ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

CUMA

11

وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْواً انفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِماً قُلْ

مَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ مِّنَ اللَّهْوِ وَمِنَ التِّجَارَةِ وَاللَّهُ خَيْرُ الرَّازِقِينَ

 

11. Onlar bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman seni ayakta bırakıp ona doğru yöneldiler. De ki: "Allah'ın yanındaki, eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. "

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı onyedi başlık halinde sunacağız:

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi:

2- Cuma Namazı Kılınması İçin Gerekli Cemaat Sayısı:

3- İmamın (İslam Devlet Başkanının) İzni ve Onun Namazda Bulunması Cuma Namazının Sıhhati İçin Gerekli midir?:

4- Tavanlı Bir Mescidin Bulunması Cuma Namazı Şartlarından mıdır?

5- Hutbe Verirken Ayakta Durmak:

6- Hutbesiz Cuma Namazı Sahih Olmaz:

7- Hutbe Verirken Hatibin Bir Şeylere Yaslanması:

8- Hatib Minbere Çıkınca Cemaate Selam Verir mi?:

9- Abdestsiz Hutbe Vermek:

10- Hutbenin Asgari Miktarı:

11- Peygamber Efendimizin Hutbelerinde Okuduğu Buyruklar ile Verdiği Hutbelerinden Örnekler:

12- Hutbeyi Dinleme Adabı:

13- Cemaatin Hatibe Yönelmesi:

14- İmam Hutbe Verirken Mescide Giren Namaz Kılar mı?:

15- İmam Hutbe Verirken Uyumak:

16- Cuma Namazının Şimdiye Kadar Sözünü Etmediğimiz Diğer Bazı Faziletleri ve Farz Oluşu:

17- Allah'ın Yanında Bulunanlar Dünyalıklardan Hayırlıdır:

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi:

 

"Onlar bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman ... ona doğru yöneldiler" buyruğu hakkında Müslim'in Sahih'inde Cabir b. Abdullah'tan gelen rivayet şöyledir: Peygamber (s.a.v.) cuma günü, ayakta hutbe irad ederdi. Bir gün Şam'dan bir kervan geldi. İnsanlar ona doğru gittiler. Geriye sadece oniki kişi kaldı. -Bir rivayette: onlardan birisi de bendimo. İşte Cumua Süresi'ndeki şu: "Onlar bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman seni ayakta bırakıp ona yöneldiler." ayeti bunun üzerine indirildi. 

 

Bir rivayette de "aralarında Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma) da vardı" denilmektedir. 

 

el-Kelbi ve başkalarının zikrettiklerine göre bu kervanı getiren kişi Dihye b, Halife el-Kelbi'dir. Bu kervanı insanların açlık çektikleri ve fiyatların oldukça pahalandığı bir sırada Şam'dan gelmişti. Onunla birlikte insanların ihtiyaç duydukları buğday, un ve daha başka herşey vardı. Kervanı (Medine çarşılarından) Ahcaru'z-Zeyt denilen yerde konakladı. İnsanların geldiğini haber almaları için davul çalındı. Oniki kişi müstesna, (mescidde) bulunanlar çıkıp gitti. Kalanların onbir kişi olduğu da söylenmiştir.

 

el-Kelbı dedi ki: O sırada cuma namazı hutbesini dinliyorlardı. Hutbeyi bırakıp kervana koştular. Resulullah (s.a.v.) ile birlikte sekiz kişi kaldı. Bunu es-Sa'lebi, İbn Abbas'tan nakletmiştir.

 

Darakutni Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) cuma günü bize hutbe irad ederken yiyecek yüklü bir kervan geldi ve el-Baki'de konakladı. O kervana yöneldiler ve (hutbeyi) bırakıp oraya gittiler. Resulullah (s.a.v.)'ı bıraktılar, Beraberinde benim de aralarında bulunduğum sadece kırk kişi kalmıştı. Yüce Allah da Peygamber (s.a.v.)'e: "Onlar bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman seni ayakta bırakıp ona doğru yöneldiler" buyruğunu indirdi, Darakutni dedi ki: Bu isnadda "sadece kırk kişi" ifadesini yalnızca Ali b. Asım, Husayn'dan diye gelen rivayette söylemiştir. Ancak Husayn'dan rivayet edenler ona muhalefet ederek şöyle demişlerdir: Peygamber (s.a.v.) ile birlikte sadece oniki kişi kalmıştı.

 

Peygamber (s.a.v.)'den de şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki, eğer hep birlikte çıkmış olsalardı, Allah bütün bu vadiyi onların üzerinde ateşle doldururdu." Bunu ez-Zemahşeri zikretmiştir.

 

Mürsel bir hadiste de bu oniki kişinin adı zikredilmiş bulunmaktadır. Bunu Esed b. Musa b. Esed'in babası olan Esed b. Amr rivayet etmiştir. Bu rivayette şöyle denilmektedir: Rasülullah (s.a.v.) ile birlikte sadece Ebu Bekir, Ömer, Osman. Ali, Talha, ez-Zübeyr, Sa'd b, Ebi Vakkas, Abdurrahman b, Avf. Ebu Ubeyde b, el-Cerrah, Said b. Zeyd, Bilal ve -iki rivayetten birisine göre Abdullah b. Mesud, diğerine göre ise Ammar b. Yasir- kalmıştır.

 

Derim ki: Burada Cabir'in adını vermemektedir. Müslim ise Cabir'in onlar arasında bulunduğunu belirttiği gibi Darakutni de böyle demiştir. Buna göre Peygamber ile birlikte kalanların sayısı on üç olmaktadır. Eğer Abdullah b, Mesud da onlarla birlikte ise o vakit sayıları ondört olur.

 

Ebu Davud "el-Merasil" adlı eserinde hutbeyi dinlemeyi terketmenin, kendileri açısından bir sakınca olmadığını kabul etmelerinin sebebini de zikretmiş bulunmaktadır. Halbuki onların faziletlerine yakışan böyle bir şeyi yapmamaktır. (Ebu Davud) dedi ki: Bize Mahmud b. Halid anlattı, dedi ki: Bize el-Velid anlattı, dedi ki: Bana Muaz b. Bekr b, Marufun haber verdiğine göre o, Mukatil b, Hayyan'ı şöyle derken dinlemiş: Resulullah (s.a.v.) -Önceler- tıpkı bayram namazlarında olduğu gibi hutbeden önce cuma namazını kılardı. Nihayet bir cuma günü Peygamber (s.a.v.) cuma namazını kıldıktan sonra hutbe irad etmekte iken bir adam (mescide) girip şöyle dedi: Dihye b. Halife el-Kelbi bir ticaret (kervanı) ile geldi. Dihye geldi mi akrabaları tefler çalarak onu karşılardı. (Mescidde) bulunanlar da hutbeyi dinlemeyi terketmekte bir sakınca olmadığını zannederek çıkıp gittiler. Yüce Allah da: "Onlar bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman ... ona doğru yöneldiler" buyruğunu indirdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) cuma günü hutbeyi Öne aldı ve namazı sonraya bıraktı. Bu yasaktan sonra herhangi bir kimse burun kanaması ya da herhangi bir sebep dolayısıyla Peygamber (s.a.v.)'e başparmağı yanındaki (şehadet) parmağı ile işaret ederek Peygamber (s.a.v.)'dan izin isteyip, Peygamber (s.a.v.) da kendisine izin vererek eliyle işaret etmedikçe dışarı çıkıp gitmiyordu. Münafıklar arasında hutbe ve mescidde oturmak kendilerine ağır gelen kimseler vardı. Müslümanlardan bir kişi izin istedi mi bu münafık da onun arkasında gizlenerek onun yanında ayakta dikilir ve nihayet çıkar giderdi. Bu sefer Yüce Allah; "Aranızda birbirinizin arkasına gizlenerek, gizlice sLVışıp gidenlerinizi muhakkak Allah bilir" (en-Nur, 63) ayetini indirdi.

 

es-Süheyli dedi ki: Bu haber her ne kadar sabit bir yolla nakledilmemiş ise de Peygamber (s.a.v.)'ın ashabı hakkında beslememiz gereken hüsn-ü zan bunun sahih olmasını gerektirir.

 

Katade dedi ki: Bize ulaştığına göre ashab, bu işi üç defa yapmışlardır. Her seferinde de Şam tarafından bir kervan gelmiş idi ve bütün bunlar cuma gününe denk gelmişti.

 

Bir diğer görüşe; göre onların mescidden çıkışları Dihye el-Kelbi'nin ticareti ile birlikte gelmesi ve onların geçmekte olan kervana bakışlarının faydasız bir iş oluşundan dolayıdır. Ancak bu eğer başka türlü olmuş olsaydı, günahı bulunmayan işlerden olurdu. Fakat bu iş, Resülullah (s.a.v.)'dan yüz çevirmek ve onun huzurundan ayrılmak ile birlikte olduğundan, ağır ve büyük bir iş olmuş, bunun hakkında Kur'an'dan ayet inmiş ve inen buyruklar bunu lehv: eğlence, oyalayıcı boş iş" adı ile kötü ve çirkin bir davranış olarak nitelendirmiştir. Rasülullah (s.a.v.)'dan da şöyle dediği rivayet edilmiştir:

 

"Kişinin kendisiyle oyalandığı herbir iş batıldır. Onun ok atışı yapması. .. müstesnadır." Bu hadis daha önce el-Enfal Süresi'nde (60. ayet, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun.

 

Cabir b. Abdullah dedi ki: Kızlar nikahlandıklarında zurna ve davullarla geçirilirler. (Bu esnada) onlar da ona doğru gitmişlerdi. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.

 

Buyrukta zamirin ticarete raci olması, daha önemli oluşundan dolayıdır.

 

Talha b. Musarrif ise; ''onlar bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman.... ona doğru yöneldiler." buyruğunu; (...) diye (ticaret ve eğlence anlamındaki kelimelerin başına lam-ı tarif getirerek) okumuştur.

 

Anlamın: Onlar bir ticaret gördüklerinde ona doğru yöneldiler yahut bir eğlence gördüklerinde yine ona doğru yöneldiler şeklinde olduğu fakat delaleti dolayısıyla (ikinci ''ona doğru yöneldiler" anlamındaki lafzın) hazfedildiği de söylenmiştir. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Biz yanımızdakinden sen de yanında bulunandan Razısın; fakat görüşler farklıdır."

 

Arapçada daha güzel olanın, zamirin iki isinıden en son kullanılana irca edilmesi olduğu da söylenmiştir.

 

2- Cuma Namazı Kılınması İçin Gerekli Cemaat Sayısı:

 

İlim adamlarının cuma namazının kılınabilmesi için cemaat sayısının ne kadar olması gerektiği hususunda farklı görüşleri vardır.

 

el-Hasen, cuma namazı iki kişi ile kılınır derken, el-Leys ve Ebu Yusuf üç kişiyle, Süfyan es-Sevri ve Ebu Hanife dört kişi ile, Rabia oniki kişi ile kılınır, demişlerdir.

 

en-Necad Ebu Bekr Ahmed b. Süleyman dedi ki: Bize Ebu Halid Yezid b. el-Heysem b. Tahman ed-Dakkak anlattı. Bize Sublı b. Dinar anlattı dedi ki:

 

Bize el-Muafa b. İmran anlattı. Bize Ma'kil b. Ubeydullah, ez-Zühri'den, Mus'ab b. Umeyr'e kadar ulaşan senedi ile anlattığına göre: Peygamber (s.a.v.) kendisini (Mus'ab)'ı Medine'ye gönderdi Mus'ab, Sa'd i'). Muaz'ın evinde misafir oldu. Oniki kişi oldukları halde onlara bir cuma namazı kıldırdı. O günde onlara (Sa'd) bir koyun kesti

 

Şafii, kırk kişi ile kılınır demiştir. Ebu İshak eş-Şirazi "et- Tenbih ala Mezhebi'l-İmami'ş-Şafii" adlı eserinde şöyle demektedir: Akil ve baliğ, hür ve ihtiyaç dışında yaz ve kış ayrılmamak üzere mukim bulunan kırk erkeğin bulunduğu herbir kasaba hutbenin başından cuma namazı kılınıncaya kadar hazır bulunmaları halinde; cuma namazını kılmak vacib olur.

 

Ahmed ve İshak da bu görüşü benimsemekle birlikte onlar bu şartları koşmamışlardır.

Malik dedi ki: Eğer bir kasabada çarşı ve mescid bulunuyor ise sayı gözönünde bulundurulmaksızın onlara cuma namazı kılmak vacibtir.

 

Ömer b. Abdu'l-Aziz yazdığı mektubunda şöyle demiştir: Otuz tane evi bulunan herhangi bir kasaba ahalisine cuma namazı kılmak düşer.

 

Ebu Hanife dedi ki: Köylerde ve o hükümdeki kasabalarda yaşayanlara cuma vacib değildir. Bunların bu yerlerde cuma namazı kılmaları caiz olmaz. Ebu Hanife cuma namazının vacib olması ve kılınmasının sahih olabilmesi için cami bir mısır (şehir), otoritesi olan bir yönetici, çalışan bir çarşı pazar ve akan bir ırmağının bulunmasını şart koşmuş, bu hususta Ali (r.a.)'in şu hadisini (sözünü) delil göstermiştir: "Ancak cami (toplu hayatta gerekli idari ve alt yapısı bulunan kasaba ya da yerleşme merkezi) bir Mısır'da ve kendilerine yardımcı olabileceğin arkadaşlar arasında cuma namazı kılınır ve teşri tekbirleri getirilir."

 

Şu kadar var ki İbn Abbas'ın rivayet ettiği hadis bunu reddetmektedir. O dedi ki: Resülullah (s.a.v.)'ın mescidindeki cuma namazından sonra cumanın ilk kılındığı yer bahreyn kasabalarından birisi olan Cuvasa diye anılan bir kasabadır.

 

İmam Şafii'nin kırk kişi olmasını öngören görüşünün delili Darakutni'nin rivayet ettiği daha önce belirttiğimiz hadis-i şeriftir.

 

İbn Mace'nin Sünen'inde yine Darakutni ile el-Beyhaki'nin Delailu'n-Nubuvve adlı eserinde Abdurrahman b. Ka'b b. Malik'ten şöyle dediği rivayet edilmektedir: Gözleri görmez olduğunda babamın elinden tutup ona yardımcı olan kişi ben idim. Onunla cuma namazına çıkıp ezanı işittiğinde Ebu Umame'ye dua eder, onun için mağfiret dilerdi. -(Abdurrahman) dedi ki:- Bu şekilde cuma namazı ezanını duydu mu mutlaka bu uygulamayı bir süre yapmaya devam etti. Ben kendisine: Babacığım dedim. Cuma ezanını işittiğin her seferinde Ebu Umame için mağfiret dilemen ne oluyor? Dedi ki: Yavrucuğum, o Medine'de Beyadaoğuıları Harresi diye bilinen ve Nakiu'l-Hadimat diye anılan bir düzlükte cuma namazı kılmak üzere müslümanları toplayan ve onlarla cuma namazı kılan ilk kişidir. Ben kendisine: O gün kaç kişi idiniz? diye sordum. o: Kırk kişi, dedi.

 

Cabir b. Abdullah da şöyle demiştir: Sünnet her üç kişi arasından birisinin imam olması, her kırk ve bundan daha fazla sayıdakilerin cuma, kurban bayramı ve ramazan bayramı namazı kılmaları şeklinde gelmiştir. Çünkü bu sayıdaki kimseler bir cemaattir. Bunu Darakutni rivayet etmiştir.

 

Ebu Bekr Ahmed b. Süleyman en-Necad dedi ki: Abdu'I-Melik 'b. Muhammed er-Rukaşi'ye -benim de duyacağım bir şekilde- okundu: Bana Reca b. Seleme anlattı, dedi ki: Bize babam anlattı, dedi ki: Bize Ravh b. Guteyf esSakafi anlattı, dedi ki: Bana ez-Zührı, Ebu Seleme'den anlattı dedi ki: Ben Ebu Hureyre'ye: Cuma, katılan erkeklerin sayısı kaça ulaştığı takdirde vacib olur, diye sordum şöyle dedi: Resülullah (s.a.v.)'in ashabı elli kişiye ulaşınca, Rasülullah (s.a.v.) onları cuma için biraraya getirdi. Yine Abdu'I-Melik b. Muhammed'e -benim de duyduğum şekilde- okundu, dedi ki: Bize Reca b. Seleme anlattı dedi ki: Bize Abbad b. Abbad el-Mühelleebi, Cafer b, ez-Zübeyr'den anlattı. Cafer. el-Kasım'dan. o, Ebu Umame'den şöyle dediğini nakletti: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Cuma elli erkek kişiye vacibtir. Bundan daha aşağı sayıdakilere vacib değildir."

 

İbnu'I-Münzir dedi ki: İbn Ömer şu mektubu yazdı: Herhangi bir kasabada elli kişi bir araya gddi mi cuma namazını kılıversinler.

 

ez-Zühri de Devs'li Um Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Dört kişiden daha fazla sayıda kimse bulunmasa bile herbir kasabada cuma kılmak vacibtir." Burada "kasabalar (el-kura)" ile şehirleri kastetmektedir. Ancak bu rivayet ez-Zühri'den sahih olarak nakledilmiş değildir. 

 

Bir rivayette de şöyle denilmektedir: "Cuma dördüncüleri imamları olan sadece üç kişi dahi bulunsa herbir kasaba ahalisine vacibtir." Ancak ez-Zühri'nin Devs'li Um Abdullah'tan hadis dinlediği sahih olarak sabit değildir. Burada (hadisin senedinde) sözü edilen el-Hakem (b. Abdullah) ise metruk (rivayet ettiği hadis alınmayan) bir kimsedir.

 

3- İmamın (İslam Devlet Başkanının) İzni ve Onun Namazda Bulunması Cuma Namazının Sıhhati İçin Gerekli midir?:

 

İmamın izni olmaksızın ve kendisi hazır bulunmaksızın cuma namazının kılınması sahihtir. Ebu Hanife ise; imamın yahutta onun halifesinin (vekil tayin ettiği kimsenin) bulunması cuma namazının şartlarındandır, demiştir.

 

Bizim delilimiz şudur: Kufe valisi el-Velid b. Ukbe bir gün gecikince İbn Mesud ondan izin almaksızın cemaate namaz kıldırdı. Yine rivayet edildiğine göre Ali (r.a) Osman (r.a)'ın evi muhasara altında tutulduğu gün cuma namazını kıldırmış ve ondan izin aldığına dair bir rivayet nakledilmemiştir.

 

Medine valisi Said b, el-Asım Medine'den çıkıp gittiğinde Ebu Musa'nın herhangi bir izin almaksızın insanlara cuma namazı kıldırdığı da rivayet edilmiştir. Malik dedi ki: Allah'ın birtakım farzları vardır. Onun arzında bunları bir vali (İslami bir yönetici) ister üstlensin, ister üstlenmesin bunlar kaybedilemezler.

 

4- Tavanlı Bir Mescidin Bulunması Cuma Namazı Şartlarından mıdır?

 

Bizim (mezhebimize mensub Maliki) ilim adamlarımız cuma namazının eda şartlarından birisi tavanı bulunan bir mesciddir, demişlerdir. İbnu'I-Arabi bunun nasıl açıklanacağını bilemiyorum, demiştir.

 

Derim ki: Bunun açıklayıcı gerekçeleri Yüce Allah'ın: "Tavafedenler. .. için Beyt'imi temizle!" (el-Hac, 26) buyruğu ile: "Allah'ın yüceltilmesine ... izin verdiği evlerdedir." (en-Nur, 36) buyruklarıdır.

 

"Ev (beyt)"in gerçek mahiyeti ise duvar ve tavanlarının bulunmasıdır. Örfün anlamına göre bu böyledir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

5- Hutbe Verirken Ayakta Durmak:

 

"Seni ayakta bırakıp ... " buyrugu (şunu göstermektedir): Hutbe verdiğinde hatibin, minber üzerinde ayakta durması şarttır. Alkame dedi ki: Abdullah'a: Peygamber (s.a.v.) ayakta mı yoksa oturarak mı hutbe okuyordu diye soruldu, o: Sen "Seni ayakta bırakıp ... " buyruğunu okumadın mı? diye cevab verdi.

 

Müslim'in Sahih'inde Ka'b b. Ucre'den rivayete göre o mescide girmiş ve Abdu'r-Rahman b. Um el-Hakem'i oturarak hutbe verirken görünce şunları söylemiş: Yüce Allah: "Onlar bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman seni ayakta bırakıp ona doğru yöneldiler" diye buyurduğu halde bu pis herifin nasıl oturarak hutbe verdiğine bir bakınız.

 

Yine (Müslim) Cabir'den rivayet ettiğine göre Rasülullah (s.a.v.) ayakta hutbe verir, sonra oturur, sonra tekrar kalkıp yine hutbe verirdi. Her kim sana onun oturarak hutbe verdiğini haber verecek olursa, bil ki o yalan söylemiştir. Çünkü Allah'a yemin ederim ki, ben onunla birlikte ikibinden fazla namaz kılmışımdır.

 

Fukahanın cumhuru ve ilim adamlarının görüşü de budur. Ebu Hanife dedi ki: Ayakta durmak hutbenin şartı değildir. Rivayet olunduğuna göre oturarak ilk hutbe veren kişi Muaviye'dir. Osman (r.a) oldukça ihtiyarlayıncaya kadar ayakta hutbe verdi, sonra oturarak hutbe verir oldu.

 

Denildiğine göre Muaviye'nin oturarak hutbe okuması yaşının ilerlemiş olmasından dolayı idi. Peygamber (s.a.v.) ise ayakta hutbe verir, sonra oturur, sonra da yine ayağa kalkar, fakat otururken de konuşmazdı. Bunu da Cabir b. Semure rivayet ettiği gibi Buhari'de belirtildiğine göre İbn Ömer de böylece rivayet etmiştir.

 

6- Hutbesiz Cuma Namazı Sahih Olmaz:

 

Cuma namazının gerçekleşmesi için hutbe şarttır. Hutbesiz cuma sahih olmaz. ilim adamlarının cumhurunun görüşü budur. el-Hasen ise hutbe müstehabtır demiştir. İbnu'I-Macişun da böyle demiştir: Hutbe bir sünnettir, farz değildir. Said b. Cubeyr dedi ki: Hutbe öğlen farzının iki rekatının yerine geçer. Bir kimse bu iki rekatı terkedip, cuma namazı kılacak olursa, öğle namazının iki rekatını terketmiş olur. Hutbenin vücubunun delili Yüce Allah'ın: "Seni ayakta bırakıp ... " buyruğudur. Bu bir yergidir, vacib de kendisini terkeden şahsın şer'an yerilmesine sebeb teşkil eden fiildir. Ayrıca Peygamber (s.a.v.) hutbe vermeden cuma namazı kılmamıştır.

 

7- Hutbe Verirken Hatibin Bir Şeylere Yaslanması:

 

Hatib hutbe esnasında bir yaya ya da bir sopaya dayanır. İbn Mace'nin Sünen'inde dedi ki: Bize Hişam b. Ammar anlattı. Bize Abdu'r-Rahman b. Sa'd b. Ammar b. Sa'd anlattı dedi ki: Bana babam, babasından, o dedesinden naklen anlattığımı göre Resülullah (s.a.v.) savaş esnasında hutbe verdiği zaman bir yaya dayanarak hutbe verirdi. Cumada hutbe verdiği zaman ise bir sopa'ya dayanarak hutbe verirdi.

 

8- Hatib Minbere Çıkınca Cemaate Selam Verir mi?:

 

Şafii ve diğerlerine göre hatib minbere çıktı mı cemaate selam verir. Malik ise bu görüşte değildir. İbn Mace'nin, Cabir b. Abdullah'tan rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.v.) minbere çıktı mı selam verirdi.

 

9- Abdestsiz Hutbe Vermek:

 

Hatib hutbenin tamamını ya da bir bölümünü abdestsiz verecek olursa, Malik'e göre kötü bir iş yapmış olur. Ancak abdestli olarak namazı kıldırdığı takdirde hutbeyi tekrar iade etmesi gerekmez. Abdestli olmanın vacib olup olmadığı hususunda Şafii'nin iki görüşü vardır. O cedid (yeni) mezhebinde bunu şart görürken, kadim (eski) görüşünde bunu şart koşmamıştır. Ebu Hanife'nin görüşü de budur.

 

10- Hutbenin Asgari Miktarı:

 

Hutbede yeterli gelen asgari miktar Allah'a hamdetmesi, Peygamberine salat ve selam getirmesi, Allah'ın takvasını tavsiye etmesi ve Kur'an-ı Kerim'den bir ayet okumasıdır. İkinci hutbede de birincisinde olduğu gibi (bu) dört hususun yerine getirilmesi icab eder. Şu kadar var ki birincisinde öngörülen bir ayet okumanın yerine (ikincisinde) dua etmek vacibtir, fukahanın çoğunluğu böyle demiştir.

 

Ebu Hanife ise şöyle demektedir: Şayet sadece Allah'a hamdeder yahut Allah'ı tesbih eder yahut tekbir getirmekle yetinirse, bu kadarı da yeterlidir.

 

Osman (r.a)'dan rivayet edildiği ne göre o minbere çıkmış ve: Elhamdulillah derken ona karşı sesler yükseltilince şöyle demiş: Ebu Bekir ve Ömer bu makama çıkacakları vakit söyleyecekleri sözleri Önceden hazırlarlardı. Sizlerin ise (bugün) çok söz söyleyen bir imamdan çok iş yapan bir imama ihtiyacınız vardır. Pek yakında size hutbeler gelecektir (verilecektir); deyip sonradan minberden inmiş ve namazı kıldırmıştır. Bu ise ashab-ı kiramın huzurunda olmuştu. Kimse onun bu yaptığına tepki göstermemişti.

 

Ebu Yusuf ve Muhammed de şöyle demişlerdir: Vacib olan kendisine hutbe denilebilecek kadar olan sözler söylemektir. Şafii'nin görüşü de budur. Ebu Ömer b. Abdi'l-Berr dedi ki: Bu hususta söylenmiş en sahih görüş budur.

 

11- Peygamber Efendimizin Hutbelerinde Okuduğu Buyruklar ile Verdiği Hutbelerinden Örnekler:

 

Müslim'in Sahih'inde Yala b. Umeyye'den rivayete göre o Peygamber (s.a.v.)'ı minber üzerinde: "Ey Malik.. diye seslenecekler" (ez-Zuhruf, 77) buyruğunu okurken dinlemiştir. 

 

Yine Müslim'de Abdurrahman kızı Amre'nin bir kızkardeşinden şöyle dediği rivayet edilmektedir: Ben "Kaaf, çok şerefli Kur'an'a yemin ederim ki ... " (Kaf, 1) Süresi'ni ancak Rasülullah (s.a.v.)'ın ağzından her cuma günü bu süreyi minber üzerinde okuyup dinlemem sonucunda ezberlemişimdir.  Bu (rivayet) daha önce Kaf Süresi'nin baştaraflarında geçmiş bulunmaktadır.

 

Ebu Davud'un el-Merasil adlı eserinde ez-Zühri'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: Peygamber (s.a.v.)'ın hutbesinin başı şöyle idi: "Hamd, Allah'a mahsustur. O'na hamdeder, O'ndan yardım diler, mağfiretini isteriz. Nefislerimizin şerlerinden O'na sığınırız, Allah'ın hidayet verdiği kimseyi hiç kimse saptıramaz, O'nun saptırdığını da kimse doğruya iletemez. Şehadet ederiz ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Muhammed de O'nun kulu ve Rasülüdür. O'nu hak ile kıyametin az öncesinden müjdeleyici ve korkutucu olmak üzere göndermiştir. Allah'a ve Resulüne itaat eden doğru yolu bulmuş demektir. Onlara isyan eden kimse ise haddi aşmış, azmış demektir. Rabbimiz Allah'tan bizleri kendisine ve Rasülüne itaat edenlerden, rızasına uyup, O'nu gazablandıran şeylerden uzak kalanlardan kılmasını dileriz. Şüphesiz ki biz O'nunla (hakkı bulabilir)iz ve yalnız O'na aidiz,"

 

Yine ondan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bize ulaştığına göre Rasülullah (s.a.v.) hutbe irad etti mi şöyle derdi:

 

"Gelecek olan herbir şey yakındır. Gelecek olanın uzak olması sözkonusu değildir. Kimsenin acelesi için Allah hiçbir şeyi çabuklaştırmaz, İnsanlar istedi diye hiçbir şeyi erkene almaz, İnsanların dilediği değil, Allah'ın dilediği (olur). Allah bir işin olmasını diler, insanlar bir başka iş ister. Fakat insanlar hoşlanmasa dahi Allah'ın dilediği olur. Allah'ın yakınlaştırdığını kimse uzaklaştıramaz, Allah'ın uzaklaştırdığını da kimse yakınlaştıramaz. Aziz ve celil olan Allah'ın izni ile olmadıkça hiçbir şey olamaz ...

 

Cabir dedi ki: Peygamber (s.a.v.) cuma günü hutbe verir. Allah'a hamdu senada bulunup peygamberlerine salat ve selam getirdikten sonra şöyle derdi: "Ey insanlar! Sizin için birtakım işaretler vardır. Sizin için tesbit edilen o işaretlere kadar gidiniz. Sizin varabileceğiniz bir son nokta vardır. Sizin için tesbit edilmiş o son noktaya kadar gidiniz. Şüphesiz ki mü'min kul, birisi geçip gitmiş ve Allah'ın hakkında ne hüküm vereceğini bilemediği, diğeri ise geri kalmış ve Allah'ın onda ne yapacağını bilemediği iki korku arasındadır. O bakımdan kuL. kendi nefsinden yine kendisi için alacaklarını alsın. Dünyasından ahireti için, gençliğinden yaşlılığı için, hayattan ölüm gelmeden önce (bir şeyler) alsın. Nefsim elinde olana yemin ederim ki; ölümden sonra hiç kimsenin (Rabbini) razı etmesine dair isteği kabul edilmeyecektir. Dünyadan sonra ise cennet ya da cehennemden başka bir yurt yoktur. İşte ben bunu sizlere söylüyorum. Kendim için, sizin için Allah'tan mağfiret diliyorum. "

 

Peygamber (s.a.v.)'ın Medine'ye geldiği sırada ilk namazda verdiği hutbe daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

12- Hutbeyi Dinleme Adabı:

 

Hutbeyi dinleyen kimselerin hutbe dolayısıyla susmaları sünneten vacibtir. Sünnet olan, hutbeyi işitenin de, işitmeyenin de susmasıdır. İnşaallah her ikisi de aynı ecri alırlar. O esnada konuşan kimse lağvetmiş (boş iş yapmış) olur, fakat bundan dolayı namazı da bozulmaz.

 

Sahih'te Ebu Hureyre'den rivayete göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına: ''Sus'' diyecek olursan. sen lağvetmiş olursun,"

 

ez-Zemahşeri dedi ki: Hutbeyi dinleyen kişi arkadaşına: Sus! diyecek olursa lağvetmiş olur. Peki ya hatibin kendisi bu hususta (yani hutbeyi uzatmak suretiyle) aşırıya gidecek olursa, lağvetmiş olmaz mı? İslam'ın garibliğinden, günlerin uğursuzluklarından Allah'a sığınırız.

 

13- Cemaatin Hatibe Yönelmesi:

 

İmam minbere çıktığı takdirde insanlar ona yönelirler. Çünkü Ebu Davud, Mürsel olarak Eban b. Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Cuma günü Adiy b. Sabit ile birlikte idim. imam (hutbeye) çıkınca -ya da minbere çıkınca dedi- ona doğru döndü ve dedi ki; Rasülullah (s.a.v.)'ın ashabı da Resulullah (s.a.v.)'e böyle davranırlardı.

 

İbn Mace bunu Adiy b. Sabit'ten, o babasından diye rivayet etmiş olup, isnadda fazladan şunu da belirtir: Babasından (rivayetle) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) minber üzerinde ayağa kalktı mı ashabı ona doğru yüzlerini çevirirlerdi, İbn Mace dedi ki: Bu hadisin (senedinin) muttasıl olacağını ümit ederim.

 

Derim ki: Hafız Ebu Nuaym dedi ki: Bize Muhammed b. Ma'mer anlattı dedi ki: Bize Abdullah b. Muhammed b. Naciye anlattı dedi ki: Bize Abbad b. Yakub anlattı dedi ki: Bize Muhammed b. el-Fadl el-Horosanı anlattı. O Mansur'dan, o İbrahim'den, o Alkame'den, o Abdullah'tan dedi ki: Peygamber (s.a.v.) minbere çıktı mı yüzlerimizi ona doğru çevirirdik. Bunu Mansur'dan tek başına (münferiden) Muhammed b. el-Fadl b. Atiyye rivayet etmiştir.

 

14- İmam Hutbe Verirken Mescide Giren Namaz Kılar mı?:

 

İmam hutbe verirken mescide giren kimse Malik -Allah'ın rahmeti üzerine olsun-'e göre (Tahiyyetu'I-Mescid) namazı kılmaz. İbn Şihab'ın -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- ve başkalarının görüşü de budur. Muvatta da ondan şöyle dediği rivayet edilmiştir: İmamın minbere çıkması, namaz kılmayı sona erdirir. Onun konuşması da konuşmayı sona erdirir. Bu rivayet mürseldir.

 

Müslim'in Sahih'inde Cabir'in rivayet ettiği hadise göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cuma günü sizden herhangi bir kimse imam hutbe verirken gelecek olursa, hemen iki rekat kılıversin ve bunları kısa kessin. " Bu ise namaz kılınacağı hususunda açık bir ifade olup Şafii ve başkaları da bu görüştedir.

 

15- İmam Hutbe Verirken Uyumak:

 

İbn Avn, İbn Sırin'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bizden öncekiler imam hutbe verirken uyumayı mekruh kabul eder ve bu hususta ağır ifadeler kullanırlardı. İbn Avn dedi ki: (İbn Sirin) daha sonra benimle karşılaştı ve: Ne dediklerini biliyor musun? diye sordu (ve devamla) dedi ki: Böyleleri elleri boş dönen bir seriyyeye (sefere çıkan askeri birliğe) benzerler. Sonra dedi ki: Elleri boş dönenler ne demektir biliyor musun? Hiçbir ganimet elde edemeyenler, demektir.

 

Semura b. Cundüb'ten rivayete göre Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Sizden herhangi bir kimse uyuklayacak olursa arkadaşının oturduğu yere geçsin, arkadaşı da onun oturduğu yere geçsin, "

 

16- Cuma Namazının Şimdiye Kadar Sözünü Etmediğimiz Diğer Bazı Faziletleri ve Farz Oluşu:

 

Buradadaha önce sözünü etmediğimiz cuma namazının fazileti ve farz oluşu ile ilgili bazı açıklamalarda bulunacağız,

 

Hadis imamlarının Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayetine göre -Rasülullah (s.a.v.) cuma gününü sözkonusu ederek "Bugünde öyle bir an vardır ki, namaz kılan müslüman bir kul, bu anı denk düşürüp Yüce Allah'tan bir şey isteyecek olursa, mutlaka Allah o kimseye o istediğini verir." diye buyurdu ve eliyle bu anın oldukça kısa bir an olduğunu işaret etti,

 

Müslim'in Sahih'inde Ebu Musa'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "O imamın (hutbe için) oturması ile namazın biteceği vakte kadarki süre arasındadır. ''

 

Enes'ten gelen hadiste belirtildiğine göre Peygamber (s.a.v.) bir gün yanımıza çıkmakta gecikti, Yanımıza çıkıp gelince: Bir süre geçkaldın, dedik; şöyle buyurdu: "Çünkü Cebrail bana üzerinde siyah bir nokta bulunan beyaz bir aynayı andırır bir şey ile yanıma geldi, Ben: Bu nedir, ey Cebrail, dedim o dedi ki: Bu cumadır. Onda hem senin için, hem ümmetin için bir hayır vardır. Yahudilerle, hristiyanlar bugüne denk gelmek istediler de isabet ettiremediler, Allah sizi bugüne iletti, Ben: Ey Cebrail ya şu siyah nokta nedir? dedim, şöyle dedi: Bu cuma gününde olup denk düşüren her müslüman kulun, Allah'tan bir hayır isteyip de mutlaka onu o kimseye verdiği yahutta onun bir benzerini onun için kıyamet gününe sakladığı ya da onun gibi bir kötülüğü ondan geri çevirdiği o malum andır. Şüphesiz ki o gün Allah nezdinde günlerin en hayırlısıdır ve şüphesiz cennetliler o güne "el-mezid" günü adını verirler" diye hadisi zikretti,

 

İbnu'l-Mübarek ve Yahya b, Sellam dedi ki: Bize el-Mesudi, el-Minhal b. Amr'dan anlattı. O Ebu Ubeyde b, Abdullah b, Utbe'den, o İbn Mesud'dan naklen dediki: Cumaya gitmektebirbirinizle yarışınız, Şüphesiz ki şanı Yüce Allah her cuma günü cennetliklere beyaz kafurdan bir tepe üzerinde görünür. Onlar bu günde ona yakın olurlar. -İbnu'l-Mübarek dedi ki-: Dünyada iken cumaya çabuk gidişlerindeki kadarıyla ... Yahya b. Sellam da dedi ki: Dünyada iken cumaya gitmek için hızlı davrandıkları gibi ... (Yahya) şunu da eklemektedir: Onlara daha Önce hiçbir şekilde görmedikleri türden keramet (yüce makam ve lütuflar) ihsan eder. Yahya dedi ki: Ben el-Mesudi'den başkasının bu rivayette şunu da eklediğini duydum: İşte bu da Yüce Allah'ın: "Yanımızda fazlası da var" (Kaf, 35) buyruğunun anlattığıdır.

 

Derim ki: Hadisteki "bir tepe üzerinde" ifadesinden kasıt cennet ehlidir. Onlar bir tepe üzerinde bulunacaklar demektir. Nitekim el-Hasen yaptığı rivayette şöyle demektedir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Şüphesiz cennetlikler her cuma gününde kafurdan bir tepe üzerinde Rabblerine bakacaklardır. Bu uzayıp giden tepenin iki ucu görünmez, Orda her iki kıyısı misk olan bir nehir akar. üzerinde Kur'an'ı Öncekilerin de, sonrakilerin de duyduğu en güzel seslerle okuyacak cariyeler bulunacaktır. Evlerine geri döndüklerinde herbir kişi bu cariyelerden dilediğinin elinden alıp gider. Daha sonra inciden köprüler üzerinden geçerek evlerine giderler. Eğer Yüce Allah onlara evlerini göstermeyecek olursa, Yüce Allah'ın her cumada onlara yeniden yaratacağı şeyler dolayısıyla kendiliklerinden evlerinin yolunu bulamazlar." Bunu Yahya b. Sellam zikretmiştir. 

 

Enes'ten de şöyle dediği rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: İsraya götürüldüğüm gece Arşın altında yetmiş tane şehir gördüm. Herbir şehir sizin bu şehirlerinizin yetmiş kat büyüklüğündedir. Allah'ı tesbih ve takdis eden meleklerle doludur. Tesbihlerinde: Allah'ım, cuma gününe hazır bulunan kimselere mağfiret buyur. Allah'ım, cuma günü gusleden kimselere mağfiret buyur, derler." Bu hadisi es-Sa'lebi zikretmiştir.

 

Kadı eş-Şerif Ebu'l-Hasen Ali b. Abdullah b. İbrahim el-Haşimi el-İsevi İsa b. Ali b. Abdullah b. Abbas (r.a)'ın soyundandır- sahih bir sened ile Ebu Musa el-Eş'ari'den rivayet ettiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

"Aziz ve celil olan Allah kıyamet gününde günleri gerçek şekilleri ile varedeceği; cuma gününü aydınlık bir çiçek gibi var edecektir. Cumaya devam edenler etrafını eşine zifaf için hazırlanan gelin gibi etrafını saracaklardır. Onların önünü aydınlatacak, onlar da ışığında yürüyeceklerdir. Renkleri kar gibi beyaz, kokuları misk gibi etrafa yayılacaktır. Kafurdan dağlarda dolaşacaklar. Bütün cinler, melekler hayretle onların yol alışlarına bakacaklardır. Onlar cennete girecekler ve Allah'tan ecir bekleyerek ezan okuyan müezzinler dışında kimse de onlarla birlikte olmayacaktır."

 

İbn Mace'nin Sünen'inde Ebu Hureyre'den rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cuma bir dahaki cumaya kadar -büyük günahlar işlenmediği sürece- ikisi arasındakilere keffaret teşkil eder." Bu hadisi bu manada Müslim de rivayet etmiştir.

 

Evs b. Evs es-Sakafi'den dedi ki: Rasulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Kim cuma günü başını yıkar ve (ya) gusledip erken vakitte çıkar ve binmeksizin yürüyerek erkence gider, imama yakın bir yerde oturup hutbeyi dinleyip boş bir iş yapmazsa, attığı herbir adım karşılığında onun için bir yıllık oruç tutmuş ve namaz kılmış gibi ecir yazılır.''

 

Cabir b. Abdullah'tan dedi ki; Rasulullah (s.a.v.) bize hutbe irad ederek buyurdu ki: "Ey insanlar! Ölmeden önce Allah'a tevbe ediniz. işlerle meşgul olmadan önce salih ameller işlemekte elinizi çabuk tutunuz. Sizinle Rabbinizin arasındaki bağı O'nu çokça zikretmek, gizli açık hallerde çokça sadaka vermek suretiyle sağlamlaştırınız ki size rızık verilsin, yardım olunsun ve mükafat verilsin. Bilin ki Allah sizlere bulunduğum bu yerde, içinde bulunduğum bu ayda, bu yılda kıyamet gününe kadar cumayı farz kılmıştır. Ben hayattayken yahutta vefatımdan sonra her kim -adil ya da zalim bir imamı bulunduğu halde- onu hafife alarak ya da inkar ederek terkedecek olursa, Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin. İşlerinde ona bereket ıhsan etmesin. Hatta şunu bilin ki onun namazı da olmaz, zekatı da olmaz, haccı da olmaz. Hatta onun orucu da olmaz, iyilikleri de olmaz. Tevbe edinceye kadar .. , Kim tevbe ederse Allah da onun tevbesini kabul eder. Şunu bilin ki; kesinlikle hiçbir kadın bir erkeğe imam olamaz. Bedevi bir Arap, bir muhacire imam olamaz. Günahkar bir kimse, mü'min bir kimseye imam olamaz. Ancak kılıcından ya da kamçısından korktuğu birsultanın bu hususta onu baskı altında mecbur tutması hali müstesnadır.''

 

Meymun b. Ebi Şeybe dedi ki: Haccac ile birlikte bir cuma kılmak istedim.

Gitmek üzere hazırlandım, sonra şöyle dedim: Ben nereye gidiyorum. Şu günahkar kimsenin arkasında namaz mı kılacağım? Bir sefer: Gideyim dedim, bir sefer gitmeyeyim dedim, Sonra da gitmekte karar kıldım, Evin bir tarafından birisi bana şöyle seslendi: "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıda bulunulduğu vakit Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın."

 

17- Allah'ın Yanında Bulunanlar Dünyalıklardan Hayırlıdır:

 

"De ki: Allah'ın yanındaki eğlenceden de, ticaretten de hayırlıdır" buyruğu iki şekilde açıklanmıştır. Birincisine göre Allah'ın yanındaki namazınızın sevabı sizin eğlence zevkinizden ve ticaretinizin sağladığı faydadan daha hayırlıdır. İkincisine göre Allah'ın sizin için ayırmış olduğu rızkınız, elde ettiğiniz eğlence ve ticaretinizden daha ha yırlıdır.

 

Ebu Reca el-Utaridi: "Allah'ın yanındaki eğlenceden de, ticaretten de hayırlıdır" anlamındaki buyruğu; ''İman edenler için .. ," ziyadesiyle okumuştur.

 

"Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır." Yani O rızık verenlerin, rızıklandıranların en hayırlısıdır, O halde O'ndan isteyiniz, Onun yanındaki dünya ve ahiret hayırlarını elde etmek için O'na itaat ile O'ndan yardım isteyiniz.

 

'(Cumua Süresi burada sona ermektedir. Allah'a hamd olsun).

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

63-MÜNAFİKUN سورة المنافقون

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

 (Cuma )