ZARİYAT 41 / 42 |
وَفِي
عَادٍ إِذْ
أَرْسَلْنَا
عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ
{41} مَا
تَذَرُ مِن
شَيْءٍ
أَتَتْ
عَلَيْهِ
إِلَّا
جَعَلَتْهُ
كَالرَّمِيمِ
{42} |
41. Ve
Ad kavminde de ... Hani onların üzerine kısır (hayırsız ve bereketsiz) rüzgarı
göndermiştik.
42. O
neye uğradıysa mutlaka onu ufaltıp kül gibi koyuyordu.
"Ve Ad kavminde de
... " Düşünen kimseler için Ad kavminde de bir alamet bıraktık.
"Hani onların
üzerine kısır (hayırsız ve bereketsiz) rüzgarı göndermiştik." Bu hiçbir
bulutu, hiçbir ağacı aşılamayan; bir rahmet, bir bereket ve bir fayda taşımayan
rüzgardır.
"Kısır kadın"
yani gebe de kalmayan, doğum da yapmayan kadın tabiri de buradan gelmektedir.
Bu rüzgarın güney
rüzgarı olduğu söylenmiştir. İbn Ebi Zi'bin, el-Haris b.
Abdu'r-Rahman'dan, onun
Peygamber (s.a.v.)'dan rivayet ettiğine göre: "Kısır rüzgar güneyden esen
rüzgardır." diye buyurmuştur.
Mukatil dedi ki: Bu
rüzgar batıdan esen rüzgardır. Nitekim Sahih'te Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle
buyurduğu zikredilmiştir: "Bana (doğudan esen) saba rüzgarı ile yardım
olundu. Ad kavmi ise batıdan esen (debur) rüzgarı ile helak edildi. ''
İbn Abbas dedi ki: Bu
yön değiştiren ve iki yön arasında esen rüzgar (ennekba)dır.
Ubeyd b. Umeyr dedi ki:
Bu rüzgarın bulunduğu yer yerin dördüncü katıdır. Ad kavmi üzerine bundan
açılan miktar ancak bir öküzün burun deliği kadardı. İbn Ebi Necih de yine
Mücahid'den bu rüzgarın saba rüzgarı olduğunu rivayet etmektedir. Doğrusunu en
iyi bilen Allah'tır.
"O neye uğradıysa,
mutlaka onu ufaltıp kül gibi koyuyordu." Yani çerçöp olmuş bir şey gibi
bir hale getiriyordu. Nitekim bitki kuruyup dağılacak olursa: (...) ile (...)
denilir. İbn Abbas dedi ki: Yok olup çürümüş bir şey gibi yapıyordu, demektir.
Mücahid de böyle açıklamıştır. Şairin şu beyitinde de bu anlamda
kullanılmıştır: "Zaman gözlerimi kör ettiği vakit ve ben Çürümüş ve
ufalıp, dağılmış bir kemik gibi kaldığımda, terkettin beni."
Katade dedi ki: Bu
dövülen, ezilen kuru bitki demektir. Ebu'l-Aliye ve esSüddi de şöyle demiştir:
Oldukça ince taneli toprak gibi anlamındadır. Kutrub da: "Kül"
demektir, diye açıklamıştır. Yeman dedi ki: Bu davarların dudaklarıyla
(ağızlarının kenarıyla) bir kenara attıkları otlar demektir. Kelime, aslı
itibariyle kemiğin çürümesini anlatmak üzere kullanılan: "Kemik
çürüdü" ifadesinden alınmıştır. Bu kökten olmak üzere "Kemik çürüdü,
çürür"; "Çürümek" denilir. Bu durumda olana da: (...) denilir.
Şair der ki:
"Ona muhalefet
etmenin (sözünde durmamanın) akıbetlerinin bir yergi sebebi ve Kemikler çürümüş
halde iken bile aleyhine kalacağını gördü."
Çürümüş kemikler demek
olup, çoğulu (...) ile (...) şeklinde gelir. Bu ayetin bir benzeri de önceden
de geçtiği gibi: "Rabbinin emri ile herşeyi helak eder'' (el-Ahkaf, 25)
buyruğudur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN