SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TAHARA BAHSİ

<< 142 >>

DEVAM: 56. Buruna Su Verip Dışarı Atmak

 

حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ فِي آخَرِينَ قَالُوا حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سُلَيْمٍ عَنْ إِسْمَعِيلَ بْنِ كَثِيرٍ عَنْ عَاصِمِ بْنِ لَقِيطِ بْنِ صَبْرَةَ عَنْ أَبِيهِ لَقِيطِ بْنِ صَبْرَةَ قَالَ كُنْتُ وَافِدَ بَنِي الْمُنْتَفِقِ أَوْ فِي وَفْدِ بَنِي الْمُنْتَفِقِ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ فَلَمَّا قَدِمْنَا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَلَمْ نُصَادِفْهُ فِي مَنْزِلِهِ وَصَادَفْنَا عَائِشَةَ أُمَّ الْمُؤْمِنِينَ قَالَ فَأَمَرَتْ لَنَا بِخَزِيرَةٍ فَصُنِعَتْ لَنَا قَالَ وَأُتِينَا بِقِنَاعٍ وَلَمْ يَقُلْ قُتَيْبَةُ الْقِنَاعَ وَالْقِنَاعُ الطَّبَقُ فِيهِ تَمْرٌ ثُمَّ جَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ هَلْ أَصَبْتُمْ شَيْئًا أَوْ أُمِرَ لَكُمْ بِشَيْءٍ قَالَ قُلْنَا نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ فَبَيْنَا نَحْنُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ جُلُوسٌ إِذْ دَفَعَ الرَّاعِي غَنَمَهُ إِلَى الْمُرَاحِ وَمَعَهُ سَخْلَةٌ تَيْعَرُ فَقَالَ مَا وَلَّدْتَ يَا فُلَانُ قَالَ بَهْمَةً قَالَ فَاذْبَحْ لَنَا مَكَانَهَا شَاةً ثُمَّ قَالَ لَا تَحْسِبَنَّ وَلَمْ يَقُلْ لَا تَحْسَبَنَّ أَنَّا مِنْ أَجْلِكَ ذَبَحْنَاهَا لَنَا غَنَمٌ مِائَةٌ لَا نُرِيدُ أَنْ تَزِيدَ فَإِذَا وَلَّدَ الرَّاعِي بَهْمَةً ذَبَحْنَا مَكَانَهَا شَاةً قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ لِي امْرَأَةً وَإِنَّ فِي لِسَانِهَا شَيْئًا يَعْنِي الْبَذَاءَ قَالَ فَطَلِّقْهَا إِذًا قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ لَهَا صُحْبَةً وَلِي مِنْهَا وَلَدٌ قَالَ فَمُرْهَا يَقُولُ عِظْهَا فَإِنْ يَكُ فِيهَا خَيْرٌ فَسَتَفْعَلْ وَلَا تَضْرِبْ ظَعِينَتَكَ كَضَرْبِكَ أُمَيَّتَكَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَخْبِرْنِي عَنْ الْوُضُوءِ قَالَ أَسْبِغْ الْوُضُوءَ وَخَلِّلْ بَيْنَ الْأَصَابِعِ وَبَالِغْ فِي الِاسْتِنْشَاقِ إِلَّا أَنْ تَكُونَ صَائِمًا

 

Lakit b. Sabre'den, demiştir ki; "Ben müntefik oğullarının Rasulullah (s.a.v.)'e gönderilen elçisi veya elçileri arasında idim. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in evine vardığımızda onu evinde bulamadık, mü'minlerin annesi Aişe'ye tesadüf ettik. Bizim için hazire (denilen bir yemek) hazırlanmasını emretti, (Hazire) bizim için derhal hazırlandı. Ve bir de kına getirildi. (Hadis-i nakleden) Kuteybe aslında kına' sözünü söylemedi. (Ancak sözün gelişinden bu kına'ın getirildiği anlaşılmaktadır.) Kına' (yemek yemeye ve içine meyva konmaya yarayan bir tabaktır.) İçinde hurma vardı. Derken Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) geldi ve:

 

"(Evde yiyecek) birşeyler bulabildiniz mi? Yahut size bir şeyler hazırlanması emredildi mi?" dedi. Biz de "evet" ya Rasulullah (s.a.v.) dedik. Biz Rasulutiah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraber otururken bir de ne görelim, bir çoban Rasululiah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in davarlarım, yanında bir de yeni doğmuş meleyen bir kuzuyla beraber ağıla götürüyor! Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona hitaben; "yahu ne doğurttun?" diye sorunca o da bir dişi kuzu diye cevap verdi. Rasul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) de;  "(Öyleyse) onun yerine bize bir koyun kes" buyurdu, ve ilave etti; "Sakın bunu senin için kestiğimizi zannetme" (Bu hadisi rivayet edenlerden biri der ki; Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) "zannetme" kelimesini  şeklinde sini'n fethasiyla değil  şeklinde sin'in kesresiyle telaffuz etti.) Bizim yüz davarımız var daha fazla artmasını istemediğimiz İçin bu koyunu kestik. Her ne zaman ki, çoban bize bir yavru doğurtur getirirse, biz de onun yerine bir koyun keseriz." (Ravi) Lakit (sözlerine devamla) dedi ki:

 

Ben: "Ya Rasulallah, benim dili uzun bir karım var yani ağzı bozuk" (ona karşı tavrım ne olacak)?" dedim.

 

(Efendimiz): "Öyleyse onu boşa" buyurdu. Lakit der ki: "Ya Rasulallah, onunla aramızda arkadaşlık (hukuku) ve bir de çocuk var" dedim. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ de "Ona emret" buyurdu.

 

(Ravi diyor ki: Nebi (s.a.v.) bu sözüyle bana) "Ona öğüt ver" de (mek isti)yor (du ve sözlerine şöyle devam etti) "Eğer onda bir hayır görürsen, nasihat etmeye devam edersin. Karını, cariyeni döver gibi dövme!" dedi. Ben; Ya Rasulallah, bana abdestten bahset dedim. "Abdesti güzelce al, parmakların arasına suyu eriştir. Oruçlu değilken burnuna suyu çokça çek." buyurdu.

 

 

Diğer tahric: Tirmizî, Savm, Nesaî, tahare, İbn Mace, tahare; Darimî vudu'; Ahmed b. Hanbel

 

AÇIKLAMA:     Bu hadisin ravilerinden birinin, Rasullullah (s.a.v.)'in bu hadisini nakıederken  sözünü telaffuz ediş şekli üzerinde durmaktan maksadı, Rasul-i Ekrem'den duyduklarını sadece mana olarak rivayet etmediğini bilakis harekesine varıncaya kadar kelime kelime zaptedip büyük bir titizlikle rivayet ettiğini ifade ederek bu husustaki dikkatini belirtmektir.

 

Rasulullah (s.a.v.)'in "bu koyunu biz senin için kesmedik" demesi, misafirin kendisi için bir koyun boğazlandığını düşünerek bir minnet borcu duymaması ve mahcup olmaması içindir. Bu, Rasulullah'ın yüksek ahlakındandır.

 

Nebi (s.a.v.)'in, küfürbaz hanımının durumundan bahseden misafirine, hanımını boşamaya izin vermesi o kadınla beraber yaşamanın dünyevi ve uhrevi pek çok zararlara sebep olacağını bilmesindendir. Ancak çocukları da olması dolayısıyla, boşanmasının daha büyük zararlara yol açacağı anlaşılınca, zararın daha azını tercih etmesini tavsiye etmiş ve "Ona çirkin sözler sarfetmemesi ve küfürbaz olmaması için nasihat et, eğer fayda verirse bunu devam ettir, ancak bu da fayda vermezse, o zaman sakın onu şiddetli bir şekilde dövme” diyerek nasihatin da fayda vermemesi halinde hafif bir şekilde dövmeye izin verdiğini ima etmiştir.

 

Hadiste geçen "abdesti güzel almak" sözünden maksat, farzına, sünnetine ve müstehaplarına riayet ederek abdest almak demektir. Parmak aralarına suyu akıtarak parmak aralarının hilallenmesinin hükmü bu hadisin zahirine göre, farz ise de, Malikilere göre parmakların hilallenmesi eller için farz, ayaklar için de sünnettir. Çünkü, Malikilere göre her uzvu sürtmek farzdır. El parmaklarının da hepsi ayrı bir uzuv sayıldığından her parmağı ve aralarını sürtmek ve hilallemek farzdır. Ayak parmakları ise, sık olduklarından hepsi birden bir uzuv sayılmakta bu yüzden de aralarını sürtmek farz değil sünnettir denilmektedir.

 

Diğer mezheplere göre ise, parmakların hjlallenmesi için Hadiste, geçen emir farz değil mendup olmak hükmünü ifade eder. Ancak bu, suyun parmaklar arasına eriştiği zamandır. Yok eğer parmaklar arasına erişmediği kesinlikle biliniyorsa o zaman parmaklarını hilallemek bütün mezhep alimlerince farzdır. Özellikle parmağında dar yüzüğü olup da suyun nüfuz etmeyeceğine kanaat getirildiği takdirde bilhassa abdest ve ğusülde buna dikkat edilmesi ve suyun yüzük altına nüfuz etmesinin mutlaka sağlanması gerekir. Aksi takdirde ne abdesti, ne de ğuslü sahih olur. Bunun içindir ki dar olan yüzüğün abdestte oynatılmasının Hanefilere göre vacip olduğu kaydedilmiştir.

 

Bu mezheplerin delilleri daha önce geçen 106 numaralı Hadistir. Bu hadiste Rasul-i Ekrem'in parmak aralarını hilallediği mevzuu bahs edilmemiştir. Eğer parmak aralarını hilallemek farz olsaydı, bu hadiste ona da yer verilirdi.

 

Menhel yazarı şöyle der; parmakların hilallenmesi mevzuunda pek çok hadis varsa da hepsinin sıhhati üzerinde çeşitli söylentiler bulunmaktadır. Bu sebeple hiç biri hilallemenin farz olduğuna delil teşkil edecek nitelikte değildir. Şayet bu hadislerin sahihliği kabul edilse bile, farz'a değil mendupluğa delalet ederler.

 

Bu izah tarzı ile bu mevzuda gelen hadisler arasındaki zahiri çelişki de ortadan kalkmış olur.

 

Ayrıca parmakların hilallenmesini emreden hadislerin çokluğuna bakılır ve bunların birbirini kuvvetlendirdiği dikkate alınırsa bu Hadislerle amel etmenin ihtiyata daha uygun olduğu görülür. Özellikle Darekutni'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettiği "Allah kıyamet gününde parmaklarınızı ateşle hilallemeden önce sizler hilalleyiniz" mealindeki Hadis göz önünde bulundurulursa bu mevzunun önemi daha iyi anlaşılmış olur.