ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

AHZAB

9

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَاءتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحاً وَجُنُوداً لَّمْ تَرَوْهَا وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيراً

 

9. Ey iman edenler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani sizlere ordular gelmişti. Biz de üzerlerine bir rüzgar ve göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi görendir.

 

Bu buyrukla Hendek ve (diğer adıyla) Ahzab ile Kureyzaoğulları gazvesi kastedilmektedir. Bu, oldukça şiddetli bir hal idi. Bunun arkasından ise bir nimet, bolluk ve imrenilecek güzellikler ortaya çıkmıştı. Pek çok hükümler, göz kamaştırıcı ve güçlü belgeler ihtiva etmiş bir gazadır. Biz de şanı Yüce Allah'ın yardımı ile yeterli gelecek kadarını on başlık halinde sunacağız:

 

1- Hendek ya da Ahzab Gazvesinin Zamanı ve Sebebi:

2- Hendek Gazvesine Dair Rivayetten Çıkartılacak Bazı Hükümler:

3- Hendeğin Kazılması Esnasında Görülen Mucizeler:

4- Hendek Gazvesinde Cereyan Eden Olaylar;-

5- Müşriklerden Hendeği Aşmaya Çalışanlar ve Diğer Bazı Olaylar:

6- Nuaym b. Mes'ud'un Taktiği:

7- Ahzab'in Dağılışı Kureyş Ordusunun Geri Dönmesi ve Kureyş'in Durumunu Öğrenmek üzere Allah Resulünün Huzeyfe (r.a)'ı Casus Olarak Göndermesi:

8- Kureyzaoğulları üzerine Gidiş:

9- Kureyzaoğulları Gazvesi:

10- Hendek (Ahzab) Gazvesi ile Beni Kureyza Gazvesinin Sonuçları:

 

1- Hendek ya da Ahzab Gazvesinin Zamanı ve Sebebi:

 

Bu gazvenin hangi yılda olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır. İbn İshak dedi ki: Bu gazve hicri beşinci yıl Şevval ayında olmuştur. İbn Vehb ve İbnu'l-Kasım'ın Malik'ten rivayetlerine göre ise Hendek gazvesi dördüncü yılda olmuştur. Kureyzaoğulları gazvesi ile aynı günde olmuştur. Kureyza ile Nadiroğulları gazveleri arasında ise dört yıl vardır. İbn Vehb dedi ki: Ben Malik'i şöyle derken dinledim: Resulullah (s.a.v.)'e Medine içinde kalınarak savaşma emrini vermişti. İşte bu Yüce Allah'ın: "Hani onlar size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. O vakit gözler yerinden kaymış, yürekler de gırtlaklara varmıştı" (el-Ahzab, 10) buyruğu bunu anlatmaktadır.

 

(Malik devamla) dedi ki: İşte bu Hendek günü olmuştu. Kureyşliler şuradan geldiler. Yahudiler şuradan, Necidliler de şu taraftan geldiler. Malik şunu anlatmak istiyor: üst taraflarından gelenler Kureyzaoğulları, alt taraflarından gelenler Kureyşlilerle Gatafanlılardır.

 

Bu gazvenin sebebi şu idi: Aralarında Nadroğullarına mensub Kinane b. er-Rabi' b. Ebi'l-Hukayk, Sellam b. Ebi'l-Hukayk, Sellam b. Mişkem ve Huyey b. Ahtab ile Vailoğullarından Ebu Ammar ve Hevze b. Kays'ın bulunduğu -ki bunların hepsi de yahudi idi- yahudilerden bir grup, bu çeşitli kesimleri harekete geçirmiş, kışkırtmış ve onları bir araya getirmişlerdi. Bunlar Nadiroğullarına mensub bir grup ile Vailoğullarına mensub bir başka grup ile beraber yola koyulmuş ve Mekke'ye gitmişlerdi. Rasulullah (s.a.v.) ile savaşmaya çağırmışlar, onlara bu işe koşacak kimselerin yardımı ile birlikte bizzat onlara yardımcı olacaklarına dair söz vermişler. Mekkeliler de onların bu isteklerini kabul etti. Daha sonra sözü geçen bu yahudiler Gatafanlılara gittiler. Onları da aynı şekilde savaşmaya çağırdılar, onlar da bu çağrıyı kabul ettiler.

 

Kureyşliler Ebu Sufyan b. Harb'ın kumandasında savaşa çıktılar. Gatafanlılar da Fezareli Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe b. Bedr'in kumandasında savaşa çıktılar. Uyeyne, Fezarelilerin, Murreoğullarına mensub el-Haris b. Avf, Murreoğullarının, Mes'ud b. Ruhayle de Eşcalilerin başında bulunuyordu.

 

Resulullah (s.a.v.) onların biraraya toplanıp müslümanlarla savaşmak üzere yola çıktıklarını haber alınca, ashabı ile istişare etti. Selman ona hendek kazma teklifini yaptı ve onun görüşünü beğendi.

 

O gün muhacirler: Selman bizdendir dediler, ensar da: Selman bizdendir, dedi. Rasulullah (s.a.v.) da: "Selman bizden, biz ehl-i beyt'teniz" diye buyurdu.

 

Hendek gazvesi Selman'ın, Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte ilk katıldığı gazvedir ve o gün Selman hürriyetine kavuşmuş bulunuyordu. Ey Allah'ın Rasulü, demişti. Biz İran'da etrafımız kuşatılacak olursa hendek kazardık. Bunun üzerine müslümanlar bütün gayretleriyle hendek kazma işinde çalıştılar. Münafıklar ise gerisin geri döndüler ve kimseye görünmemeye çalışarak biri diğerini siper ederek sıvışıp gitmeye koyuldular. Bunların hakkında Kur'an-ı Kerim'den birtakım ayetler nazil oldu ki, bunları İbn İshak ve başkaları zikretmiş bulunmaktadır.

 

Müslümanlardan Hendek'ten payına düşeni bitirenler, diğerlerine yardıma gidiyordu. Bu hendek bitene kadar böylece sürdü.

 

Hendek kazımı esnasında apaçık belgeler ve peygamberin birtakım alametleri de ortaya çıkmıştı.

 

Derim ki: Zikretmiş olduğumuz bu haberde fıkhı bazı incelikler bulunmaktadır. Bu da bir sonraki başlığımızın konusunu teşkil etmektedir.

 

2- Hendek Gazvesine Dair Rivayetten Çıkartılacak Bazı Hükümler:

 

İslam devleti yöneticisi, arkadaşları ile ve özel yakınları ile savaş hususunda istişare eder. Buna dair açıklamalar daha önceden Al-i İmran Suresi (159. ayet, 2. başlık ve devamında) ile en-NemI Suresi'nde (32-34. ayetler, 2. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. Yine bu rivayette düşmana karşı mümkün olan yollarla korunmanın ve bu yolların gereğini yerine getirmenin hükmü de anlaşılmaktadır. Bu husus da daha önceden bir kaç yerde geçmiş bulunmaktadır.

 

Bu rivayetten anlaşıldığına göre hendek kazma işi, insanlar arasında paylaştırılır. Kendi payına düşeni bitirenler, bitirmemiş olanlara yardımcı olurlar. Çünkü müslümanlar kendilerinin dışındakilere karşı tek bir eldirler. Buharı ve Müslim'de el-Bera b. Azib'den şöyle dediği kaydedilmektedir: Ahzab günü Rasulullah (s.a.v.)'ın hendeğin kazılması sırasında hendekten toprak taşıdığını gördüm. Öyle ki tozlar onun karnının tenini görmemi engelleyecek kadar kapatmıştı. Saçları da çoktu. Onun İbn Revaha'nın recezini okurken şunları söylediğini duydum: "Allah'ım, Sen olmasaydın eğer, hidayet bulamazdık biz, Ne sadaka verir, ne namaz kılardık, üzerimize sekinet indir, (Düşmanla) karşılaştığımız takdirde de ayaklar(ımız)a sebat ver." Bu gazvede görülen mucizelere gelince, bunu da bir sonraki başlıkta sözkonusu edeceğiz:

 

3- Hendeğin Kazılması Esnasında Görülen Mucizeler:

 

Nes,!l rivayet ediyor: Muharrar (yani ateşte azad edilmişler)den bir kişi olan Ebu Sekine'den, o Rasülullah (s.a.v.)'ın ashabından birisinden şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasülullah (s.a.v.) hendeğin kazılmasını emredince, karşılarına bir kaya parçası çıktı. Bu onların hendeği kazmalarını (sürdürmeyi) en'gelledi. Rasülullah (s.a.v.) kalktı, kazmayı aldı ve ridasını da hendeğin bir tarafına bırakıp "Rabbinin sözü doğruluk ve adalet bakımından eksiksizdir. 7) (el-En'am, 115) ayetini okudu. Taşın üçte biri kırıldı. Selman-ı Farısı de ayakta durmuş seyrediyordu. Rasülullah (s.a.v.)'ın darbesi ile birlikte bir şimşek çaktı. Sonra ikinci darbeyi indirdi ve yine "Rabbinin sözü ... tamam oldu" ayetini okudu. Bu sefer taşın diğer üçte biri kırıldı ve yine bir şimşek çaktı. Selman da bunu gördü. Sonra üçüncü darbeyi indirdi ve: "Rabbinin sözü doğruluk ve adalet bakımından eksiksizdir" ayetini okudu, taşın diğer üçte biri kırıldı. Rasülullah (s.a.v.) hendekten çıktı, sonra ridasını alıp oturdu. Selman dedi ki: Ey Allah'ın Rasülü! Ben senin darbe indirişini gördüm. İndirdiğin her darbe ile birlikte mutlaka bir de şimşek çakıyordu. Rasülullah (s.a.v.) ona: "Sen bunu gördün mü, ey Selman?" diye sordu. Selman: Seni hak ile gönderen hakkı için yemin ederim ki gördüm, ey Allah'ın Rasülü, dedi. Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu: "Birinci darbeyi vurduğumda bana Kisra'nın Medain'i ve onun etrafındakiler ile daha pek çok şehirler yükseltilerek gösterildi. Öyle ki, ben bunları gözlerimle gördüm." Huzurunda bulunan ashabından olan kimseler ona: Ey Allah'ın Rasülü, dediler. Oraları fethetmeyi, onların çoluk çocuklarını ganimet almayı ve bizim ellerimizle diyarlarını tahrib etmeyi bize nasib kılması için Allah'a dua et. Rasülullah (s.a.v.) dua etti. (Rasülullah devamla buyurdu ki): "Sonra ikinci darbeyi vurdum. Bu sefer Kayser'in şehirleri, onların etrafındakiler bana yükseltildi ve nihayet ben onları gözlerimle gördüm." Ey Allah'ın Rasülü, dediler. Oraları fethetmek, çoluk-çocuklarını bizlere ganimet vermesi için ve ellerimizle yurtlarını tahrib etmesi için Yüce Allah'a dua et, dediler. Rasülullah (s.a.v.) da dua etti. "Sonra üçüncü darbeyi indirdim. Bu sefer bana Habeşlilerin şehirleri ve onların etrafında bulunan kasabalar onları gözlerimle görünceye kadar yükseltildi," Rasülullah (s.a.v.) bu esnada şöyle buyurdu: "Sizlere ilişmedikleri sürece siz de Habeşlilere ilişmeyiniz. Türkler de sizleri terkettikleri sürece siz de onları bırakınız."

 

Bunu aynı şekilde el-Bera'dan da şöylece rivayet etmiştir.: Resulullah. (s.a.v.) bizlere hendeği kazmayı emredince karşımıza kazmaların işlemediği bir kaya çıktı. Durumu Resulullah (s.a.v.)'e bildirdik. Resulullah (s.a.v.) gelip üzerindeki elbiseyi bir kenara bıraktıktan sonra kazmayı aldı ve: "Bismillah" deyip bir darbe indirdi. Kayanın üçte biri kırıldı. Sonra şöyle buyurdu: "Allahu ekber. Bana Şam diyarının anahtarları verildi. Allah'a yemin ederim, ben şu anda bu bulunduğum yerden oranın kırmızı (tuğlalı) saraylarını görmekteyim." Sonra bir darbe daha indirdi ve: '''Bismillah'' dedi. Bir üçte biri daha kırıldı ve arkasından şöyle buyurdu: "Allahu ekber. Bana Farsların (diyarının) anahtarları verildi. Allah'a yemin ederim, Medain'in beyaz sarayını görüyorum." Sonra üçüncü bir darbe indirdi ve "Bismillah" dedi ve taş parçalandı ve buyurdu ki: "Allahu ekber. Bana Yemen'in anahtarları verildi. Allah'a yemin ederim San'a'nın kapısını görüyorum.'' Ebu Muhammed Abdu'l-Hak bu hadisin sahih olduğunu bildirmiştir.

 

4- Hendek Gazvesinde Cereyan Eden Olaylar;-

 

Rasulullah (s.a.v.) hendek kazma işini bitirdikten sonra Kureyşliler -beraberlerinde bulunan Kinane ve Tihameliler ile birlikte- yaklaşık onbin kişi ile Gatafanlılar da beraberlerinde bulunan Necidlilerle birlikte geldiler ve Uhud'un yan tarafında konakladılar. Resulullah (s.a.v.) ile müslümanlar da Sel' dağı üzerinde konakladılar. Yaklaşık üç bin kişi idiler. Askerlerini yerleştirdiler. Hendek ise kendileri ile müşrikler arasında bulunuyordu. Medine'ye -İbn Şiha'b'ıngörüşüne göre- İbn Um Mektum'u kendisinin yerine vekil olarak bıraktı.

 

Nadiroğullarından, Allah düşmanı Huyey b. Ahtab da çıkıp Kureyzalı Ka'b b. Esed'in yanınagitti. Ka'b Kureyzalıların adına konuşan ve onların başkanı idi. Rasülullah (s.a.v.) ile barış antlaşması yapmış, onunla akitte bulunmuş ve ahitleşmiş idi. Ka'b b. Esed, Huyey b. Ahtab'ın geldiğini işitince, kale kapısını yüzüne kapattı ve ona kapıyı açmayı kabuletmedi. Huyey ona: Kapıyı aç kardeşim, dedi. Ka'b kendisine: Sana kapıyı açmam. Çünkü sen uğursuz bir adamsın. Muhammed'e muhalefet etmemi istiyorsun, ona çağırıyorsun. Ben ise onunla ak it ve antlaşma yapmış bulunuyorum. Ondan da vefakarlıktan ve doğruluktan başka bir şey görmedim. Benimle onun arasındaki anlaşmayı da bozacak değilim. Bunun üzerine Huyey ona şöyle dedi: Kapıyı aç ki seninle konuşayım ve sonra seni bırakıp giderim. Ka'b yine: BÖyle bir şey yapmam, dedi. Bu sefer Huyey ona: Sen, seninle birlikte çorbanı içerim diye korkuyorsun. Bu söze Ka'b kızdı ve kapıyı ona açtı.

 

Huyey: Ey Ka'b dedi: Ben sana zamanın güç ve kuvvetini getirdim. Sana Kureyş'i ve onların ileri gelenleri, Gatafanlıları ve liderlerini getirdim. Bunlar Muhammed'i ve onunla birlikte olanları kökten imha etmek üzere birbirleriyle sözleşmiş bulunuyorlar.

 

Ka'b ona şöyle dedi: Allah'a yemin ederim ki, sen zamanın zilletini ve hiçbir yağmur yükü bulunmayan boş bulutları getirdin. Yazıklar olsun sana ey Huyey! Beni bırak, ben senin yapmamı istediğin şeyi yapacak değilim. Ancak Huyey, Ka'b'in yakasını bırakmadı. Ona vaadlerde bulundu, onu kandırmaya çalıştı. Nihayet onun tekliflerini kabul etti ve Muhammed (s.a.v.) ile ashabına yardımcı olmamak, buna karşılık kendileri ile birlikte yola koyulmak üzere akitleşti. Bu sefer Huyey b. Ahtab ona şöyle dedi: Kureyş ve Gatafanlılar çekip gittiklerinde ben beraberimdeki yahudilerle birlikte senin tarafına katılırım.

 

Ka'b ile Huyey'in arasında meydana gelen bu sözleşme Peygamber (s.a.v.)'e ulaşınca, Peygamber Hazreclilerin lideri olan Sa'd b. Ubade ile Evslilerin lideri Sa'd b. Muaz'ı onlarla birlikte de Abdullah b. Revaha ile Havvat b. Cubeyr'i gönderdi. Rasülullah (s.a.v.) onlara şöyle buyurdu: "Kureyzaoğullarına gidiniz. Şayet bize anlatılanlar gerçek ise (geldiğinizde) bu hususu bize üstü kapalı ifadelerle anlatın ve insanların maneviyatını kırmayın. Şayet söyledikleri yalan ise bunu herkesin önünde açık açık söyleyin."

 

Kalkıp Kureyzalıların yanına gittiler. Onların kendilerine anlatılandan daha kötü bir halde olduklarını gördüler. Rasülullah (s.a.v.)'e dil uzattılar ve şöyle dediler: Bizim onunla herhangi bir antlaşmamız yoktur. Sa'd b. Muaz onlara hakaret ettiği gibi, onlar da ona hakaret ettiler. Sa'd b. Muaz bir parça sert idi. Sa'd b. Ubade ona: Onlarla sövüşmeyi bırak, çünkü onlar arasında bundan daha fazlası vardır.

 

Nihayet her iki Sa'd, Rasülullah (s.a.v.)'ın yanına bir grup müslüman ile birlikte olduğu bir sırada vardılar ve ona: Adal ve el-Kare, dediler. Onlar bu sözleriyle Adal ve el-Karelilerin, Reci'de şehid düşen Ubeyy ve arkadaşlarına verilen ahdin bozulmuş olduğunu ifade etmiş oluyorlardı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.): "Müjdeler olsun size ey müslümanlar" diye buyurdu.

 

İşte o esnada bela büyüdü, korku arttı. Müslümanlara düşmanları üstlerinden yani doğu tarafından, vadinin üst tarafından ve batı tarafından, vadinin iç taraflarından, altlarından gelmeye başladılar. Öyle ki, Allah hakkında çeşitli zanlar beslemeye koyuldular. Münafıklar gizlediklerinin birçoğunu açığa çıkardılar. Kimisi: Bizim evlerimiz korumasızdır. Haydi oraya gidelim, çünkü biz onlara gelecek bir zarardan korkuyoruz, dediler. Bu sözü söyleyenlerden birisi de Evs b. Kayzı idi. Kimileri: Muhammed bize Kisra ve Kayser'in hazinelerinin fethedileceğini vaadediyor. Halbuki bugün bizden herhangi bir kimse def-i hacet için gitmekten dahi korkmaktadır, demişti. Bu sözü söyleyenlerden birisi de Amr b. Avfoğullarına mensub birisi olan Muattib b. Kuşeyr idi.

 

Resulullah (s.a.v.) ve müşrikler, bir aya yakın, yirmi küsur gün ok ve taş atmalar dışında aralarında herhangi bir çarpışma olmaksızın kaldılar. Resulullah (s.a.v.) müslümanların sıkıntılarının oldukça ağırlaştığını görünce, Fezareli Uyeyne b. Hısn ile Murreli el-Haris b. Avf'a haber gönderdi. Bu ikisi Gatafanlıların kumandanı idiler. Beraberlerinde bulunan Gatafanlılar ile gidip Kureyşlileri yardımsız bırakarak kavimleri ile dönmeleri karşılığında Medine mahsullerinin üçte birini vereceğini söyledi. Böyle bir konuşma henüz bir görüşme şeklinde idi, bir akid haline gelmemişti. Resulullah (s.a.v.) bu ikisinin bu teklife razı olduklarını görünce, Sa'd b. Muaz ile Sa'd b. Ubade'nin yanına gitti, bu hususu onlara zikredip onlarla danıştı. Onlar da şöyle dediler: Ey Allah'ın Rasulü, bu senin sevdiğin ve senin için yapmamızı istediğin bir iş midir, yoksa Allah'ın sana emredip bizim de dinleyip itaat etmemiz gereken bir husus mudur, yoksa senin bizim faydamıza yapmak istediğin bir şey midir? Peygamber: "Hayır. Ben bu işi sizin faydanız için yapmak istiyorum, dedi. Allah'a yemin ederim, benim bu işi yapmamın tek sebebi, bütün Arapların elbirlik edip sizin üzerinize gelmiş olduklarını görmemdir. Başka hiçbir sebebi yoktur."

 

Bunun üzerine Sa'd b. Muaz ona şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasülü! Allah'a yemin ederim, biz de, bu kavim de Allah'a şirk koşuyorduk, putlara tapıyorduk. Allah'a ibadet etmiyor, tanımıyorduk. Fakat ya satın almak yahut ta misafir olarak kendilerine ikram edilmek dışında, bizim mahsullerimizden herhangi bir şeyi ele geçirebilme umuduna kapılmamışlardı. Şimdi Allah bizi İslam ile şereflendirmiş, bizi bu dine iletmiş, seninle bizi yüceltmiş iken mi mallarımızdan onlara bir şeyler vereceğiz? Allah'a yemin ederim, Allah bizimle onlar arasında hüküm verinceye kadar onlara kılıçtan başka verecek hiçbir şeyimiz yoktur.

 

Rasülullah (s.a.v.) buna çok sevindi ve: "Madem böyle istiyorsunuz, böyle olsun" diye buyurdu. Uyeyne ile el-Haris'e de: "Çekip gidiniz. Size kılıçtan başka verecek bir şeyimiz yoktur" dedi. Sa'd'da henüz şahidleri yazılmamış bulunan antlaşma müsveddesinin yazıldığı sahifeyi eline aldı ve sildi.

 

5- Müşriklerden Hendeği Aşmaya Çalışanlar ve Diğer Bazı Olaylar:

 

Resulullah (s.a.v.) ile müslümanlar bu halleri üzere kalmaya devam ederken müşrikler de onları kuşatmayı sürdürüyorlardı. Aralarında herhangi bir çarpışma olmuyordu. Ancak aralarında Amir b. Luey oğullarına mensub Amr b. Abdi Vüdd el-Amiri, Ebu Cehil'in oğlu İkrime, Hubeyre b. Ebi Vehb. Fihroğullarından Dırar b. el-Hattab gibi Kureyşlilerin en iyi ata binicileri ve kahramanlarından olan bazı süvariler, hendeğin kıyısına kadar gelip durdular. Hendeği gördüklerinde: Şüphesiz ki bu büyük bir tuzaktır. Araplar böyle bir tuzak hazırlamasını bilmiyorlar, dediler.

 

Daha sonra hendeğin dar bir yerini bulmaya çalıştılar. Atlarını hendeği aşmak için mahmuzladılar ve atları ile birlikte hendeği aştılar. Hendek ile Sel' tepesi arasında bir yere ulaştılar.

 

Ali b. Ebi Talib (r.a) müslümanlardan bir grup ile birlikte karşılarına çıktılar ve aşıp geldikleri o zayıf noktayı karşılarına kapattıiar. Diğer atlılar da onlara doğru gelmeye başladılar. Amr b. Abdi Vüdd, Bedir günü almış olduğu yaraların etkisi ile Uhud'da bulunmamıştı. Hendek günü de kahramanlığını göstermek istemişti. Beraberindeki atlılarla birlikte hendeği aşıp durduğu yere gelince: Teke tek çarpışacak kimse var mı? diye seslendi. Ali b. Ebi Talib karşısına çıktı ve ona: Ey Amr dedi, bize ulaştığına göre sen iki hususa davet edilecek olursan, mutlaka bunlardan birisini kabul edece-ğine dair Allah'a söz vermişsin. Öyle mi? Amr: Evet deyince, Ali (r.a.): Ben seni Allah'a ve İslam'a çağırıyorum, dedi. Amr: Böyle bir şeye ihtiyacım yok. diye cevap verdi. Bu sefer Ali (r.a) ona: O halde seni teke tek çarpışmaya davet ediyorum, dedi. Amr: Kardeşimin oğlu Allah'a yemin ederim benimle baban arasındaki ilişkiler dolayısıyla seni öldürmek istemiyorum, dedi. Bu sefer Ali (r.a.) kendisine: Ben ise Allah'a yemin ederim seni öldürmeyi istiyorum, diye cevap verdi.

 

Bu sözler üzerine Amr b. Abdi Müdd oldukça kızdı, atından indi, atının bacaklarını kestikten sonra Ali (r.a)'a doğru yürüdü. Her ikisi de birbirleriyle çarpışmaya, karşılıklı darbeler vurmaya başladılar. Nihayet Öyle bir toz bulutu meydana geldi ki görünmez oldular. Tozlar dumanlar geri çekildiğinde Ali (r.a)'ın Amr'ın göğsü üzerinde olup başını kesmekte olduğu görüldü. Arkadaşları Amr'ın Ali tarafından Öldürüldüğünü görünce, atları ile hendeğin dar yerini aşıp gerisin geri kaçtılar. Ali (r.a) da bu olay ile ilgili olarak şu beyitleri söyledi: "Beyinsizliği dolayısıyla taşlara (putlara) yardıma koştu, Ben ise çarpışarak Muhammed'in dinine yardımcı oldum. Onunla teke tek çarpıştım ve yere yıkılmış halde bıraktım onu.

 

Onu Kumlar ile tepecikler arasında hurma kütüğü gibi bıraktım. Onun üzerindeki elbiselere -afif davranarak- ilişmedim ve şayet ben, Elbisesiyle örtünen olsaydım, elbetteki o üzerimdeki elbise'leri dahi alırdı. Allah dinini ve peygamberini yardımsız bırakacak sanmayın. Ey Ahzab'a katılanlar topluluğu!"

 

İbn Hişam dedi ki: Siyer alimlerinin büyük çoğunluğunun bu beyitlerin Ali (r.a) tarafından söylendiği hususunda şüpheleri vardır. İbn Hişam dedi ki: O gün İkrime b. Ebi Cehil, Amr'ı bırakıp kaçtığında mızrağını dahi bırakıp gitmişti. İşte bu hususta Hassan b. Sabit şöyle demektedir:

 

""Kaçarken mızrağını (bir kenara) atıp bıraktı bize. Keşke İkrime böyle bir şey yapmasaydın, Geri döndün, kaçıp gittin, ceylan yavrusu gibi Sen asıl hedeften sapmış oluyordun, Sırtım geriye güvenlik duyarak çevirmedin, Senin (koşmanı görene) arkan tıpkı bir sırtlan arkası gibiydi."

 

Aişe (r.anha), Hariseoğulları kalesinde idi. Sa'd b. Muaz'ın annesi de onunla beraberdi. Sa'd'ın üzerinde kolunu dışarda bırakan bir zırh vardı. Elinde de harbe bulunuyordu, bu esnada da şu beyiti okuyordu: "Azıcık dur, birazdan savaşa bir erkek deve katılacak, Ecel geldi mi ölümün bir sakıncası olmaz."

 

Sa'd b. Muaz'a o. gün isabet eden bir ok, kolunun damarını koparmıştı. Bu oku ona kimin attığı hususunda farklı görüşler vardır. Denildiğine göre bu oku ona Amir b. Lueyoğullarına mensup Hibban b. Kays b. el-Arika atmış idi.

 

Bu oku attığında ona: Al bu oku ben el-Arika'nın oğluyum demişti. Bu sefer Sa'd (r.a) kendisine: Allah ateşte senin yüzünü terletsin, dedi.

 

Ona bu oku atan kimsenin Hafface b. Asım b. Hibban olduğu söylendiği gibi, ona bu oku atan kişinin Mahzumoğullarının antlaşmalısı Ebu üsame el-Cüşemi olduğu da söylenmiştir.

 

İbn İshak ve başkaları tarafından zikredilen Hassan ile Abdu'l-Muttalib'in kızı Safiye'nin başından o gün cereyan etmiş ilginç bir olay vardır.

 

Abdu'l-Muttalib'in kızı Safiye (r.anha) dedi ki: Ahzab günü biz Hassan b. Sabit'in kalesinde idik. Hassan kadın ve çocuklarla birlikte bizimle beraber bulunuyordu. Peygamber (s.a.v.) ve ashabı ise düşmanın karşısında yer almışlardı, bize gelme imkanları yoktu. Ansızın bir yahudinin etrafta dolaşmakta olduğunu gördük. Ben Hassan'a: Haydi in de bu adamı öldür, dedim, Hassan: Ey Abdu'l-Muttalib'in kızı, ben bu işlerin adamı değilim, dedi. Bunun üzerine ben de bir demir sopa aldım, kaleden inip o kişiyi öldürdüm. Sonra da:

 

Ey Hassan dedim, in de bunun üzerindeki eşyaları al, gel. Onun üzerindeki eşyaları almamı engelleyen tek sebep onun erkek olmasıydı. Bu sefer Hassan: Ey Abdu'l-Muttalib'in kızı, onun üzerinden çıkacak eşyaya benim bir ihtiyacım yok, dedi. Bunun üzerine ben de inip üzerindeki eşyayı aldım.

 

Ancak Ebu Ömer b. Abdi'l-Berr şöyle demektedir: Siyer alimlerinden bir topluluk, Hassan hakkında anlatılan bu olayı kabul etmezler ve şöyle derler: Eğer anlattığınız şekilde Hassan korkak olsaydı, elbetteki cahiliye döneminde de, İslam geldikten sonra da kendilerini hicvettiği kimseler bundan dolayı da onu hicvederlerdi. Hatta oğlu Abdu'r-Rahman da bu sebepten ötürü hicvedilirdi. Çünkü o, Arab şairlerinden en-Necaşi ve başkaları gibi, birçok kimseye hicvedici şiirler yazmış bir kimsedir.

 

6- Nuaym b. Mes'ud'un Taktiği:

 

Eşcalı Nuaym b. Mes'ud b. Amir, Resulullah (s.a.v.)'e gelerek şöyle dedi: Ey Allah'ın Resulü! Ben müslüman oldum, kavmim ise müslüman olduğumu bilmemektedir. Bana istediğin emri verebilirsin.

 

Resulullah (s.a.v.) ona şöyle dedi: "Sen Gatafanlılara mensup bir adamsın.

Sen çıkıp da bize karşı ittifak etmiş olanların dağılmalarını sağlayabilirsen, bizimle birlikte kalmandan daha bir hoşumuza gider. Haydi çık, git. Çünkü savaş bir hiledir."

 

Bunun üzerine Nuaym b. Mes'ud, Kureyzaoğullarına gitti. Cahiliye dönemin de onlarla dostluğu vardı. Ey Kureyzaoğulları dedi. Benim size olan sevgimi, benim sizinle olan özel ilişkimi biliyorsunuz. Onlar: Söyle sen bize göre itham edilecek bir kimse değilsin, dediler. Onlara şöyle dedi: Kureyşliler ile Gatafanlılar sizin durumunuzda değildir. Bu topraklar sizin yaşadığınız topraklardır. Mallarınız, evlatlarınız, kadınlarınız buradadır. Kureyşlilerle, Gatafanlılar ise Muhammed ve arkadaşları ile savaşmaya geldiler. Siz de Muhammed'e karşı bunlara yardımcı oldunuz. Eğer bir fırsat bulacak olurlarsa, onu değerlendirirler. Böyle bir imkan bulamazlarsa, kendi topraklarına geri dönerler ve sizi bu adamla başbaşa bırakırlar. Sizin ise ona karşı koyacak gücünüz yoktur. O bakımdan siz bunlardan bazı rehineler almadıkça onlarla birlikte olup savaşa katılmayınız.

 

Daha sonra Kureyzalıların yanından ayrılıp Kureyş'in yanına gitti ve onlara şöyle dedi: Ey Kureyşliler! Benim size olan sevgimi, Muhammed ile ayrılığımı bilirsiniz. Ben sizin iyiliğinizi isteyerek haber aldığım bir hususu size bildirmemin üzerimde bir hakkınız olduğu görüşündeyim. Yalnız bunu benden duyduğunuzu gizleyeceksiniz. Dediğini yapacağız, dediler. Onlara şunları söyledi: Şunu bilin ki yahudiler Muhammed'i yardımsız bırakmış olmalarına pişman oldular ve ona şöyle bir haber gönderdiler: Biz yaptıklarımıza pişman olduk. Kureyşliler ile Gatafanlıların eşrafından birtakım kimseleri alıp onları sana boyunlarını vurmak üzere teslim etmemiz senin gönlünü eder mi? Bu işe razı olur musun? Bundan sonra da onların geri kalanlarının kökünü kurutuncaya kadar da senin yanında yer alırız.

 

Daha sonra Gatafanlıların yanına giderek onlara da buna benzer sözler söyledi. Cumartesi gecesi şanı Yüce Allah'ın Resulünün ve mü'minlerin lehine bir takdirinin tecellisi olarak Ebu Süfyan, Kureyzaoğullarına, Ebu Cehil'in oğlu ikrime'yi Kureyşlilerle Gatafanlılardan bir grup kişi ile beraber gönderdi. ikrime onlara şunları söyledi: Biz sürekli kalınabilecek bir yerde değiliz, develerimiz, atlarımız telef oldu. Yarın sabah erkenden Muhammed'le savaşmak üzere çıkalım. Onlara şu haberi gönderdiler: Yarın sabah cumartesi günüdür. Cumartesi günü yasağını aştığımız için başımıza neler geldiğini biliyorsunuz. Bununla birlikte siz bize bazı kimseleri rehin vermeden sizinle birlikte savaşmayız.

 

Elçi bu haberi Kureyşlilere götürünce: Allah'a yemin ederiz, Nuaym b. Mes'ud bize doğru söylemiş, dediler. Bu sefer yine onlara elçiler göndererek şu cevabı verdiler: Allah'a yemin ederim, ebediyyen biz size rehin teslim etmeyiz. isterseniz bizimle birlikte savaşa çıkarsınız, aksi takdirde bizimle sizin aranızda herhangi bir antlaşmanın olmadığını biliniz.

 

Bu sefer Kureyzaoğulları: Allah'a yemin ederiz. Nuaym b. Mes'ud bize doğru söylemiş, dediler.

 

Böylelikle Yüce Allah, aralarındaki yardımlaşmayı, dayanışmayı kaldırmış oldu. Söz birlikleri dağıldı, birkaç gece devam eden soğuk esnasında üzerlerine de şiddetli bir rüzgar gönderdi. Rüzgar kaplarını deviriyor, tencere ve kazanbrını ters yüz ediyordu.

 

7- Ahzab'in Dağılışı Kureyş Ordusunun Geri Dönmesi ve Kureyş'in Durumunu Öğrenmek üzere Allah Resulünün Huzeyfe (r.a)'ı Casus Olarak Göndermesi:

 

Ahzab'ın bu şekildeki ayrılıklarına dair haber Resulullah (s.a.v.)'e ulaşınca, onlara dair haber ve bilgireri getirmek üzere Huzeyfe b. el-Yeman'ı gönderdi. Huzeyfe gizlice ve onların farkına varmayacakları bir şekilde karargahlarına gitti. Ebu Süfyan'ın şu sözlerini duydu: Ey Kureyşliler! Her biriniz beraberinde oturduğu kimseyi tanısın. Huzeyfe dedi ki: Hemen yanımda oturan adamın elini tuttum ve: Sen kimsin? diye sordum. o'da bana: Ben filan kişiyim, dedi. Daha sonra Ebu Süfyan şunları söyledi: Haliniz zordur ey Kureyşliler. Allah'a yemin ederim, artık siz kalınamayacak bir yerdesiniz, Yemin olsun ki atlarımız, develerimiz telef oldu. Kureyzaoğulları bize verdikleri sözlerinde durmadı. Bu rüzgardan da gördüğünüz sıkıntıları çekiyoruz. Hiçbir çadırımız yerinde durmuyor, ateş üzerinde tenceremiz kalmıyor, ateş yakamıyoruz. Haydi bineklerinize bininiz, ben gidiyorum, dedi ve devesinin uzerine atladı. Devesinin ön ayağının bağını ancak devesi kalkmış iken çözmüş oldu.

 

Huzeyfe (devamla) dedi ki: Şayet Resulullah (s.a.v.) beni gönderdiğinde: "Şunların yanlarına git ve hallerini öğren, ancak hiçbir şey yapma" dememiş olsaydı, onu bir okla öldürebilirdim. Çekip gittikleri sırada Resulullah (s.a.v.)'in yanına vardım. O'nun, hanımlarından birisine ait Yemen desenli bir örtüye bürünmüş ol'duğu halde ayakta durmuş, namaz kılmakta olduğunu gördüm .. Ona durumu bildirdim, o da Yüce Allah'a hamdetti.

 

Derim ki:. Huzeyfe'nin bu haberi Müslim'in Sahih'inde de zikredilmiştir.

 

Bu haberde pek büyük belgeler vardır, Bunu Cerir, el-A'meş'ten, o İbrahim et-Teymi''den, o babasından rivayet etmiştir. İbrahim babasının şöyle dediğini nakleder: Huzeyfe'nin yanında idik. Bir adam şöyle dedi: Şayet Resulullah: (s.a.v.)'in dönemine yetişmiş olsaydım, onunla birlikte çarpışır ve iyi bir imtihan verirdim. Bunun üzerine Huzeyfe: Sen bunları mı yapacaktın? dedi. Biz Ahzab gecesi Resulullah (s.a.v.) ile birlikte olduğunuzu görmüştüm. Çok şiddetli bir rüzgar ve soğuğa yakalanmıştık. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bana bu adamların haberini getirecek kimse yok mu? Kıyamet gününde Allah onu benimle beraber kılacaktır." Hepimiz sustuk, bizden kimse ona karşılık vermedi. Tekrar: "Bana bunların haberini getirecek adam yok mu? Allah kıyamet gününde onu benimle beraber (cennete) koyacaktır," dedi. Yine sustuk, bizden kimse ona karşılık vermedi. Bu sefer': "Kalk, ey Huzeyfe, bize bu adamların haberini getir" dedi. Allah Resulü benim adımı vererek kalkmamı istediğinde yapacak başka bir şey buIamadım. Şöyle buyurdu: "Git, bana bunların haberlerini getir, fakat onları bana karşı kışkırtacak bir iş de yapma!''

 

Huzeyfe dedi ki: Onun yanından ayrılınca, sanki hiç soğuk isabet etmemiş bir sıcaklık içerisinde yürüyormuş gibiydim. Nihayet onların yanına vardım. Ebu Süfyan'ın sırtını ateşle ısıtmakta olduğunu gördüm. Yayıma bir ok yerleştirdim ve ona oku atmak istedim. Fakat Resülullah (s.a.v.)'in: "Onları bana karşı kışkırtma" dediğini hatırladım. Eğer ona ok atmış olsaydım, hiç şüphesiz ona isabet ettirecektim. Yine tıpkı bir hamamın içindeymişim gibi yürüyerek döndüm. Peygamber'in yanına vardığımda ona durumlarını bildirdim ve söyleyeceklerimi bitirdikten sonra üşümekte olduğumu farkettim. Rasulullah (s.a.v.) namaz kılarken üzerinde bulunan abasınIn artan bölümünil üzerime geçirdi. Sabah oluncaya kadar uyumaya devam ettim. Sabah olunca da: "Ey uykucu kalk, dedi.''

 

Resulullah (s.a.v.) sabahleyin Ahzab'ın geri dönmüş olduklarını görünce Medine'ye geri döndü, müslümanlar da silahlarını bıraktı. Bu sefer Cebrail (a.s) kendisine Dıhye b. Halife el-Kelbi kılığında, üzerinde ipekten bir kadife örtü bulunan bir dişi katır üzerinde geldi ve ona: Ey Muhammed! dedi. Sizler silahlarınızı bırakmış olmakla birlikte, melekler silahlarını bırakmadılar. Allah sana Kureyzaoğulları üzerine gitmeni emretmektedir. İşte ben öncü olarak onların üzerine gidiyor ve içlerine sığındıkları kalelerini sarsıntıya uğratacağım.

 

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) da Kureyzaoğulları üzerine gidilmesini emretti. Buna dair açıklamalar da bir sonraki başlıkta yer alacaktır.

 

8- Kureyzaoğulları üzerine Gidiş:

 

Bir münadi şöylece seslendi: Herkes ikindi namazını mutlaka Kureyza oğulları (diyarı)nda kılacaktır. Bazıları namaz vaktinin çıkacağından korktukları için Kureyzaoğullarına varmadan namazlarını kıldılar. Diğerleri ise: Bizler vakit geçecek olsa dahi sadece Resulullah'ın bize emrettiği yerde ikindiyi kılacağız, dediler. (Ravi) dedi ki: Rasulullah her iki kesimden de herhangi bir ki-şiyi azarlamadı.

 

Burada fıkhi inceliklerden birisi de müctehidlerin ictihadlarının doğru kabul edileceği şeklindedir. Bu hususa dair açıklamalar daha önceden el-Enbiya Suresi'nde (78-79, 9 ve 10. başlıklarda) geçmiş bulunmaktadır.

 

Sa'd b. Muaz kendisine ok isabet ettiği sırada Rabbine şöylece dua etmişti: Allah'ım, eğer bundan sonra yine Kureyşlilerle savaşa devam edilecek olursa, bu savaşlara katılmak için beni hayatta bırak. Çünkü senin Resulünü yalanlayan ve onu yurdundan çıkartan bir kavme karşı cihad etmekten daha fazla kendilerine karşı cihad etmeyi sevdiğim kimse yoktur. Allahım, eğer artık bizimle onlar arasındaki savaş bitmiş ise, o vakit bu yaramın neticesinde bana şehadeti nasib et. Ayrıca Kureyzaoğullarının başlarına gelecek olanı görmek suretiyle gözümü aydınlatmadıkça da canımı alma!

 

İbn Vehb, Malik'ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Haber aldığıma göre Sa'd b. Muaz Medine'de bulunan ve Fari diye bilinen taştan yapılmış kalede beraberindeki birkaç hanım da bulunan Aişe (r.anha)'nın yanından geçerken üzerinde yenlerini çemremiş olduğu bir zırh bulunuyordu; (süründüğü kokunun bıraktığı) sarı izler üzerinde görünüyordu. Bu halde iken şu beyiti söylüyormuş: "Azıcık beklet, hemen savaşa bir erkek deve yetişecek, Ecel yaklaştı mı ölmenin bir sakıncası olmaz."

 

Bunun üzerine Aişe (r.anha): Ben bugün Sa'd'ın kol ve bacaklarından başka bir yerden yara alacağından korkmuyorum, demişti. Sa'd kolundan isabet aldı.

 

İbn Vehb ile İbnu'l-Kasım'ın da Malik'ten rivayet ettiklerine göre, Aişe (r.anha) şöyle demiş: Resulullah (s.a.v.) dışında Sa'd b. Muaz'dan daha yakışıklı bir adam görmedim.

Sa'd, kolundan isabet almış, sonra şöyle demişti: Allah'ım, eğer Kureyzalılar ile savaşmaktan geriye bir şey kalmamışsa canımı al ve eğer geriye bir şeyler kalmışsa Resulün ile birlikte onun düşmanlarına karşı savaşıncaya kadar beni hayatta bırak!

Kureyzaoğullarının akıbeti hakkında hakemliğine başvurulduktan ve hükmünü verdikten sonra vefat etti. Bunun üzerine insanlar sevindiler ve: Duasının kabul edilmiş olacağını ümit ederiz, dediler.

 

9- Kureyzaoğulları Gazvesi:

 

Müslümanlar Kureyzaoğulları diyarına gitmek üzere yola çıktıklarında Resulullah (s.a.v.) sancağı Ali b. Ebi Talib'e verdi. Medine'de de İbnu ümmi Mektum'u yerine vekil tayin etti. Ali ve beraberindeki bir topluluk Kureyza oğullarının diyarına gittiler ve onlardan kalelerinden inmelerini istediler. Rasulullah (s.a.v.)'e dil uzattıklarını işittiler.

 

Bunun üzerine Ali (r.a), Rasulullah (s.a.v.)'ın yanına varıp ona: Ey Allah'ın Rasulü, sen onların yanına gitme, dedi ve üstü kapalı ifadelerle durumu ona anlattı.

 

Peygamber: "Sanırım onların bana dil uzattıklarını duydun. Beni görecek olurlarsa, bu işten vazgeçerler" dedi ve kalkıp onların yanına gitti. Onu görünce (yaptıklarından) vazgeçtiler. Peygamber onlara şöyle dedi: "Ey maymunların kardeşleri! Antlaşmayı bozdunuz. Allah sizi rezil ve rüsvay etmiş ve sizin başınıza intikamını indirmiş bulunuyor."

 

Kureyzalılar şöyle dediler: Ey Muhammed! Sen cahil bir kimse değildin.

 

Bize karşı cahilce hareket etme. Rasulullah (s.a.v.) orada konaklayıp yirmi küsur gece onları kuşatma altında tuttu.

 

Efendileri Ka'b diledikleri herhangi birisini seçmeleri için onlara üç teklif te bulundu: Ya müslüman olup Muhammed'in getirdiklerini kabul edip ona tabi olacak ve böylelikle kurtulacaklardı. (Devamla onlara dedi ki:) Bunun sonucunda mallarınızı, kadınlarınızı, çocuklarınızı himaye altına almış olacaksınız. Allah'a yemin ederim ki, kitabınızda vasıflarını yazılı bulduğunuz kişinin o olduğunu biliyorsunuz. Yahut çocuklarını ve hanımlarını öldürecekler, sonra da ileriye atılarak son fertleri ölünceye kadar savaşacaklar, yahut ta müslümanların herşeyden emin oldukları bir zamanda cumartesi gecesi müslümanlara geceleyin baskın yapacaklar ve onları öldürecekler.

 

Kureyzaoğulları efendilerine şu cevabı verdiler: İslam'ı kabul etmeyi ele alalım. Biz müslüman olup Tevrat'ın hükmüne muhalefet edemeyiz. Kendi çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürmeye gelince, bu zavallılar ne yaptılar ki, biz onları öldürmekle cezalandıralım. Cumartesi günü yasağını da aşacak değiliz.

 

Daha sonra Ebu Lübabe'ye haber gönderdiler. Kureyzaoğullarının Amr b.

Avfoğulları ile diğer Evslilerle antlaşmaları vardı. Ebu Lübabe yanlarına geldi. Çocuklarını, hanımlarını ve adamlarını önünde toplayıp ona: Ey Ebu Lübabe, dediler. Senin görüşüne göre biz Muhammed'in hükmünü kabul edersek, ne olur? O da: Evet, dedi ve bu arada -boğazına işaret ederek- eğer böyle bir şeyi kabul ederseniz (sonunuz) boğazlanmaktır. Ebu Lübabe hemen akabinde pişman oldu, Allah'a ve Rasulüne hainlik ettiğini anladı. Ayrıca Yüce Allah'ın bu işi peygamberinden saklı tutmayacağını da bildi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.)'in yanına dönmeksizin Medine'ye gitti, kendisini bir direğe bağladı. Yüce Allah tevbesini kabul etmedikçe de yerinden ayrılmayacağına yemin etti. Hanımı sadece her namaz vakti gider, onun bağlarını çözerdi.

 

İbn Uyeyne ve başkaları dedi ki: "Ey iman edenler! Allah'a ve Resulüne hainlik etmeyin, bile bile emanetlerinize de hainlik etmeyin. " (el-Enfal, 27) ayeti onun hakkında inmiştir. Yine günahını işlemiş olduğu Kureyza oğulları topraklarının hiçbir parçasına ayak basmayacağına da yemin etti.

 

Peygamber (s.a.v.)'e Ebu Lübabe'nIn yaptıklarına dair haber ulaşınca şöyle buyurdu: "Şayet yanıma gelmiş olsaydr. ben onun için Allah'tan mağfiret isterdim. Madem o bu işi yaptı, artık Yüce Allah onu serbest bırakmadıkça ben de onun bağını çözecek değilim."

 

Yüce Allah da Ebu Lübabe'nin durumu hakkında: "Diğer bir kısım da günahlarını itiraf ettiler" (et-Tevbe, 102) buyruğunu indirdi. Onun hakkında Kur'an-ı Kerım'in bu buyruğu nazil olunca, Resulullah (s.a.v.) bağlarının çözülmesini emretti.

 

Sabah olunca Kureyzaoğulları Resulullah (s.a.v.)'ın vereceği hükmü kabul etmek şartıyla kalelerinden indiler. Evsliler Resulullah (s.a.v.)'ın huzuruna peyderpey giderek: Ey Allah'ın Resulü, dediler. Sen de bilirsin ki onlar bizim antlaşmalılarımız idi. Hazreçlilerin antlaşmalıları olan Nadiroğulları hakkında, Abdullah b. Ubeyy b. Selul'un isteğini kabul etmiş idin. Bizim senden alacağımız pay başkalarının senden almış oldukları paydan aşağı olmasın. Çünkü bunlar bizim dostlarımızdılar. Resulullah (s.a.v.) onlara şu cevabı verdi: "Ey Evsliler bunlar hakkında sizden bir adamın hüküm vermesine razı olmaz mısınız?" Onlar: Oluruz, dediler. Bunun üzerine: "O zaman bu işi Sa'd b. Muaz'a havale ediyorum" diye buyurdu.

 

Resulullah (s.a.v.) Sa'd için mescidde bir çadır kurdurmuştu. Bundan maksat ise Hendek'te almış olduğu yarasından dolayı ona yapacağı hasta ziyaretini yakından yapmaktı. Sa'd onlar hakkında savaşçılarının öldürülmesi, çocuk ve kadınların esir alınması, mallarının da paylaştırılması şeklinde hükmünü verdi. Resulullah (s.a.v.) ona: "Andolsun sen bunlar hakkında Yüce Allah'ın yedi semanın üstünden verdiği hükme uygun hüküm verdin." dedi. Resulullah (s.a.v.) da bunun üzerine emir verdi ve bugün -yani İbn İshak'ın döneminde- Medine'de bir çarşı olan bir yere çıkartılmalarını emretti. Oraya hendekler kazındı, sonra peygamberin emri ile o hendeklerin içinde boyunları vuruldu. O gün Huyey b. Ahtab ve Ka'b b. Esed de öldürülenler arasında idi. Her ikisi de Kureyzaoğullarının ileri gelenleri idi. Öldürülenlerin sayısı altıyüz ila yediyüz kişi idi.

 

Huyey'in üzerinde, öldükten sonra kimse onu üzerinden almasın diye, parmak uçları kadar her tarafından delik açıp parçalamış olduğu gül rengi bir elbise vardı. Bir iple elleri boynuna bağlanmış olduğu halde Resulullah'ın huzuruna getirildiğinde, Resulullah'a bakıp şunları söyledi: Allah'a yemin ederim, sana düşmanlık ettiğimden dolayı kendimi asla kınamadım. "Fakat Allah'ın yardımsız bıraktığı kimse yenilir" (diye bir mısra okuyarak) cevab verdi. Sonra şunları söyledi: Ey insanlar! Allah'ın verdiği emrin bir sakıncası yoktur. Bu onun yazdığı ve takdir ettiği bir hükümdür. Bu İsrailoğulları aleyhine yazılmış büyük bir savaştır. Sonra yerine oturdu ve boynu vuruldu.

 

Kureyzaoğulları kadınları arasından bir kadın da Öldürülmüştü. Bu kadın Hallad b. Süveyd'in üzerine değirmen taşını atan ve ölümüne sebeb teşkil eden el-Hakem el-Kurazi'nin karısı Bunane idi.

 

Rasulullah (s.a.v.) eteklerinde tüy bitmiş olan her erkeğin Öldürülmesini emretti, tüyü bitmemiş olanların da hayatta bırakılmasını emretti. Atiyye el-Kurazi tüyü bitmemiş olanlardan idi. O bakımdan Resulullah (s.a.v.)'ın emri ile hayatta bırakıldı. Bu kişi ashab-ı kiram arasında sayılır.

 

Resülullah (s.a.v.) Sabit b. Kays b. Şemmas'a, ez-Zebir b. Hata'nınçocuklarını hibe etti, o da onların hayatta kalmalarını istedi. Abdu'r-Rahman b. ez-Zebir onlardan birisidir, müslüman oldu ve sahabeler arasında sayılır.

 

Yine Peygamber (s.a.v.) Rifaa b. Samevel el-Kurazı'yi, Ummu'l-Münzir Kays kızı Selma'ya hibe etti. Selma, Neccaroğullarından Selit b. Kays'ın kızkardeşidir. Her iki kıbleye doğru namaz kılmıştır. Rifaa da müslüman oldu. Hem sahabelerdendir, hem de naklettiği rivayetleri de vardır.

 

İbn Vehb ve İbnu'l-Kasım'ın rivayetlerine göre Malik dedi ki: Sabit b. Kays b. Şemmas, İbn Bata'nın yanına gitti -İbn Bata'nın ona iyilikleri olmuştu- ve şöyle dedi-. Resulullah (s.a.v.)'den seni bana, bana yapmış olduğun iyilikler dolayısıyla hibe etmesini istedim. İbn Bata şu cevabı verdi: Erdemli insanın, erdemli kimseye karşı yaptığı işte böyle olur. Daha sonra şunları söyledi: Çocukları, hanımı olmayan bir adam nasıl yaşayabilir? Bunun üzerine Sabit, Resulullah (s.a.v.)'ın yanına geri döndü ve bunu ona aktarınca Peygamber bu sefer ona hanımını ve çocuklarını da hibe etti. Sabit, İbn Bata'ya gidip durumu bildirince bu sefer: Malı olmayan bir adam nasıl yaşayabilir, dedi. Sabit bu sefer tekrar Peygamber (s.a.v.)'e giderek ona malının verilmesini istedi, Peygamber malını da ona verdi, Geri dönüp ona durumu haber verdiginde bu sefer: Yüzü birçim aynasını andıran İbn Ebi'l-Hukayk ne yaptı? diye sordu. Sabit ona: Öldürüldü, dedi. Peki iki meclis(in adamları) ne yaptılar? diye sordu. Bu sözleriyle Ka'b b. Kureyzaoğulları ile Amr b. Kureyzaoğullarını kastediyordu. Sabit ona: Öldürüldüler, dedi. Bu sefer o iki kesim ne yaptı? diye sordu, yine Sabit ona: Öldürüldüler, dedi. Bunun üzerıne ibn Bata şu cevabı verdi: Artık senin mes'ul tutulacağın bir taraf kalmadı. Asla oraya -hurma ağaçlarını kastediyor- bir kova su dahi dökmeyeceğim. Haydi, beni de onlara kavuştur. Ancak Sabit onu öldürmeyi kabul etmedi, başkası onu öldürdü.

 

İbn Bata'nın, Sabit'e yaptığı iyiliğe gelince, Buas gününde Sabit'i esir almış, perçemini yolup onu serbest bırakmıştı.

 

10- Hendek (Ahzab) Gazvesi ile Beni Kureyza Gazvesinin Sonuçları:

 

Resulullah (s.a.v.) Kureyzaoğullarının mallarını paylaştırdı. Süvariye üç pay, piyadeye de bir pay verdi. Süvariye iki, piyadeye bir pay verdiği de söylenmiştir.

 

O gün müslümanların otuzaltı tane atları vardı. Peygamber (s.a.v.)'ın payına esirleri arasından Amr b. Kureyzaoğullarından birisi olan Amr b. Cünafe'nin kızı Reyhane düşmüştü. Peygamber (s.a.v.) vefat edinceye kadar Reyhane yanında kalmıştı.

 

Denildiğine göre Peygamber (s.a.v.)'ın hem piyadelere, hem atlılara pay ayırdığı ilk ganimet ile beşte birin ayrıldığı ilk ganimet, Kureyzaoğullarından alınan ganimet olmuştur. Daha önceden yaptığımız açıklamalarda ise bu işin ilk olarak Abdullah b. Cahş seriyyesinde gerçekleştiğini belirtmiştik. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) dedi ki: Bunun uygun izahı şöyle yapılır: Yüce Allah'ın: "Eğer Allah'a ... inanmışsanız bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a, Resulüne aittir" (el- Enfal, 41) buyruğundan sonra beşte birin alındığı ilk ganimet, Kureyzaoğullarından alınan ganimettir. Abdullah b. Cahş ise kumandan olarak gönderildiği seriyyede bundan önce aldığı ganimetlerden beşte birlik payı ayırmış, sonra da Kur'an-ı Kerim'in onun uygulamasına benzer hüküm ihtiva eden buyruğu nazil olmuştu. Bu da onun -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- faziletlerindendir.

 

Kureyzaoğullarının zaferi, hicretin beşinci yılının zülkade ayının sonları ile zülhicce ayının başlarına tesadüf etmişti. Kureyzaoğullarının işi bittikten sonra faziletli insan, salih kişi Sa'd b. Muaz'ın duası kabul olundu. Yarası yeniden kanamaya başladı ve damarı açıldı. Kanı aktı ve vefat etti. (Allah ondan razı olsun).

 

Hadis-i şerifte hakkında: "Ölümü dolayısıyla Rahman'ın arşı sarsıldı" denilen kişi de odur. Arşın etrafında sakin olan melekler ruhunun gelişi dolayısıyla sevindiler ve onun için yerlerinden hareket ettiler, demektir.

 

İbnu'l-Kasım, Malik'ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bana Yahya b.

Sa'd anlattı dedi ki: Sa'd b. Muaz'ın ölümü dolayısıyla yetmiş bin melek indi. Bunlar daha önceden yeryüzüne inmiş değillerdi.

 

Malik dedi ki: Hendek günü müslümanlardan dört ya da beş kişi şehit düşmüştü.

Derim ki: Hendek günü şehit düşen müslümanlar siyer alimlerinin naklettiklerine göre altı kişidir: Abdu'l-Eşheloğullarından Ebu Amr, Sa'd b. Muaz, Enes b. Evs b. Atik ile Abdullah b. Sehl -her ikisi de aynı şekilde Abdu'l-Eşheloğullarından idi- et-Tufayl b. en-Nu man ile Sa'lebe b. Ganeme -ikisi de Selimeoğullarına mensub idiler- Ka'b b. Zeyd -Dinar b. en-Neccar oğullarından- ona kim tarafından atıldığı belli olmayan bir ok isabet etmiş ve ölümüne sebeb teşkil etmişti. Allah onlardan razı olsun.

 

Kafirlerden ise üç kişi öldürülmüştü: Münebbih b. Osman b. Ubeyd b. esSebbak b. Abdi'd-Dar. İsabet eden bir ok dolayısı ile (daha sonra) Mekke'de ölmüştü. Bu kişinin adının Osman b. ümeyye b. Münebbih b. Ubeyd b. esSebbak olduğu da söylenmiştir. Diğerleri Nevfel b. Abdullah b. el-Muğire el-Mahzumi olup hendeği geçmek isterken, hendeğin içine düşmüş ve öldürülmüştü. Daha sonra müslümanlar onun cesedini ele geçirmişlerdi. ez-Zühri'den rivayete göre Mekkeliler Resulullah (s.a.v.)'e cesedi karşılığında onbin dirhem vermişler, peygamber ise: "Bizim ne onun cesedine ihtiyacımız vardır, ne de ona karşılık verilecek olan paraya" diyerek, Mekkelileri cesediyle başbaşa bırakmıştır. Bir de -daha önce açıklandığı gibi- teke tek çarpışma esnasında (mübarezede) Ali (r.a)'ın öldürmüş olduğu Amr b. Abdi Vüdd.

 

Kureyza günü müslümanlardan şehid düşenlere gelince: -el-Haris b. Hazreçoğullarından- Hallad b. Süveyd b. Sa'lebe b. Amr, Kureyzaoğullarından bir kadın onun üzerine bir değirmen taşı atmış ve ölümüne sebeb olmuştu. Muhasara esnasında Esed'li Ebu Sinan b. Mihsan b. Hursan da öldü. ükkaşe b. Mihsan'ın kardeşidir. Resulullah (s.a.v.), onu bugün orada yaşamakta bulunan müslümanların ölülerini defnettikleri Kureyzaoğulları kabristanında gömdü. Bu iki kişiden başka ölen olmamıştı.

 

Hendek gazvesinden sonra bir daha Kureyş kafirleri mü'minlere karşı gazve düzenleyemediler.

 

ed-Darimı Ebu Muhammed, Müsnedinde senediyle şunu kaydetmektedir:

Bize Yezid b. Harun, İbn Ebi Zib'den haber verdi. İbn Ebi Zibb, el-Makburı'den, o Abdu'r-Rahman b. Ebi Said el-Hudrı'den, o babasından şöyle dediğini rivayet etmektedir: Hendek günü gecenin uzun bir bölümü geçinceye ve artık savaşmamıza gerek kalmayıncaya kadar yerimizden ayrılamamıştık. İşte Yüce Allah'ın: ''Allah savaşta mü'minlere yetti. Allah çok güçlüdür, Azizdir" (el-Ahzab, 25) buyruğunda anlatılan durum budur. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), Bilal'e emir verdi, o da kamet getirdi, öğle namazını kıldırdı. Tıpkı vaktinde kılıyormuşçasına namazı güzel bir şekilde kıldırdı. Sonra ona verdiği ikinci bir emir üzerine Bilal ikindi namazı için kamet getirdi ve ikindiyi de kıldırdı. Daha Sonra ona verdiği emir üzerine akşam namazı için kamet getirdi ve o namazı da kıldırdı, sonra yine ona emir vererek, yatsı namazı için kamet getirdi ve onu da kıldırdı. Bu ise Yüce Allah'ın:

 

"Şayet korkarsanız o halde (namazı) yayan veya binek üstünde (kılın)'' (elBakara, 239) buyruğu inmeden önce olmuştu. Bu hadisi Nesa! de rivayet etmiştir.

 

Bu mesele daha önceden Ta-Ha Suresi'nde (14. ayet, 5. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.

 

Biz bu gazve ile ilgili olarak kaydettiğimiz on başlıkta iyice tetkik eden kimselerin göreceği gibi pekçok ahkamı sözkonusu etmiş bulunuyoruz. Şimdi tekrar ondokuz ayetten ibaret olan ve sözünü ettiğimiz hususları ihtiva eden ayetlerin ilkine tekrargeri dönüyoruz,

 

"Hani sizlere ordular" yani Ahzab orduları "gelmişti. Biz de üzerlerine bir rüzgar .... göndermiştik." Mücahid dedi ki: Bu saba rüzgarı idi. Hendek günü Ahzab'ı teşkil eden ordular üzerine salıverilmişti. Öyle ki, kazanlarını devirmiş ve çadırlarını sökmüştü. (Mücahid devamla) dedi ki: Sözü edilen ordulardan kaSit, meleklerdir, melekler o gün çarpışmadılar.

 

İkrime de şöyle demektedir: Ahzab gecesi güney (rüzgarı), kuzey (rüzgarına) şöyte seslendi: Haydi, Peygamber (s.a.v.)'ın yardımına git. Bu sefer kuzey (rüzgarı) şöyle dedi: Kuzey rüzgarı geceleyin yol almaz. Bundan dolayı üzerlerine gönderilen rüzgar saba rüzgarı idi.

 

Said b. Cubeyr de İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir. Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Ben saba rüzgarı ile yardıma mazhar oldum, Ad de (batı tarafından esen) debur rüzgarı ile helak edildi. "

 

Bu rüzgar Peygamber (s.a.v.)'ın bir mucizesi idi. Çünkü Peygamber (s.a.v.) ile müslümanlar rüzgarın estiği yere çok yakın idiler. Hatta ikisi arasında sadece hendek bulunuyordu. Fakat müslümanlara rüzgarın getirdiği felaketten yana afiyette idiler ve hatta o rüzgarın esişinden haberleri dahi olmadı.

 

"Ve görmediğiniz ordular" buyruğunda yer alan: "Görmediğiniz" buyruğu "ya" ile de okunmuştur ki, müşriklerin görmediği (ordular) demektir.

 

Müfessirler dedi ki: Yüce Allah üzerlerine melekleri gönderdi ve bu melekler çadırlarının kazıklarını söktü. Çadırların iplerini kopardı, ateşleri söndürdü, kazanları devirdi, atlar birbirine girdi. Yüce Allah üzerlerine korkuyu saldı. Karargahın herbir yanında melekler çokça tekbir getirdi. Öyle ki, herbir çadırın başkanı: Ey filan oğulları, yanıma geliniz! diyordu. Yanına geldiklerinde de onlara: Kurtulmaya bakın, kurtulmaya! diyordu. Buna sebeb ise Yüce Allah'ın kalblerine saldığı korku idi.

 

"Allah ne yaptığınızı çok iyi görendir" buyruğunda yer alan "yaptığınız" anlamına gelen buyruk "te" ile değil de "ya" ile: "Yaptıkları" şeklinde haber kipi olarak gelmiştir ki; bu da Ebu Amr'ın kıraatidir, diğerleri ise "te" ile okumuşlardır. Maksat ise hendeği kazmaları ve düşmanlarına karşı kendilerini korumaya almalarıydı.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ahzab 10

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR