ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MÜMTEHİNE

1

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءكُم مِّنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَن تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِن كُنتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَاداً فِي سَبِيلِي

وَابْتِغَاء مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ

وَمَا أَعْلَنتُمْ وَمَن يَفْعَلْهُ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاء السَّبِيلِ

 

1. Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları -kendilerine sevgi ile (haber) ulaştırarak ve onlar size gelmiş olan hakkı inkar etmişken- veliler edinmeyin. Onlar Rabbiniz olan Allah'a iman ettiniz diye Peygamberi de, sizi de (yurdunuzdan) çıkarmışlardır. Eğer siz, yolumda cihad etmek ve rızamı aramak için çıkmış iseniz, onlara gizlice (nasıl) sevgi beslersiniz. Ben ise gizlediğinizi de, açıkladığınızı da en iyi bilenim. Sizden kim bunu yaparsa, şüphesiz yolun ta ortasında sapmış olur.

 

Yüce Allah'ın: "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları ... veliler edinmeyin" buyruğundaki: "Edindi" fiili iki mef'ule geçiş yapmıştır. Bu iki mef'ul "sizin de düşmanınız" ile "veliler" anlamındaki lafızlardır.

 

"Düşman" lafzı, "Düşmanlık etti" fiilinden fe'uI vezninde bir isimdir. ''Affetti" fiilinden "afuvv; çokça affeden" isminin yapılması gibi. Mastar vezninde oluşundan dolayı tekil hakkında nasıl kullanılır ise, çoğul hakkında da öylece kullanılmıştır.

 

Bu ayete dair açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız:

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi:

2- Kafirleri Veli Edinmek, Bu Sure ile Yasaklanmıştır:

3- Kafirlere Sevgi:

4- Müslümanların Gizli Hallerini Dünyevi Maksatla Düşmanlara Haber Verenin Hükmü:

5- Müslümanların Haberlerini Dünyevı Maksatla Düşmana Bildiren Kimsenin Cezası:

6- Casus Kafir Olursa:

7- Sizi ve Allah'ın Rasulünü Mekke'den Çıkartmış Olanlara Nasıl Sevgi Beslersiniz?

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi:

 

"Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları ... veliler edinmeyin" buyruğu ile ilgili olarak hadis imamları -lafız Müslim'in olmak üzere- Ali (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Resulullah (s.a.v.) beni, ez-Zübeyr'i ve el-Mikdad'ı göndererek: "Ravdatu Hah denilen yere gidiniz. Orada beraberinde bir mektub bulunan Hevdecte bir kadın bulacaksınız, o mektubu ondan alınız" diye buyurdu.

 

Bunun üzerine yola koyulup atlarımızı koşturduk. Kadını buluverdik, ona: Mektubu çıkar, dedik. Beraberimde mektub diye bir şey yok, dedi. Biz: Ya mektubu çıkartırsın veya elbiselerini çıkartırsın dedik. Bu sefer o mektubu saçının örükleri arasından çıkardı. Biz de mektubu Rasülullah (s.a.v.)'e getirdik. Mektubta: "Hatıb b. Ebi Beltaa'dan ... '' diye başlıyor Ve Mekkelilerden birtakım müşriklere Resulullah (s.a.v.)'ın bazı durumlarını haber veriyordu. Rasülullah (s.a.v.): "Ey Hatıb bu da ne?" diye sordu. Hatıb: Acele etme ey Allah'ın Rasülü, dedi. Ben Kureyşe sonradan yamanmış bir kişi idim. -Süfyan dedi ki: Hatıb Kureyşlilerle antlaşmalı birisi idi. Bizzat Kureyşlilerden değildi.- Seninle birlikte bulunan muhacirlerin kendileri vasıtasıyla ailelerini koruyacakları akrabalık bağları vardır. Benim onlar ile böyle bir neseb bağım olmadığından ötürü, kendisi sebebiyle yakınlarımı himaye edecekleri bir iyilikte bulunmak istedim onlara. Ben bu işi ne kafir olduğum, ne dinimden döndüğüm, ne de müslüman olduktan sonra küfre rıza gösterdiğim için yaptım. Peygamber (s.a.v.): "Doğru sÖyledi" diye buyurdu, Ömer: Ey Allah'ın Rasülü! Beni bırak ta şu münafığın boynumı vurayım, dedi. Peygamber: "O Bedir'e katılmış bir kimsedir. Allah'ın Bedir'e katılanlara muttali olarak: İstediğinizi yapınız, ben size mağfiret buyurdum demediğini nereden bilebilirsin ki?" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları ... veliler edinmeyin" buyruğunu indirdi.

 

Mektubu götüren kadının Kureyş'in mevlalarından Sara adında olduğu söylenmiştir. Mektupta şunlar yazılıydı: "İmdi! Şüphesiz Resulullah (s.a.v.) size sel gibi akan, geceyi andıran (çok kalabalık) bir ordu ile üzerinize yönelmiş bulunuyor. Allah'a yemin ederim ki eğer üzerinize tek başına kendisi dahi gelecek olsa, Allah size karşı ona zafer verecek ve sizin hakkınızda ona verdiği sözünü gerçekleştirecektir. Çünkü Allah onun gerçek dostu ve yardımcısıdır... Bu (muhtevayı) bazı müfessirler zikretmiş bulunmaktadır."

 

el-Kuşeyri ve es-Sa'lebi'nin belirttiklerine göre Hatıb b. Ebi Beltaa Yemenli birisi idi. Onun Mekke'de ez-Zübeyr b. el-Avvam'ın mensubu olduğu Esed b. Abdu'l-Uzzaoğulları ile bir kardeşlik antlaşması vardı. ez-Zubeyr b. el-Avvam'ın kendisi ile antlaşmalı olduğu da söylenmiştir. Ebu Amr b, Sayfi b. Hişam b. Abdi Menaf'ın azadlısı olan Sara, Mekke'den geldiğinde Rasulullah (s.a.v.) da Mekke'ye fetih hazırlıkları içerisinde idi. Bu gelişinin Hudeybiye antlaşmasının barış döneminde olduğu da söylenmiştir, Rasülullah (s.a.v.) ona: "Ey Sara, sen hicret edici olarak mı geldin" diye sordu. Sara: Hayır dedi. Bu sefer: "Peki müslüman olarak mı geldin?" diye sordu, Sara yine: Hayır dedi. Bu sefer: "Peki geliş sebebin ne?" diye sorunca, şu cevabı verdi: Akraba, efendiler, asıl yakınlar ve aşiret sizlerdiniz, Efendiler (mevlalar) gitti -yani Bedir'de öldürüldüler.- Şimdi de çok ileri derecede ihtiyaç içindeyim. Bana bir şeyler veresiniz ve beni giydiresiniz diye yanınıza geldim. Peygamber: "Mekkelilerin gençleri ile aran nasıl!'" diye sordu. Sara şarkıcı bir kadın idi, şu cevabı verdi; Bedir vakasından sonra benden hiçbir şey istenmedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) Abdu'I-Muttaliboğulları ile Muttaliboğullarını ona bir şeyler vermeye teşvik etti. Ona elbiseler verdiler, bağışlarda bulundular ve ona binek verdiler. O da Mekke'ye gitmek üzere çıktı.

 

Hatib ona gelerek: Ben sana on dinar ve birtakım giyecekleri şu mektubu Mekkelilere ulaştırman şartı ile veriyorum deyip, mektupta şunları yazdı; "Rasülullah (s.a.v.) üzerinize gelmek istiyor, siz de tedbirinizi alınız.'' Sara Medine'den çıktı. Cebrail inerek Peygamber (s.a.v.)'e durumu bildirdi. O da Ali, ez-Zübeyr ve Ebu Mersed el-Ğanevı'yi gönderdi. Bir rivayete göre ise Ali, ezZübeyr ve el-Mikdad'ı, bir diğerinde Ali ve Ammar b. Yasir'i, bir başkasında Ali, Ammar, Amr, ez-Zübeyr, Talha, el-Mikdad ve Ebu Mersed'i gönderdi, -Hepsi de atlı idiler.- Onlara şu talimatı verdi: "Ravdatu Hah denilen yere varıncaya kadar gidiniz. Orada hevdecinde bir kadın bulacaksınız. O kadınla birlikte Hatıb'tan müşriklere yazılmış bir mektub vardır, O mektubu ondan alınız ve kadını serbest bırakınız. Şayet mektubu size vermeyecek olursa, boynunu vurunuz."

 

Kadına denilen yerde yetiştiler ve ona: Mektub nerede? diye sordular. Beraberinde mektub olmadığına dair yemin etti, Eşyalarını tetkik ettiler, beraberinde mektub bulamadılar. Geri dönmeye karar verdiklerinde Ali: Allah'a yemin ederim, O bize yalan söylemedi ve hiçbir zaman biz de onu yalanlamadık, dedi. Kılıcını çekti ve: Mektubu çıkart, aksi takdirde Allah'a yemin ederİm üzerinden elbiselerini soyarım ve boynunu vururum. Kadın işin ciddi olduğunu görünce, mektubu saç örüklerinin arasından çıkardı. -Bir rivayete göre ise beline bağladığı kuşak arasından çıkardı.- Mektubu verdikten sonra kadını serbest bıraktılar ve mektubu alıp Resulullah (s.a.v.)'e götürdüler. Resulullah, Hatıb'a haber göndererek: "Mektuptan haberin var mı?" diye sordu, o da:

 

Evet dedi, Sonra da hadisin geri kalan bölümünü az önce geçene yakın bir şekilde kaydetti.

Rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) -biri Sara olmak üzere dört kişi dışında- fetih günü bütün insanlara eman vermiştir.

 

2- Kafirleri Veli Edinmek, Bu Sure ile Yasaklanmıştır:

 

Kafirleri veli (dost) edinmenin yasaklanışı hususunda bu süre asli bir delil teşkil etmektedir. Buna dair açıklamalar daha önce bir kaç yerde geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'ın: "Mü'minler, mü'minleri bırakıp kafirleri veliler edinmesin." (Al-i İmran, 28); "Ey iman edenler! Kendinizden başkasını sırdaş edinmeyin." (Al-i İmran, 118); "Ey iman edenler! Yahudileri de, hristiyanları da veliler edinmeyiniz" (el-Maide, 51) buyrukları bunlardan bazılarıdır. Buna benzer buyruklar da pek çoktur.

 

Nakledildiğine göre Hatıb; "Ey iman edenler!" buyruğunu duyunca, iman ile hitab olunduğundan ötürü sevincinden bayıldı.

 

3- Kafirlere Sevgi:

 

Yüce Allah'ın: "Kendilerine sevgi ile (haber) ulaştırarak" buyruğunda zahiren onlara sevgi duyarak. .. kastedilmiştir. Çünkü Hatıb'ın kalbi sağlıklı idi. Buna delil Peygamber (s.a.v.)'ın ashaba: "Bu arkadaşınız doğru söylemiştir." demiş olmasıdır. Bu ise onun kalbinin (küfür ve nifaktan) esenlikte olduğuna ve akidesinin katıksız olduğuna açık bir ifadedir.

 

"Sevgi ile" buyruğundaki "be" harfi fazladan gelmiştir. Nitekim "sureyi okudum" anlamında: (...) denilebildiği gibi; (...) da denilebilir. Yine; "ona içimdekini açtım" anlamında; (...) denilebildiği gibi (...) da denilebilir.

 

"Be" harfinin zaid olmaması ve "ulaştırarak" fiilinin mefulünün hazfedilmiş olması da mümkündür ki: Siz, sizinle onlar arasındaki sevgi sebebiyle Resulullah (s.a.v.)'ın haberlerini onlara ulaştırarak. .. demek olur.

 

Aynı şekilde: "Onlara gizlice (nasıl) sevgi beslersiniz?" buyruğu da sevgi beslemek sebebiyle ... demek olur.

 

el-Ferra şöyle demiştir: "Kendilerine sevgi ile ulaştırarak" buyruğu "veliler"in sılası arasında yer alır. "Sevgi" kelimesinin başına "be" harfinin gelmesi ile gelmemesi arasında bir fark yoktur. Bununla birlikte "be" harfinin "edinmeyin" buyruğuna zamirinden hal olarak taalluk etmesi de mümkündür, "veliler" anlamındaki lafza onun bir sıfatı olarak taalluk etmesi de mümkündür. İsti'naf (yeni bir cümle) olması da mümkündür. 

 

"Kendilerine sevgi ile (haber) ulaştırarak" buyruğu, müslümanların gizliliklerini onlara bildiriyor ve onlara samimiyetle öğüt veriyorsunuz, demektir. ez-Zeccac da böyle açıklamıştır.

 

4- Müslümanların Gizli Hallerini Dünyevi Maksatla Düşmanlara Haber Verenin Hükmü:

 

Müslümanların gizli hallerini iyice bilip bu hallerine onların aleyhlerine dikkat çeken, düşmanlarına onların haberlerini bildiren bir kimse, eğer bu işi dünyevi bir maksatla yapıyor ve buna rağmen itikadı da sağlam ise -Hatıb'ın bu işi yaparken dinden dönme niyetini taşımayıp, onları minnet altında tutmak maksadını gütmesinde olduğu gibi- bu davranışı dolayısıyla kafir olmaz.

 

5- Müslümanların Haberlerini Dünyevı Maksatla Düşmana Bildiren Kimsenin Cezası:

 

Bu durumdaki bir kimsenin bu davranışı ile kafir olmadığını kabul ettiğimiz takdirde acaba bu davranışı dolayısıyla had olarak öldürülür mü, öldürülmez mi? Bu hususta ilim adamları ihtilaf etmişlerdir. Malik, İbnu'I-Kasım ve Eşheb şöyle demişlerdir: Bu hususta İmam (İslam devlet başkanı) ictihad eder. Abdü'l-Melik de şöyle demiştir: Eğer bu hareketi adet haline getirmiş ise öldürülür. Çünkü böyle bir kişi casustur. Malik de casusun öldürüleceğini belirtmiştir. Bu görüş de doğrudur, çünkü böyle bir kimse müslümanlara zarar verir ve yeryüzünde fesad çıkarmaya çalışan bir kimsedir. İbnu'l-Macişun, Hatıb'ın bu işi ilk yapışında tesbit edilmiş olması dolayısıyla bu hususta tekrarı (bu işi adet edinmeyi) gözönünde bulundurmuş olabilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

6- Casus Kafir Olursa:

 

Casusun kafir olması halinde el-Evzai'nin görüşüne göre bu, onun ahdini bozması demek olur. Esbağ da: Harbi (daru'l-harbe tabi) casus öldürühir. Müslüman ve zımmi casus ise (uygun bir şekilde) cezalandırılırlar. Ancak açıkça İslama karşı düşmanlık gösterecek ve İslam aleyhine yardımlaşacak olurlarsa, o takdirde öldürülürler.

 

Ali b. Ebi Talib (r.a)'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.)'ın huzuruna Furat b. Hayyam adında müşriklere casusluk yapan birisi getirildi ve öldürülmesini emretti. Bu sefer Furat: Ey ensar topluluğu, ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasülü olduğuna şahitlik ettiğim halde nasıl öldürülebilirim? diye bağırdı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.)'in emri ile serbest bırakıldı. Sonra da şöyle buyurdu: "Aranızdan kendisini imanına havale ettiğim kimseler de vardır. Bunlardan birisi de Furat b. Hayyam'dır. ''

 

Yüce Allah'ın: "İnkar etmişken" buyruğu ya "edinmeyin" anlamındaki buyruktan ya da "ulaştırarak" anlamındaki buyruktan bir haldir. Yani onlar bu halde iken onları veli edinmeyin yahut onlara sevgi ile haber ulaştırmayın, demektir.

 

el-Cahderi: "Size gelmiş" anlamındaki buyruğu "be" harfi yerine "lam" harfi getirerek; (...) diye okumuştur. Size gelmiş olan haktan ötürü küfre sapmışken ... demek olur.

 

7- Sizi ve Allah'ın Rasulünü Mekke'den Çıkartmış Olanlara Nasıl Sevgi Beslersiniz?

 

"Onlar ... Peygamberi de, sizi de çıkarmışlardı" buyruğu onların kafirliklerini, azgınlıklarını açıklayan bir ifade gibi yeni bir söz başlangıcı (isti'naf)dır yahutta "inkar etmişken" anlamındaki buyruktan bir haldir.

 

"Rabbiniz olan Allah'a iman ettiniz diye" buyruğu da "çıkartmışlardı" fiilinin gerekçesini bildirmektedir. Yani siz Allah'a iman ettiğiniz için yani Allah'a imanınız sebebiyle Mekke'den Resulü ve sizleri çıkartmışlardı.

 

İbn Abbas dedi ki: Hatıb, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte Mekke'den çıkartılanlardan idi.

İfadede bir takdim ve tehir olduğu ve ifadenin takdirinin şöyle oldüğu da söylenmiştir: Eğer siz Benim yolumda cihad edenler olarak çıkmış iseniz, Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyiniz.

 

ifadede bir hazf olduğu ve anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Eğer sizler Benim yolumda cihad etmek ve Benim rıza mı aramak maksadı ile çıkmış iseniz asla onlara sevgi ile (haber) ulaştırmayınız.

 

Bir diğer açıklamaya göre: "Eğer siz yolumda cihad etmek ve rızamı aramak için çıkmış iseniz" buyruğu şarttır. Onun cevabı daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Mana da şudur: Eğer sizler Benim yolumda cihad etmek üzere çıkmış iseniz Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyiniz.

 

"Cihad etmek" ile "aramak" anlamındaki lafızların nasb ile gelmesi mefulün leh olduklarından dolayıdır. "Onlara gizlice sevgi beslersiniz" buyruğu ise "ulaştırarak" anlamındaki fiilden bedel ve onun yerine beyan edici bir ifadedir. Fiiller de birbirlerinden bedel olarak getirilebilir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kim bunları işlerse cezaları ile karşılaşır. Kıyamet gününde onun azabı kat kat verilir." (el-Furkan, 68-69) Sibeveyh de şu beyiti zikretmektedir: "Ne zaman bize gelir yurdumuzda bize misafir olursan, Sen çokça odun ve alevalev yananbir ateş bulursun."

 

Buyruğun: "Sizler onlara gizlice sevgi beslersiniz" takdirinde olduğu da söylenmiştir. O vakit ifade bir İsti'naf olur.

 

Bütün bu buyruk, Hatıb'a yapılmış bir sitemdir. Aynı zamanda bu buyruk onun faziletine, üstün değerine, Rasülullah (s.a.v.)'e samimiyetle bağlı olduğuna, imanının gerçekliğine delildir. Çünkü sitem ancak sevenin sevdiğine yaptığı bir şeydir. Nitekim şair şöyle demiştir: "Sevdiğim dostuma sitemederim, Onun uzak kalışı beni şüpheye düşürürse, Sitemolmazsa sevgi de yoktur. Sitem kaldıkça, sevgi de kalır."

 

"Sevgi ile" buyruğu, onlara mektup yazmakla, iyilikte bulunmakla anlamındadır. Önceden de belirttiğimiz gibi bu lafzın başındaki "be" ya zaiddir ya da değildir.

 

"Ben ise gizlediğinizi" kalbinizde sakladığınızı "de açıkladığınızı" dışa vurduğunuzu "da en iyi bilenlm. "

 

Bu buyruktaki: " ... nizi" lafzında ki "be" fazladan gelmiştir. Nitekim "-şunu bildim" anlamında; (...) da denilir, (...) da denilir.

 

Buyruğun "sizin gizlediğinizi de, açıkladığınızı da herkesten daha çok en iyi bilen Benim" anlamında olduğu ve "herkesten daha çok" lafzının hazfedildiğide söylenmiştir. Nitekim: (...) Filan kişi başkasından daha bilgili ve daha faziletlidir" denilebilir.

 

İbn Abbas: Ben sizin kalplerinizde gizlediklerinizi, dillerinizle açığa vurduğunuz ikrar ve tevhidi en iyi bilenim diye açıklamıştır.

 

"Sizden kim bunu yaparsa" aranızdan onlara kim gizlice haber ulaştırıp mektuplaşırsa "şüphesiz yolun ta ortasında sapmış olur." Doğru yolu bulamamış olur.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Mümtehine 2

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR