ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

KAF

41

/

45

وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِن مَّكَانٍ قَرِيبٍ {41} يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ {42} إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ {43} يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاً ذَلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ {44} نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ {45}‏

 

41. Nida edenin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver.

42. Hak olan çığlığı işitecekleri gün; işte o, çıkış günüdür.

43. Muhakkak ki diriltenler de Biziz, öldürenler de Biziz. Dönüş de yalnız Bizedir.

44. O günde yer üzerlerinden yarılır, hızlıca çıkarlar. Bu, bizim için kolay olan bir toplamadır.

45. Neler söylemekte olduklarını Biz en iyi bileniz. Sen üzerlerinde bir zorlayıcı değilsin. Şimdi sen Benim tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.

 

"Nida edenin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver" buyruğundaki "kulak verme"nin mefulü (yani neye kulak verileceği) hazfedilmiştir. O nidayı yahutta o sesi işit ya da o sayhayı -ki bu da kıyamet çığlığı dır- işit, demektir. Bundan kasıt ikinci defa Sur'a üfürülmesidir. Nida edecek olan da Cibril'dir, İsrafil olduğu da söylenmiştir.

ez-Zemahşerı dedi ki: İsrafil'in Sur'a üfleyeceği, Cebrail'in de nida edeceği söylenmiştir. Cebrail mahşer için nida ederek şöyle diyecektir: Haydi hesaba geliniz. Bu açıklamaya göre nida mahşerde gerçekleşecektir.

 

Kafirlerin yakın bir yerden: Vay halimize ve (yetiş ey) ölüm! diye seslenecekleri zaman seslerine kulak ver, diye de açıklanmıştır. Yani o gün herkes bu sözlerini işitecek ve kimse bu sözün erişemeyeceği kadar uzak bir yerde olmayacaktır.

 

İkrime dedi ki: Rahmanın münadisi adeta onların kulaklarına seslenir gibi, seslenecektir.

"Yakın yer"in Beytu'l-Makdis'teki kaya olduğu söylenmiştir. Bu kayanın yeryüzünün ortası olduğu ve yeryüzünde semaya (diğer yerlere göre) on iki mil daha yakın olduğu söylenmektedir. Kab ise onsekiz mil demiştir. Birincisini el-Kuşeyrı ve ez-Zemahşerı, ikincisini de el-Maverdı zikretmiştir.

 

Cebrail ya da İsrafil bu kaya üzerinde duracak ve mahşer için nida edecektir: Ey çürümüş kemikler, paramparça olmuş eklemler, un ufak olmuş kemikler, yok olmuş kefenler, boş kalbler, çürümüş bedenler, akmış gözler! Alemlerin Rabbinin huzuruna arzolunmak üzere kalkın!

 

Katade dedi ki: Bu münadi Sur'a üfürecek olan İsrafil'dir. "Hak olan çığlığı" diriliş çığlığını "işitecekleri gün, işte o çıkış" hesab için toplanış "günüdür."

 

"İşte o çıkış günüdür" kabirlerinden çıkış günüdür, demektir. "Muhakkak ki diriltenler de Biziz, öldürenler de Biziz." Hayatta olanları öldürür, ölüleri diriltiriz. Burada Yüce Allah bu gerçeği tesbit etmektedir.

 

"O gün yer üzerlerinden yarılır" Sur'a üfürecek olan ve nidada bulunacak olana Beytu'I-Makdis'e doğru "hızlıca çıkarlar. Bu Bizim için kolayolan bir toplamadır." Zorluğu bulunmayan bir toplama (haşr)dır.

 

Kufeliler: "yarılır" anlamındaki buyruğunu: (...) şeklinde birinci "te"yi hazf üzere ve "şın" harfini şeddesiz okumuşlardır. Diğerleri ise bu "te"yi "şın"a idgam ederek (şeddeli) okumuşlardır.

 

İbn Muhaysın, İbn Kesir ve Yakub "nida eden" lafzını her iki halinde de aslına uygun olarak "ye" harfini isbat ile okumuşlardır. Nafi ve Ebu Amr ise sadece vasl halinde "ye" harfini isbat etmiştir. Diğerleri ise her iki halde hazfetmişlerdir.

 

Derim ki: Sünnet-i seniyye bu ayet-i kerimeyi daha bir açıklamış bulunmaktadır. Tirmizi'nin, Muaviye b. Hayde'den, onun Peygamber (s.a.v.)'dan diye zikrettiği hadisinde şöyle demektedir: Ve (Peygamber) eliyle Şam'a doğru işaret ederek şöyle buyurdu: "İşte buradan buraya kadar sizler binekler üzerinde ve (kiminiz) bineksiz olarak yüzleriniz üzerinde çekilerek kıyamet gününde haşredileceksiniz. Ağızlarınız üzerinde onları tıkayan örtüler bulunacaktır. Sizinle yetmiş ümmet olacak ve siz onların en hayırlıları, Allah nezdinde en değerlileri olacaksınız. Sizden herhangi birisi hakkında ilk konuşacak azası da onun baldırı olacaktır." Bir diğer rivayette de: "Baldırı ve eli olacaktır" denilmektedir. 

 

Ali b. Mabed Ebu Hureyre'den, o Peygamber (s.a.v.)'dan diye zikrettiği bir hadiste şunları söylemektedir: Sonra -yüce Allah- İsrafil'e şöyle diyecek: "Öldükten sonra diriliş nefhasını üfle. O da üfleyecek, ruhlar gök ile yer arasını doldurmuş arılar misali çıkacak. Yüce Allah şöyle buyuracak: İzzetim ve celalim hakkı için, herbir ruh ait olduğu cesede geri dönsün. Bunun üzerine ruhlar yerde cesetlere doğru girecek. Sonra ruhlar burun deliklerinden girecek ve vücudun diğer yerlerine sirayet edecek, tıpkı zehirli bir hayvan tarafından sokulmuş bir kimsenin bedeninde zehirin yürümesi gibi. Sonra yer üzerinizden yarılacak, üzerinden yerin yarılacağı ilk kişi ben olacağım. Yerden hepiniz otuzüç yaşında gençler olarak çıkacaksınız. O gün konuşulacak dil Süryanice olacaktır" deyip, hadisin geri kalan bölümünü zikretmektedir.

 

Biz bütün bunları ve başkalarını 'et-Tezkire" adlı eserimizde eksiksiz bir şekilde kaydetmiş bulunuyoruz. Yüce Allah'a hamdolsun.

 

"Neler söylemekte olduklarını" seni yalanlamaları ve sana dil uzatıp hakaret etmeleri kabilinden neler söylediklerini "Biz en iyi bileniz. Sen üzerlerinde bir zorlayıcı değilsin." İslam'a girmeleri için onları mecbur edecek şekilde onlar üzerinde bir otorite sahibi değilsin. Buna göre ayet ne sholmuştur.

 

"Zorlayıcı (cebbar)"; "Zorlayıcılık, musallat olmak"dan gelmektedir. Zira "Cebreden" anlamında "cebbar" denilmez. Tıpkı: "Çıkaran" anlamında "harrac" denilmeyeceği gibi. Bunu el-Kuşeyrı nakletmiştir.

 

en-Nehhas dedi ki: "Cebbar: zorlayıcı"nın sen onları mecbur eden, zorlayan değilsin anlamında olduğu söylenmiş ise de, bu yanlıştır. Çünkü: (...) vezninden "fe'al" vezninde kelime yapılmaz.

 

es-Salebi ise şunu nakletmektedir: Saleb dedi ki: "Fe'al" vezninde "muf'il" anlamında gelmiş bazı kelimeler vardır. Bunlar ise şazdır. "Cebbar" "mucbir" anlamında "derrak" lafzı "mudrik: yetişen"; "serra" lafzı "musri': çabuk olan, süratli olan" anlamında "bekka" lafzı "mubki: ağlatan" anlamında "adda" lafzı "mu'di" koşan anlamında kullanılmıştır.

 

Yüce Allah'ın: "Ve ben sizi doğruyoldan başkasına da iletmiyorum. "(Mumin, 29) buyruğu: (...) şeklinde -son kelimedeki- "şın" harfi şeddeli olarak "murşid" anlamında okunmuştur ki; bu da Musa'dır, Allah olduğu da söylenmiştir. Aynı şekilde; "O gemi denizde çalışan yoksullarındı. " (el-Kehf, 79) anlamındaki buyruk: (...) şeklinde (son lafzın "sin" harfi şeddeli olarak) ve "yakalayıcılar" anlamında okunmuştur ..

 

Ebu Hamid el-Harzend dedi ki: Araplar: "Çok düşürücü kılıç" lafzını "Düşürücü, yere yıkıcı" anlamında kullanırlar.

 

Buradaki "cebbar: zorlayıcı" lafzının "musaytır: zorlayıcı" anlamında olduğu da söylenmiştir. el-Gaşiye Süresi'nde olduğu gibi: "Sen üzerlerine musallat olan bir zorba değilsin." (el-Ğaşiye, 21)

 

el-Ferra dedi ki: Ben Araplardan: "O işe onu zorladı" diyen kimseleri duydum. Buna göre "cebbar"ın kahretmek ve zorlamak anlamında kullanılması doğru bir kullanım olur.

 

"Cebbar"in Arapların: "Ben onu o işe mecbur ettim, zorladım" ifadelerinden alındığı ve: "(...) anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu Kinanelilerin bir söyleyişi olup diğeri ile birlikte iki ayrı söyleyiştirler.

 

el-Cevheri dedi ki: "Onu o işi yapmaya zorladım" demektir. Yine: "Onu cebriyeciliğe nisbet ettim" anlamındadır. Tıpkı bir kimseyi küfre nisbet ederken: (...) demek gibi.

 

"Şimdi sen Benim tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver" buyruğu hakkında İbn Abbas dedi ki: (Ashab): Ey Allah'ın Rasülü! Bizi korkutsan, dediler. Bunun üzerine Yüce Allah'ın: "Şimdi sen Benim tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver" buyruğu indi. Yani Bana isyan eden kimseler için hazırlamış olduğum azab ile tehdit et. Buna göre "vaid" azab (ve tehdit) hakkında "va'd" de mükafat hakkında kullanılır. Şair de şöyle demiştir: "Şüphesiz ki ben eğer onu tehdit eder yahut ona vaadde bulunursam, Ona yaptığım tehdidi gerçekleştirmem fakat ona vaadimi gerçekleştiririm."

 

Katade de şöyle derdi: Allah'ım, senin vaidinden (tehdidinden) korkan ve mev'idini (mükafat vaadini) uman kimselerden kıl.

 

"Benim tehdidimden" anlamındaki buyruğu her iki halde (vasıl ve vakıf hallerinde) Yakub: (...) şeklinde "ye" ile okumuştur. Verş ise sadece vasl halinde "ye" ile okumuş, vakf halinde hazfetmiştir. Diğerleri ise her iki halde de "ye"yi hazfetmişlerdir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

KAF SURESİNİN SONU

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

51-ZARİYAT SURESİ سورة الذاريات

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR