ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

TEKVİR

1

/

14

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ إِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ {1} وَإِذَا النُّجُومُ انكَدَرَتْ {2} وَإِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ {3} وَإِذَا الْعِشَارُ عُطِّلَتْ {4} وَإِذَا الْوُحُوشُ حُشِرَتْ {5} وَإِذَا الْبِحَارُ سُجِّرَتْ {6} وَإِذَا النُّفُوسُ زُوِّجَتْ {7} وَإِذَا الْمَوْؤُودَةُ سُئِلَتْ {8} بِأَيِّ ذَنبٍ قُتِلَتْ {9} وَإِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ {10} وَإِذَا السَّمَاء كُشِطَتْ {11} وَإِذَا الْجَحِيمُ سُعِّرَتْ {12} وَإِذَا الْجَنَّةُ أُزْلِفَتْ {13} عَلِمَتْ نَفْسٌ مَّا أَحْضَرَتْ {14}

 

1. Güneş tortop edilip, dürüldüğü zaman,

2. Yıldızlar ard arda döküldüğü zaman,

3. Dağlar yürütüldüğü zaman,

4. Doğumu yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı zaman,

5. Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman,

6. Denizler ateşlendirildiği zaman,

7. Nefisler eşleştirildiği zaman,

8. Diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman;

9. "Hangi günahtan dolayı öldürüldü?" diye.

10. Defterler açıldığı zaman,

11. Gök yerinden söküldüğü zaman,

12. Cehennem daha da kızıştırıldığı zaman,

13. Cennet de yaklaştırıldığı zaman,

14. Her nefs neyi hazırlamışsa bilmiş olacaktır.

 

"Güneş tortop edilip, dürüldüğü zaman" buyruğu hakkında; İbn Abbas dedi ki: Güneşin tortop edilip, dürülmesi (tekviri), Arşın içine sokulması demektir. el-Hasen, ışığının gitmesidir. Katade ve Mücahid de böyle dediği gibi, İbn Abbas'tan da böyle açıkladığı rivayet edilmiştir. Said b. Cübeyr telef edilmesidir, diye açıklamıştır. Ebu Ubeyde dedi ki: Tortop edilip dürülmesi, sarığın sarılması gibidir. Yani sarılıp imha edilecektir. er-Rabi' b. Haysem dedi ki: Tortop edilip, dürülmesi onun bir kenara atılması demektir. "Ben onu tutup attım, o da düştü" ifadesi de buradan gelmektedir.

 

Derim ki: "Tekvir"in asıl anlamı bir araya getirip, toplamaktır. Bu da; sarığın başın etrafında sarılıp toplanması anlamına gelen: (...)'dan alınmadır. O halde, güneş sarılıp sarmalanacak ve ışığı imha edilecek, sonra da denize atılacaktır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Ebu Salih'ten "tortop edilip, dürülmesi"nin ters yüz edilmesi, altüst edilmesidir, diye açıkladığı nakledilmiştir.

 

"Yıldızlar ard arda döküldüğü zaman" darmadağın olup, etrafa saçıldığı zaman demektir. Ebu Ubeyde: Kartal avına doğru hücum ettiği vakit yukarıdan aşağıya kendisini nasıl atıyorsa, öylece atıldığı zaman, diye açıklamıştır. el-Accac da, bir çakır doğanı anlatırken şunları söylemektedir: "Bir tay kuşu görüp aydınlanan (sevinen) ve üstüne atılan Bir doğanın, süzülüp avının üstüne atılışı gibi."

 

Ebu Salih, İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "O gün semada, yere düşmedik hiçbir yıldız kalmayacaktır. Öyle ki yedinci yerde bulunanlar, en üstte bulunan arzın başına gelen ve ona isabet edenlerden korkup, dehşete kapılacaklardır."

 

ed-Dahhak, İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Yıldızlar ardı arkasına düşecektir. Yıldızlar sema ile arz arasında nurdan zincirlerle asılı kandillerdir. Bu zincirler de nurdan meleklerin elindedir. Sur'a birinci defa üfürüleceğinde yerde ve gökte bulunan herkes ölecek. İşte bu yıldızlar etrafa dağılacak ve meleklerin ellerinden zincirler peşpeşe düşecek, çünkü onları tutanlar, ölmüş olacaktır.

 

"Yıldızların dökülmesi"nin izlerinin yok edilmesi anlamına gelme ihtimali de vardır. Çünkü yıldızlara bu ismin (necm) veriliş sebebi, semada ışıklarıyla görünmeleridir.

 

Yine İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yıldızların dökülmesi" değişmeleri ve yerlerinden yok olup gitmeleri dolayısıyla, ışıklarının kalmaması demektir. Anlamlar birbirlerine yakındır,

 

"Dağlar yürütüldüğü zaman" yerden koparıldığı ve havada yürütüldüğü zaman, demektir. Bu da Yüce Allah'ın: "O günde dağları yürüteceğiz ve sen yeryüzünü çıplak göreceksin" (el-Kehf, 47) buyruğuna benzemektedir.

 

Dağların yürütülmesi taş olmaktan çıkıp, yığılmış kum gibi olmaları yani akışkan (taneleri birbirini tutmayan) kum yığın! olmaları demektir, diye de açıklanmıştır. O vakit; dağlar, atılmış pamuk gibi olacak, etrafa saçılmış toz toprağı andıracak ve hiçbir şeyolmayan bir serab gibi olacak. Yer herhangi bir tümseklik ya da çukurun görülmediği dümdüz bir arazi haline dönüşecek. Bu husus daha önce bir başka yerde de (Ta-Ha, 105. ayet ve devamının tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Allah'a hamd olsun. "Doğumu yaklaşmış develer" karınlarında yavruları bulunan hamile develer "başıboş bırakıldığı zaman."

 

''Doğumu yaklaşmış develer"in tekili: (...)'dir. Yahutta gebeliği üzerinden on ay geçmiş olan deve demektir. Artık bu deve yavrulayıncaya kadar bu ad ile anılır, yavrulamasından sonra da yine bu adı taşımaya devam eder. Bir şeyi daha önceki adı ile adlandırmak, -artık o Zamanı geçmiş olsa dahi bunu sürdürmek- Arapların adetlerindendir. Nitekim bir kimse beş altı yaşına gelmiş olan atını kastederek, benim tayımı getiriniz, benim tayımı yaklaştırınız, der ve onu daha önceki ismiyle anmaya devam eder. Antere şöyle demiştir:

 

"Sakın benim tayımı ve ona yedirdiklerimi ağzına alma O vakit senin derin uyuz olmuşun derisi gibi olur. "

 

Yine şöyle demiştir: "Ve atımı onun (o birliğin) ortasına sürerek hamle yaptım ve onların ta içine daldım."

 

Özellikle "doğumu yaklaşmış develer"i sözkonusu etmesi, Arapların nezdinde böylelerinin en değerli oluşundan dolayıdır ve bu develere sahib olanlar, ancak kıyametin kopacağı vakit onları başıboş bırakırlar. Bu elbetteki bir örneklendirmedir. Çünkü kıyamet gününde doğumu yaklaşmış dişi deve olmayacaktır. Fakat bununla misal vermek istemiştir. Şöyle ki; kıyamet günü öyle dehşetlidir ki, bir kimsenin doğumu yakınlaşmış devesi olsa dahi, onu başıboş bırakır ve kendi işiyle uğraşır.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Onlar, kabirlerinden kalkmış, birbirlerini görmüş olacakları gibi, vahşi hayvanların ve diğer hayvanların toplanmış olduğunu, aralarında ise kendileri için en değerli mal, saydıkları doğumu yakınlaşmış develerinin de bulunduğunu görecekler, fakat bunlara iltifat etmeyecek, onların bu hali kendilerini hiç ilgilendirmeyecek. Araplara doğumu yakınlaşmış develer sözkonusu edilerek hitab edilmesinin sebebi, mallarının ve geçimlerinin çoğunluğunu develer teşkil ettiğinden dolayıdır.

 

ed-Dahhak, İbn Abbas'tan; "başı boş bırakılmaları" sahipleri tarafından kendi hallerine terk edilmeleri demektir. Sahipleri kendi halleriyle meşgul olacaklardır; diye açıkladığını rivayet etmektedir. el-A'şa şöyle demektedir: "O seçilmiş yüz deveyi bağışlayandır İster iki yaşında olsun, ister doğumu yaklaşmış olsun."

 

Bir başka şair de şöyle demektedir:

 

'"Malı azalırsa kişinin terkedildiğini görürsün, Fakat zenginin evine hediyeler yollanır ve ziyaret olunur Ziyaretçilere ziyaret ettiklerinin malının ne faydasıolur Doğumu üzerinden yedi ay geçmiş develerle, doğumu yakınlaşmış develer yayılırsa."

 

"Doğumu yakınlaşmış tek bir dişi deve için: (...); iki dişi deve için: (...), üç ve yukarısı dişi develer için: (...) denilir ve müenneslik hemzesinin yerine "vav" getirirler. "Dişi devenin doğum zamanı yaklaştı" demektir.

 

Bir diğer açıklamaya göre; ''İçinde bulunanın alıkonulduğu bulut'" demektir ki; bu da sudur ve böyle bir bulutun yağmur yağması önlenir. Araplar bulutu gebe dişiye benzetirler.

 

Yurtların ıssız kalıp, orada kimse kalmayacağı diye açıklandığı gibi, ekininden öşür alınan, fakat işlenmeyip, ekilmeyen arazidir, diye de açıklanmıştır, Ancak birinci açıklama daha ünlüdür, insanların çoğu da bunu kabul etmişlerdir,

 

"Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman" buyruğundaki "haşr" biraraya getirip toplamak demektir, Bu anlam el-Hasen, Katade ve başkalarından nakledilmiştir. ibn Abbas: Vahşi hayvanların toplanması, ölmeleri demektir, diye açıklamıştır, Bu açıklamayı ondan ikrime rivayet etmiştir, Herbir şeyin haşredilmesi (toplanması) ise cin ve insanların dışındakilerin Ölmesi demektir. Çünkü cinlerle insanlar, kıyamet gününe gelecekler (ve hesapları görülecektir),

 

Yine İbn Abbas'tan şöyle dediği nakledilmiştir: Sineklere varıncaya kadar herbir şey haşredilecektir, İbn Abbas dedi ki: Yarın vahşi hayvanlar haşredilecektir; yani birinin lehine, diğerinden kısas uygulanmak üzere bir araya getirileceklerdir, Boynuzsuz olan koçun lehine boynuzluya kısas uygulanacaktır. Sonra da onlara: "Toprak olun" denilecek, onlar da öleceklerdir. Bu açıklama İkrime'nin kendisinden yaptığı rivayetten daha sahihtir. Biz bunu "et-Tezkire" adlı eserimizde, yeterli bir şekilde açıklamış bulunuyoruz, Bu açıklamaların bir kısmı da daha önce el-En'am Suresi'nde (38, ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Yani vahşi hayvanların hali, bu olacağına göre, ya Adem oğlunun durumu ne olacaktır?

 

Şöyle de açıklanmıştır: Bununla kastedilen şudur: Vahşi hayvanlar bugün insanlardan ürküp kaçmakla, onlardan uzak sahralarda yaşamakla birlikte. yarın, o günün dehşetli hallerinden dolayı insanlar ile birlikte olacaklardır. Bu anlamdaki açıklamayı Ubey b, Ka'b yapmıştır.

 

"Denizler ateşlendirildiği zaman." Su ile doldurulduğu zaman demektİr. Çünkü Araplar: "Havuzu doldurdum, dolduruyorum" tabirini su ile doldurdukları vakit kullanırlar. Böyle olan havuza; (...) denilir. Sözlükte; ''(...) ile (...): Dolu, dopdolu olan" demektir. er-Rabi b. Haysem'in rivayet ettiğine göre de: "Dolup, taştı" demektir. el-Kelbi, Mukatil, el-Hasen ve ed-Dahhak da böyle açıklamışlardır. İbn Ebi Zemnin dedi ki; (...)'in gerçek anlamı "doldu, biri diğerine taştı ve tek bir şey (su) haline geldi" demektir. el-Hasen'in açıklamasının anlamı da budur. Yani denizler birbirlerine akıtılarak tek bir deniz haline gelecektir.

 

el-Kuşeyri dedi ki; Bu da Yüce Allah'ın: "Ama aralarında bir engel vardır, biri diğerine karışmaz." (er-Rahman, 20) buyruğunda sözünü ettiği engeli kaldırması ile olur. Sözü edilen bu engel kaldırılacak olursa, denizlerin suları kaynayıp, coşar ve bütün yeryüzünü örter. Bütün denizler de tek bir deniz haline gelir.

 

Bir diğer açıklamaya göre; hepsi de cehennem ehli için sözkonusu olan Hamim denilen kaynar sudan, tek bir deniz haline gelir.

 

Yine el-Hasen'den, Katade ve İbn Hayyan'dan şöyle dedikleri rivayet edilmiştir: Denizler kuruyacak, onların sularından tek bir damla dahi kalmayacaktır. el-Kuşeyri dedi ki: Bu (anlam): "Tandırı kızdırdım, kızdırıyorum" ifadesinden alınmadır. İşte denizin üzerine bu şekilde alevler musallat edilecek olursa, ondaki nemlilik kurur (denizler buharlaşır) ve işte o vakit, dağlar da yürütülür, denizler ve dağların hepsi tek bir yaygı haline dönüşür. Bu da denizlerin yerlerinin, dağlar ile doldurulması ile gerçekleşecektir.

 

en-Nehhas dedi ki: Bu husustaki görüşler birbiriyle uyumlu da olabilir. Bu durumda suyun kuruması, denizlerin birinin diğerine taşmasından sonra olur, o vakit de denizler ateşe dönüştürülür.

 

Derim ki: İşte o vakit el-Kuşeyri'nin belirttiği gibi dağlar da yürütülür. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

İbn Zeyd, Şemir, Atiyye, Süfyan, Vehb, Ubey, Ali b. Ebi Talib ve ed-Dahhak'ın kendisinden yaptığı rivayete göre İbn Abbas da şöyle demiştir: Denizler alevle tutuşturulmuş ve ateşe döndürülmüş olacaktır.

 

İbn Abbas dedi ki: Yüce Allah güneşi, ay'ı ve yıldızları denize atar, sonra onun üzerinden bir batı rüzgarı estirir ve ateş oluncaya kadar onu üfler. Kimi hadiste de böyle denilmiştir: "Yüce Allah'ın emri ile güneş, ay ve yıldızlar denizde darmadağın olurlar. Sonra Yüce Allah, batı rüzgarını gönderir de orayı ateş yakar. İşte Yüce Allah'ın kafirleri kendisi ile azaplandıracağı büyük ateşi budur. ''

 

el-Kuşeyri dedi ki: İbn Abbas'ın "ateşlendirildiği zaman" buyruğunu alevle yakıldığı zaman, diye tefsir etmesi hakkında şöyle denilmiştir: Cehennemin denizlerin dibinde olma ihtimali vardır. O bakımdan dünyanın ayakta durması için şu anda ateşlendirilmemiştir. Dünyanın sonu geldiği vakit ateşlendirilecektir. Hepsi ateş olacak ve cehennemlikleri Allah o ateşe girdirecektir. Denizin altında bir ateşin bulunma ihtimali de vardır. Daha sonra Yüce Allah, denizin tümünü alevlendirecek ve ateşe dönüşecektir. Haberde rivayet edildiğine göre, deniz, ateş içinde ateştir,

 

Muaviye b. Said dedi ki: Rum denizi yeryüzünün ortasıdır. Onun altında bakır ile kapatılmış, kıyamet gününde ateş olarak yakılacak kuyular vardır,

 

Bir başka açıklamaya göre güneş, denizde olacak ve deniz de güneşin hararetiyle ateş olacaktır.

 

Diğer taraftan bütün bu ayetlerde sözü edilen hususların kıyamet gününden önce dünyada gerçekleşmesi ve bunların kıyamet alametlerinden olması imkanı olduğu gibi, kıyamet günü gerçekleştikten sonra kıyamet gününde bu alametlerin gerçekleşecek olması ihtimali de vardır.

 

Derim ki: Abdullah b, Amr'dan rivayet olunduğuna göre; o cehennemin tabağı olduğundan deniz suyu ile abdest almazmış.

 

Ubey b. Ka'b da dedi ki: Kıyamet gününden önce, altı tane alamet gerçekleşecektir. İnsanlar çarşı pazarlarında bulunuyor iken güneşin ışığı gidecek, yıldızlar görünecek, insanlar bundan dolayı hayrete ve dehşete düşecekler. Onlar bu hallerinde bakınıp duruyorlarken yıldızlar etrafa saçıp savrulacak ve dökülecektir. Bu halde iken ansızın dağlar yerin üzerine düşüverecek, sarsılacak, çalkanacak ve yanacaklar, saçıp savrulan bir toz haline gelecekler. Korku ve dehşetle insanlar cinlere, cinler insanlara koşacaklar. Hayvanlar, yırtıcı hayvanlar, haşerat ve kuşlar birbirine karışacaklar. Biri diğeri içerisine dalga dalga girecek. İşte Yüce Allah'ın: "Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman" buyruğu bunu anlatmaktadır. Sonra cinler, insanlara biz size buna dair haberi getireceğiz diyecekler, denizlere varacaklar. Denizlerin alevli bir ateş haline geldiğini görecekler. Onlar bu halde iken en alttaki yedinci arza kadar ve oradan en yukarıdaki yedinci semaya kadar yer tek bir yarılma ile yarılacak. Onlar bu halde iken üzerlerine bir rüzgar gelip, onları öldürecek.

 

"Ateşlendirildiği zaman" lafzının. kan gibi oluncaya kadar suyunun kızaracağı anlamına geldiği de söylenmiştir. Bu da; "Kırmızı bir güz" tabirlerinden alınmıştır,

İbn Kesir, bu kelimeyi şeddesiz olarak: (...) diye okumuştur. Ebu Amr da böyle okumuştur. Bu okuyuş yerin halini haber vermekte ve bunun bir defa olacağını belirtmektedir. Diğerleri ise ("cim" harfini) şeddeli okumuşlardır. Bu da onun bu halinin ardı arkasına defalarca tekrarlanacağına işaret etmektedir.

 

"Nefisler eşleştirildiği zaman" buyruğu hakkında en-Numan b. Beşir dedi ki: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Nefisler eşleştirildiği zaman" (buyruğu hakkında) dedi ki: "Herbir kimse daha önce kendi ameli gibi amel işlemiş olan kimselerle biraraya getirilecek (onlarla eşleştirilecek)dir.''

 

Ömer b. el-Hattab dedi ki: Günahkar, günahkar ile salih kimse, salih kimse ile eşleştirilecektir.

 

İbn Abbas dedi ki: Bu, insanların üç ayrı gruba ayrılacağı zaman olacaktır. es-Sabikun (ileri geçenler) bir sınıf, Ashabu'I-Yemin bir sınıf ve Ashabu'ş-Şimal bir sınıf olacaktır.

Yine ondan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Mü'min nefisler el-Huru'l-İyn ile eşleştirilecek, kafirler şeytanlarla eşleştirilmiş olacaktır. münafıklar da böyle olacaktır.

 

Yine İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Herbir şekil cennet ehlinden ya da cehennem ehlinden kendi benzeri ile bir araya getirilecektir. İtaat hususunda ileri gitmiş olanlar kendi benzerlerine katılacak, orta halliler kendi benzerlerine katılacak, masiyet işlemiş olanlar da kendi benzerlerine katılmış olacaktır. Buna göre "eşleştirme" herşeyin kendi benzeri ile bir araya getirilmesi demektir. Yani insanlar, cennet ve cehennemde benzerleri ile biraraya getirileceği vakit ...

 

Herbir kimse hükümdar ya da sultan kabilinden (dünyada iken) beraber bulunup ayrılmadığı kimseye katılacaktır; diye de açıklanmıştır. Yüce Allah'ın: "Toplayınız, zulmedenleri ve onlara eş olanları." (Saffat, 22) Yani onların benzerlerini ... buyruğunda olduğu gibi.

 

İkrime dedi ki: "Nefisler eşleştirildiği zaman" ruhlar cesetlerle biraraya getirildiği, yani ruhlar bedenlere iade edildiği zaman, demektir. el-Hasen dedi ki: Herbir kişi kendi dindaşlarına katıldığı zaman. Yahudi yahudiye. hristiyan hristiyana, mecusi mecusiye ve Allah'tan başka herhangi bir şeye ibadet eden herkes birbirlerine, münafıklar münafıklara, mü'minler de mü'minlere katılıp bir araya getirileceği zaman ...

 

Azgın bir kimse, kendisini azdıran şeytan ya da insan ile -düşmanlık ve nefret ciheti ile- biraraya getirilecektir. İtaatkar kimse de kendisini itaate davet eden peygamberler ve mü'minlerle bir araya getirileceği zaman ...

 

Bir başka açıklamaya göre; kişiler amelleriyle bir araya getirilecek ve herbir amel o kişiye mahsus olduğundan dolayı, eşleştirme gibi olacaktır.

 

"Diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman: Hangi günahtan dolayı öldürüldü? diye" buyruğundaki: '' ... Diri diri gömülen kız çocuğu" öldürülen kız çocuğu demektir ki; bu da canlı iken gömülen kız çocuğu anlamındadır. Ona bu ismin veriliş sebebi, üzerine atılan topraktan dolayıdır. Bu toprak ona ölünceye kadar ağırlık verir. İşte Şanı Yüce Allah'ın:

 

''Onları koruması ona ağır gelmez." (el-Bakara, 255) buyruğunda da bu anlamdaki lafız kullanılmıştır. Mütemmim b. Nüveyre şöyle demiştir: "Diri diri gömülür, dar bir geçitte kabre atılır, Göbek bağına bağlanan şey yastığıdır, beşiğe konulmaz."

 

Araplar iki sebebten ötürü kız çocuklarını diri diri gömerlerdi. Birincisi, onlar: Melekler Allah'ın kızlarıdır, diyorlar, böylelikle kızları ona geri gönderiyorlardı. İkincisi ise, ya ihtiyaç ve fakirlik korkusu ile onları öldürüyorlardı yahut esir alınır ve köle edilirler diye korktuklarından dolayı öldürüyorlardı. Bu anlamdaki açıklamalar daha önce en-Nahl Süresi'nde; "Yoksa onu diri diri toprağa mı gömsün?" (Nahl, 59) buyruğu açıklanırken yeterli açıklamalarla geçmiş bulunmaktadır. Onların şeref sahibi olan soyluları ise, böyle bir şeye yanaşmazlar ve hatta engel olurlardı. O kadar ki el-Ferezdak bundan dolayı övünerek şöyle demiştir: "Diri diri gömülenleri engelleyip de Gömülmek durumunda olanları diriltip, gömülmelerini engelleyen kişi de bizdendir."

 

 

Bu sözleriyle dedesi Sa'saa'yı kastetmektedir. Sa'saa diri diri gömülmek istenen kızları babalarından satın alıyordu. İslam geldiğinde diri diri gömülecek olan yetmiş tane kızı hayatta tutmuş idi.

 

İbn Abbas dedi ki: Cahiliye döneminde bir kadın hamile kaldı mı bir çukur kazar ve bu çukurun başında doğumunu yapardı. Kız çocuğu doğurursa onu çukura atar ve üzerini toprakla örterdi. Erkek doğurursa onu alıkoyardı. Recez vezninde şairin şu beyiti de bu kabildendir.

 

"Doğduğu zaman onu "ölecek" diye adlandırdım Kabir ise çok sağlam ve vakur bir dünürdür."

 

"Vakur" demektir. Bu kelime vezin itibariyle "fissık" gibidir.

"Filan kişi insanların en vakurudur"; ''Bu, ne kadar da vakurdur" denilir. Bu açıklamalar el-Ferra'dan nakledilmiştir.

 

Katade dedi ki: Cahiliye dönemi insanlarından herhangi bir kimse, kız çocuğunu öldürüyor, buna karşılık köpeğini besliyordu. Bu tutumları dolayısıyla Yüce Allah onlara sitem etmekte ve: "Diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman ...'' buyruğu ile onları tehdit etmektedir.

 

Ömer, Yüce Allah'ın: "Diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman" buyruğu hakkında şöyle dedi: Kays b. Asım, Peygamber (s.a.v.)'a gelerek: Ey Allah'ın Resulü! dedi. Ben cahiliye döneminde sekiz kızımı diri diri gömdüm. Peygamber: "Onların herbirisinin yerine bir köle azad et!" dedi. Kays: Ey Allah'ın Resulü ben deve sahibi bir kimseyim deyince, şöyle buyurdu: "Arzu edersen onlardan herbirisi için bir deve hediye kurbanı olarak gönder, dedi. ''

 

Yüce Allah'ın: "Sorulduğu zaman" buyruğu, diri diri gömülen kız çocuğuna, onu öldüren kimseye azar olmak üzere soru sorulduğu zaman demektir. Başkası tarafından dövülmüş bir çocuğa: Sana niye vuruldu. Senin günahın nedir? demeye benzer.

 

el-Hasen dedi ki: Yüce Allah, onun katilini azarlamayı murad etmiştir. Çünkü o, günahsız yere öldürülmüştür.

 

İbn Eslem dedi ki: O hangi günahtan ötürü vuruldu, demektir. Çünkü onlar böylelerini dövüyorlardı da.

 

İlim ehlinden bazıları "sorulduğu zaman" buyruğunu "istendiği zaman" diye açıklamıştır. Bununla maktülün kanı istendiği gibi, onun da (öldürülmesinin sebebi sorulup) isteneceğini anlamış gibidir. Bu yorumu yapan kiŞi şöyle demiştir: Bu buyruk, Yüce Allah'ın: ''Allah'a verilen söz ise sorulur." (el-Ahzab, 15) buyruğuna benzemektedir ki (gereğinin yerine getirilmesi) istenir, demektir. Sanki bu kız çocuğu onlardan istenmiş de, çocuklarınız nerede? diye sorulmuş gibidir.

 

ed-Dahhak ve Ebu'd-Duha'nın rivayetine göre, Cabir b. Zeyd ile Ebu Salih: "Diri diri gömülen kız çocuğu sorduğu zaman" diye okumuşlardır. Kız çocuğu babasına asılacak ve: Hangi günahtan dolayı beni öldürdün, diye soracaktır. Fakat onun ileri sürecek hiçbir mazereti bulunmayacaktır. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır. O da: "Diri diri gömülen kız çocuğu sorduğu zaman" diye okumuştur. Ubey'in Mushaf'ında da bu böyledir.

 

İkrime, İbn Abbas'tan, o Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: "çocuğunu öldüren kadın, kıyamet gününde çocuğu memelerine asılmış, kanlarına bulanmış olarak gelecek ve Rabbim, bu benim annemdir, bu beni öldürdü diyecek. ..

 

Birinci görüş, cumhurun kabul ettiği görüştür ve bu da Yüce Allah'ın İsa (a.s)'a -kendisini ilah edinmiş olanlara azarlamak ve onlara sitem etmek üzere- söyleyeceği: "İnsanlara ... sen mi söyledin?" (el-Maide, 116) buyruğuna benzemektedir. İşte diri diri gömülen kız çocuğuna da sorulacak, bu soru, onu diri diri gömene bir azar mahiyetindedir ve bu, neden öldürüldüğüne dair soru sorulmasından daha beliğdir, Çünkü öldürülmesi ancak bir günah dolayısıyla doğru olabilirdi. Peki bunu gerektiren günahı ne idi? Onun günahı olmadığı açıkça ortada olduğuna göre, böyle bir iş daha büyük bir bela ve onu öldürene karşı delil daha açık seçiktir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"öldürüldü" anlamındaki buyruk ("te" harfi) şeddeli olarak; (...) diye de okunmuştur. Bu buyrukta müşriklerin çocuklarının azab edilmeyeceklerine ve günahsız azabın hakedilmeyeceğine dair açık bir delil de bulunmaktadır.

 

"Defterler açıldığı zaman." önceleri katlı ve dürülmüş iken açılacağı zaman. Maksat, meleklerin, sahipleri tarafından işlenmiş hayır ve şer türünden yaptıklarını yazmış oldukları amel defterleridir. Ölüm ile birlikte bu defterler dürülür, kıyamet gününde ise açılır, Her insan kendi amel defterinde ne olduğunu öğrenir ve içinde neler bulunduğunu bilir. Bunun üzerine de: "Bu kitaba ne olmuş? Küçük büyük hiçbir şey bırakmayıp, sayıp dökmüş" (el-Kehf, 49) diyecekler.

 

Mersed b. Vedaa rivayetle dedi ki: Kıyamet günü oldu mu amel defterleri Arşın altından uçuşur, Mü'minin defteri eline düşer: "Yüksek bir cennette ... Geçmiş günlerde peşinen işledikleriniz sebebi ile afiyetle yiyin, için." (Hakka, 24) Kafirin defteri de eline düşer: "Beyinlere kadar işleyen bir sıcaklıkta ... O serin de değildir, faydası da yoktur." (el-Vakıa, 42-44)

 

Um Seleme (r.anha)'dan rivayet edildiği-ne göre; Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde insanlar çıplak ayaklı ve elbisesiz haşredileceklerdir," Ben: Ey Allah'ın Resulü, dedim ya kadınların durumu ne olacak?

 

Peygamber şöyle buyurdu: "İnsanlar (başka şeyle) meşgul edilecekler ey Um Seleme!" diye buyurdu. Ben: Onları meşgul edecek olan nedir? diye sordum, şöyle buyurdu: "Zerre ağırlığındaki şeylerin de, hardal tanesi ağırlığındaki şeylerin de yazılı bulunacağı amel defterleri (onları meşgul edecektir).

 

Daha önce el-İsra Suresi'nde (13-14. ayetlerin tefsirinde) Ebu's-Sevvar el-Adevi'nin şu sözü kaydedilmiş bulunmaktadır: Neşir (sahifelerin açılması) iki defadır ve bir defada katlanma sözkonusudur. Ey Adem oğlu, sen hayatta olduğun sürece senin açılmış olan sahifene dilediğin şeyleri yazdır. Öldüğün takdirde bu sahifen dürülecektir.

Nihayet ölümden sonra diriltileceğin vakit tekrar açılacaktır: "Oku kitabını! Bugün kendine karşı iyi hesablayıcı olarak kendin yetersin (denilecek.)" (el-İsra, 14)

 

Mukatil dedi ki: Kişi öldü mü amel defteri dürülür. Kıyamet günLı oldu mu açılır.

Ömer (r.a)'dan rivayet edildiği ne göre, bu ayeti okuduğu vakit şöyle dermiş: Ey Adem oğlu! İş sana doğru götürülüyor (iş sana bağlı).

 

Nafi', İbn Amir, Asım ve Ebu Amr; ''...: Açıldı" diye şeddesiz olarak okumuşlardır. Bir defa açılacak anlamını ifade eder. Çünkü böylece delil ortaya konulmuş olur. Diğerleri ise açma işleminin tekrarını anlatmak üzere ("şın" harfini) şeddeli okumuşlardır. Bu da isyankarın azarlanmasının, itaatkarın müjdelenmesinin de ileriye götürülmesi içindir. İnsanın ve ona tanık olacak meleklerin bu işi tekrarlayacağından dolayı, diye de açıklanmıştır.

 

"Gök yerinden söküldüğü zaman" buyruğundaki: "Sökmek"; iyice yapışmış olan bir şeyi yerinden koparmaktır. Sema koçtan ve benzerlerinden derinin soyulması gibi sökülecektir. (...) şekli de aynı anlamın bir söyleyişidir.

 

Abdullah'ın okuyuşunda: "Gök yerinden söküldüğü zaman" şeklindedir. "Devenin derisini soydum" demektir. Buna karşılık "Onu yüzdüm" denilmez çünkü Araplar deve hakkında ya "Onu soydum" derler yahutta; "Derisini soydum" derler. "Gitti" anlamındadır. Buna göre sema bir örtü, bir şeyin üzerinden kaldırıldığı gibi yerinden kaldırılacaktır.

 

Yüce Allah'ın: "Gökleri kitabIarın katlandığı gibi katlayacağımız gün ... " (Enbiya, 104) diye buyurduğu şekilde katlanacaktır, diye de açıklanmıştır. Anlam, sanki sema yerinden sökülüp katlanacaktır, gibi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Cehennem daha da kızıştırıldığı zaman." Kafirler için yakılıp alevlendirildiği ve kızdırılması arttırıldığı zaman,

 

''Ateşi alevlendirdim, kızıştırdım, kızıştırıyorum" denilir. "Kızıştırıldı" anlamındaki buyruk genel olarak: ''alevli ateş'' lafzından gelen şeddesiz bir fiil olarak okunmuştur. Ancak Nafi', İbn Zekvan ve Ruveys şeddeli okumuşlardır. Çünkü cehennem ardı arkasına ateşi yakılmış ve kızıştırılmış olacaktır. Katade dedi ki: Onu Allah'ın gazabı ile Adem oğullarının günahları ardı arkasına alabildiğine kızıştıracaktır.

 

Tirmizi'deki rivayete göre, Ebu Hureyre, Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Ateş kırmızılaşıncaya kadar bin yıl süre ile tutuşturuldu. Sonra beyazlaşıncaya kadar bin yıl süre ile yakıldı. Sonra kararıncaya kadar bin yıl süre ile yakıldı. O bakımdan o siyah ve karanlıktır." Bu hadis mevkuf olarak da rivayet edilmiştir. 

"Cennet de yaklaştırıldığı zaman." Takva sahiblerine yakınlaştırıldığı zaman, demektir. el-Hasen dedi ki: Onlar cennete yakınlaştırılacaklar, yoksa cennet, yerinden ayrılacak değildir.

 

Abdurrahman b. Zeyd şöyle derdi: (Acaba) süslendi, yakınlaştırıldı (mı) demektir. Arap dilinde; ''Yakınlık" demektir. Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: "Takva sahiplerine cennet yakınlaştırılır." (eş-Şuara, 90) ''Filan kişi yakınlaştı" demektir.

 

"Her nefs neyi hazırlamışsa" hayır ve şer türünden ne işlemişse "bilmiş olacaktır. " Bu buyruk; "güneş tortop edilip, dürüldüğü zaman" ile ondan sonra gelen buyruklar (daki şart)ın cevabını teşkil etmektedir. Ömer (r.a) dedi ki: İşte bunca söz bunun için söylendi.

İbn Abbas Ve Ömer (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, onlar bu süreyi okumuşlar. "Her nefs neyi hazırlamışsa bilmiş olacaktır" buyruğuna varınca, "işte bütün bu anlatılanlar bunun için anlatıldı" demişlerdir.

 

Buna göre, anlam şöyle olur: Güneş tortop edilip, dürüldüğü zaman ve bu işler gerçekleşeceğinde, herbir nefis amel olarak neyi hazırlamışsa bilmiş olacaktır.

 

Buhari ve Müslim'de Adiy b. Hatim'den şöyle dediği nakledilmektedir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Aralarında bir tercüman bulunmaksızın Allah'ın kendisi ile konuşmayacağı aranızdan hiçbir kimse yoktur. Kişi sağına bakacak, ancak önden göndermiş olduklarını görecek. Soluna bakacak, ancak önden göndermiş olduklarını görecek. Karşısında cehennem ateşi görünecek. O bakımdan sizden her kim bir hurmanın yarısı ile dahi olsa cehennem ateşinden kendisini koruyabiliyorsa, durmasın, yapsın. "

 

el-Hasen dedi ki: "Güneş tortop edilip, dürüldüğü zaman" buyruğu Yüce Allah'ın: "Her nefs neyihazırlamışsa bilmiş olacaktır" buyruğu için yapılmış bir yemindir. Tıpkı: ''Zeyd savaşa çıkacak olursa, (andolsun) Amr da savaşa çıkar" demeye benzer. Ancak birinci görüş daha doğrudur.

 

İbn Zeyd, İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre İbn Abbas Yüce Allahın: "Güneş tortop edilip, dürüldüğü zaman ... cennette yaklaştırıldığı zaman" buyruğu hakkında şöyle demiştir: İşte bu oniki hususun altısı dünyada, altısı ahirette olacaktır. Biz bunların ilk altısını daha önce Ubeyy b. Ka'b'ın sözü ile (beşinci ayetin tefsirine geçmeden hemen önce) açıklamış bulunuyoruz.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Tekvir 15-22

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR