ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ŞUARA

224

/

227

وَالشُّعَرَاء يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ {224} أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ

يَهِيمُونَ {225} وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ {226} إِلَّا الَّذِينَ  آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيراً وَانتَصَرُوا مِن  بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ {227}

 

224. Şairlere de azgınlar uyar.

225. Görmedin mi onlar her vadide serserice gezerler?

226. Ve gerçekten onlar yapmadıkları şeyi söylerler.

227. Ancak iman edip, salih amel işleyen, Allah'ı çokça zikreden ve kendilerine zulmedildikten sonra öclerini alanlar müstesna. Zulmedenler de yakında nasıl bir yere devrileceklerini bileceklerdir.

 

Yüce Allah'ın: "Şairlere de azgınlar uyar" buyruğu ile ilgili açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız:

 

1- Şiirin Hükmü Mahiyetine Göredir:

2- Dinlenmesi Helal Olmayan, Söylenmesi Uygun Görülmeyen Şiir ve Bu Tür Şairlerin Hükmü:

3- Olumsuz Şiire Karşı Tavır:

4- Şiirin Hükmü Muhtevası ile ilgilidir:

5- Şairlerin izleyicileri:

6- Şiirleriyle Öç Alanlar:

 

1- Şiirin Hükmü Mahiyetine Göredir:

 

Yüce Allah'ın: "Şairler" kelimesi "şair"in çoğuludur. "Cahil" kelimesinin çoğulunun, "cühela" şeklinde gelmesi gibi. İbn Abbas dedi ki: Burada kastedilenler kafirlerdir, onlara cin ve insanlar arasından sapık olanlar "uyar." "Azgınlar (el-ğavun)"ın haktan uzaklaşmış olanlar anlamında olduğu söylenmiştir. Böylelikle şairlerin de aynı şekilde azgın kimseler olduklarını göstermektedir. Çünkü şairler azgın kimseler olmasalardı, kendilerine uyanlar da onlar gibi olmazdı. Biz daha önceden en-Nur Süresi'nde (36-38. ayetlerin tefsirinde, 7. başlıkta) kimi şiirleri okumanın caiz, kimilerini okumanın mekruh, kimilerini okumanın da haram olduğunu açıklamış bulunuyoruz.

 

Müslim'in rivayetine göre Amr b. eş-Şerrıd babasından şöyle dediğini nakletmiştir: Bir gün Resulullah (s.a.v.)'ın terkisine binmiştim. "ümeyye b. Ebi'sSalt'ın şiirlerinden bir şey biliyor musun?" diye sordu. Ben: Evet dedim, o:

 

"Oku" dedi. Ben de ona bir beyit okudum. Bir daha: "oku" dedi, yine ona bir beyit daha okudum, tekrar: "oku" dedi ve bu ona yüz beyit okuyuncaya kadar böylece devam etti. 

Senedin doğru şekli ve sahih rivayeti bu şekildedir. Müslim'in ravilerinden bazılarında şöyle denilmektedir: Amr b. eş-Şerrid'den, o babası eş-Şerrid'den şeklindedir. Bu ise bir vehimdir, eş-Şerrid Rasülullah (s.a.v.)'ın terkisine aldığı kişidir. Ebu'ş-Şerrid'in adı ise Süveyd'dir.

 

Bu hadiste, eğer bir takım hikmetler şer'an ve tabiat itibariyle güzel görülen bir takım manalar ihtiva ediyor ise, şiir ezberleyip, onlara itina gösterilebileceğine delil vardır. Peygamber (s.a.v.) ümeyye şiirinden kendisine daha çok okunmasını istemiştir. Çünkü ümeyye hakım birisi idi. Nitekim Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "ümeyye b. Ebi's-Salt az kalsın müslüman oluyordu. "

 

Yüce Allah'ı zikretmeyi, O'na hamdu senada bulunmayı ihtiva eden şiirlere gelince, bu şiirler de mendub şiirlerdir. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "O pek Yüce ve pek lutufkar olan Allah'a hamd olsun, Tirit sopaların başında olmuştur."

 

el-Abbas'ın şu beyitlerinde olduğu gibi Allah Resulünden söz eden yahut onu öven şiirler de böyledir.

 

"Önceden sen tertemizdin gölgelerde de, Yaprakların (avretler üzerine) dikildiği o emanet mahallinde de, Sonra dünyaya indin, bir beşer değildin (henüz) Ne bir çiğnemlik et, ne de bir kan pıhtısı, Aksine gemiye binen bir nutfe idin, o vakit Nesrin (putunun) ve ona tapınanların, Seller ağızlarını gemlemişh, Erkeklerin sulbünden, kadınların rahimlerine taşınırdın, Bir alem geçip gitti mi, yeni bir nesil baş gösterirdi."

 

Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) ona: "Allah ağzına sağlık versin" diye buyurdu.

 

Hassan'ın şu beyitinde olduğu gibi, peygamberi savunmayı ihtiva eden şiirler de böyledir:

"Sen Muhammed'e hicvettin, ben de onun adına cevap veriyorum, Bu hususta mükafat Allah'tandır,"

 

Müslim'in, Sahih'inde zikrettiği bir kaç beyit daha devam etmektedir ki, bu şiirler siyerde daha da mükemmeldir

 

Zeyd b, Eslem'in rivayet ettiği gibi Peygambere salat ve selam ihtiva eden şiirler de böyledir: Ömer bir gece bekçilik yapmak üzere dışarıya çıkmıştı. Bir evde bir kandilin yanmakta olduğunu gördü. Bir yaşlı kadının yün atarken şunları söylediğini duydu: "İyilerin salatı Muhammed'e olsun, En iyiler, en hayırlılar ona salat eylesin. Sen seher vakitlerinde çokça namaz kılan ve ağlayandın, Ah keşke bilebilsem -ölümler çeşit çeşittir- Acaba sevgilimle aynı yurtta bir arada olabilecek miyim?"

 

Bununla Peygamber (s.a.v.)'ı kastediyordu. Bunu duyan Ömer (r.a.) oturup, ağladı.

Peygamber (s.a.v.)'ın ashabını anmak ve onları övmek de bu şekildedir. Muhammed b. Sabık'ın şu beyitleri ne kadar güzeldir:

 

"Hidayetin bayrağı olarak Ali'yi seçtim ben, Aynı şekilde mağara arkadaşı Atik'i (Ebu Bekir'i) seçtiğim gibi, Ben Ebu Hafs'tan (Ömer'den) ve onun taraftarlarından da razıyım, O yaşlı (halife Osman)'ın evinde öldürülmesine ise razı değilim. Bana göre bütün sahabiler uyulacak önderlerdir, Bu sözümden dolayı acaba benim için bir ar olur mu? Benim onları yalnız senin için sevdiğimi, Biliyorsan eğer, Sen de beni cehennem ateşinden azad et."

 

Bir başka şairin şu beyitleri de güzeldir: "Allah'ın Resulü, Peygamberi sevmek bir farzdır, Ashabını sevmek ise bir nur ve bir burhandır. Allah'ın kendisini yarattığını bilen herkes, Sakın Ebu Bekir'e iftirada bulunmasın. Arkadaşı Ebu Hafs el-Faruk'a da, Halife Osman b. Affan'a da. Ali'ye gelince, meşhurdur onun faziletleri, Bir evin dimdik ayakta durması ancak temelleriyledir."

 

İbnu'l-Arabi dedi ki: Teşbihlerde yapılan istiarelere gelince, haddi aşacak ve alışılmışın ötesine gidecek olsa dahi, bu hususta onlara izin verilmiştir. İşte görevli olan meleğin rüyada misaller getirip, örneklendirmesi de bu kabildendir. Ka'b b. Züheyr, Peygamber (s.a.v.)'e şu beyitler (ile başlayan meşhur kasidesin)i okumuştur:

 

"Suad ayrıldı bugün, kalbim hastadır bu yüzden, Bir köledir ardında azad edilmeyen ve zincirlere vurulmuş. Yola koyulduklarında ayrılık sabahında Suad'ın, Tatlı bir name vardı sesinde sürmeli bakışlarıyla da bakıyordu önüne, Islak, parlak dişleri görülürdü ağzında gülümsediğinde, Andırıyor tükürüğü ardı arkasına şarap içirilmiş, susamış bir ağzı."

 

Ka'b bu kasidesinde harikulade istiare ve benzetmelerde bulunmuş, Peygamber (s.a.v.) bunları dinlemiş. Suad'ın ağzındaki tükürüğü şaraba benzetmesine de karşı çıkmamıştı. Ebu Bekr (r.a)'da şu beyitleri söylemiştir: "Sen bizi bırakıp gitmekle biz de vahyi yitirdik, Artık Allah'ın kelamı bize elveda dedi. Değerli kağıtların miras aldıkları, Ve bize bıraktıkların dışında ... Sen bize bir doğruluk mirası bıraktın, Bundan ötürü selam ve salat sana."

 

Rasulullah (s.a.v.) şiiri dinlediğine, Ebu Bekir şiir söylediğine göre artık bundan daha ileri derecede taklit edilecek ve uyulacak kimseler olabilir mi?

 

Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) dedi ki: İlim ehlinden ve akıl sahiplerinden hiçbir kimse güzel olan şiire karşı çıkmaz. Ashabın büyüklerinden, ilim ehlinden ve kendisine uyulacak konumda olanlardan şiir söylememiş, yahut şiir okumamış ya da hikmet yahut mübah kabilden olup da muhtevasında hayasızlık, düşüklük, müslümana da herhangi bir eziyet ihtiva etmeyen bir şiiri dinleyip de beğenmemiş hiçbir kimse yoktur. Şayet şiirde ahlaksızca ifadeler, kötü sözler ve müslümana eziyet eden ifadeler bulunursa, şiir ile nesir arasında hiçbir fark yoktur. Onun da dinlenmesi de, söylenmesi de helal değildir.

Ebu Hureyre rivayetle dedi ki: Ben Rasulullah (s.a.v.)'! minber üzerinde iken şöyle buyururken dinledim; "Arapların söylemiş olduğu en doğru -ya da en şairene- söz Lebid'in söylediği: "Şunu bil ki: Allah'ın dışındaki herşey batıldır."

 

Bu hadisi Müslim rivayet etmiş ve ayrıca şunu eklemiştir: "ümeyye b. Ebi'sSalt da az kalsın müslüman olacaktı.''

 

İbn Sırın'in rivayet ettiğine göre o bir sefer bir şiir okumuş, meclisinde bulunanlardan birisi ona: Ey Ebu Bekr senin gibi birisi şiir mi okurmuş? deyince, şu cevabı vermiş: Be hey adam, şiir diğer sözlerden kafiyeleri dışında herhangi bir farkı bulunan bir söz müdür? Onun güzeli güzel, çirkini çirkindir. Dedi ki: Onlar şiirin müzakeresini dahi yapıyorlardı. Yine dedi ki: Ben İbn Ömer'i şu beyiti okurken dinlemiştim: "O içki arkadaşlarının malından şarabı sever, Sabah erkenden suya gidenlerin de kendisinden ayrılmasından hoşlanmaz."

 

Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mes'ud -Medine'deki on fakihten birisidir- ondan sonra Medine'nin yedi fukahasından birisidir. Oldukça üstün bir şair ve şiirde ileri seviyeye ulaşmış birisiydi. Kadı ez-Zübeyr b. Bekkar'ın da bir şiir kitabı vardır. Asme adında güzel de bir hanımı vardı. Bir gün bir işten dolayı ona kızdı ve onu boşadı. Onun hakkında söylediği pek çok şiirleri vardır. Bunlardan birisi de şöyledir: "Asme'nin sevgisi işledi kalbimin ta içine, Onun dışa vuran kısmı gizlisine göre pek azdır. Hiçbir içkinin ulaşamadığı yere kadar işledi, Ve kederin de ve hiçbir sevincin de ulaşamadığı bir yere. Onunla birlikte olduğum zamanları hatırladığımda neredeyse, Uçacağım; eğer insan için uçmak mukadderse."

 

İbn Şihab dedi ki: Ben ona bu kadar ibadet eden, bu kadar faziletli bir kimse olmana rağmen şiir söylüyorsun (öyle mi)? dedim. O şöyle dedi: Göğsünden (kalbinden) rahatsız olan bir kimse derin nefes alabildi mi iyileşir.

 

2- Dinlenmesi Helal Olmayan, Söylenmesi Uygun Görülmeyen Şiir ve Bu Tür Şairlerin Hükmü:

 

Dinlenmesi helal olmayan, söyleyeni de yerilen, zemmedilmiş şiire gelince, bu batıl sözlerin bulunduğu şiirdir. Öyleki insanların en korkağını Antere'ye, en cimrilerini Hatim'e üstün gibi gösterirler. Suçsuz, günahsız kimseye iftira ederler. Takva sahibi kimsenin fasık olduğunu ileri sürerler. Kişinin yapmadığı şeyleri yapmış gibi söyleyecek kadar aşırı giderler. Bunu da can sıkıntısını gidermek ve sözleri güzelleştirmek için yaparlar.

el-ferezdak ile ilgili olarak gelen rivayete göre Süleyman b. Abdu'l-Melik onun şu beyitini işitmiş: "O kadınlar sağımda ve solumda sarhoş olarak yıkılıp geceyi geçirdiler, Ve ben de gece boyunca yüzüklerin tılsımlarını çözüp durdum."

 

Bunun üzerine Süleyman: Sana had uygulamak icab eder deyince, Ferezdak şöyle dedi: Ey mü'minlerin emiri, Yüce Allah: "Ve gerçekten onlar yapmadıkları şeyi söylerler" buyruğu ile benden haddi uzaklaştırmış bulunuyor.

 

Rivayete göre en-Numan b. Adi b. Nadla, Ömer b. el-Hattab (r.a)'ın tayin ettiği bir görevli idi. O şöyle demişti: "Kim o güzel kadına şu haberi götürebilir ki; onun kocasına Meysan'da cam (kaselerle) ve testilerle (şarap) içiriliyor.

 

İstersem bir köyün dihkanları (sahipleri, otoriteleri) bana şarkı söyler, Ve bir rakkase herbir parmak ucu üzerinde yükselir.

 

Şayet sen bana içki sunan kimse isen, o büyük kase ile sun bana, Küçük ve ağzı pürüzlü olanla sunma sakın.

 

Belki mü'minlerin emirinin hoşuna gitmez. Bizim o yıkık, eski köşkte içki sohbetimiz."

 

Bu husus Ömer (r.a)'a ulaşınca, yanına gelmek üzere ona haber gönderdi ve: Evet, Allah'a yemin ederim ki, bu benim hoşuma gitmez, dedi. Bu sefer en-Numan b. Adi: Ey mü'minlerin emiri, söylediklerimin hiçbirisini yapmış değilim. Sadece fuzuli bir takım sözlerden ibaretti onlar, zaten Yüce Allah da: "Şairlere de azgınlar uyar, görmedin mi onlar her vadide serserice gezerler ve gerçekten onlar yapmadıkları şeyi söylerler." diye buyurmaktadır.

 

Bunun üzerine Ömer (r.a) ona şöyle dedi: Evet, senin gösterdiğin bu mazeret sana uygulanacak haddin önünü almıştır. Fakat sen bu sözleri söyledikten sonra ebediyyen benim emrimde çalışmayacaksın.

 

ez-Zübeyr b. Bekkar dedi ki: Bana Mus'ab b. Osman'ın anlattığına göre Ömer b. Abdu'l-Aziz halifeliğe gelince, tek düşündüğü Ömer b. Ebi Rabia ile el-Ahvas idi. Medine'deki valisine şöyle bir mektup yazdı: Ben Ömer ile elAhvas'ın kötü ve şerli kimseler olduklarını biliyorum. Bu mektubum sana ulaşır, ulaşmaz onları yakala ve bana gönder. Bu mektubu ona ulaşınca, hemen bu iki kişiyi ona gönderdi. Önce Ömer'e: Söyle bakalım, dedi (ve şu beyitlerini okudu):

 

"Görmedim cemrelere taş atıldığı sırada gören kimsenin Gördüğü gibisini ve bir de hac geceleri gibi; sevdalı olanı bırakanları, Başkasına ait şeylerden gözleri dolduran nice kimse vardır ki, Cemreye doğru gitti mi, orada fil dişi heykeller gibi beyazlarla karşılaşır."

 

Allah'a yemin ederim ki, sen haccınla ilgilenen bir kimse olsaydın, kendinden başka hiçbir şeye bakmazdın. Bugünlerde insanlar senden kurtulamazlarsa ne zaman kurtulurlar, dedikten sonra sürgüne gönderilmesini emretti. Bu sefer: Ey mü'minlerin emiri bundan daha hayırlı bir şeye ne dersin? dedi. O neymiş, deyince, dedi ki: Bir daha böyle şiirler söylememeye Allah adına söz veriyorum. Ebediyyen hiçbir şiirde kadınlardan söz etmeyeceğim ve artık tevbemi bozmayacağım. Ömer b. Abdu'l-Aziz ona: Gerçekten bunu yapacak mısın? deyince, şair: Evet dedi. Tevbesine sadık kalacağına dair Allah adına yemin etti, onu serbest bıraktı.

 

Ömer b. Abdu'l-Aziz daha sonra el-Ahvas'ı çağırdı. Ona: Sen bu beyite ne dersin? dedi: "Benimle onun kayyımı arasında Allah vardır, O, onu benden alıp kaçıyor, bense arkasından gidiyordum."

 

Evet Allah onun kayyımı ile senin kayyımın arasındadır dedi, sonra da sürgüne gönderilmesini emretti. Ensar'dan bir takım kimseler onun hakkında Ömer b. Abdu'l-Aziz ile konuştularsa da kabul etmedi ve: Ben bu makamda kaldığım sürece Allah'a yemin ederim ki onu geri çevirmeyeceğim. Çünkü o açıktan açığa fasıklık eden bir kimsedir, dedi.

 

İşte yerilen şiirler ile bu şiirlerin şairlerinin hükmü budur. Böyle bir şiiri dinlemek mescid veya bir başka yerde okumak helal olmaz. Tıpkı çirkin nesir sözler ve benzerinde olduğu gibi.

 

İsmail b. Ayyaş, Abdullah b. Avn'dan, o Muhammed b. Sirin'den, o Ebu Hureyre'den rivayetle dedi ki: Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Güzel şiir, güzel söz gibidir. Çirkini de, çirkin söz gibidir." Bunu İsmail b. Abdullah eş-Şami: rivayet etmiştir. Onun Şam ahalisinden yaptığı rivayetler Yahya b. Main ve başkalarının söylediklerine göre sahihtir.

Abdullah b. Amr b. el-As rivayetle dedi ki: Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Şiir de söz ayarındadır. Onun güzeli güzel söz gibidir, çirkini de çirkin söz gibidir. ''

 

3- Olumsuz Şiire Karşı Tavır:

 

Müslim'in rivayetine göre Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Sizden herhangi birinizin içinin tıka basa irinIe dolması, şiir ile dolmasından daha hayırlıdır." Yine Sahih'de Ebu Said el-Hudri'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasülullah (s.a.v.) ile birlikte yolda giderken şiir okuyan bir şair ile karşılaştık. Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Şu şeytanı yakalayınız. Çünkü herhangi bir kimsenin içinin irin ile dolması, şiir ile dolmasından onun için daha hayırlıdır."

 

İlim adamlarımız der ki: Peygamber (s.a.v.)'ın bu şaire böyle bir uygulama yapması, onun halini bilmesinden sonradır. Bu şairin şiiri kazanç elde etmek için bir yol edinmiş olduğunu ve kendisine mal verilecek olursa, övmekte aşırı gittiği, verilmeyecek olursa hiciv ve yergide ileri giderek, insanlara mallarında ve namuslarında eziyet verdiğini daha önceden öğrenmiş olabilir.

 

Böyle bir durumda olan bir şairin şiir sebebiyle elde ettiği her türlü kazancın haram olduğunda görüş ayrılığı yoktur. Bu hususta söylediklerinin hepsi de onun için haramdır, ona kulak asmak helal olmaz. Aksine ona gereken şekilde tepki göstermek icab eder. Eğer dilinden gelecek zarardan korkulmakla birlikte önlenemiyor ise o takdirde elinden geldiğince böyle bir kimseyi idare etmeye, mümkün olduğu kadar ondan uzak durmaya çalışmalıdır. Daha işin başından ona bir şeyler vermesi helal olmaz, çünkü bu masiyete bir yardımdır. Şayet başka bir çare bulamayacak olursa, haysiyetini korumak niyetiyle ona bir şeyler verir. Çünkü kişinin kendisi vasıtasıyla namus ve haysiyetini korumak için harcadığı şeyler onun için bir sadaka olarak yazılır.

 

Derim ki: Peygamber (s.a.v.)'ın: "Sizden herhangi birinizin içinin tıka basa irin ile dolması..." buyruğundaki "Kanın karıştığı cerahat" demektir. "Yara irin topladı, toplar" ifadeleri de buradan gelmektedir.

 

"Onu yemesi" hakkında el-Esmai şöyle demektedir: Bu kelime (...) kökünden gelmektedir, (...): Atmak gibi. Bu da karnında hastalıklar olması anlamındadır. Bu kökten olmak üzere; "Karnı çok hastalıklı, demek olup, "ya" harfi şeddelidir fakat hemze yoktur. es-Sihah'da da şöyle denilmektedir: "İrin karnının her tarafını kapladı" demektir. el-Yezidi de şu mısraı zikretmiştir: "O öksürdüğünde, hay irin, karnını doldursun, dedi ona."

 

Bu hadisin yorumu ile ilgili olarak yapılmış en güzel açıklama şudur: Böyle bir hüküm şiirin etkisi altında kalan ve onun dışında herhangi bir bilgi sahibi olmaksızın hep onu öğrenip belleyen kimse hakkındadır. Bu kimse zikir namına hiçbir şey bilmez ve bu şiirlerle de hep batıla dalar gider, kendisi için öğünülmeyecek türden yollar izler. Boş sözler, gelişi güzel konuşmalar, gıybet ve çirkin sözleri çokça söyleyen gibi. Bu şekilde şiirin etkisi altında kalmış bir kimseden bu aşağılık ve yerilmiş vasıflar ondan ayrılmaz. Çünkü edebi adet bunu gerektirmektedir. İşte Buhari'nin Sahih'inde bu hadisin başında açmış olduğu babta (başlıkta) zikrettiği ifadelerle bu hususa işaret etmektedir: "İnsanın şiirin etkisi altında kalmasının mekruh oluşu (ile ilgili varid olmuş rivayetler)"

 

Bu hadisin te'vili ile ilgili olarak şunlar da söylenmiştir: Bundan maksat Peygamber (s.a.v.)'ın ve başkalarının hicvedildiği şiirlerdir. Ancak bu açıklamanın bir kıynuti yoktur, çünkü Peygamber (s.a.v.)'ı az ya da çok ifadelerle hicvetmek aynı şeydir, böyle bir davranış küfürdür ve yerilmiş bir işdir. Peygamber (s.a.v.)'ın dışındaki müslümanları hicvetmek de azıyla çoğuyla haram kılınmıştır. Dolayısıyla burada yermenin sadece çok miktara tahsis edilmesinin hiçbir anlamı yoktur.

 

4- Şiirin Hükmü Muhtevası ile ilgilidir:

 

Şafii dedi ki: Şiir bir çeşit sözdür. Onun güzeli güzel çirkini de çirkin söz gibidir. Yani şiir bizatihi hoşlanılmayan bir şey değildir. O muhtevaları dolayısıyla mekruh görülür. Arapların nezdinde şiirin pek büyük bir etkisi vardı. O bakımdan onlardan birisi çok önceleri şöyle demiştir: "Ve dilin yarası elin açtığı yara gibidir."

 

Peygamber (s.a.v.) da Hassan'ın müşriklere cevap vermiş olduğu şiir hakkında şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki bu onlarda ok atmaktan daha güçlü bir etki bırakır.'' Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.

 

Tirmizi de sahih olduğunu belirterek kaydettiği rivayete göre İbn Abbas'tan şöyle nakledilmiştir: Peygamber (s.a.v.) kaza umresi esnasında Abdullah b. Reva ha önünde yürüdüğü halde Mekke'ye girdi. Bu sırada Abdullah b. Revaha şöyle diyordu: "Ey kafır oğulları! Açılın yolumdan, Bu gün sizinle onun (Kur'an'ın) indirilmesi dolayısıyla çarpışırız, Öyle darbeler indiririz ki, kelleleri boyunlarından ayırır, Ve dosta dostunu hatırlatmaz olur."

 

Ömer: Ey İbn Revaha! Allah'ın hareminde ve Rasulullah (s.a.v.)'ın huzurunda mı (böyle diyorsun)? Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bırak onu ey Ömer! Andolsun bu onlara atılan oklardan daha hızlı etki eder. ''

 

5- Şairlerin izleyicileri:

 

Yüce Allah'ın: "Şairlere de azgınlar uyar" buyruğunda yer alan "şairler" lafzının merfu' okunduğu hususunda -bildiğim kadarıyla- kıraat alimleri arasında ihtilaf yoktur. Bununla birlikte daha sonra gelen "onlara azgınlar uyar" anlamındaki fiilin açıkladığı bir fiilin takdiri ile nasb edilmesi de caizdir. İsa b. Ömer de böyle okumuştur. Ebu Ubeyd dedi ki: O çoğunlukla nasb ile okumayı severdi. Mesela "hırsız erkek ile hırsız kadın" (Maide, 38); ''odun taşıyıcısı olarak" (Tebbet, 4); "Bu indirdiğimiz bir suredir." (en-Nur, 1) buyruklarında hep nasb ile okunmuştur. Nafi', Şeybe, el-Hasen ve es-Sülemı de "onlara uyar" anlamındaki buyruğu; (...) şeklinde şeddesiz olarak okumuşlardır. Diğerleri ise şeddeli okumuşlardır.

 

ed-Dahhak dedi ki: Biri ensardan diğeri muhacirlerden iki kişi Resulullah (s.a.v.)'ın döneminde karşılıklı olarak hicivleştiler. Bunların herbirisinin yanında da kavminin azgın olanları -demek olan beyinsizleri- vardı. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu. İbn Abbas da böyle demiştir. Yine ondan gelen rivayete göre bunlardan kasıt şiirleri rivayet edenlerdir.

 

Yine Ali b. Ebi Talha'nın ondan rivayetine göre bunlardan kasıt kafirlerdir. Onlara cin ve insanların sapıkları uyar. Bunu daha önceden zikretmiş bulunuyoruz.

 

Gudayf'in rivayetine göre de Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim İslam dininde hicvetme çığırını aşarsa onun dilini kesiniz. ''

 

İbn Abbas'tan rivayete göre de Peygamber (s.a.v.) Mekke'yi fethedince İblis kederle öyle bir bağırdı ve etrafında zürriyetini topladı ve dedi ki: Artık Muhammed (s.a.v.)'ın ümmetini bugünden sonra tekrar şirke döndüreceğinizden yana ümidinizi kesiniz. Fakat bu iki yerde -Mekke ve Medine'de- şiiri yaygınlaştırınız.

 

6- Şiirleriyle Öç Alanlar:

 

Yüce Allah'ın: "Görmedin mi onlar her vadide serserice gezerler" buyruğu şu demektir: Onlar her boş işe dalarlar. Hak yola uymazlar. Çünkü hak yola uyup söylediği sözlerin aleyhine yazılacağını bilen bir kimse söyleyeceği sözleri tartar ve öyle söyler. Bu kimse burnunun doğrultusunda, ne söylediğine aldırmadan serserice söz söylemez. Bu ayet-i kerime Abdullah b. ez-Ziba'ri, Müsafi' b. Abd Menaf ve Umeyye b. Ebi's-Salt hakkında inmiştir.

 

"Ve gerçekten onlar yapmadıkları şeyi söylerler." Yani onların çoğu yalan söylerler. Sözlerinde cömertlikten ve iyi şeylerden söz ederler, ama onlar bu işi yapmazlar. Bu ayet-i kerimenin Ebu Azze el-Cumahı'nin şu beyitleri söylemesi üzerine onun hakkında nazil olduğu da söylenmiştir: "Dikkat edin! Benden peygamber Muhammed'e şu haberi götürün: Muhakkak ki sen hak (peygamber)sın. Mutlak malik olan Allah her hamde layıktır. Fakat bana Bedir ve Bedir'dekiler hatırlatıldı mı, Kemiklerim de, derilerim de ah çekip inler."

 

Daha sonra Hassan b. Sabit, Abdullah b. Revaha, Ka'b b. Malik, Ka'b b. Züheyr ve hak sözü söylemek bakımından onların izinden giden mü'min şairlerin şiirlerini istisna ederek şöyle buyurmaktadır: "Ancak iman edip, salih amel işleyen, Allah'ı (sözlerinde) çokça zikreden ve kendilerine zulmedildikten sonra öclerini alanlar müstesna." Öc almak ancak hak ile ve Yüce Allah'ın çizdiği sınırlar çerçevesinde olur. Eğer bu sınırları aşacak olursa, bu sefer batıl yol ile intikam alınmış olur.

 

Ebu'l-Hasen el-Müberred dedi ki: "Şairlere de" buyruğu nazil olunca, Hassan, Ka'b b. Malik ve İbn Revaha ağlayarak Peygamber (s.a.v.)'ın huzuruna geldiler ve: Ey Allah'ın peygamberi dediler. Allah bizim şair olduğumuzu bildiği halde bu ayet-i kerimeyi indirmiş bulunuyor. Peygamber (s.a.v.) bu sefer onlara ondan sonraki buyrukları okuyun dedi: "Ancak iman edip salih amel işleyen" kimseler sizlersiniz. "Allah'. çokça zikreden ve kendilerine zulmedildikten sonra öclerini alanlar müstesna!" İşte bunlar da sizlersiniz. Öc almak ise müşriklere cevap vermekle olur. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Haydi siz de öcünüzü alınız, fakat haktan başka bir şey söylemeyiniz. Babalardan, annelerden de söz etmeyiniz." Hassan, Ebu Süfyan'a şöyle demişti:

 

"Muhammed'i hicvettin, ben onun adına cevap veriyorum, Bu hususta mükafatım Allah nezdindedir.

 

Şüphesiz benim babam, annem, şeref ve haysiyetim, Muhammed'in şeref ve haysiyetini size karşı korumak içindir, Sen ona denk almadığın halde ona nasıl söversin? Sizin kötü olanınız kimse hayırlı olana feda olsun. Dilim keskin bir kılıçtır, onda hiçbir kusur yoktur. O akar durur, kovalar onu bulandırmaz."

 

Ka'b da: Ey Allah'ın Resulü dedi. Şüphesiz ki Allah şiir hakkında senin bildiğin buyrukları indirmiş bulunuyor. Bu hususta ne dersin? Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Muhakkak mü'min canıyla, kılıcıyla ve diliyle cihad eder. Nefsim elinde olana yemin ederim ki sizlerin onlara attıklarınız tıpkı oklar gibidir. ''

 

Ka'b dedi ki: "Suhayna (çorbacılar, Kureyş'i kastediyor) geldi ki Rabbi ile yarışsın da mağlup etsin diye, Herkesi yenik düşüren kimse ile yarışa kalkan, elbette yenik düşecektir."

 

Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Andolsun ey Ka'b şu sözün dolayısıyla Yüce Allah seni methetmiştir. ''

 

ed-Dahhak'ın İbn Abbad'dan rivayetine göre o Yüce Allah'ın: "Şairlere de azgınlar uyar" buyruğu daha sonra gelen "ancak iman edip, salih amel işleyen ... ler müstesna" buyruğu ile neshedilmiştir.

 

el-Mehdevi dedi ki: Sahih'te, İbn Abbas'dan gelen rivayete göre bu bir (nesih değil) istisnadır.

 

"Zulmedenler de yakında nasıl bir yere devrileceklerinıi bileceklerdir."

Bu buyrukta intikam alırken zulmedenler tehdit edilmektedir. Şüreyh dedi ki: Zalimler Allah'ın elinden nasıl kurtulacaklarını bileceklerdir. Çünkü zalim cezalandırılmayı bekler, mazlum yardım ve zaferi gözetler. İbn Abbas; "nasıl bir yere devrileceklerini" anlamındaki buyruğu (...): Nasıl bir yere kurtulup, bırakılacaklarını diye "fe" ve "te" ile okumuşlardır ki anlamları birdir. Bunu da es-Sa'lebi zikretmiştir.

 

"Nasıl bir yere devrileceklerini" buyruğunun anlamı da şudur: Nasıl bir dönüş yerine varacaklarını ve nasıl bir yere döndürüleceklerini (bileceklerdir) demektir. Çünkü onların varacakları yer cehennem ateşidir ve o en çirkin bir dönüş yeridir. Onların dönecekleri yer de cezadır ve o da en kötü bir dönüş yeridir.

 

"Munkaleb: Devrilecek yer" ile marci' (dönüş yeri) arasındaki farka gelince, munkaleb içinde bulunduğu halin zıttına geçiştir. Marci' ise içinde bulunduğu halden daha önce bulunduğu hale dönüş demektir. Dolayısıyla herbir dönüş yeri (merci'), münkaleb (devrilecek yer) demek olur. Fakat herbir munkaleb merci' değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Bunu da el-Maverdi zikretmiştir.

 

"Nasıl" lafzı "devrilecekler" ile nasbedilmiştir ve mastar manasınadır. Bunun "bileceklerdir" anlamındaki lafız ile nasb olması caiz değildir. Çünkü bu edat ile diğer istifham edatlarında nahivcilerin naklettiklerine göre makabli yani kendisinden önceki amiller amel etmezler. en-Nehhas dedi ki: Bu hususta gerçek şudur: İstifham bir manadır, onun makabli de bir başka manadır. Eğer makabli onda amel edecek olursa, bu sefer manalar birbirine karışır (içinden çıkılamaz).

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Neml 1-6

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR