ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

AHZAB

4

/

5

مَّا جَعَلَ اللَّهُ لِرَجُلٍ مِّن قَلْبَيْنِ فِي جَوْفِهِ وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمُ اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَاتِكُمْ وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَاءكُمْ أَبْنَاءكُمْ ذَلِكُمْ قَوْلُكُم بِأَفْوَاهِكُمْ وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ {4}

 ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ فَإِن لَّمْ تَعْلَمُوا آبَاءهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ فِيمَا أَخْطَأْتُم بِهِ وَلَكِن مَّا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراً رَّحِيماً {5}

 

4. Allah hiçbir adamın içinde iki kalb yaratmamıştır. "Zihar" yaptığınız zevcelerinizi analarınız kılmamıştır. Evlat edindiğiniz kimseleri de öz oğullarınız kılmamıştır. Bunlar ağızlarınızIa söylediğiniz sözlerinizden ibarettir. Allah hak olanı söyler, doğru yola ileten de O'dur.

5. Onları babalarına nisbet edip çağırın. Bu, Allah nezdinde daha adildir. Eğer babalarını bilmiyor iseniz, dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdırlar. Hata etmenizden dolayı size bir günah yoktur, ama kalblerinizin kastettiği müstesnadır. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı (4. ayete dair) beş (beşinci ayete dair de altı) başlık (olmak üzere toplam onbir başlık) halinde sunacağız:

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi:

2- Kalb:

3- Kimsenin iki Kalbi Olamaz:

4- Zihar:

5- Evlatlıklar Öz Oğul Değildir:

6- Beşinci Ayetin Nüzul Sebebi ve Evlatlıkların Babalarına Nisbet Edilmesi Gereği:

7- Evlatlıkları Bilerek Yada Bilmeyerek Babalarından Başkalarına Nisbet Etmenin Hükmü:

8- Kasıt ve Hatanın Hükmü:

9- Evlatlık Edinmenin Gerçekle Bir ilgisi Yoktur:

10- Evlatlıklar:

11- Bilerek Kendisini Babasından Başkasına Nisbet Edenin Durumu:

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi:

 

Mücahid dedi ki: Bu ayet-i kerıme dehası dolayısıyla "iki kalbli" diye anılan Kureyş'ten bir adam hakkında nazil olmuştur. Bu kişi de: Benim içimde iki kalbim vardır. Bunların herbirisi ile Muhammed'in aklından daha üstün bir seviyede aklederim, diyordu. (Mücahid) dedi ki: Bu adam Fihr'den idi.

 

el-Vahidi, el-Kuşeyri ve başkaları da şöyle demişlerdir: Bu ayet-i kerime Fihrli Cemil b. Ma'mer hakkında inmiştir. Duyduğunu ezberleyen bir adamdı. Kureyşliler: Bu adam bunca şeyiancak iki kalb sahibi olduğu için ezberleyebilir, diyorlardı. Bu adam da şöyle dermiş: Benim iki kalbim var. Bu iki kalb sayesinde Muhammed'in aklından daha üstün bir akıl sahibiyim. Bedir günü müşrikler beraberlerinde Cemi! b. Ma'mer de bulunduğu halde yenilgiye uğrayınca, Ebu Süfyan onu kervan arasında ayakkabılarından birisini ayağına giyinmiş, öbürünü ise eline asmış (almış) olduğu halde görünce, Ebu Süfyan kendisine: İnsanların hali nedir? diye sormuş, o da: Bozguna uğradılar diye cevab vermişti. Bu sefer Ebu Süfyan ona: Peki ne diye senin ayakkabılarından bir teki elinde, diğeri ayağında? diye sorunca, adam: Ben her ikisinin de ayağımda olduğunu zannediyordum, diye cevab verdi. İşte o Vakit eğer iki kalbi bulunmuş olsaydı, o ayakkabılarından bir tekini elinde unutmazdı, diyerek gerçeği anlamış oldular.

 

es-Süheyli de dedi ki: Cemil b. Ma'mer el-Cumahi'nin nesebi geriye doğru şöyledir: Cemil'in babası Ma'mer, onun babası Hubeyb, onun babası Vehb, onun babası Huzafe, onun babası da Cumah'tır. Cumah'ın asıl adı da Teym'dir. Bu kişi "iki kalb sahibi" diye anılırdı. Ayet-i kerime onun hakkında nazil oldu. Şairin şu beyiti de onun hakkındadır: "Benim Medine'de kalışım nasıl olur ki, Cemil b. Ma'mer oradan maksadını elde etmiş iken."

 

Derim ki: Adının bu şekilde Cemil b. Ma'mer olduğunu söylemişlerdir. ezZemahşeri ise adını Cemil b. Esed el-Fihri diye vermektedir.

 

İbn Abbas da şöyle demektedir: Ayetin nüzul sebebi şudur: Bazı münafıklar: Muhammed'in iki kalbi vardır. Çünkü o herhangi bir husus ile meşgul iken bir başka işle uğraşıyor, sonra tekrar önceki işine geri dönüyor, demişlerdi. Onlar Peygamber hakkında bunu söylemişlerdi, Yüce Allah da onları bu buyruğu ile yalanladı.

 

Ayetin Abdullah b. Hatal hakkında indiği de söylenmiştir. ez-Zühri ve İbn Hibban dediler ki: Bu buyruk, Peygamber (s.a.v.)'ın Zeyd b. Harise'yi evlatlık edinmesi hakkında bir temsil olmak üzere nazil olmuştur. Yani bir adamın iki kalbi olmayacağı gibi, aynı şekilde tek bir evlat iki ayrı babanın oğlu olamaz.

 

en-Nehhas ise şöyle demiştir: Bu, dil bakımından sahih olmayan zayıf bir görüştür. Aynı zamanda bu ez-Zühri'den gelen munkati' rivayetlerdendir. Bunu ondan Ma'mer rivayet etmiştir.

 

Bu buyruğun, zihar yapan'kişiye verilmiş bir örnek olduğu da söylenmiştir. Yani bir adamın iki kalbi olamayacağı gibi, aynı şekilde iki annesi de olmaz, zihar yapan kimsenin hanımı o kimsenin annesi olamaz.

 

Bir diğer açıklama da şöyledir: Münafıklardan bir kimse: Benim bana şunu emreden bir kalbim, şunu da emreden başka bir kalbim var, derdi. Buna göre münafık iki kalp sahibi olmaktadır. Maksat, münafıklığı reddetmektir.

 

Bir başka açıklamaya göre: Aynı kalbte hem Allah'ı inkar ve küfür, hem de iman birarada bulunamaz. Tıpkı bir adamın göğsünde iki kalbin birarada olamayacağı gibi. Buna göre ayet, aynı kalpte birbirinden farklı iki inanç birarada bulunamaz, demektir.

 

Genel olarak ayet-i kerimeden açıkça anlaşılan şudur: O dönemde Arapların inanmış olduğu birtakım şeyler reddedilmekte ve bu hususta işlerin hakikati onlara. bildirilmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

2- Kalb:

 

Kalb, koniye benzer, küçük bir et parçasıdır. Yüce Allah bunu Ademoğlunun bünyesinde yaratmış ve onu ilmin mahalli kılmıştır. Kul, bu kalbinde kitaplara 'sığmayacak bilgileri kaydeder. Yüce Allah hatt-ı ilahi ile bu bilgileri kalpte yazar, Rabbani hıfz ile onu tesbit eder. Öyle ki, onu etraflıca bellemiş olur ve ondan bir şey unutmaz.

 

Kalb iki etki ve düşünceye maruzdur. Bunlardan birisi melektendir, birisi de şeytandandır. Peygamber (s.a.v.)'ın buyurduğu gibi. Bu hadisi Tirmizi rivayet etmiş olup (bu hususa dair açıklamalar) daha önceden el-Bakara Suresi'nde (7. ayet, 3. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. Kalb hatıra gelen çeşitli düşüncelerin, vesveselerin, küfür ve imanın mahalli olduğu gibi; (günah) üzere ısrarın da, dönüşün de yeridir. Tedirginliğin, rahat ve sükunun cereyan ettiği yer de orasıdır. Ayet-i kerimede anlam şöyledir: Küfür ve iman, hidayet ve dalalet, Allah'a dönüş ve günaha ısrar aynı kalpte birarada bulunamaz. Bu ifade ile herhangi bir kimsenin bu hususta vehim olarak kabul ettiği hakikat ya da mecaz anlamı ile ilgili herbir anlayışı reddetmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

3- Kimsenin iki Kalbi Olamaz:

 

Yüce Allah bu ayet-i kerime ile iki kalbli hiçbir kimsenin bulunmadığını haber vermektedir. Bu ifadelerle böylelikle daha önce sözleri edilen münafıklar tenkid edilmektedir. Herkesin sadece bir kalbi vardır ve bu kalp te ya iman ya da küfür bulunur. Münafıklık ise ortada bir yerdedir. Yüce Allah, bunu reddetmekte ve aslın tek kalb olduğunu beyan etmektedir. İşte kişi bu kabilden hususlara bu ayet-i kerimeyi delil gösterebilir. Herhangi bir şey unutur yahut yanıldığı takdirde özür beyan etmek üzere: Allah hiçbir adamın içinde iki kalb yaratmamıştır, diyebilir.

 

4- Zihar:

 

"Zihar yaptığınız zevcelerinizi de analarınız kılmamıştır" buyruğu ile kişinin hanımına: Sen benim için anamın sırtı gibisin demesini kastetmektedir. Bu da Yüce Allah'ın izni ile ileride açıklaması geleceği üzere el-Mücadele Süresi'nde (3-4. ayetlerin tefsirinde) sözkonusu edilecektir.

 

5- Evlatlıklar Öz Oğul Değildir:

 

"Evlat edindiğiniz kimseleri de öz oğullarınız kılmamıştır" buyruğu tefsir alimlerinin icmaı ile Zeyd b. Harise hakkında inmiştir. İmamların rivayet ettiğine göre İbn Ömer şöyle demiştir: Bizler Harise oğlu Zeyd'i hep "Muhammed'in oğlu Zeyd" diye çağırırdık; ta ki: "Onları babalarına nisbet edip çağırın. Bu, Allah nezdinde daha adildir" ayeti nazil oluncaya kadar.

 

Enes b. Malik ve başkalarından rivayet edildiğine göre Zeyd, Şam taraflarından esir alınıp getirilmişti. Onu Tihame'den bir grup atlı esir almış, Hakim b. Hizam b. Huveylid onu satın almış, halası Hadice'ye hibe etmiş, Hadice de onu Peygamber (s.a.v.)'e hibe etmişti. Peygamber de Zeyd'i hürriyetine kavuşturup evlatlık edinmişti. Bir süre yanında kaldıktan sonra amcası ve babası onun fidyesini verip kurtarmak arzusu ile geldiler. Peygamber (s.a.v.) kendilerine -ki bu peygamber olarak gönderilmesinden önce olmuştur-: "Onu istediğini seçmekte serbest bırakın dedi. Eğer sizi tercih edecek olursa, sizden hiçbir fidye almaksızın sizin olsun." Ancak Zeyd Rasülullah (s.a.v.)'ın yanında köle kalmayı hürriyetine ve kavminin yanına gitmeye tercih etti. Bunun üzerine Rasülullah (s.a.v.) şöyle deçli: "Ey Kureyşliler, tanık olunuz ki bu benim oğlumdur. O bana mirasçı olur ve ben ona mirasçı olurum." Peygamber Kureyşlilerin meclislerini tek tek dolaşır ve onları bu hususa şahit tutardı. Amcası ve babası bu işe razı olarak geri döndüler.

 

Zeyd, esir alındığı sırada babası Şam'da dolaşır durur ve şu beyitleri okurdu: "Ağladım, Zeyd için neler yaptığını bilmeyip Hayatta mı acaba, umulur mu gelmesi? Yoksa ecel gelip onu buldu mu? Bilemiyorum, Allah'a andolsun ve işte ben soruyorum: Benden sonra acaba kır mı seni yuttu, yoksa dağ mı seni aldı? Bilebilseydim keşke, bir gün gelip, dönecek misin acaba? Evet, dünyada bana dönüşün yeter, başka şey istemem. Hatırlatıyor güneş doğuşuyla bana onu, Batıda kaybolduğu vakit de onun hatırası görünür bana. Rüzgarlar esti mi onun hatırası canlanır, Ah, ne kadar da uzadı ona duyduğum üzüntü ve onun için duyduğum endişe! Bütün gayretimle hızlıca süreceğim devemi, yerin dört bir yanında. Ben dolaşmaktan asla usanmayacağım develer usansa da. Hayatım boyunca bu böyle gidecek yahut ölüm gelip bulacak beni. Her kişi fanidir elbet, emel onu aldatsa da."

 

Ona Mekke'de olduğu haberi verilince, onun bulunduğu yere geldi ve orada öldü.

 

Yine rivayet edildiğine göre babası yanına gelince; Peygamber (s.a.v.) açıkladığımız şekilde onu muhayyer bırakmış, babası geri dönüp gitmişti.

 

Zeyd'in fazileti ve şerefine dair yeterli açıklamalar Yüce Allah'ın: ''Nihayet Zeyd'in o kadın ile bir bağı kalmayınca ... "(el-Ahzab, 37) buyruğunu açıklarken -inşaallah- gelecektir.

 

Zeyd, Mute'de hicretin sekizinci yılında Şam topraklarında şehid düşmüştür. Peygamber (s.a.v.) sözü geçen gazada onu kumandan olarak tayin etmiş ve şöyle buyurmuştu: "Zeyd öldürülürse Ca'fer, Ca'fer öldürülürse Abdullah b. Revaha kumandan olsun," Her üçü de bu gazada şehit düştüler. Allah hepsinden razı olsun.

 

Resulullah (s.a.v.)'e Zeyd ile Ca'fer'in şehid düştüğü haberi verilince ağlayıp: "İki kardeşim, benim iki tesellicim ve benim kendileriyle konuşup sohbet ettiğim iki kişi" diye buyurdu.

 

6- Beşinci Ayetin Nüzul Sebebi ve Evlatlıkların Babalarına Nisbet Edilmesi Gereği:

 

"Onları babalarına nisbet edip çağırın" buyruğu daha önce açıklandığı üzere Zeyd b. Harise hakkında inmiştir. İbn Ömer'in: Biz Zeyd b. Harise'yi ancak "Zeyd b. Muhammed" diye çağırırdık, sözü evlat edinmenin hem cahiliye döneminde, hem İslam geldikten sonra uygulamada olduğuna delildir. Evlat edinmek dolayısıyla karşılıklı miras almak ve yardımlaşmak sözkonusu idi. Bu Yüce Allah tarafından: "Onları babalarına nisbet edip çağırın. Bu Allah nezdinde daha adildir" buyruğu ile Allahtarafından nesh edilinceye kadar böylece devam etti. Bu buyrukla Yüce Allah, evlat edinme hükmünü kaldırdı ve bunun gereği olan sözleri kullanmayı yasaklayarak buyruğu ile daha uygun ve adaletli olanın kişinin babasına nisbet edilmesi olduğunu gösterdi. Denildiğine göre cahiliye döneminde bir kimse birisinin gayreti, yiğitliği ve görünüşü hoşuna gidecek olursa, onu kendisine katar ve mirasından diğer erkek çocuklarının payı gibi ona pay ayırırdı. Bu evlat da o kimseye nisbet edilir ve; "filan oğlu filan" denilirdi.

 

en-Nehhas dedi ki: Bu ayet-i kerıme Arapların uygulayageldikleri evlad edinmeyi neshetmektedir. Bu da sünnetin Kur'an ile nesh edilmesine bir örnektir. Bu buyruğu ile çağırdıkları kimseyi bilinen babasına nisbetle çağırmalarını emretmektedir. Eğer o kişinin bilinen bir babası yok ise, bu sefer onun mevlasına (onu azad eden e) nisbet ile çağırsınlar. Şayet bilinen bir velası yoksa o takdirde ona -dinde- kardeşim, demek gerekir. Çünkü Yüce Allah: "Mü'minler ancak kardeştider" (el-Hucurat, 10) diye buyurmaktadır.

 

7- Evlatlıkları Bilerek Yada Bilmeyerek Babalarından Başkalarına Nisbet Etmenin Hükmü:

 

Bir kimse o evlatlığı evlat edinen babasına nisbet edecek olursa ve bunu hata ile yanılarak yapmış ise -ki bu da kasıt olmaksızın dilinden kaçırıvermesi ile olur- günah ya da sorumluluk sözkonusu değildir. Çünkü; "hata etmenizden dolayı size bir günah yoktur, ama kalblerinizin kastettiği müstesnadır" diye buyurmaktadır. Aynı şekilde bir kimseyi babasının o olduğu zannı ile babasından başkasına nisbet ederek çağıran bir kişi için de bir mahzur sözkonusu değildir. Bunu Katade söylemiştir.

 

Ancak bu hüküm evlatlık olarak evlat edinen babasına nisbeti daha yaygın olarak bilinen kimseler hakkında cereyan etmez. el-Mikdad b. Amr'ın durumunda olduğu gibi. O çoğunlukla evlatlık nesebi ile bilinirdi. Hatta el-Mikdad hemen hemen ancak el-Mikdad b. el-Esved diye bilinir. el-Esved b. Abdi Yağus cahiliye döneminde onu evlatlık edinmiş ve böylece meşhur olmuştur. Bu ayet-i kerime nazil olunca el-Mikdad: Ben Amr'ın oğluyum, demişti. Bununla birlikte o "el-Esved'in oğlu" diye anılmaya devam etti. Bununla birlikte geçmişte onu el-Mikdad b. el-Esved diye çağıranların bunu kasten yapmış olsalar dahi günahkar olduklarını söyleyen kimsenin olduğu bilinmemektedir.

 

Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim'in durumu da böyledir. O, Ebu Huzeyfe'ye nisbet edilerek çağrılıyordu. Bunların dışında evlatlık edinilip babasından başkasına nisbet edilen, böylece ünlenen ve çoğunlukla bilinen ismi bu olan daha başka kimseler de böyledir.

 

Ancak bu durum Zeyd b. Harise hakkında farklıdır. Onun: "Zeyd b. Muhammed" diye anılması caiz değildir. Bir kimse bunu kasten söyleyecek olursa, Yüce Allah'ın: "Ama kalblerinizin kastettiği müstesnadır" buyruğu dolayısıyla günah işlemiş olur. Yani içten içe, kasıtlı olarak böyle çağıracak olursanız sizin için günah vardır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

İşte bundan dolayı da daha sonra "Allah" kasten "çok bağışlayandır"; hata yoluyla yapılan çağırmaların günahını kaldırmak suretiyle de "çok merhamet edendir" diye buyurmaktadır.

 

8- Kasıt ve Hatanın Hükmü:

 

Şöyle denilmiştir: Şanı Yüce Allah'ın: "Hata etmenizden dolayı size bir günah yoktur" buyruğu mücmeldir. Hangi konuda hata ederseniz, sizin için vebal yoktur, demektir. Ata ve birçok ilim adamının fetvası da bu doğrultuda idi. Buna göre bir kimse borçlusundan hakkını tamamiyle almadıkça, onun yakasını bırakmayacağına (yanından ayrılmayacağına) yemin edecek olur da kendi görüşüne göre kaliteli dinarlarla borcunun ödendiğini kabul edip daha sonra bunların kalitesiz (karışık) olduklarını tesbit ederse, bundan dolayı onun için bir vebal yoktur. Aynı şekilde ona göre bir kimse filan kimseye selam vermeyeceğine dair yemin edip de onu tanımaksızın o kişiye selam verecek olursa, yeminini bozmuş olmaz. Çünkü o, bu işi kasten yapmış değildir.

 

"Ama kalblerinizin kastettiği" buyruğundaki (...) daha önce geçen "hata etmenizden dolayı" anlamındaki buyrukta yer alan (...)'a uyarak cer konumundadır. Bununla birlikte bir mübteda takdiri ile ref' mahallinde olması da mümkündür. İfadenin takdiri de şu anlamda olur: Ama kendisinden Katade ve başkaları şöyle demişlerdir: Bir kimse bir kişiyi babası odur zannıyla, babasından başkasına nisbet edecek olur da bunu hataen yaparsa, işte bu Yüce Allah'ın üzerinden günahı kaldırdığı husustur. Hitab ettiği esnada evlad edinmek kastı olmaksızın "oğulcuğum" demesidir, diye de açıklanmıştır.

 

9- Evlatlık Edinmenin Gerçekle Bir ilgisi Yoktur:

 

Yüce Allah'ın: "Bunlar ağızlarınızIa söylediğiniz sözlerinizden ibarettir" buyruğunda yer alan "ağızlarınızIa" lafzı böyle bir sözün batıl olduğunu pekiştirmektedir. Yani bu, vakıada gerçeği olmayan bir sözdür. Sadece dil ile söylenen bir sözden ibarettir. Bu da bir kimsenin: Ben ayaklarım üzerinde sana doğru yürüyerek geliyorum derken, bununla ona iyilik yapmayı kaste tmesine benzer. Bu gibi ifadeler pek çoktur. Bu anlamda (sadece laftan ibaret olup gerçeği olmayan sözlerin mahiyeti hakkında) açıklamalar daha önceden birkaç yerde (Al-i İmran, 167. ayetin tefsiri; et-Tevbe, 30. ayet, 4. başlık ... ) geçmiş bulunmaktadır.

"Allah hak olanı söyler." Burada "hak olan" hazfedilmiş bir mastarın sıfatıdır. Hak olan sözü söyler, demektir.

 

"Doğru yola ileten de O'dur." Yani doğru yolu o açıklar. Buna göre; "İletir" harf-i cerre gerek olmaksızın te addi eder (geçişli olur).

 

10- Evlatlıklar:

 

"Evlat edindiğiniz kimseler" anlamı verilen; (...) lafzı, (...)in çoğuludur. Bu da babasından başkasına nisbet ile çağırılan yahut ta kendisini babasından başkasına nisbet eden kimse demektir. Bunun mastarı da; (...) diye "dal" harfi esreli olarak kullanılır.

 

Şanı Yüce Allah, başkalarına nisbet ile çağırılan evlatlıkların, sulben babalarına nisbet edilmelerini emretmektedir. Bu hususta babası bilinmeyen ve nesebleri şöhret kazanmamış olan kimseler ise, dinde kardeş ve mevla (dost)dır.

 

et-Taberi'nin naklettiğine göre Ebu Bekre bu ayet-i kerimeyi okumuş ve:

Ben babası bilinmeyen kimselerdenim. İşte ben sizin dindeki kardeşinizim ve sizin dostunuzum, demiştir. Ondan bunu rivayet eden şöyle demiştir: Allah'a yemin ederim, eğer babasının bir eşek olduğunu bilmiş olsaydı, kendisini ona nisbet edecekti.

Hadis alimleri ise Ebu Bekre'nin adının: Nufey b. el-Haris olduğunu söylemişlerdir.

 

11- Bilerek Kendisini Babasından Başkasına Nisbet Edenin Durumu:

 

Sahih'de hem Sa'd b. Ebi Vakkas'tan, hem Ebu Bekre'den şöyle dedikleri rivayet edilmektedir: Şu sözü kulaklarım işitti ve kalbim belledi ki; Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Her kim babası olmadığını bile bile kendisinin babasından başkasının evladı olduğunu iddia eder (ve kendisini ona nisbet eder) ise, cennet o kimseye haram olur.''

 

Ebu Zerr'den gelen hadiste de o, Peygamber (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinlemiştir: "Bir kimse öyle olmadığını bildiği halde kendisini babasından başkasına nisbet ederek babasının o olduğunu iddia ederse, mutlaka nankörlük etmiş olur."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ahzab 6

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR