ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ENBİYA

59

/

61

 

قَالُوا مَن فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ {59}

قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ {60}

 قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَى أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ {61}

 

59. Dediler ki: "Bunu putlarımıza kim yaptıysa şüphesiz ki o zalimlerdendir."

60. Dediler ki: "İbrahim adındaki bir gencin bunları diline doladığını işitmiştik."

61. Dediler ki: "Onu herkesin gözü önüne getirin, belki şahidlik ederler."

 

"Dediler ki: Bunu putlarımıza kim yaptıysa şüphesiz ki o zalimlerdendir." Yani onlar törenlerinden geri dönüp de putlarına yapılanları gördüklerinde hem araştırmak, hem de böyle bir şeye tepki göstermek maksadıyla: "Bunu putlarımıza kim yaptıysa şüphesiz ki o zalimlerdendir" dediler.

 

Buradaki; "Kim"in soru anlamında kullanılmayıp mübteda olduğu, haberinin de: "O zalimlerdendir" buyruğu olduğu da söylenmiştir. Yani bu işi yapan zalim bir kimsedir. Ancak; "İbrahim adındaki bir gencin onları diline doladığını işitmiştik" buyruğu dolayısıyla birinci görüş daha sahihtir. Bu ifade ise "bunu kim yaptı?" sorusunun cevabını teşkil etmektedir.

 

"Dediler ki: İbrahim adındaki ... " buyruğunda diyenler İbrahim (a.s.)ın sözlerini işiten (ve törene gidemeyen) zayıf kimselerdir yahut -az önce geçtiği gibi- onun bu sözünü işiten tek kişidir.

 

"Bunları diline doladığını" buyruğu, onları ayıpladığını, onlara dil uzattığını bundan dolayı bu işi yapan belki de odur ... demektir.

 

Nahivciler "İbrahim" lafzının niçin merfu geldiği hususunda farklı görüşlere sahiptirler. ez-Zeccac dedi ki: Bu; "Kendisine o İbrahim'dir, denilen ... " anlamında olmak üzere merfu'dur. Buna göre hazfedilmiş bir mübtedanın haberi olup cümle de başkası tarafından hikaye edilmiş olur. Yine şöyle demiştir: Bunun nida olup (özel isim olması dolayısıyla) münadanın (ref üzere mebni olması dolayısıyla) dammesinin de bu mebnilik dolayısıyla gelmiş olması da mümkündür. Bu durumda "kendisine İbrahim denilen" deki: "Kendisine" lafzı da meçhul fiilin naib-i faili olur.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Bunun ref' ile gelmesi naib-i fail olduğundan ötürüdür. Bu durumda "İbrahim" lafzı belli bir şahsa delalet etmeyen, bunun yerine onun telaffuz edilmesi, bu lafzın bu şekilde mebni oluşuna delil teşkil ettiği kabul edilir. Yani bu sözle ve bu lafızIa anılan kişinin (onları diline doladığını işitmiştik), demek olur. Mesela Zeyd, fa'l veznindedir, yahut Zeyd üç harfli bir kelimedir, anlamındaki ifadeler de böyle olup, bunlar herhangi bir şekilde şahsa delalet etmeyip bunları telaffuz etmekle bizzat lafzın kendisine işaret edilmiş olur. İşte buna binaen bir kimse; "Ben İbrahim dedim" denildiğinde "İbrahim" Iafzı sahih bir mef'ul olur ve bu, söylenen söz ve telaffuz edilen lafız konumunda olur. Bu durumda artık fiilin meçhul gelmesinde de herhangi bir imkansızlık düşünülemez. Burada "İbrahim" lafzının merfu geliş sebebi hususunda İbn Atiyye'nin tercih ettiği açıklama şekli de budur.

üstaz Ebu'l-Haccac el-İşbili "et-A 'lemde" şöyle demiştir: Bu lafız mühmel olduğu için (yani kendisinde amel eden bir başka lafız olmadığından) merfu gelmiştir. İbn Atiyye dedi ki: O merfu geliş şekli ile ilgili açıklamaların bu sözü söyleyenlerin maksadını açıklamaya yeterli olmadığını görmüş gibi olduğundan olmalıdır ki; herhangi bir sebeb olmaksızın merfu olduğu kanaatine varmıştır. Nitekim her türlü amilden uzak, lafızların da mübteda olarak merfu gelmesi böyledir.

 

"el-Feta" genç demektir. "el-Fetat" de genç kız demektir. İbn Abbas dedi ki: Allah'ın gönderdiği bütün peygamberler genç yaşta peygamber olmuşlardır. Sonra da: "İbrahim adındaki bir gencin bunları diline doladığını işitmiştik" buyruğunu okudu.

 

"Dediler ki: Onu herkesin gözü önüne getirin" buyruğu ile ilgili açıklanacak tek bir husus vardır. O da şudur: Buna dair haber Nemrud'a ve kavminin ileri gelenlerine ulaşınca, onu herhangi bir delil olmaksızın yakalayıp sorgulamak istemediler. Bundan ötürü insanların gözü önünde açıkça görülebileceği bir şekilde onu getirin dediler, ta ki onu görsünler ve "belki" söyledikleri hususunda aleyhine "şahidlik ederler." Böylelikle bu ona karşı bir delil teşkil etsin.

 

Bir açıklama şekli de şöyledir: "Belki şahidlik ederler" şu demektir: Böylelikle onun çarptırılacağı cezayı görsünler ve kimse onun yaptığı işi yapmaya kalkışmasın. Ya da belki bir topluluk, onu putları kırarken gördüklerine dair "şahidlik ederler" ya da "belki" onun ilahlarına dil uzattığına dair "şahidlik ederler" ve böylelikle cezayı hak ettiğini bilmiş olurlar.

 

Derim ki: Bu buyrukta, bundan önceki dönemlerde de herhangi bir kimsenin mücerred bir iddia ile sorumlu tutulmadığına dair delil vardır. Çünkü Yüce Allah: "Onu herkesin gözü önüne getirin. Belki şahidlik ederler" buyruğu bunu gerektirmektedir. Bizim şeriatimizde de durum böyledir ve bunda hiçbir görüş ayrılığı yoktur.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Enbiya 62-63

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR