ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

FELAK

1

/

5

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ {1} مِن شَرِّ مَا خَلَقَ {2}

 وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ {3}

 وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ {4} وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ {5}

 

1. De ki: "Felak'ın Rabbine sığınırım,

2. "Yarattığı şeylerin şerrinden,

3. "Karanlığı çöküp bastığı zaman gecenin şerrinden,

4. "Düğümlere üfüren kadınların şerrinden,

5. "Ve hased edenin hased ettiği zaman şerrinden."

 

Bu buyruklara dair açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız;

 

1- Bu İki Surenin ve Bunlarla Birlikte İhlas Suresinin Fazileti:

2- Peygamber Efendimize Büyü Yapılması:

3- Büyünün Mahiyeti ve Etkileri:

4- "Felak":

5- Karanlık Gecenin Şerrinden:

6- Düğümlere üfleyenler:

7- Büyü ve Okuyarak Şifa Dilemek:

8- "Ve Hased Edenin Hased Ettiği Zaman Şerrinden":

9- Yüce Allah'ın Herşeyin Yaratıcısı Olduğu ve Kıskanmanın Kötülüğü:

 

 1- Bu İki Surenin ve Bunlarla Birlikte İhlas Suresinin Fazileti:

 

Nesai, Ukbe b. Amir'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.)'a -bineği üzerinde iken- gittim. Elimi ayağının üzerine koydum ve: Bana Hud Süresi'ni öğret, Yusuf Suresi'ni öğret dedim. Bana şöyle dedi: "Sen Allah nezdinde "Kul Auzu bi Rabbi'l-felaki" süresinden daha beliğ hiçbir şeyasla okuyamazsın."

 

Yine ondan (Dkbe'den) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Cuhfe ile Ebva arasında Peygamber (s.a.v.) ile birlikte yolda yürüyorken, oldukça karanlık ve şiddetli bir rüzgar bizi kuşattı. Rasülullah (s.a.v.) "Kul Auzu bi Rabbi'l-felaki" süresi ile "De ki: Sığınırım insanların Rabbine" süreleri ile istiazede bulunmaya koyuldu. Bu arada (bana) şunları da söylüyordu: "Ey Ukbe! Sen bunlarla istiaze et (Allah'a sığın)! Çünkü istiazede bulunan hiçbir kimse bunlara benzer bir sözle Allah'a sığınmış değildir." (Ukbe) dedi ki: Ben Peygamberi namazda bunları okurken duymuşumdur 

 

Nesai, Abdullah (b. Hubeyb)den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Az miktarda bir yağmur ve karanlıkta kaldık. Rasülullah (s.a.v.)'ın çıkmasını bekledik. -Sonra şu anlama gelecek bir takım sözler söyledi-: Rasülullah (s.a.v.) bize namaz kıldırmak üzere çıktı, şöyle buyurdu: "De" ben: Ne diyeyim, dedim. Şöyle buyurdu: "De ki: O Allah'tır, bir tektir" (İhlas Süresi ile) muavvizeteyni (Felak ile Nas'ı) akşamı ettiğinde ve sabahı ettiğinde üç defa oku her şeye karŞı bunlar sana yetecektir. ''

 

Ukbe b. Amir el-Cüheni'den dedi ki: Rasülullah (s.a.v.) bana: "De" diye buyurdu. Ben: Ne diyeyim? diye sordum. Şöyle buyurdu: "De ki O Allah'tır, bir tektir."; "Kul Auzu bi Rabbi'l-felaki,"; "Kul Auzu bi Rabbi'n-nasi" sürelerini oku." Rasülullah (s.a.v.) bu süreleri okudu, sonra şöyle buyurdu: "İnsanlar bunların benzeri sözlerle asla istiazede bulunmadılar." Ya da:

 

İnsanlar bunların benzeri sözlerle istiazede bulunamazlar" diye buyurdu.

İbn Abbas'ın rivayet ettiği hadiste şöyle denilmektedir: "Kul Auzu bi Rabbi'l-felaki" ve "De ki: Sığınırım insanların Rabbine" bu ik-i- süre şeklindedir. 

 

Buhari ve Müslim'in Sahih'lerinde Aişe'den rivayete göre Peygamber (s.a.v.) rahatsızlandı mı kendisine Muavvizeteyn surelerini okur ve üflerdi. Hastalığı artınca ona ben okur ve bereketini umarak ellerini üzerine sürerdim.

 

2- Peygamber Efendimize Büyü Yapılması:

 

Buhari ve Müslim'de Aişe (r.anha)'nın rivayet ettiği hadis ile sabit olduğuna göre Zureykoğulları yahudilerinden Lebid b. el-A'sam adında bir yahudi Peygamber (s.a.v.)'a büyü yaptı. Öyle ki, bir işi yapmadığı halde kendisine yapmış gibi geliyordu. Bu halde Allah'ın dilediği kadar bir süre devam etti. -Sahih'in dışında: bir sene denilmektedir.- Sonra şöyle dedi: "Ey Aişe! Yüce Allah'ın benim kendisinden hakkında fetva istediğim işe fetva verdiğinin farkına vardın mı? Bana iki melek geldi. Onlardan birisi başım tarafında, diğeri ayağımın ucunda durdu. Baş tarafımda duran ayağımın ucunda durana:

 

Bu adamın hali nicedir? dedi. O büyülenmiştir, dedi. Diğeri: Onu büyüleyen kim? diye sordu. Öbür melek: Lebid b. el-Asam dedi. Peki ona ne ile büyü yaptı dedi. Diğeri: Birtarak, taranınca tarakta kalan birkaç kıl, erkek bir hurma ağacının özü üzerindeki bir kapçığı ile (büyü yaptı) ve bunları Zu Evran kuyusunda kuyunun ortasındaki tümsekçe taşın altına koydu." Kuyuya geldi ve bunları oradan çıkardı. Sahih('in rivayeti) burada sona ermektedir.

 

İbn Abbas (rivayetinde) dedi ki: "Yüce Allah'ın bana hastalığımı haber verdiğinin farkına varmadın mı?" (diye sordu.) Sonra Ali, Zübeyr ve Ammar b. Yasir'i gönderdi. Onlar o kuyunun suyunu çektiler. Sanki kına ıslağı gibi idi. Sonra RaMa diye bilinen kayayı kaldırdılar. Bu isimle anılan kaya, kuyunun dibinde bırakılır ve kovaları dolduran kişi bunun üzerinde durur. İçinde olanları çıkardılar. İnsan başından taranırken düşmüş kıllar ve bir taraktan birkaç diş gördüler. Bir de iğneler batırılmış onbir düğüm bağlanmış bir yay kirişi gördüler. İşte Yüce Allah bu iki sureyi indirdi. Bu iki sure bu düğümler sayısınca onbir ayet-i kerimedir. Peygambere bunları okuyarak istiazede bulunması emredildi. Bir ayet okudukça bir düğüm çözüldü ve Peygamber (s.a.v.) bir parça hafiflik hissetti. Nihayet son düğüm de çözüldü, sanki bir bağdan kurtulmuş gibi idi. (İbn Abbas) dedi ki: Onda bir hastalık yoktu Cebrail, Rasülullah (s.a.v.)'ı okuyarak tedavi etmeye ve şöyle demeye koyuldu: "Seni rahatsız eden herbir şeyden, herbir kıskancın şerrinden ve her kötü gözden ben seni Allah'ın adı ile iyileşmen için okuyup tedavi ediyorum, sana şifa verecek olan Allah'dır."

 

Ey Allah'ın Resulü! O pis herifi öldürmeyelim mi? dediler. Peygamber şöyle buyurdu: "Allah bana şifa vermiş bulunuyor. Ben insanların aleyhine bir kötülüğü körüklemekten hoşlanmam."

 

el-Kuşeyri'nin, Tefsir'inde zikrettiğine göre sahih rivayetlerde şu da varid olmuştur: Yahudilerden bir köle Peygamber (s.a.v.)'a hizmet ediyordu. Yahudiler gizlice ona yanaştılar. Sürekli onunla ilişkide bulundular ve nihayet o yahudi Peygamber (s.a.v.)'ın başından taranırken dökülmüş bir kaç kıl aldı. Yine tarağından birkaç diş aldı. Bunları yahudilere verdi. Onlar da bunlarla ona büyü yaptılar. Büyü yapma işini üstlenen yahudi Lebid b. el-Asam idi ... deyip, İbn Abbas'tan nakledilen rivayetin bir benzerini zikretti.

 

3- Büyünün Mahiyeti ve Etkileri:

 

Büyünün mahiyeti, gerçeği, onun sebebiyle ortaya çıkan acılar, kötülükler ve büyücünün hükmü ile ilgili açıklamalar, daha önceden Bakara suresi'nde (102. ayet, 3. başlık ve devamında) geçtiğinden dolayı, bunları burada tekrarlamanın bir anlamı yoktur.

 

4- "Felak":

 

"Felak"ın mahiyeti hakkında görüş ayrılığı vardır. Cehennemde bir hapis olduğu söylenmiştir. Bu açıklama İbn Abbas'a aittir. Ubey b. Ka'b dedi ki: Bu cehennemdeki bir ev dir. Kapısı açıldığı vakit onun sıcağından cehennemlikler feryad ederler.

 

el-Hubbuli Ebu Abdurrahman dedi ki: Bu, cehennemin isimlerinden bir isimdir. el-Kelbi: Cehennemde bir vadidir, demiştir. Abdullah b. Ömer: Ateşteki bir ağaçtır. Said b. Cübeyr: Ateşteki bir kuyudur, demiştir. en-Nehhas dedi ki: Yerin düz olan tarafına "Felak" denilir. Buna göre bu görüş de sahih olur.

 

Cabir b. Abdullah, el-Hasen ve yine Said b. Cübeyr ile Mücahid, Katade.

 

el-Kurazi ve İbn Zeyd şöyle demişlerdir: Felak, sabah demektir. İbn Abbas da böyle demiştir. Araplar: "O sabahın Felakından ve sabahın ferakından daha açık ve seçiktir" derler. Şair de şöyle demiştir: "Ey felak aydınlanıncaya kadar Dirseğime dayanarak yıldızları gözetleyip, uykusuz geçirdiğim gece! .. "

 

Felakın sular ile yarılıp çatlayan kayalar ve dağlar olduğu da söylenmiştir. Dağlar ve kayalar arasındaki aralıklardır, diye de açıklanmıştır. Çünkü bunlar Yüce Allah'ın korkusundan çatlayıp yarılırlar. Züheyr şöyle demiştir: "Yük develerinin ön ayakları onları Rakis'den Alıp indirinceye kadar onları gözetleyip durdum."

 

Rakis, vadinin iç tarafı demektir. en-Nabiğa'nın şu sözünde de böyledir: "Önünde Rakis ve arkasından vadinin bükülen kısımları varken yanıma geldi."

 

Rakis, aynı zamanda sükun bulmuş demektir. Bu da ekinlerin dövüldüğü yerin ortasındaki ve ekin dövülürken diğer öküzlerin etrafında döndüğü öküze denilir.

 

(Felak); canlı varlık ile rahimin açılmasıdır, diye de açıklanmıştır. Bir diğer açıklamaya göre canlı sabah vakti, tane, çekirdek, bitki ve onun dışındaki herbir şeyin üzerinden yarılıp çatlayan herşeye denilir. Bu açıklamayı el-Hasen ve başkası yapmıştır.

 

ed-Dahhak dedi ki: Felak bütün yaratılmışlardır. Şair şöyle demiştir: "İhlas ile Felakın Rabbine sessizce dua etti Gizlice doğumu yaklaşmış (yabani dişi eşekler) yiyip içtiler doyasıya."

 

Derim ki: İştikak da bu görüşün doğruluğuna tanıklık etmektedir. Çünkü "Yarmak" demektir. "Bir şeyi yardım, yarmak" anlamındadır. "Teflik" de ona benzer. "Ben onu yardım, o da yarıldı" denilir.

 

Buna göre ister canlı, ister sabah, ister tane, çekirdek ve su gibi üzerinden bir şeyin yarılıp ayrıldığı her şeye "Felak" denilir. Nitekim Yüce Allah: "Sabahı yarıp çıkarandır." (el-En'am, 96) ile "Şüphesiz Allah taneyi ve çekirdeği çatlatıp yarandır" (el-En'am, 95) diye buyurmaktadır.

 

Şair Zü'r-Rimme, yaban öküzünü anlatırken şöyle demektedir: "Nihayet onun yüzünden bir felak açılınca onun baş tarafları Gecenin son vakitlerinde de dikilmiş idi."

 

Burada "Felak" ile bizzat sabahı kastetmektedir. "Felak" aynı zamanda iki tümseklik arasında yerin alçakça yerine denilir. Çoğulu: (...) diye gelir. "Eski püskü elbise" anlamındaki lafzın çoğulunun: (...) diye gelmesi gibi.

 

Araplar bazan: "o kimse şu şu falikte idi" derler. Bununla iki tümsek yer arasında bükülen yeri anlatmak isterler.

 

Felak aynı zamanda hapishane görevlilerinin kullandıkları ve mahkumların ayaklarına geçirilen tahta parçalarına da denilir. "Filk" ise büyük musibet ve hayret verici iş demektir. "Adam çok dahi, şaşırtıcıdır" denilir. "Dahi bir şair" demektir. "O bir musibet getirdi" demektir. (...); Aynı şekilde iki kişi arasında ortadan ayrılan ve kendisinden iki yay yapılan sopaya denilir. Bunların herbirisine "filk" adı verilir. Arapların; (...) ifadeleri -ki "bu musibet geldi" demektir- ise "umer" gibi kullanılmaz. Yine bu anlamda olmak üzere: "Ben büyük bir musibet ile geldim (başıma büyük musibet geldi)" denilir. "Oldukça gücünden ötürü hayret verecek işler yapmaya koyuldu" demektir.

 

"Yarattığı şeylerin şerrinden" İblis'in ve onun soyundan gelenlerin şerrinden diye açıklanmıştır. Maksadın cehennem olduğu söylendiği gibi, ifadenin umumi olduğu da belirtilmiştir. Yani Yüce Allah'ın yaratıp kötülük verme özelliği bulunan herbir şeyin şerrinden (O'na sığınırım), demektir.

 

5- Karanlık Gecenin Şerrinden:

 

"Karanlığı çöküp bastığı zaman gecenin şerrinden" buyruğunun anlamı hakkında farklı görüşler vardır. Bunun gece olduğu söylenmiştir.

 

"Gasak: Gece karanlığının ilk vakitleri"dir. Bu kabilden olmak üzere; "Gecenin karanlığı bastırdı, bastırır" denilir. Şair İbn Kays erRakkıyyat dedi ki: "Şüphesiz ki bu gecenin karanlığı bastı Ve ben keder ve uykusuzluktan rahatsızım."

 

Bir başka şair de şöyle demiştir: "Ey Hind'in hayali, sen bana uyuyamamayı bırakıp da gittin Ansızın gece geldin çünkü gece karanlığı basmıştı."

 

Bu, İbn Abbas, ed-Dahhak, Katade, es-Süddi ve başkalarının görüşüdür. "Çöküp bastı" lafzı bu açıklamaya göre yine karanlığını bastırdı, demektir. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır.

 

ed-Dahhak girdiği, Katade gittiği (zaman), diye açıklamışlardır. Yeman b. Riab ise: Sükuna erdiği zaman diye açıklamıştır. İndiği zaman diye de açıklanmıştır.

 

Nitekim: "Kafirlere azab indi" denilir. Şair de şöyle demiştir: "Azab üzerlerine indi onların, sanki onlara Derinin altına işleyen bir ateş yetişti de kökten biçildiler."

 

ez-Zeccac dedi ki: Gece için "ğasik (çöküp basan)" denilmesi, gündüzden daha soğuk oluşundan dolayıdır. Çünkü "ğasık" soğuk olan "ğasak" da soğuk demektir. Zira geceleyin yırtıcı hayvanlar aralarında bulundukları çalılıklardan, haşereler yerlerinden çıkarlar. Kötü kimseler de etrafta kötülük ve fesad yapmak için ortaya çıkarlar.

 

Gasikın süreyya (ülker) yıldızı olduğu da söylenmiştir. Çünkü bu yıldız görünmeyecek olursa hastalıklar ve taunlar artar. Doğduğu vakit ise bunlar kalkar. Bu açıklamayı Abdurrahman b. Zeyd yapmıştır.

 

Gasik'ın güneşin batması vakti olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı İbn Şihab yapmıştır. Ay olduğu da söylenmiştir. el-Kutebi dedi ki: "Karanlığı çöküp bastığı zaman" ayetrafını çeviren halenin içine girdiği zaman, demektir. Bu ay için bir kılıf gibidir, bu da ayın tutulduğu (ya da görülmediği) zamanlar olur. Siyah olan herbir şeye "ğasak" denilir. Katade dedi ki: "Karanlığı çöküp bastığı zaman" kaybolduğu zaman demektir. Daha sahih olan da budur. Çünkü Tirmizi'de Aişe'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: Peygamber (s.a.v.) aya bakıp dedi ki: "Ey Aişe! Sen bunun şerrinden Allah'a sığın." Çünkü "karanlığı çöküp bastığı zaman gecenin şerrinden" diye sözü edilen budur." Ebu İsa dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir.

 

Ahmed b. Yahya, Sa'leb, İbnu'l-A'rabi"den bu ayetin tevili hakkında şunları söylediğini nakletmektedir: Çünkü şüphe içinde olan kimseler, ayın etrafı aydınlatmadığı zamanları kollarlar (demiş ve) şu beyitleri zikretmiştir: "Hoşlanmadığım şeylerden yana Allah beni rahatlatmıştır Bunlardan birisi koca karı, birisi köpek ve aydır. Bu havlıyor, diğeriyle aydınlanılıyor, Ötekine gelince, kaba ve yaşlı seher boyu hep ayakta duruyor."

 

"Gasik"in sokma halinde yılan demek olduğu da söylenmiştir. Sanki "ğasik" onun dişidir. Çünkü zehir oradan akar. "Yılanın dişinin soktuğu kimseye girmesi hali"ni anlatır.

 

"Gasik"in ne olursa olsun hücum edip zarar veren herbir şey demek olduğu da söylenmiştir ki, bu da Arapların irini akan yara hakkında kullandıkları: "Yaranın irini aktı" tabirlerinden alınmıştır.

 

6- Düğümlere üfleyenler:

 

"Düğümlere üfüren kadınların şerrinden." Düğümlere okudukları vakit ipin düğümlerine üfleyen sihirbaz kadınların şerrinden, demektir. Burada onların üflemeleri (Kur'an ve benzeri dualar okuyarak) tedavi eden kimsenin yaptığı işe benzetilmiştir. Şair şöyle demektedir: "Sığınırım Rabbime üfürenlerden Yalan ve iftira ile büyü yaparak düğümlere (üfleyenlerden)."

 

Mütemmim b. Nuveyre de şöyle demiştir: "Sen rukyeye (okuyup üflemeye) benzer şekilde ipe üfledin Cennet ümidi ile kıskananın korkusundan."

 

Antere de şöyle demiştir: "İyileşirse eğer ona üflemem Ve eğer o kaybedilirse, kaybetmekten dolayı kedere boğulmak onun için değerdir."

 

7- Büyü ve Okuyarak Şifa Dilemek:

 

Nesai'nin rivayetine göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Her kim bir düğüm yapar, sonra ona üfürürse büyü yapmış olur. Kim de büyü yaparsa şirk koşmuş olur. Her kim (cahili manasıyla) birtakım şeyler üstüne takarsa o, o şeylerle başbaşa bırakılır. ''

 

Dua ve Kur'an ayetlerini şifa maksadıyla okumak (rukye yapılması halinde) üflemek hususunda görüş ayrılığı vardır. Kimisi bunu kabul etmezken, kimileri de caiz görmüştür.

 

İkrime dedi ki: Rukye yapan kimsenin üflememesi, elini sürmemesi ve düğüm yapmaması gerekir. İbrahim dedi ki: Rukye yaparken üflemeyi hoş görmezlerdi.

 

Birisi de şöyle demiştir: Hasta olduğu sırada Dahhak'ın yanına girdim. Ona: Ey Muhammed'in babası sana okuyayım mı? dedim. O: Oku fakat üfleme, dedi. Ben de Felak ve Nas sürelerini okuyarak ona şifa diledim.

 

İbn Cüreyc dedi ki: Ata'ya: Kur'an okunduğu zaman üflenir ya da üfürülür mü dedim. O bunların hiçbirisi yapılmaz, fakat onu şöylece okursun, dedi. Daha sonra da: Arzu edersen üfleyebilirsin, dedi.

 

Muhammed b. Sirin'e rukye yapılıp üflenmesi hakkında sorulmuş o da: Bunun sakıncalı olduğunu bilmiyorum. Eğer bu hususta görüş ayrılığına düşenler olursa aralarında hakem sünnettir, dedi.

 

Aişe (r.anha)nin rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.v.) rukye yaparken üflerdi. Bunu hadis imamları rivayet etmiş ve biz bunu hem sürenin baş taraflarında, hem de Subhan (İsra) Süresi'nde (82. ayet, 2. başlıkta) zikretmiş bulunuyoruz.

 

Muhammed b. Hatib'dan rivayet edildiğine göre eli yanmış, annesi onu Peygamber (s.a.v.)'a getirmiş. Peygamber de ona üflemeye ve birtakım sözler söylemeye koyulmuş. (Muhammed b. Hatıb) bu sözleri ezberleyemediğini söylemiş.

 

Muhammed b. el-Eş'as da dedi ki: Gözlerimden rahatsız olduğum bir sırada beni Aişe (r.anha)'ya götürdüler. O bana rukye yaptı ve üfledi.

 

İkrime'den rivayet edilen: Rukye yapan kimsenin üflememesi gerekir, sözüne gelince, sanki o bu kanaatine Yüce Allah düğümlere üflemeyi kendisinden sakınılması gereken şeylerden değerlendirmiş gibi bir kanaate sahib olmuş görünüyor. Dolayısıyla kendi kendisine bir çeşit sığınma izlenimi uyanmamalıdır. Ancak bu durum böyle değildir. Çünkü düğümlere üflemek yerilmiş bir şeyse de, düğümsüz üflemenin yerilen bir şeyolmaması gerekir. Ayrıca düğümlere üflemek ile ruhlara zarar veren büyü yapılmak maksadı güdülmüştür. Rukyede üflemek ise bedenleri ıslah etmek içindir. Fayda veren bir şey, zarar veren bir şey ile kıyas edilemez.

 

İkrime'nin el sürmeyi sünnete aykırı bulmasına gelince, Ali (r.a.) dedi ki:

Ben rahatsız idim. Peygamber (s.a.v.) yanıma girdi. Bu arada şöyle diyordum: Allah'un eğer ecelim gelmiş ise beni rahatlat ve eğer ecelim gelmemişse bana şifa ve afiyet ver. Şayet bu bir bela ise bana sabır ihsan et. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.): "Nasıl dedin?" diye sordu. Ben de ona söyledim. Eliyle beni sıvazladı, sonra da: "Allah'ım, ona şifa ver" diye buyurdu Daha sonra böyle bir ağrı duymadım, 

 

Abdullah b. Amr Abdurrahman b. Sabat, İsa b. Ömer ve Ruveys, Yakub'dan "üfuren kadınların şerrinden" anlamındaki lafızları (...) diye "failat" vezninde okumuştur, Bu okuyuş Ebu Bekr es-Sıddik (r.a)'ın mevlası Abdullah b. el-Kasım'dan da rivayet edilmiştir.

Rivayet olunduğuna göre birtakım kadınlar, Peygamber (s.a.v.)'ı onbir düğüm yaparak büyülemişlerdi. Bunun üzerine Yüce Allah muavvizeteyn sürelerini onbir ayet olarak indirdi.

 

İbn Zeyd dedi ki: Bu sözü edilen kadınlar yahudi idi. Bu kadınların Lebid b. el-A'sam'ın kızları olduğu da söylenmiştir.

 

8- "Ve Hased Edenin Hased Ettiği Zaman Şerrinden":

 

"Ve Hased Edenin Hased Ettiği Zaman Şerrinden" buyruğunda geçen "hased: kıskanmak"in anlamına dair açıklamalar daha önceden en-Nisa Süresi'nde (54-55. ayetler, 1. başlıkta, ayrıca bk. el-Bakara, 109-110. ayetler, 2. başlık) geçmiş bulunmaktadır. Orada hasedin kıskanılan kimsenin sahib olduğu nimetin -hased eden kimseye benzeri verilmese bile- yok olmasını temenni etmek olduğunu belirtmiştik. Münafese ise o kimsenin sahib olduğu nimet yerinde kalmakla birlikte, benzerini temenni etmektir. O halde hased (kıskançlık) yerilmiş bir kötülüktür. Münafese ise mübahtır, gıbta da budur. Peygamber (s.a.v.)'dan rivayet edildiğine göre o şöyle buyurmuştur: "Mü'min gıbta eder, münafık hased eder."

 

Buhari ile Müslim'in Sahih'lerinde şöyle denilmiştir: "Hased ancak iki şeyde olur. .. " Peygamber efendimiz bununla gıbtayı kastetmiş bulunmaktadır. Daha önce bu hadis, en-Nisa Suresi'nde (az önce belirtilen yerde) geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun.

 

Derim ki: İlim adamları dedi ki: Kıskanan kimsenin söz yahut davranış ile kıskanması ortaya çıkmadıkça, zarar vermesi söz konusu değildir. Bu da kıskançlığının kendisini kıskandığı kimseye kötülük vermeye itmesi ve bunun sonucunda onun kötülüklerini izleyerek, arkasına düşerek yanıldığı yerleri tesbit etmeğe kalkışması ile olur. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıskandığın vakit .. arama (veya: Zulmetme, aşırı gitme!)" Bu hadis daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

Sema da kendisi ile Allah'a karşı gelinen ilk günah hased olduğu gibi, yeryüzünde de kendisi ile Allah'a karşı gelinen ilk günahtır. İblis, Adem'i kıskandı, Kabil de Habil'i kıskandı. Kıskanan kimse Allah'ın gazabına uğramış, buğzedilmiş, kovulmuş ve lanetlenmiş bir kimsedir. Şu beyiti söyleyen ne güzel söylemiş:

 

"Kıskanç olan kimseye rahat ettiği vakit (ya da nefes aldığında) tenkit olmak üzere: Ey zalim kişi ... de. Halbuki o, mazlum gibi (görür kendisini).

 

9- Yüce Allah'ın Herşeyin Yaratıcısı Olduğu ve Kıskanmanın Kötülüğü:

 

Bu sure, Yüce Allah'ın her kötülüğün yaratıcısı olduğunun delilidir. Bu sure ile peygamberine bütün kötülüklerden kendisine sığınmasını emretmekte ve: "Yarattığı şeylerin şerrinden" diye buyurmaktadır. Son olarak da kıskançlığı sözkonusu ederek onun büyüklüğüne ve zararlarının çokluğuna dikkat çekmek istemiştir. Hakimlerden birisi şöyle demiştir: Kıskanan bir kimse beş bakımdan Rabbine karşı meydan okur:

 

1. O, başkasının üzerinde görülen herbir nimete buğzeder.

2. O, Rabbinin paylaştırmasına kızar, gazab eder. Sanki: Niye böyle paylaştırdın? der, gibidir.

 

3. O, Allah'ın fiiline karşı Çıkar. Yani Yüce Allah lütfunu dilediği kimseye verir. O ise, Allah'ın lütfuna karşı cimrilik gösterir.

 

4. O, Allah'ın dostlarını yardımsız bırakır yahut onları yardımsız bırakıp, üzerlerindeki nimetin zeval bulmasını ister.

 

5. O, kendi düşmanı olan İblise yardımcı olmuş olur.

 

Şöyle de denilmiştir: Kıskanan kimse oturup kalktığı yerlerde pişman olmaktan başka bir şeyelde etmez. Meleklerin nezdinde lanet ve nefretten başkasına nail olmaz. Yalnız başına kaldığı vakit sabırsızlık ve kederden başka bir şeyelde etmez. Ahirette ise keder ve ateşte yanmaktan başka bir şey eline geçirmez, Allah'tan ise öfkeden ve uzaklaşmaktan başka bir şey bulmaz.

 

Rivayet olunduğuna göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "üç kişinin duası kabul olunmaz: Haram yiyen, çokça gıybet eden ve kalbinde müslümanlara karşı bir kötülük yahutta bir kıskançlık bulunan bir kimse.'' Şanı Yüce Allah en iyi bilendir.

 

(Felak Süresi burada sona ermektedir. Allah'a hamd olsun).

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

114-NAS سورة الناس

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR