ANA SAYFA                       SURELER    KONULAR

 

MU’MİNUN

80

/

89

وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ {80} بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ {81} قَالُوا أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً أَئِنَّا

لَمَبْعُوثُونَ {82} لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَذَا مِن قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ {83} قُل لِّمَنِ الْأَرْضُ وَمَن فِيهَا إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ {84} سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ {85} قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ {86} سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ {87} قُلْ مَن بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ {88} سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ فَأَنَّى تُسْحَرُونَ {89}

 

80. Dirilten ve öldüren O'dur. Gece ve gündüzün değişmesi O'nun emriyledir. Akletmez misiniz?

81. Aksine bunlar da öncekilerin dedikleri gibi dediler.

82. Dediler ki: "Ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman gerçekten biz tekrar diriltilecek miyiz?"

83. "Biz ve babalarımız bundan önce bunun ile -andolsun ki- tehdit olunmuş idik. Bu, ancak önce gelenlerin efsane ve yalanlarıdır."

84. De ki: "Yer ve ondakiler kimindir? Eğer biliyorsanız (söyleyin.)"

85. Onlar: "Allah'ındır" diyeceklerdir. Sen de ki: "O halde siz iyice düşünüp, ibret almaz mısınız?"

86. De ki: "Yedi göğün ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir?"

87. "Allah'ındır" diyeceklerdir. De ki: "O halde korkmaz mısınız?"

88. De ki: "Herşeyin hakimiyeti elinde bulunan, himaye eden, fakat kendisine karşı kimsenin himaye altına almasına imkan tanımayan kimdir? Evet, biliyorsanız (söyleyin.)"

89. Onlar: "Allah'ındır" diyeceklerdir. De ki: "Öyle ise nasıl olur da aldanıyorsunuz?"

 

"Dirilten ve öldüren O'dur. Gece ve gündüzün değişmesi O'nun emriyledir." Yani onları değişen halleriyle yaratan O'dur. Bu; "ecir vermek te, ilişkiyi gözetmek te sana aittir" demeye benzer. Yani ecir veren de sensin, akrabalık ilişkisini gözeten de sensin. Bu açıklamayı el-Ferra yapmıştır.

 

Bir diğer açıklama şöyledir: Gece ile gündüzün değişip durmaları, birinin eksilip diğerinin artmasıdır. Bunların değişikliği karanlık ve aydınlık bakımındandır, diye de açıklanmıştır.

Bir başka açıklamaya göre kasıt, geceden sonra gündüzün gündüzden sonra gecenin gelmesinin tekrarlanıp durmasıdır. Beşinci bir ihtimal de şöyledir: Onlarda geçen mutluluk, bedbahtlık, sapıklık ve hidayettir.

 

"Akletmez misiniz?" O'nun kudretinin özünü, rububiyetini, vahdaniyetini, O'nun yarattıklarından ortağının bulunmasının imkansızlığını, öldükten sonra tekrar diriltmeye kadir olduğunu aklınızla kavramaz mısınız?

 

Daha sonra Yüce Allah onları, söyledikleri sözleri dolayısıyla ayıplamakta ve onlar hakkında şöylece haber vermektedir:

 

"Aksine bunlar da öncekilerin dedikleri gibi dediler. Dediler ki: Ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman gerçekten Biz tekrar diriltilecek miyiz?" Böyle bir şeyolmaz ve asla düşünülemez.

 

"Biz ve babalarımız bundan önce bunun ile -andolsun ki- tehdit olunmuş idik." Muhammed (s.a.v.)ın gelişinden önce de böyle tehdit olunmuştuk, fakat biz bunun hakikatle bir ilgisinin olduğunu görmedik. "Bu ancak önce gelenlerin efsane ve yalanlarıdır." Onların batıl ve saçmalıklarından başka bir şey değildir. Bütün bunlar(a dair açıklamalar) daha önceden geçmişti.

 

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Ey Muhammed! Onların söylediklerine cevap olmak üzere "de ki: Yer ve ondakiler kimindir?" Bununla Yüce Allah rububiyetini, vahdaniyetini, sonu gelmeyecek olan mutlak malikiyet ve egemenliğini, asla engellenemeyecek olan kudretini haber vermektedir.

 

"Onlar: Allah'ındır, diyeceklerdir" ve bundan kaçınamayacaklardır. O halde "sen de ki: O halde siz iyice düşünüp ibret almaz mısınız?" Hiç öğüt almaz ve ilkin mahlukatı bu şekilde yaratmaya kadir olanın ölüleri, ölümlerinden sonra da tekrar diriltmeye güç yetireceğini bilmez misiniz?

 

"De ki: Yedi göğün ve büyük Arşın Rabbi kimdir? Allah'ındır, diyeceklerdir. De ki: O halde korkmaz mısınız?" Yani sizler hoşlanmadığınız varlıkları Bana nisbet ederek kendiniz için kız çocuklarından hoşlanmazken, meleklerin Benim kız çocuklarım olduğunu iddia ederken hiç korkmaz mısınız?

 

"De ki: Herşeyin hakimiyeti elinde bulunan" gökleri, onlarda bulunanları ve aralarında bulunanları, yerleri, altlarında ve aralarında bulunanları ve O'ndan başka hiç kimsenin bilmediği herşeyi kastetmektedir. Mücahid dedi ki: "Herşeyin hakimiyeti" herşeyin hazineleri demektir. ed-Dahhak herşeyin mülkü diye açıklamıştır. "el-Melekut" mübalağa sıfatlarındandır. Ceberut ve rehabut gibi. Buna dair açıklamalar daha önceden el-En'am Suresi'nde (75. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Himaye eden fakat kendisine karşı kimsenin himaye altına alınmasına imkan tanımayan kimdir?" Yani başkasını koruduğu halde, kendisine karşı kimsenin korunamadığı kimdir?

 

Bir diğer açıklamaya göre "himaye eden" dilediğine eman veren "fakat kendisine karşı kimsenin himaye alınmasına imkan tanımayan" ise, kendisinin korkuttuğu kimseye asla eman verilemeyen, demektir.

 

Diğer taraftan şöyle de açıklanmıştır: Bu dünyadadır. Yüce Allah bir kimseyi helak etmeyi ve korkutmayı dilerse, hiç kimse O'na karşı duramaz, O'nu engelleyemez. Kime de yardım ve güvenlik vermek isterse, kimse O'nun yardımına ve ulaştırmak istediği güvenliğine karşı koyamaz.

 

Bunun ahirette söz konusu olacağı da söylenmiştir. Yani sevap ve mükafatı hak eden kimseyi mükafatlandırmasına hiçbir kimse engel olamaz, azab olunmayı hakeden kimsenin azabını da kimse önleyemez.

 

"Öyle ise nasıl olur da aldanıyorsunuz?" Yani nasıl kandırılıyorsunuz, O'na itaatten, O'nu tevhid etmekten döndürülüyorsunuz? Yahut size nasıl olur da fayda da veremeyen, zarar da önleyemeyen şeyleri O'na ortak koşuyorsunuz?

 

"Sihir" hayallendirmek, hayalen göstermek demektir. Bütün bu ifadeler, yaratıcıyı kabul eden Araplara karşı bir delillendirmedir.

 

Ebu Amr son iki yerde: "Allah'ındır, diyeceklerdir" buyruklarını: "Allah'tır diyeceklerdir" şeklinde okumuştur. Iraklıların kıraati böyledir, diğerleri ise; "Allah'ındır" diye okumuşlardır. Birincisinin ise "Allah'ındır" şeklinde olduğunda ihtilaf yoktur. Çünkü bu: "Yer ve ondakiler kimindir" sorusuna cevabtır. "Kimindir" buyruğunda "lam" tekaddüm ettiğinden dolayı cevapta da tekrarlanmıştır.

 

Bütün mushaflarda da (Allah lafzının) "elif"siz olarak yazıldığında ihtilaf da yoktur. Ebu Amr'ın kıraatine gelince, soru "lam"sız olduğundan dolayı, cevab da onun lafzına uygun olarak (lamsız) gelmiştir. Birincisinde ise soru "lam" ile olduğundan dolayı cevapta da "Allah'ındır" diye "lam"lı gelmiştir.

 

Son ikisinde cevabı "Allah'ındır" diye "lam" ile okuyanlara gelince, soruda "lam" olmamakla birlikte böyle okumanın sebebi "De ki: Yedi göğün ve büyük Arşın Rabbi kimdir?" buyruğu: De ki; yedi gök kimindir ve büyük arşın Rabbi kimdir? anlamında olduğundan cevab da "lam" harfi ile "Allah'ındır" şeklinde gelmiştir, çünkü soruda da "lam" harfinin varlığı takdir edilmiştir. üçüncüsünün gerekçesi de ikincisi ile aynıdır. Şair de şöyle demektedir: "Şayet köyler ve kasabaların Rabbi (sahibi) kimdir, diye sorulursa, Bir de tüyleri kısa asil atların Rabbi (sahibi) Halid'indir, derim."

 

Burada görüldüğü gibi "lam" takdiri ile; (...): Kime aittir? takdirindedir. Bu ayet-i kerimeler kafirlerle tartışmanın, onlara karşı delil ortaya koymanın caiz olduğuna delalet etmektedir. Daha önce el-Bakara Süresi'nde (258, ayet, 1. başlıkta) buna dair açıklamalar geçmiş; Ayrıca ilkin yaratıp, yoktan var edenin ulühiyyete ve ibadete müstehak olduğuna da dikkat çekmiş bulunmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Mu’minun 90-92

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR