ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

HADİD

20

/

21

اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرّاً ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماً وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ {20} سَابِقُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ {21}

 

20. Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir. Bir süstür, aranızda bir öğünüştür. Mallarda ve evlatta -çokluklarıyla- bir yarıştır. (Bunlar) ekini ekincilerin hoşuna giden yağmur gibidir. Sonra o ekin gürleşir de arkasından sen onu sararmış görürsün. Sonra da o ufak çörçöp olur. Ahirette şiddetli bir azap da vardır. Allah'tan bir mağfiret ve rıza da vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir.

21. Rabbinizden bir mağfiret, Allah'a ve peygamberlerine iman edenler için hazırlanmış, eni yerle göğün eni gibi olan bir cennet için birbirinizle yarışın. Bu, Allah'ın lütfudur, onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.

 

"Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir" buyruğunun önceki buyruklarla ilişkisi şudur: İnsan bazan Öldürülme korkusu ve Ölümden kurtulamamak endişesi ile cihadı terkedebilir. Yüce Allah dünya hayatının geçici olduğunu ve kalıcılığı olmayan şeyi elde tutmak amacıyla Allah'ın emrini terketmemek gerektiğini açıklamaktadır.

"Ancak" buyruğundaki: (...) sıla olup, ifade: (...) takdirindedir, anlamı da şöyle olur: "Bilin ki dünya hayatı boş bir oyun ve şımarıkça bir oyalanmadır, sonra geçip gider."

 

Katade dedi ki: Oyun ve eğlence: Yemek ve içmek demektir. Bunun isminden anlaşılan şey olduğu da söylenmiştir. Mücahid dedi ki: Her bir oyun bir eğlence (yani oyalanma)dır. Bu anlamdaki açıklamalar daha önce el-En'am Süresi'nde (32. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Oyunun" dünyaya arzuyu, şevki arttıran, "eğlencenin" ise ahiretten alıkoyan yani meşgul etmek suretiyle ahirete yönelmekten alıkoyan şey demek olduğu da söylenmiştir. Oyunun mal mülk biriktirmek, eğlencenin kadınlar olduğu da söylenmiştir.

 

"Bir süstür" buyruğundaki "süs: ziynet" kendisi ile süslenilen şeylere denilir. Kafir dünyalık ile süslenirken, ahiret için amel etmez. Allah'a itaat dışındaki şeylerle süslenen kimsenin durumu da böyledir.

 

"Aranızda bir övünüştür." Yani dünya ile kiminiz kiminize karşı övünür. Yaratılış ve güç ile denildiği gibi, Arapların atalarla öğünmek şeklindeki adetleri üzere neseblerle öğünüştür, diye de açıklanmıştır. Müslim'in Sahih'inde Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu zikredilmektedir: "Şüphesiz Allah bana bir kimse diğerine haksızlık etmeyecek, bir kimse diğerine karşı öğünmeyecek noktaya varıncaya kadar alçak gönüllülük gösteriniz, diye vahyetmiştir."

 

Yine Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu sahih rivayetle sabittir: "ümmetim arasında dört şey cahiliye işindendir. Makam ve mevki itibariyle öğünmek. .. " Bütün bu hususlara dair açıklamalar daha önceden geçmiş buiunmaktadır.

 

"Mallarda ve evlatta -çokluklarıyla- bir yarıştır." Çünkü cahiliye adetlerinden birisi de evlatların, malların çokluğu ile Öğünmektir. Müminlerin çokluğuyla öğünecekleri şey ise iman ve itaattir.

 

Müteahhir alimlerden birisi şöyle demiştir: "Bir oyundur" çocukların oyunu gibi. "Bir eğlencedir" gençlerin eğlenmesi gibi. "Bir süstür" kadınların süsü gibi. "Bir öğünüştür" birbirine denk şahısların karşılıklı Öğünüşleri gibi. "Çokluklarıyla bir yarıştır" tacirlerin mallarının çokluklarıyla öğünüşleri gibi.

 

Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Dünya, sonunun gelmesi ve yok oluşu itibariyle bu şeylere benzer. Ali (r.a)'dan rivayete göre Ammar'a şöyle demiştir: Dünyaya üzülme! Çünkü dünya altı şeyden ibarettir: Yiyecek, içecek, giyecek, koklanacak şeyler, binecek ve evlenilecekler. En güzel yiyeceği baldır, o ise bir tür sineğin tükürüğüdür. En bol içeceği sudur, bütün canlılar bu hususta birbirine eşittir. En üstün giyeceği ipektir, bu ise bir kurtçuğun dokumasıdır. En üstün kokusu misktir, bu da bir farenin kanıdır. En üstün bineği attır, yiğitler onun sırtında öldürülür. Nikahlanacaklara gelince, onlar da kadınlardır. Bu ise bir sidik yolunun, bir sidik yolunda olması demektir. Allah'a yemin ederim, Kadın en güzeli yerini süslemekle birlikte, onun en çirkin yeri arzu edilir.

 

Daha sonra Yüce Allah dünyaya yağmur ve ekini misal vererek şöyle buyurmaktadır: "Ekini ekincilerin hoşuna giden yağmur gibidir" buyruğunda geçen: "Küffar" burada "ekinciler" demektir. Çünkü onlar tohumun üstünü örterler. Buyruğun anlamı şudur: Dünya hayatı çokça yağmurdan ötürü yeşil görünen, bakanların hoşuna giden bir ekine benzer. Daha sonra bu ekin üzerinden fazla bir zaman geçmeden hiç yokmuş gibi sararıp çörçöp olur. Ekincilerin hoşuna gittiği ne göre o güzel görülen şeylerin en ilerisi demektir. Bu misalin anlamına dair açıklamalar daha önce Yunus Süresi (24. ayetin tefsirinde) ve el-Kehf Süresi'nde (45. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Denildiğine göre buradaki "küffar" Allah'ı inkar eden kafirler demektir. çünkü onlar müminlere göre dünya süslerine daha çok düşkün ve onları daha çok beğenirler. Bu da güzel bir açıklamadır, çünkü asıl hoşlananlar, beğenenler onlardır ve onlar bu şeylerden hoşlanırlar. Bu durumlarını açığa vuranları da vardır. Bu da dünyayı ve dünyadakileri tazim etmektir. Muvahhidlerde de bu yaklaşımlardan kendi arzularından meydana gelen birtakım küçük çapta etkilenmeler sözkonusudur. Fakat onlar ahireti hatırladıkları vakit, bu eğilimleri azalır ve incelir.

 

"Gibidir" anlamındaki buyrukta yer alan "kef" sıfat olarak ref konumundadır.

"Sonra da o ekin gürleşir." Yeşilken kurumağa başlar "de arkasından sen onu sararmış görürsün." Daha önceki parlak rengi değişmiş olur. "Sonra da o ufak çörçöp olur." Kırıntı haline gelir, saman olur. Daha önceleri sahib olduğu güzelliği gider. İşte kafirin dünyası da böyledir.

 

"Ahirette" kafirler için "şiddetli bir azab da vardır." Burada vakıf yapmak güzeldir. Daha sonra "Allah'tan" müminler için "bir mağfiret ve rıza da vardır" buyruğu ile okumaya devam edilir.

 

el-Ferra dedi ki: "Ahirette şiddetli birazabda vardır ... bir mağfiret. .. da vardır" buyruğunun takdiri şudur: Ahirette ya çetin bir azab vardır yahut bir mağfiret vardır. Buna göre: "şiddetli" anlamındaki buyruk üzerinde vakıf yapılmaz.

 

"Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir." Bu buyruk daha önceki ifadeleri pekiştirmektedir. Yani kafirleri aldatır. Mümine gelince; dünya onun için cennete ulaştıracak bir metadır.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Dünya hayatı için çalışmak aldanış metaıdır. Bu ise dünya için çalışmak hususundaki arzuyu azaltmak, ahiret için çalışma şevkini arttırmak içindir.

"Rabbinizden bir mağfiret ... için birbirinizle yarışın." Rabbiniz tarafından size mağfiret edilmenizi gerektirecek salih ameller işlemek için birbirinizle yarışın, demektir. Tevbe etmekte elinizi çabuk tutun anlamında olduğu da söylenmiştir. Çünkü tevbe etmek sonunda mağfirete götürür. Bu açıklamayı el-Kelbi yapmıştır.

 

Bunun ilk tekbiri imamla birlikte almak için elinizi çabuk tutun, anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı MekhüI yapmıştır. Birinci saf da namaz kılmakta elinizi çabuk tutun) demek olduğu da söylenmiştir.

 

"Ve ... eni" birbirine eklendiği takdirde "yerle göğün eni gibi olan bir cennet için birbirinizle yarışın." el-Hasen dedi ki: Bütün gökler ve yerler serilmiş hali ile biri diğerine eklenecek olursa ... demektir. Bir diğer açıklamaya göre; bu sadece bir kişiye verilecek olan cenneti ifade eder. Yani herbir kimse için bu genişlikte bir cennet vardır.

 

İbn Keysan da: Bununla cennetlerden tek bir cenneti kastetmiştir, demektedir. En de boydan daha azdır. Bir şeyin genişliğini anlatmak için boyunu değil de, enini sözkonusu etmek Arapların adetlerindendir. Şair şöyle demiştir: "Bütün genişliğiyle Allah'ın ülkesi sanki Takip edilen ve korku içerisinde bulunan kimse için bir avcının ağı gibidir."

 

Bütün bu açıklamalar daha önce Al-i İmran Suresi'nde (133. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Tarık b. Şihab dedi ki: Hirelilerden bir grub kimse Ömer (r.a)'a şöyle sordu: Yüce Allah: "Eni yerle göğün eni gibi olan bir cennet" diye buyurduğuna göre; acaba cehennem ateşi nerede (olacaktır)? Bunun üzerine Ömer onlara şöyle dedi: Gece geçip gittiğinde ve gündüzün geldiğinde acaba size göre gece nerede kalır? Onlar: Sen Tevrat'taki ifadenin benzeri ile cevap verdin, dediler.

 

"Allah'a ve Peygamberine iman edenler için hazırlanmış" buyruğunda Yüce Allah, sadece imanı şart koşmuş, başka bir şart sözkonusu etmemiştir. Bununla ümit güçlendirilmektedir.

Bir diğer açıklamaya göre burada imanı şart koşmuş olmakla birlikte, Al-i İmran'da buna ek şartlar ilave ederek şöyle buyurmaktadır: ''Takva sahipleri için hazırlanmış eni göklerle yer kadar olancennete koşuşun. Onlar bolluk ve darlıkta infak edenler, öfkelerini yutanlar ve insanları affedenlerdir." (AI-i İmran, 134)

 

"Bu Allah'ın lutfudur, onu dilediğine verir." Yani cennete nail olmak ve oraya girmek ancak Allah'ın rahmeti ve lütfu ile gerçekleşir. Bu hususa dair açıklamalar daha önce el-A'raf Suresi'nde (43. ayetin tefsirinde) ve başka yerlerde geçmiş bulunmaktadır. "Allah büyük bir lütufsahibidir."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Hadid 22-24

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR