... dediler." Melekler kendilerine: "Kaçışmayın" deyip de haydi peygamberlerin intikamı alalım diye seslendiklerinde, kendileri kendileriyle konuşan bir kişi görmeyince artık aralarında gönderilen peygamberi öldürdükleri için kendilerine düşmanlarını musallat edenin aziz ve celil olan Allah olduğunu anladılar. İşte o vakit de: "Vay bize! Çünkü biz gerçekten zalimlerdendik, dediler." Ve itiraf ta bulunmanın fayda vermeyeceği bir zamanda zalimlik ettiklerini itiraf ettiler.

 

"Biz onları tırpanla biçilmiş bir ekin" Mücahid'in açıklamasına göre tırpanla ekinlerin biçildiği gibi kılıçla onları biçinceye ... el-Hasen'e göre de azabla onları helak edinceye ve "alevi sönmüş bir ateş haline getirinceye" ölünceye "kadar feryadları bu oldu." Yani: "Vay bize! Çünkü biz gerçekten zalimlerdendik" deyip durdular.

 

(Alevi sönmüş bir ateş haline gelmek, anlamı verilen): el-Humud: Dinmek demektir. Söndüğü vakit ateşin alevinin dinmesi gibi. Burada hayatın son bulması, ateşin dinmesine benzetilmiştir. Nitekim ölen kimseye, ateşin sönmesine benzetilerek; "söndü" denilir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Enbiya 16-18

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR