ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

AHKAF

28

فَلَوْلَا نَصَرَهُمُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ قُرْبَاناً آلِهَةً

بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْ وَذَلِكَ إِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

 

28. Kendilerini yakınlaştırmak üzere Allah'tan başka ilah diye edindikleri, onlara yardım etmeli değil miydi? Bilakis bu ilahları önlerinden kaybolup gittiler. İşte bu, onların yalanları ve uydurageldikleri şeydir.

 

" ... Onlara yardım etmeli değil miydi?" buyruğundaki: "Değil miydi" buyruğu, (...) ile aynı anlamdadır. Yani müşriklerin kendi kanaatlerine göre; "Bunlar Allah nezdinde bizim şefaatçilerimizdir" (Yunus, 18) diyerek şefaat ederler ümidi ile, kendileri vasıtasıyla Allah'a yakınlaşmaya çalıştıkları uydurma ilahları, ne diye onlara yardım etmedi ve başlarına gelen azab ile helak edilmekten niye onları kurtarmadı?

 

el-Kisai dedi ki: "Yakınlaştırmak" kendisi ile Yüce Allah'a yaklaşılan her türlü itaat ve ibadettir, çoğulu; (...) diye gelir. "Ruhban" kelimesinin çoğulunun: (...) diye gelmesi gibi.

 

Ayet-i kerimedeki: "Edindi" fiilinin iki mefulünden birisi: (...)'e raci olan hazfedilmiş bir zamirdir. İkinci meful ise: "İlah(lar)" lafzıdır. "Yakınlaştırmak üzere" lafzı da haldir. Bunun ikinci meful, "ilah(lar)" lafzının da ondan bedel olması -mana bozulacağından- doğru olamaz, Bu açıklamayı ez-Zemahşeri yapmıştır.

 

"Yakınlaştırmak üzere" anlamındaki lafız "re" harfi ötreli olarak (...) diye de okunmuştur.

"Bilakis bu ilahları önlerinden kaybolup gittiler." Yok olup gittiler buyruğu: İlahIarı önlerinden kaybolup gitti, çünkü kendilerine isabet eden şeyler -bu ilahlar cansız varlıklar olduğundan- isabet etmedi diye de açıklanmıştır.

 

"Önlerinden kaybolup, gittiler" buyruğunun putları terkettiler ve onlardan uzak olduklarını belirttiler anlamında olduğu da söylenmiştir,

 

"İşte bu onların yalanları ... dır." Yani önlerinden kaybolup giden ilahları hakkında: Bunlar bizleri Allah'a yakınlaştıran varlıklardır, sözleri ile uydurdukları yalanlarıdır.

 

"Onların yalanları" lafzı, "hemze" esreli, "fe" harfi sakin olarak okunmuştur. "Yalan" demektir, (...) da böyledir, çoğulu: (...) diye gelir. "Çokça yalancı adam" demektir.

 

İbn Abbas, Mücahid ve İbn ez-Zübeyr ise "hemze", "fe" ve "kef" harflerini üstün olan bir fiil diye okumuşlardır. İşte onların söyledikleri bu söz, kendilerini tevhidden alıkoymuştur, demektir. Hemze üstün olarak: (...) ise: "Onu o şeyden çevirdi, alıkoydu" fiilinin mastarıdır.

 

İkrime, tekid ve çokluk anlamı vermek üzere "fe" harfini şeddeli olarak: (...) diye okumuştur. Ebu Hatim: İçinde bulundukları nimetlerden onları

çevirmiştir, diye açıklamıştır.

 

el-Mehdevi de yine İbn Abbas'tan "elif" medli ve "fe" harfi kesreli olarak; (...) şeklinde ve: "onları alıkoyucu" anlamında okumuş olduğunu nakletmiştir. Abdullah b. ez-Zübeyr'den gelen farklı rivayetler arasındaki bir okuyuşu da med ile: (...) şeklindedir. Bunun: (...) vezninde olması mümkündür. Onları yalan söylemeye itti, demektir. Aynı şekilde: (...) vezninde; onları yalancılığa sürükledi, şeklinde olması da mümkündür.

 

Genelin kıraati olan: "Onların yalanları" şeklindeki kıraatlerinin delili Yüce Allah'ın: "Ve uydurageldikleri" yalan yere söyledikleri "şeydir" buyruğudur.

 

"Onların geri çevrilmeleri" şeklinin: "Onları alıkoydu" ile aynı anlamda olduğu da söylenmiştir. Buna göre; (...) ile (...) söyleniş itibariyle -çekilmek, sakınmak, tetikte olmak anlamlarına gelen-: (...)'e benzemektedir. Bu açıklamayı da el-Mehdevı yapmıştır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ahkaf 29

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR