ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

HAŞR

16

/

17

كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلْإِنسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ {16}

 

فَكَانَ عَاقِبَتَهُمَا أَنَّهُمَا فِي النَّارِ خَالِدَيْنِ فِيهَا وَذَلِكَ جَزَاء الظَّالِمِينَ {17}

 

16. Onların durumu şeytanın insana: "Kafir ol" dediği zamanki durumu gibidir. Kafir olunca: "Muhakkak ki ben senden uzağım, çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" der.

17. Sonra ikisinin de akıbetleri orada ebedi olmak üzere ateşin içinde kalmalarıdır. Zulmedenlerin cezası işte budur.

 

"Onların durumu şeytanın insana: 'Kafir ol' dediği zamanki durumu gibidir" buyruğu Yüce Allah'ın münafık ve yahudilere yardım sözünde durmayıp, onlara verdikleri yardımcı olmak vaadini yerine getirmeyişlerine bir örnektir. Atıf harfi hazfedilerek "ve onların durumu ... şeytanın ... durumu gibidir" demeyişi atıf harfinin hazfedilmesinin çokça görülen bir şey oluşundan dolayıdır. Nitekim (aradaki atıf harflerini hazfederek): "sen akıllısın, sen kerimsin, sen alimsin" demek de böyledir.

 

Ayette Kimin Kastedildiğine Dair Rivayet

 

Peygamber (s.a.v.)'den rivayet edildiğine göre şeytanın kendisine: "Kafir ol!" dediği insan yanında saraya tutulan bir kadına dua etmek üzere bırakılmış rahib bir kimse idi. Şeytan ona teşvikte bulunarak o kadın ile ilişki kurdu, kadın da hamile kaldı. Daha sonra rezil olmak korkusu ile o kadını öldürdü. Şeytan o kadının yakınlarına bulunduğu yeri gösterdi. Manastırına gelerek rahibeden manastırından inmesini istediler. Şeytan ona, kendisine secde edecek olursa, onu ellerinden kurtaracağı vaadinde bulundu. Rahib ona secde edince ondan uzak olduğunu belirterek rahibi kadının yakınlarıyla başbaşa bıraktı. Bunu Kadı İsmail ile Ali b. el-Medini, Süfyan b. Uyeyne'den diye rivayet etmişlerdir. Süfyan, Amr b. Dinar'dan o Urve b. Amir'den, o Ubeyd b. Rifaa ez-Züraki'den, o da Peygamber (s.a.v.)'dan diye rivayet etmişlerdir. Bu rahibe dair haberi İbn Abbas ve Vehb b. Münebbih uzunca zikretmişlerdir. Her ikisinin lafızları arasında farklılık vardır.

 

İbn Abbas'ın Bu Husustaki Rivayeti

 

İbn Abbas Yüce Allah'ın; " ... şeytanın ... durumu gibidir" buyruğu hakkında dedi ki: Fetret döneminde Bersisa diye anılan manastırinda yetmiş yıl boyunca ibadet etmiş ve bu zaman zarfında bir göz açıp kırpacak kadar bir süre dahi Allah'a isyan etmemiş bir rahib vardı. Bu rahib İblisi gerçekten bitkin düşürmüştü. İblis şeytanların azgınlarını toplayarak dedi ki: Aranızdan benim yerime Bersisa'nın hakkından gelecek bir kimse yok mu? Ebyad adındaki ve peygamberler ile uğraşmakla görevli olan şeytan -ki aynı zamanda vahiy veriyormuş gibi ona vesvese vermek maksadıyla Peygamber (s.a.v.) efendimize Cebrail suretinde görünen budur. Bunun üzerine Cebrail gelmiş, ikisinin arasına girdikten sonra eliyle bu Ebyad'ı itmiş ve Hind'in en uzak yerine düşmüştür. İşte Yüce Allah'ın: "Büyük bir güç sahibidir. Arş'ın sahibinin nezdinde yüksek bir mevkii vardır" (et-Tekvir, 20) buyruğu bunu anIatmaktadır.- dedi ki: Senin adına onun hakkından ben gelirim. Bunun üzerine Ebyad rahiblerin kılığına büründü. Başının ortasını da traş etti ve Bersisa'nın manastırına gitti. Ona seslendi, fakat rahib ona cevab vermedi. Çünkü ancak on günde bir namazından başka bir yere dönerdi ve on günde bir orucunu açardı. Kesintisiz olarak on, yirmi hatta daha fazla süre oruç tutardı. Ebyad, Bersisa'nın kendisine cevap vermediğini görünce, o da manastırının dib taraflarında ibadete yöneldi. Bersisa namazını bitirdikten sonra Ebyad'ın rahiblere yakışır çok güzel bir şekilde namaz kılmakta olduğunu gördü, Bundan dolayı ona cevab vermediğine pişman oldu, Ne istiyorsun? deyince, Ebyad: Seninle birlikte olmayı, senin edebinle edeblenip senin amelini örnek almayı ve hep birlikte ibadet edelim istiyorum. Rahib: Seninle uğraşacak vaktim yok deyip, yine namazına döndü. Ebyad da namaza koyuldu. Bersisa, Ebyad'ın çok gayretle ibadet ettiğini görünce, ona: İhtiyacın ne? diye sordu. Ebyad: İzin ver de yanına çıkayım, dedi, Ona izin verdi ve Ebyad bir sene onunla birlikte kaldı. Kırk günde sadece bir gün oruç yiyordu. Namazından başka bir yere kırk günde bir dönüyordu. Bazan seksen güne kadar sürdüğü de oluyordu. Bersisa onun bu gayretini görünce, kendisinin yaptığını küçümsemeye başladı. Sonra Ebyad ona şöyle dedi: Benim Allah'ın kendileri vasıtasıyla hastayı, mübtelayı ve deliyi şifaya kavuşturduğu birtakım dualarım vardır deyip, bu duaları ona öğretti. Ebyad, İblisin yanına varınca, Allah'a yemin ederim o adamı helak ettim, dedi. Sonra bir adama musallat olup, boğazını sıkmaya koyuldu. Daha sonra onun akrabalarına -insan suretinde görünerek- dedi ki: Sizin bu adamınız delirmiş, onu tedavi edeyim mi? Onlar: Evet dediler. Bu sefer: Onu etkileyen kadın cinne gücüm yetmiyor, fakat siz bunu alın Bersisa'ya götürün, o Allah'ın İsm-i A'zamını bilir. Allah'tan bu adı anılarak bir şeyler istenirse verir, o adı anılarak O'na dua edilirse duayı kabul eder, dedi. Bu adamı alıp Bersisa'ya götürdüler, o da bu duaları okudu, şeytan onu bırakıp gitti.

 

Daha sonra Ebyad insanlara bu işleri yapıp duruyor, sonra onlara Bersisa'ya gitmelerini söylüyor, götürdükleri hastalar da iyileşiyorlardı. üç erkek kardeşi olan kralların kızlarından birisine gitti. Babaları bir kraldı. Bu kral ölmüş, sonra da kardeşini yerine tayin etmişti. Bu kızın amcası İsrailoğulları arasında bir hükümdardı. Ebyad bu kıza işkence etmeye ve boğazını sıkıştırmaya koyuldu. Daha sonra yakınlarına kızı tedavi etmek isteyen bir doktor suretinde gelip: Onun bu şeytanı çok azgındır, ona güç yetirilemez. Fakat siz bu kızı alıp Bersisa'ya götürün, onun yanında bırakın. Şeytanı geleceği vakit onun için dua edecek ve iyileşecek, dedi. Yakınları: Bersisa bizim bu isteğimizi kabul etmeyecektir, dediler. Şeytan onlara şöyle dedi: Onun manastırının yanında siz de bir manastır inşa ediniz, sonra da kızı oraya bırakıp bu kız senin yanında bir emanettir, mükafatını Allah'tan bekleyerek onu tedavi et, deyiniz. Bersisa'dan kızı yanında bırakmasını istediler, kabul etmeyince bir başka manastır inşa ederek kızı oraya bıraktılar. Bersisa namazını bırakıp kızı ve kızın güzelliğini görünce oldukça etkilendi. Şeytan kıza geldi ve boğazını sıkıştırmaya koyuldu. Namazını bırakıp, kıza dua etti, şeytan onu bırakıp gitti. Daha sonra yine namazına yöneldi. Şeytan tekrar kıza geldi ve boğazını sıkıştırmaya başladı. Bu arada Bersisa görecek şekilde üstünün başının açılmasını da sağlıyordu. Sonra şeytan ona gelerek, ne oluyor sana? dedi. Sen onunla yat, onun benzerini bulamazsın. Bundan sonra da tevbe edersin. Şeytan bu telkinlerini sürdürüp durdu. Sonunda o kız ile birlikte oldu, kız da hamile kaldı ve hamileliği görülmeye başladı. Bu sefer şeytan ona: Yazıklar olsun sana, sen rezil oldun. Onu öldür de öyle tevbe et ve rezil olma! Şayet sana gelip kızlarının nerede olduğunu soracak olurlarsa, onun şey tanı geldi, onu alıp götürdü, dersin. Bunun üzerine Bersisa kızı öldürdü ve geceleyin onu gömdü. Şeytan elbisesinin bir ucunu yakalayarak toprağın dışında kalmasını sağladı. Bersisa namazına geri döndü.

 

Daha sonra şeytan kızın kardeşlerinin rüyasına girip: Bersisa kızkardeşinize şunları şunları yaptı ve onu öldürdükten sonra şu şu tepede gömdü, dedi. Kardeşleri böyle bir şeyin olamayacağını kabul etmekle birlikte Bersisa'ya:

 

Kızkardeşimize ne yaptın? dediler. O: Şeytanı onu alıp gitti, dedi. Onlar da rahibi tasdik ettiler ve çekip gittiler.

 

Daha sonra yine şeytan rüyalarına girerek: Kızkardeşiniz şöyle şöyle bir yerde gömülüdür. Onun elbisesinin bir ucu da toprağın dışındadır, dedi. Denilen yere gidip kızkardeşlerini buldular. Rahibin manastırını yıktılar, oradan onu indirip boğazına ip dolayarak krala götürdüler. Kralın önünde yaptıklarını itiraf etti, kral da öldürülmesini emretti. Asılacağı vakit şeytan: Beni tanıyor musun? dedi. O: Allah'a yemin ederim ki hayır deyince, sana o duaları öğreten arkadaşın benim, dedi. İsrailoğulları arasında en çok ibadet eden kişi sen iken Allah'tan korkmadın mı, utanmadın mı? Hem kendini rezil edecek şekilde bu yaptığın işler sana yetmedi mi? Bu yaptıklarını da ikrar ettin ve senin gibi insanları da rezil ettin. Şayet sen bu halinle ölecek olursan, senden sonra senin benzerlerinden hiçbir kimse asla iflah olmayacaktır. Bersisa: Peki ne yapayım? deyince, şeytan: Bir tek hususta bana itaat et. Ben de seni onlardan kurtaracağım, onların seni görmemelerini sağlayacağım dedi. Bu nedir? deyince, şeytan: Bana sadece bir defa secde edeceksin dedi. Bersisa: Yapayım deyip, Allah'tan başka ona secde etti. Şeytan: Ey Bersisa dedi, işte senden istediğim buydu ve nihayet sen Rabbine kafir oldun, O'nu inkar ettin. Ben senden uzağım, ben alemlerin Rabbi Allah'tan korkarım, dedi.

 

Vehb b. Münebbih'in Bu Husustaki Rivayeti

 

Vehb b. Münebbih de dedi ki: İsrailoğulları arasında cibid birisi vardı. Çağının en çok ibadet edenlerindendi. Onun döneminde bir kızkardeşleri bulunan üç kardeş vardı. Bu kızkardeşleri bakire olup ondan başka da kızkar-. de;ileri yoktu. Her üçünün de savaşa gitmeleri gerekti. Kızkardeşlerine kimin göz kulak olacağını bilemedikleri gibi. kimin yanında güvenip bırakacaklarını, kime emanet edeceklerini de bilemediler. Nihayet kızkardeşlerini İsrailoğullarının o abid kişisi yanında bırakmak üzere görüş birliğine vardılar. Ona içten içe güven duyuyorlardı. O abide gidip kızkardeşlerini yanında bırakmak istediklerini söylediler, bunu kabul etmesini istediler. Böylelikle kızkardeşleri onun gözetimi altında Ve onun yakınında kalacak, savaştan geri dönünceye kadar onu görüp gözetecekti. Abid bunu kabul etmeyerek, onlardan ve kızkardeşlerinden Allah'a sığındı. Onların isteklerini kabul edinceye kadar ona ısrar edip durdular.

 

Nihayet şöyle dedi: Onu benim manastırımın karşısındaki bir eve yerleştirin. Onlar da kızkardeşlerini öyle bir eve yerleştirdiler, sonra onu bırakıp gittiler. Bir süre o abidin komşusu olarak kaldı. Ona manastırından yemek götürüyor, bu yemeği manastırın kapısında bırakıyordu. Sonra kapısını kilitleyip manastırına çıkıyordu. Arkasından kıza evinden çıkıp kendisine koyduğu yemeği almasını söylüyordu. şeytan yumuşak bir şekilde hayır işlemekte onu teşvik edip durdu. Kızın evinden gündüzün çıkmasının büyük bir iş olduğunu ona telkin ediyor ve birilerinin onu görüp de ona bağlanma ihtimalini hatırlatarak, korkutuyordu.

 

Bu şekilde bir süre devam etti. Daha sonra İblis ona gelerek hayır ve mükafat şevkini arttırmaya çalıştı ve ona şöyle dedi: Bu kıza verdiğin yemeği kendin götürüp onun evine bırakacak olursan, elbetteki bu senin alacağın ecir ve mükafatı daha bir arttıracaktır. Bu telkinlerini sürdürüp durdu. Nihayet abid, kıza götürdüğü yemeği alıp evine kadar bırakmaya başladı. Bu şekilde de bir süre devam etti. Sonra yine İblis ona geldi, onu hayra teşvik etti ve hayır işleme arzusunu harekete geçirerek dedi ki: Sen onunla konuşsan, onunla sohbet etsen de o da senin sohbetinle sıkıntısını gidersen çünkü o çok ileri derecede yalnızlıktan sıkılmış bulunuyor. İblis bu husustaki telkinlerini sürdürüp durdu. Nihayet manastırının üst tarafından ona bakıp bir süre onunla konuşmaya başladı. Bundan sonra iblis yine ona gelerek dedi ki: Bu kızın yanına insen de manastırının kapısında oturup onunla konuşsan, o da kendi evinin kapısında oturup seninle konuşursa bu onun için daha bir yalnızlığını giderici olur. Bu husustaki telkinlerini sürdürdü, nihayet abidin manastırından inmesini, manastırının kapısında oturup o kızla konuşmasını, kızın da evinden çıkmasını sağladı. Bu şekilde bir süre konuşmaya devam ettiler.

 

Daha sonra İblis ona gelerek, yaptığı bu davranışı dolayısıyla hayır ve mükafat alacağı arzusunu uyandırdı, teşviklerde bulunup dedi ki: Manastırının kapısından çıkıp da, evinin kapısına yakın bir yerde otursan, bu onun için daha bir teselli edici olur. Bunu da yaptırıncaya kadar bu telkinlerini sürdürdü. Nihayet bir süre de böylece devam etti.

 

Arkasından yine İblis gelerek onu hayır işlemeye ve kıza karşı yaptığı bu tutumu dolayısıyla elde ettiği güzel sevapları telkine koyuldu ve ona şöyle dedi: Evinin kapısına yaklaşıp sen onunla -o da evinden çıkmaksızın- konuşsan dedi. Abid bunu da yaptı. Manastırından iniyor, kızın evinin kapısında oturup onunla konuşuyordu. Bu şekilde bir süre devam ettikten sonra yine İblis ona gelerek şöyle dedi: Onunla birlikte eve girsen, onunla konuşsan. Böylece de kimseye yüzünü göstermesine imkan tanımasan senin için daha güzel olur.

 

Bu telkinlerini de sürdürdü ve nihayet eve de girdi. Bütün gün boyunca kızla konuşmaya başladı, akşam oldu mu manastırına çıkıp gidiyordu. Bundan sonra yine İblis ona geldi. Kızı ona güzel gösterip durdu, nihayet abid eliyle baldırına vurdu, onu öptü. İblis kızı gözünde güzel göstermeye ve davranışını ona hoş göstermeye devam edip durdu. Sonunda kız ile birlikte oldu ve kız hamile kaldı, ondan bir çocuğu doğdu. İblis ona gelerek: Peki ya bu kızın kardeşleri gelip senden bir çocuğunun olduğunu görürlerse, sen ne yapacaksın? Senin rezil olmayacağından yahutta onların seni rezil etmeyeceklerinden emin değilim. Git, onun oğlunu tut, kes ve göm. Şüphesiz ki kız, kardeşlerinin kendisine yaptığını öğrenecekler korkusuyla senin bu yaptığını gizleyecektir. Abid bunu da yaptı.

 

Bu sefer ona şöyle dedi: Sen onun oğlunu Öldürmüşken, ona yaptıklarını kardeşlerinden gizleyeceğini mi zannediyorsun? İyisi mi onun da boğazını kes ve oğluyla beraber onu da göm.

 

İblis bu telkinlerini sürdürüp durdu. Nihayet o kızın da boğazını kesti ve oğluyla birlikte onu da çukura gömdü. üzerine çok büyük bir kaya örttü ve dümdüz bir şekilde de toprakla kapattı. Manastırına çıkıp orada yine kendisini ibadete verdi. Bu haliyle Allah'ın dilediği kadar bir süre kaldı.

 

Nihayet kızın kardeşleri savaştan geri döndü. Adamın yanına gelerek, kızkardeşlerini sordular. Vefat haberini onlara bildirdi ve kıza Allah'tan rahmetler diledi, ağlayıp: O çok iyi bir kızdı. İşte bu da onun kabri, onu görün, dedi. Kardeşleri kabrine giderek, kabri başında ağladılar. Allah'tan ona rahmetler dilediler. Günlerce kabri başında durduktan sonra, yakınlarına geri döndüler.

 

Geceleyin yataklarına çekilip uyuduklarında şeytan onlara bir yolcu suretinde göründü. En büyüklerine başlayarak ona kızkardeşlerinin durumunu sordu. O da ona; abidin sözlerini, ölmüş olduğunu ve abidin o kıza rahmetler okuduğunu, kızkardeşlerinin mezarını kendilerine nasıl gösterdiğini bildirdi. şeytan bunların yalan olduğunu söyleyerek: Abid kızkardeşiniz ile ilgili size doğruyu söylemedi. O kızkardeşinizi gebe bıraktı, ondan bir oğlu oldu. Boğazını kesti, daha sonra da sizden korkarak kızkardeşinizin de boğazını kesti. Ondan sonra bu kızkardeşinizi girenin sağ tarafında kalan kapının arkasına kazdığı bir çukura gömdü. Haydi gidip eve girin, girenin sağında kalan tarafı bulun. Şüphesiz siz kızkardeşinizi ve oğlunu size söylediğim şekilde orada göreceksiniz. Daha sonra yine ortancasının rüyasına girdi, ona da aynı şeyleri söyledi. Sonra küçüklerine gitti, ona da aynı şeyleri söyledi.

 

Kardeşler uyandıklarında herkes gördüğü rüyadan hayret içerisinde uyanmış oldu. Biri diğerine: Ben şaşılacak bir rüya gördüm deyip, birbirlerine neler gördüklerini söylediler. En büyükleri: Bu karmakarışık, doğruyla ilgisi olmayan bir rüyadır. Bunu bırakın da işimize bakalım dedi. En küçükleri: Ben o yere gidip oraya bakmadan işime gitmeyeceğim, dedi. Nihayet hep birlikte gittiler. Kızkardeşlerinin kaldığı eve girdiler, kapıyı açtılar. Rüyalarında kendilerine belirtilen yeri tesbit ettiler. Kızkardeşleri ile oğlunun kendilerine söylendiği şekilde boğazlarının kesilmiş olduğunu gördüler. Abide durumu sordular, o da İblisin etkisi ile onlara yaptığı bu işin doğru olduğunu söyledi. Kardeşler bunun üzerine o abidi hükümdarlarına davet ettiler. Abid manastırından indirilip asılmak üzere getirildi. idam edecekleri ağaca onu getirdiklerinde, şeytan ona gelip şöyle dedi: O kadın hakkında seni fitneye düşürüp sonunda seni o kadını gebe bırakacak noktaya getiren, onun ve oğlunun boğazını kesmeni telkin edenin ben olduğumu biliyorsun. Bugün bana itaat edecek ve seni yaratan Allah'ı inkar edecek olursan, seni içinde bulunduğun bu halden kurtarırım. Nihayet abid Allah'ı inkar edip, kafir oldu. Kafir olunca da bu sefer şeytan onu ve ona musallat olanları başbaşa bıraktı. onlar da onu asıp idam ettiler. İşte şu: "Onların durumu şeytanın İnsana: Kafir ol, dediği zamanki durumu gibidir. Kafir olunca: Muhakkak ki ben senden uzağım. Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım ... Zulmedenlerin cezası budur" ayeti onun hakkında nazil olmuştur.

 

İbn Abbas dedi ki: Yüce Allah bunu yahudilerle birlikte münafıklara misal vermiştir. Şöyle ki; Yüce Allah peygamberine Nadiroğullarını Medine'den sürmesini emredince, münafıklar onlara: Yurdunuzdan çıkmayın. Eğer müslümanlar sizinle savaşırlarsa, biz sizinle birlikte oluruz. Sizi çıkartırlarsa yine sizinle birlikte çıkarız, diye gizlice haber gönderdiler. Bunun üzerine Nadiroğulları Peygamber (s.a.v.) ile savaştılar, fakat münafıklar onlara yardımcı olmadı. Şeytanın abid Bersisa'dan uzak olduğunu belirttiği gibi, onlardan uzak kaldılar. Artık bu dönemden sonra rahibler ancak takiyye yaparak ve kendilerini gizleyerek ortada görünüyorlardı. Fasıklar ve günahkar kimseler de yahudi ilim adamlarına birtakım bühtanlarda ve çirkin isnadlarda bulundular. Nihayet rahib Cüreyc'in durumu ortaya çıktı, Allah da onun kendisine isnad edilen günahtan uzak olduğunu ortaya çıkardı. Bundan sonra artık rahibler rahatladı ve insanların arasına çıkmaya başladılar.

 

Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Münafıkların Nadiroğullarına verdikleri sözde durmayışları, iblis'in Kureyş kafirlerine: "Bugün insanlardan sizi yenebilecek yoktur. Ben de muhakkak sizin yardımcınızım.." (Enfal, 48) demesine benzer.

 

Mücahid dedi ki: Burada insandan kasıt, şeytanın kendilerini aklatması hususunda bütün insanlardır. Yüce Allah'ın: "İnsana kafir ol dediği zaman" buyruğu da şeytanın insanı: Ben kafirim diyecek hale gelinceye kadar aldatması demektir. Şeytanın: "Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" sözü ise bir gerçek değildir. O şeytanın insandan uzak olduğunu anlatmak maksadıyla kullandığı bir ifadedir. Bu Yüce Allah'ın: "Muhakkak ki ben senden uzağım" diye aktardığı sözünün bir tekididir. Nafi, İbn Kesir ve Ebu Amr: "Muhakkak ki ben" lafzındaki "ye"yi üstün okumuşlar, diğerleri ise sakin (harekesiz bir med harfi olarak) okumuşlardır.

 

"Sonra ikisinin" yani şeytan ın ve o insanın "de akıbetleri orada ebedi olmak üzere ateşin içinde kalmalarıdır" buyruğundaki: "Ebedi olmak üzere" buyruğu hal olarak nasbedilmiştir.

Ayeti rahib ve şeytan hakkında özel olarak kabul eden kimseler için bunun tesniye (ikisinin akıbetleri) lafzı açıkça anlaşılır. Bunun insan türü hakkında böyle olduğunu kabul edenlere göre de mana şöyle olur: Her iki kesimin ya da her iki sınıfın da akıbeti ...

 

"İkisinin de akıbetleri" lafzının nasb ile gelmesi ise; (...)'in haberi olduğundan dolayıdır. Bunun ismi ise; "Ateşin içinde kalmaları" buyruğudur.

 

el-Hasen ise bunun aksine olarak: ''İkisinin de akıbetleri ... dir'' diye okumuştur. el-Ameş ise: ''İkisi ... de orada ebedidirler" diye ref' ile okumuştur. Ancak bu okuyuş mushafın yazısına muhaliftir. Ref' ile okunması bu lafzın: (...)'in haberi olmasına ve zarfın ("ateşin içinde" anlamındaki lafzın) mülğa olması (i'rab durumunun gözönünde bulundurulmaması)na binaemlir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Haşr 18

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR