ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

HAC

36

وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُم مِّن شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

 

36. Kurbanlık develeri de size Allah'ın şeairinden kıldık. Onlarda sizler için hayır vardır. Onlar ayakları üzere iken, üzerlerine Allah'ın adını anın. Artık yanları üzere düşüp can verince etinden yeyin ve ondan dilenen, dilenmeyen fakirlere yedirin. Onları şükredesiniz diye böylece size müsahhar kıldık.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı on başlık halinde sunacağız:

 

1- Kurbanlık Develer:

2- "el-Budn'' Kelimesi Develer Dışında inekler Hakkında da Kullanılabilir mi?:

3- Kurbanlıklar Haccın Şeairinin Bir Kısmıdır:

4- Kurbanlık Develerin Allah Adına Kesilmeleri:

5- Develerin Boğazlanma Şekli:

6- Devenin Belirtilen Şekılden Başka Türlü Boğazlanması:

7- Kurban Gününden Önce Kurban Kesmek:

8- Yanları Üzere Düşen Develer:

9- Kurban Etinden Yeme Emri:

10- Dilenen ve Dilenmeyen Fakirlere Yedirmek:

 

1- Kurbanlık Develer:

 

Yüce Allah'ın: "Kurbanlık develer "buyruğunu İbn Ebi İshak "dal" harfini (sükun yerine) ötreli olarak okumuştur. Bunlar iki ayrı söyleyiştir. Tekili: (...) şeklinde gelir. Nitekim "meyve" anlamına gelen: (...) kelimesinin çoğulu da; (...) şeklinde, tahta anlamına gelen; (...) kelimesinin çoğulu da: (...) şekillerinde gelir. Kur'an-ı Kerim'de de: "Onun ayrıca bir geliri de vardı'' (Kehf 34) buyruğundaki "gelir" anlamındaki kelime "mim" harfi üstün olarak değil de; (;5) şeklinde ötreli okunduğu gibi, (;5) şeklinde sakin olarak da okunmuştur ve bunlar iki ayrı söyleyiştir.

 

Deveye; (...) denilmesi, semizleyip kilo almasından dolayıdır. ''Sensizlik" demektir. Bu ismin develere has bir isim olduğu da söylenmiştir.

 

(...): Develer, kelimesinin -be ve dal harfleri üstün olmak üzere- (...) in çoğulu olduğu da söylenmiştir. "Adam kilo aldı," anlamındadır, "Yaşı ilerledi, yaşlandı" anlamındadır. Hadiste de: "Gerçekten ben büyüdüm, yaşlandım" denilmektedir. Bu kelime; (...) diye de rivayet edilmiş olmakla, birlikte bunun bir anlamı yoktur. Çünkü bu Peygamber (s.a.v.)ın sıfatına muhaliftir, zira bu, etim çoğaldı, arttı demektir. Nitekim "Adam irileşti, kilolandı..." denilir.

"İri-yarı adam," demektir.

 

2- "el-Budn'' Kelimesi Develer Dışında inekler Hakkında da Kullanılabilir mi?:

 

İlim adamları "el-budn" kelimesinin develer dışında, inekler hakkında kullanılıp kullanılmayacağı hususunda farklı görüşlere sahiptir. İbn Mes'ud, Ata ve Şafii, kullanılmaz derler. Malik ve Ebu Hanife ise kullanılır demişlerdir.

 

Bu husustaki görüş ayrılığının etkisi, bir bedene kurban etmeyi adayıp ta, bedene (deve) bulamayıp, yahut bulduğu halde buna gücü yetmeyip, inek kesmeye gücü yetenin durumu hakkında ortaya çıkar. Böyle birisi için inek kesmek yeterli olur mu, olmaz mı? Şafii'nin mezhebine ve Ata'ya göre yeterli olmaz, Malik'in mezhebine göre ise yeterli olur.

 

Sahih olan görüş ise Şafii ve Ata'nın kabul ettiği görüştür. Çünkü Peygamber (s.a.v.) cuma günü ile ilgili sahih hadisinde şöyle buyurmaktadır: "İlk saatte (cuma namazına) giden kişi sanki bir bedene (deve) kurban etmiş gibi olur. İkinci saatte giden kimse ise sanki bir inek kurban etmiş gibi olur... '' Peygamber (s.a.v.)'in burada inek (bakara) ile bedene arasında fark gözetmesi, ineğe ayrıca bedene denilemeyeceğinin delilidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Aynı şekilde Yüce Allah'ın: "Artık yanları üzere düşüp, can verince" buyruğu da buna delalet etmektedir. Çünkü buradaki vasıf develere hastır. İnek ise ileride geleceği gibi koyunlar gibi yatırılarak boğazlanır.

 

Bizim delilimize gelince, bu kelime iri cüsse sahibi olmak demek olan "el-bedane" den alınmıştır. İri cüsseli olmak vasfı ise hem develerde, hem ineklerde bulunur. Aynı şekilde kanlarının akıtılması suretiyle Yüce Allah'a yakınlaşmak özelliği ineklerde, develerdeki gibidir. Öyle ki, bir inek kurban olarak tıpkı deve gibi yedi kişi için yeterlidir. Bu Ebu Hanife lehine de bir delildir, zira Şafii de bu hususta ona muvafakat etmektedir. Ancak bizim mezhebimizde bu görüş yoktur.

 

İbn Şecere'nin naklettiğine göre koyunlara da "bedene" denilebilir. Ancak bu şaz bir görüştür.

 

"el-Budn" ise Ka'be'ye hediye olarak gönderilen (kurbanlık) develerdir. "el-Hedy" ise deve, inek ve koyun türü(nün hediye olarak gönderilmesi) hakkında kullanılan genel bir tabirdir.

 

3- Kurbanlıklar Haccın Şeairinin Bir Kısmıdır:

 

Yüce Allah'ın: "Size Allah'ın şeairinden kıldık" ifadesi bunların, şeairin bir kısmı olduğu hususunda açık bir nasstır. Yüce Allah'ın: "Onlarda sizler için hayır vardır" buyruğunda da daha önce sözü edilen faydalar kastedilmektedir. Doğrusu, bu hayrın hem dünya, hem ahiret hayırları hakkında umumi olduğudur.

 

4- Kurbanlık Develerin Allah Adına Kesilmeleri:

 

"Onlar ayakları üzere iken, üzerlerine Allah'ın adını anın" Yani Allah'ın adına onları boğazlayın. "Ayakları üzerinde duruyorken," demektir. Develer ayakları bağlı, ayakta oldukları halde boğazlanırlar. Bu vasıf asıl itibariyle atlar için kullanılan bir vasıftır. Nitekim atın, üç ayağı üstünde dikilip, dördüncüsünün toynağını yere değdirecek şekilde duruşu halini anlatmak üzere (...) denilir. Böyle duran ata da; (...) denilir.

 

Deve boğazlanacağı vakit, ön ayaklarından birisi bağlanır ve üç ayağı üzerinde ayakta durur.

 

el-Hasen, el-A'rec, Mücahid, Zeyd b. Eslem ve Ebu Musa el-Eş'ari bu anlamdaki kelimeyi; (...) diye okumuşlardır. Bu da; Yüce Allah'a halis olarak, onları boğazlarken Allah'tan başkasının adını onunla ortak olarak zikretmeyerek boğazlayınız demektir.

 

Yine el-Hasen'den; (...) şeklinde "fe" harfini esreli, şeddesiz ve tenvin ile okuduğu da nakledilmiştir ki; bu da bundan önceki okuyuş ile aynı anlamdadır. Ancak kıyasa muhalif olarak tahfif kastıyla "ya" harfi hazfedilmiştir.

 

(...) şekli, cumhurun kıraati olup, "Sıraya dizdi, hizaya soktu," fiilinden gelen bir kelime olarak "fe" harfini üstün ve şeddeli okumuşlardır. Bunun tekili de; (...) şeklindedir. Öbür okuyuş olan; (...) in tekili de (...) şeklinde gelir.

 

İbn Mes'ud, İbn Abbas, İbn Ömer, Ebu Ca'fer, Muhammed b. Ali ise "nun" harfi ile; (...) şeklinde ve; (...) nin çoğulu olarak (anlamı biraz sonra gelecek) okumuşlardır. Bunun tekili ise sonunda "te"nis "te"si olmaksızın gelmez. Çünkü "fail" veznindeki bir kelimenin, ancak kıyasa konu olmayan özel bir takım harflerde "fevai!" diye çoğulu yapılabilir. Bu da "faris, fevaris, halik, hevalik, halif, havalif" gibi kelimelerdir. "Ön ayaklarından birisi çırpınmasın diye bağlanarak yukarıya kaldırılmış olan" demektir. Şanı Yüce Allah'ın: "Bir ayağını tırnağı üzere dikip, üç ayağı üzere duran asil atlar" (Sad, 31) buyruğu da bu kabildendir. Amr b. Külsum da şöyle demiştir: "Atları onun yanıbaşında durur bıraktık, Yularları boyunlarına üç ayağı yerde diğerinin tırnağını yere dikmiş olarak."

 

Bu beyit şu şekilde de rivayet edilmektedir: "Atları onun için feryad eder durur, Yularları boyunlarına dolanmış, üç ayağı yerde diğerinin tırnağını yere dikmiş olarak."

 

Bir başka şair de şöyle demektedir: "O, bir ayağının tırnağını diken asil atlara alışkındır hala o, üç ayağı üzerinde, birini de kırmış (bükmüş) olarak duranlardandır."

 

Ebu Amr el-Cermi der ki: es-Safin ayağın ön taraflarında bir damar adıdır. Ata vuruldu mu ayağını kaldırır. el-A'şa da şöyle demektedir: "Uzunca ağaç gövdesini andıran herbir siyah at, göz ucuyla gözünü kırpmadan mızrakIara bakar. Asaletle üç ayağı üstünde durup, tekinin tırnağını yere değdirince."

 

5- Develerin Boğazlanma Şekli:

 

İbn Vehb dedi ki: Bana İbn Ebi Zi'b'in anlattığına göre o İbn Şihab'a develeri ayakta kesmenin hükmü hakkında soru sormuş, ona: Önce bir ayağını bağlarsın, sonra da üç ayağı üstünde bırakırsın diye cevap vermiştir. Malik b. Enes de bana onun benzerini söylemiştir. İlim adamları bunu müstehab görürlerdi. Ancak Ebu Hanife ile es-Sevri develerin çökmüş olarak da, ayakta oldukları halde de kesilmelerini caiz görmüşlerdir. Ata istisna kabilinden buna muhalefet etmiş ve çökmüş halleriyle develeri kesmeyi müstehab kabul etmiştir. Sahih olan ise cumhurun kabul ettiğidir, çünkü Yüce Allah: "Artık yanları üzerine düşüp can verince ... " diye buyurmaktadır. Bu da kesimlerinden sonra yere yıkılırlarsa anlamındadır. Nitekim "Güneş batıya kaydı" ifadesi de buradan gelmektedir.

 

Müslim'in, Sahih'inde Ziyad b. Cübeyr'den rivayete göre İbn Ömer çökmüş olduğu halde deve kesen bir adamın yanından geçmiş ve ona şöyle demiştir: Sen (bir ayağı) bağlı olarak ve ayakta olduğu halde onu kes. Peygamberinizin (salat ve selam ona) sünnetine uyunuz, demiştir.

 

Ebu Davud'un rivayetine göre de ez-Zübeyr, Cabir'den yine ez-Zübeyr, Abdu'r-Rahman b. Sabit bana haber verdi diyerek, Peygamber (s.a.v.) ile ashabı deveyi sol ayağı bağlı ve diğer ayakları üzerinde ayakta dikili olduğu halde keserlerdi. 

 

6- Devenin Belirtilen Şekılden Başka Türlü Boğazlanması:

 

Malik dedi ki: Şayet bir insan deveyi bu şekilde kesemeyecek olursa, yahut devesinin kaçıp kurtulacağından korkarsa onu bağlayarak boğazlamasında bir mahzur görmüyorum. Deve uygun halde, bağlı olmayarak ve ayakta boğazlanır. Ancak bu imkansız olursa, o takdirde ön ayakları bağlanır, arka ayaklarının bağlanması ise kesicinin ona güç yetirememesi yahut zorlanmasından korkması halinde söz konusu olur. Çökmüş halde boğazlanması arka ayaklarının bağlanmasından daha faziletlidir. İbn Ömer gençliğinde harbeyi eline alır, göğsüne saplar, hörgücünden çıkartırdı. Ancak yaşlanınca gücü azaldığından ötürü, çökmüş haliyle deveyi boğazlar, harbeyi onunla birlikte bir başka adam tutar, bir başkası da devenin yularını tutardı.

 

İnek ve koyunlar ise yatırılarak kesilirler.

 

7- Kurban Gününden Önce Kurban Kesmek:

 

Kurban günü tan yeri ağarmadan önce, hacda develeri kurban etmek, icma ile caiz olmadığı gibi, hacda olmayanların da tan yeri ağarmadan önce kurban kesmeleri caiz değildir. Tan yeri ağardıktan sonra Mina'da kurban kesmek caiz olur. İmamlarının kurban kesmesini beklemek görevleri yoktur. Diğer bölgelerdeki kurban kesmek ise böyle değildir. Hac yapan herkes için kurban kesme yeri Mina'dır. Umre yapan herkes için kurban kesme yeri de Mekke'dir. Hacceden bir kimse Mekke'de, umre yapan ise Mina'da kurban kesecek olursa, Yüce Allah'ın izniyle herhangi birisi için vebal yoktur.

 

8- Yanları Üzere Düşen Develer:

 

Yüce Allah'ın: "Artık yanları üzere düşüp, can verince ... " buyruğunda benzer lafızla: "Güneş batıya kaydı" denilir. "Duvar yıkıldı" demektir. Kays b. el-Hatim der ki: "Avfoğulları kendilerine barışı yasaklayan bir emire itaat etti, Sonunda ilk yere yıkılan o oldu."

 

Evs b. Hacer de şöyle demektedir: "O yıkılan dağ dolayısıyla güneş tutulmaz, Ay tutulmaz ve yıldızlar sönmez mi?"

 

Buna göre Yüce Allah'ın: "Artık yanları üzere düşüp can verince ... " buyruğu ile, bu develer yan tarafları üzerine ölü yıkıldıkları zamanı kastetmek istemektedir. Yüce Allah "yanı üzere yıkılmayı" ölümden kinaye olarak zikretmiştir. "Onlar ayakları üzere iken, üzerlerine Allah'ın adını anın" buyruğunda onları kesip boğazlamayı kinaye yoluyla kastettiği gibi. Bir çok yerde kinaye açık ifadeden daha beliğdir. Şair şöyle demektedir: "Onu yırtıcı hayvanlara parçalasınlar diye bıraktım, onlar da onu Tepeden tırnağa kadar paramparça edip yediler."

 

Yine Antere şöyle demektedir: "Ben onun koçunun iki boynuzuna bir darbe indirdim, o da yere yıkıldı."

 

Yani yere ölmüş olarak yıkılıp düştü. Bu tür anlatımların benzerleri pek çoktur.

Kesimden sonra yanı üzere yıkılıp düşmek, kanının akmasının ve canının çıkmasının alametidir. İşte bu da etinin yenileceği yani yenilmesinin yaklaştığı vakittir. Çünkü bundan sonra artık derisi yüzülmeye başlanır ve kesilen kurbanlıktan bir parça koparıldıktan sonra pişirilir.

 

Soğumadıkça (hareketi kesilmedikçe) derisi yüzülmez. Çünkü bu bir çeşit işkence kabilindendir. Bundan dolayı Ömer (r.a) şöyle demiştir: Canları çıkarmakta acele etmeyiniz.

 

9- Kurban Etinden Yeme Emri:

 

"Etinden yeyin" emri mendubluk ifade eder. Bütün ilim adamları insanın kestiği hediye kurbanından yemesini müstehab kabul etmişlerdir. Bunda hem ecir almak, hem de ilahi emre uymak söz konusudur. Zira cahiliye dönemi insanları önceden de geçtiği üzere hediye kurbanlıklarından bir şey yemezlerdi.

 

Ebu'l-Abbas b. Şureyh der ki: Yemek ve yedirmek müstehabtır. O bunlardan dilediği herhangi birisini de yapabilir. Şafii ise şöyle demektedir: Yemek müstehab, yedirmek vaciptir. Hepsini başkasına ikram edip yedirecek olursa bu dahi yeter. Ancak hepsini tek başına yiyecek olursa bu olmaz.

 

Bu hüküm, kestiği hediye kurbanının tatavvu' (nafile) olması halinde böyledir. Eğer kesilmesi vacib olan kurban türünden ise, önceden de açıklandığı üzere onlardan yemesi caiz olmaz.

 

10- Dilenen ve Dilenmeyen Fakirlere Yedirmek:

 

"Ve ondan dilenen, dilenmeyen fakirlere yedirin" buyruğu ile ilgili olarak Mücahid, İbrahim ve et-Taberi şöyle demişlerdir: Yüce Allah'ın "yedirin" buyruğu mübahlık bildiren bir emirdir.

 

"Dilenci" demektir. Dilencilik yaptığı takdirde; "Adam dilencilik etti, eder" diye mazisinde "nun" meftuh, muzariinde meksur olarak kullanılır. Müzari'i (...) şeklinde, mastarı (k"a ) şeklinde, ism-i faili (...) şeklindeki kullanım, elinde az miktardaki şey ile yetinerek, iffetli davranıp dilenmeyen kimsenin halini anlatmak içindir. Mastarları da; (...) şekillerinde gelir. Bu açıklamaları el-Halil yapmıştır. eş-Şemmah'ın şu beyitinde birinci manasıyla kullanılmıştır: "Kişinin malı kendisini ıslah edip fakirlikten onu kurtarırsa, Elbetteki dilenmekten onu daha iffetli kılar."

 

İbnu's-Sikkit der ki: Araplardan "el-kunu" u kanaat anlamında kullananlar da vardır. Bu da razı olmak, iffetli davranmak ve dilenmemektir.

 

Ebu Reca'dan; (...) diye okuduğu rivayet edilmiştir. Bunun anlamı ise birincisinden farklıdır. Çünkü bir kimse hoşnut olduğu vakit; "Adam hoşnut oldu, o hoşnut olandır," denilir.

 

"Dilenmeyen fakir"; senin etrafında dolaşıp da senden yanından bir şeyler isteyen kimsedir. İster açıkça istesin, ister sussun. Muhammed b. Ka'b el-Kurazi, Mücahid, İbrahim, el-Kelbi ile el-Hasen b. Ebi'l-Hasen der ki: Bu kelime dilenmeksizin karşında dikilen kimse demektir. Şair Zuheyr der ki: "Karşılarına çıkıp dilenmeyen fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamak, varlıklılarının görevidir, Az malı olanlar ise hem cömerttirler, hem de bolca verirler."

 

Malik dedi ki: Bu kelimelerin anlamı ile ilgili duyduğum en güzel açıklama "el-kani'" kelimesinin fakir, "el-mu'ter" kelimesinin ise ziyaretçi anlamına geldiğidir.

 

el-Hasen'den ("dilenmeyen fakir" diye meali verilen lafzı): (...) diye okuduğu da rivayet edilmiştir, bunun manası; (...) ile aynıdır. Bir kimsenin yanında bir şeyler ister gibi davranan yahut fiilen isteyen kimsenin halini anlatmak üzere; (...) denilir. Bu açıklamaları enNehhas zikretmiştir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Hac 37

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR