ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NAZİAT

27

/

33

أَأَنتُمْ أَشَدُّ خَلْقاً أَمِ السَّمَاء بَنَاهَا {27} رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّاهَا {28} وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَاهَا {29} وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا {30} أَخْرَجَ مِنْهَا مَاءهَا وَمَرْعَاهَا {31} وَالْجِبَالَ أَرْسَاهَا {32} مَتَاعاً لَّكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ {33}

 

27. Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa gök mü, ki onu bina etti?

28. Onu alabildiğine yükseltip kusursuz yaptı.

29. Gecesini kararttı, gündüzünü de açığa çıkarttı.

30. Bundan sonra da yeri yayıp, döşedi.

31. Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.

32. Dağları ise sapasağlam dikti.

33. Size ve davarlarınıza fayda olmak üzere.

 

"Sizi yaratmak mı daha zordur?" buyruğu ile Mekke ahalisini kastetmektedir. Yani sizin kendi değerlendirmenize göre; ölümden sonra sizi diriltmek mi daha zordur; "yoksa gök mü?" Sizi diriltmek, semayı yaratmaktan daha mı zordur? Göğü yaratmaya güç yetiren, sizi yeniden yaratmaya da güç yetirir. Bu da Yüce Allah'ln: "Göklerle yerin yaratılması, andolsun ki insanların yaratılışından daha büyüktür." (Mu'min. 57) buyruğu ile: "Göklerle yeri yaratan onlar gibisini yaratmaya kadir değilmidir?" (Yasin, 81) buyruklarına benzemektedir. Buna göre buyruk azar ve sitem anlamını taşımaktadır.

 

Daha sonra Yüce Allah, semayı nitelendirerek şöyle buyurmaktadır: "Ki onu bina etti" yani onu üstünüzde bir tavan gibi yükseltti.

 

"Onu alabildiğine yükseltti." Yani tavanını yukarı doğru yükseltti. ''O şeyi yukarı doğru (havada) yükselttim" denilir.

 

"O şey yukarı doğru yükseldi. yükselmek" denilir. el-Ferra dedi ki: Yapı ve buna benzer başka şeyleri üstünde taşıyan herbir şeye: (...) -denilir. ''Yüksek bir yapı": ''Alabildiğine yüksek bir hörgüç denilir. (...) ''Semavat" demektir. ''Derece ve mertebede yüksel!" denilir.

 

"Kusursuz yaptı" onu, tutarsızlığı bulunmayan, çatlağı ve yarığı olmayan bir şekilde mükemmel olarak yarattı.

 

"Gecesini kararttı" karanlık yaptı.

 

"Gece karardı" denildiği gibi "Allah. onu, (geceyi) kararttı" da denilir. Nitekim: "Gece karardı" ve: "Allah onu kararttı" demeye benzer. Yine: "Gece bizatihi karardı" denilebildiği gibi: ''Allah onu kararttı" da denilebilir. Tıpkı -aynı anlamla olmak üzere-; (...) ile (...) denildiği gibi.

 

(...) ile (...): "karanlık" demektir. ''Kör adam yahut ona benzer durumda olan kimse" demektir. -Fiil erkek hakkında- (...) diye kullanılır. Bu durumda olan kadın hakkında da: (...) denilir. (Müennes olarak) ''(...) Karanlık gece" denilir. -müzekker olarak da- ''(...) Karanlık gece" denilir. "(...) Yolu bulunamayan geniş düzlük" demektir. el-A'şa şöyle demiştir:

 

"Ve geceleyin kendisinde yol bulunamayan o geniş düzlük; ki ona gitmeye de yol bulunmaz, Orada erkek puhuların sesi beni teselli eder,"

 

Yine el-A'şa şöyle demiştir: "Gece yarısında kestim, onlar için dişi devemi Onları örten ise simsiyah, kapkaranlık bir gecedir.''

 

Yüce Allah'ın burada geceyi semaya izafe etmesi, gecenin güneşin batışı ile ortaya çıkmasından dolayıdır. Güneş de semaya izafe edilmiştir. Nitekim yıldızlar, geceleyin çıktığından ötürü "gece yıldızları" denilir.

 

"Gündüzünü de açığa çıkardı." Gündüzünü, aydınlığını ve güneşini açığa çıkardı. Gündüzü de semaya -tıpkı geceyi ona izafe ettiği gibi- izafe etmiştir. Çünkü aydınlığın ve karanlığın sebebi semadadır. Bu da güneşin batlşı ve doğuşudur.

 

"Bundan sonra da yeri yayıp, döşedi." Bu buyruk yerin semadan sonra yaratıldığına işaret etmektedir. Bakara Süresi'nin baş taraflarında Yüce Allah'ın: "Yerde ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip de onları yedi gök halinde düzenleyen O'dur.'' (Bakara, 29) buyruğu açıklanırken Bakara Süresi'nin baş taraflarında (29. ayet, 6. başlıkta) bu hususta yeterli açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.

 

Araplar, bir şeyi yaymaları halinde: "O şeyi yaydım, onu yayıyorum, yaymak" derler. Deve kuşunun yuvasına da yeryüzü üzerinde yayılması dolayısıyla (...) denilir. Umeyye b. Ebi's-Salt da şöyle demiştir: "Ve o orayı yayıp döşedikten sonra mahlukatı yaydı orada Onlar kıyamet gününe kadar oranın sakinleri olarak kalacaklardır."

 

el-Müberred de şu beyiti zikretmektedir: "Yaydı onu, onun suyun üzerinde kurulduğunu görünce Bu sefer üzerine dağları bıraktı."

 

"(...) nin, "orayı düzenledi" demek olan: (...) anlamında olduğu da söylenmiştir. Zeyd b. Amr'ın şu sözlerinde de bu anlamdadır:

 

"Yüzümü teslim ettim, ağır kayalar taşıyan arzın Teslim olduğu o kimseye;

Orayı mükemmel düzenledi ve orası mükemmelleşince Kudretiyle sağlamlaştırdı onu ve üzerlerine dağları bıraktı."

 

İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Allah Ka'be'yi yarattı ve dünyayı yaratmadan bin yıl önce dört temel üzerinde onu suyun üzerinde bıraktı. Sonra yer Beytin altından yayılıp, döşendi.

 

Kimi ilim adamlarının naklettiklerine göre burada: "Sonra'; buyruğu: "Birlikte, beraber" anlamındadır. Sanki: Bununla birlikte de yeri yayıp döşedi, diye buyurmuş gibidir. Nitekim Yüce Allah, bir başka yerde: "Cahil ve kaba, bununla birlikte kulağı kesik" (el-Kalem, 13) diye buyurmuştur,

 

Arapların: "Sen ahmak bir kimsesin, bununla birlikte de huyu kötü birisisin" ifadeleri de bu kabildendir. şair de şöyle demiştir: "Ben ona: Benden uzak dur, dedim. Çünkü ben Haram kimseyim (ihramlıyım) ve ayrıca bundan sonra (bununla birlikte) ben uyanık birisiyim."

 

Buradaki "sonra" lafzının "önce" anlamında kullanıldığı da söylenmiştir. Yüce Allah'ın: ''Andolsun ki Biz, zikirden sonra Zebur'da ... yazdık." (el-Enbiya, 105) buyruğunda olduğu gibi; ki bu da Kur'an'dan önce (Zebur'da) demektir. Ebu Hiraş el-Hüzeli de şöyle demiştir: "Urve'den sonra, Hiraş kurtulduğu için, hamdettim ilahıma Ve elbetteki bazı kötülükler diğerlerinden ehvendir."

 

iddia edildiğine göre Hiraş, Urve'den önce kurtulmuştur. "Yeri yayıp, döşedi" buyruğunun; orayı ekti ve orayı vardı, anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı İbn Zeyd yapmıştır. Bu lafzın. gıdalar için orayı hazırladı, anlamında olduğu da söylenmiştir. Anlamlar birbirine yakındır.

 

"Yeri" lafzı genel olarak nasb ile okunmuştur. O yeri yaydı demektir. el-Haris ile Amr b. Meymun ise (sonraki lafızda); "ona: he" zamiri raci olduğundan dolayı mübteda olarak merfu okumuştur.

 

"(...) Yayıp döşedi, döşer, yayıp döşemek'' denilir. Arapların: ''(...) Azgınlık etti, eder'': "(...) Sildi, siler" ile; ''(...) Sopanın (veya dalın) üzerindeki kabuğunu soydu, soyar" diye kullandıkları gibidir. Bu fiili muzarisini (...) diye Kullananlar mütekellim mazisinde (...) diye kullanılır. (...) diye kullananlar da aynı kipi (...) diye kullanırlar.

 

"Ondan" yerden ''suyunu" su ile kaynayan pınarları ''ve otlağını" otlanılan bitkileri "çıkardı."

 

el-Kutebi dedi ki: Yüce Allah, bütün varlıklar için hem besin. hem de yararlanılacak şeyler olmak üzere yerden çıkartmış olduğu ağaç, tane, hurma, saman, odun, elbise, ateş ve tuz gibi herbir şeye, bu iki şeyi zikrederek delalet etmektedir. Çünkü ateş odundan, tuz da sudan elde edilir.

 

"Dağları ise sapasağlam dikti" Buyruğundaki "dağlar" anlamındaki lafız, genel olarak nasb ile: (...) diye okunmuştur. O, dağları dikti. anlamındadır. Bu da dağları yere oranın sağlamlaştırıcısı kazıkları olmak üzere sabitleştirdi, demektir.

 

el-Hasen. Amr b. Meymun, Amr b. Ubeyd ve Nasr b. Asım ise mübteda olarak ref ile; (...) diye okumuşlardır.

 

''Çıkardı" buyruğunun başına niçin atıf harfi getirmedi. diye sorulursa, o; (...) takdiri ile haldir; diye cevab verilir. Şanı Yüce Allah'ın: ''Göğüsleri daralarak .., " (Nisa, 90) buyruğu gibidir.

 

"Size ve" deve, inek ve koyun türünden ''davarlarınıza fayda olmak üzere" buyruğunda ''Fayda olmak" lafzı önceki fiilin kökünden olmaksızın mastar (meful-i mutlak) olarak nasbedilmştir. Çünkü buyruk: ''Ondan suyunu ve otlağını çıkardı." Bununla (sizleri) faydalandırdı, demektir: "Bununla faydalanmanız için" takdirinde sıfat harfi (cer harfi)nin düşürülmesiyle nasbedildiği de söylenmiştir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Naziat 34-36

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR