SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TAHARA BAHSİ

<< 332 >>

بَاب الْجُنُبِ يَتَيَمَّمُ

123. Cünübün Teyemmüm Etmesi

 

حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ عَوْنٍ أَخْبَرَنَا خَالِدٌ الْوَاسِطِيُّ عَنْ خَالِدٍ الْحَذَّاءِ عَنْ أَبِي قِلَابَةَ ح حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ أَخْبَرَنَا خَالِدٌ يَعْنِي ابْنَ عَبْدِ اللَّهِ الْوَاسِطِيَّ عَنْ خَالِدٍ الْحَذَّاءِ عَنْ أَبِي قِلَابَةَ عَنْ عَمْرِو بْنِ بُجْدَانَ عَنْ أَبِي ذَرٍّ قَالَ اجْتَمَعَتْ غُنَيْمَةٌ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يَا أَبَا ذَرٍّ ابْدُ فِيهَا فَبَدَوْتُ إِلَى الرَّبَذَةِ فَكَانَتْ تُصِيبُنِي الْجَنَابَةُ فَأَمْكُثُ الْخَمْسَ وَالسِّتَّ فَأَتَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ أَبُو ذَرٍّ فَسَكَتُّ فَقَالَ ثَكِلَتْكَ أُمُّكَ أَبَا ذَرٍّ لِأُمِّكَ الْوَيْلُ فَدَعَا لِي بِجَارِيَةٍ سَوْدَاءَ فَجَاءَتْ بِعُسٍّ فِيهِ مَاءٌ فَسَتَرَتْنِي بِثَوْبٍ وَاسْتَتَرْتُ بِالرَّاحِلَةِ وَاغْتَسَلْتُ فَكَأَنِّي أَلْقَيْتُ عَنِّي جَبَلًا فَقَالَ الصَّعِيدُ الطَّيِّبُ وَضُوءُ الْمُسْلِمِ وَلَوْ إِلَى عَشْرِ سِنِينَ فَإِذَا وَجَدْتَ الْمَاءَ فَأَمِسَّهُ جِلْدَكَ فَإِنَّ ذَلِكَ خَيْرٌ وَقَالَ مُسَدَّدٌ غُنَيْمَةٌ مِنْ الصَّدَقَةِ قَالَ أَبُو دَاوُد وَحَدِيثُ عَمْرٍو أَتَمُّ

 

Ebu Zerr (r.a.)'den demiştir ki; "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında (gelen zekatlardan) küçük bir koyun sürüsü birikti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ya Eba Zer, bu sürüyü (gütmek üzere) kıra götür”, buyurdular.

 

Ben de Rebeze köyüne sürdüm. Ben cünup oluyor ve (su olmadığı için yıkanamadan) beş altı (gece) kalıyordum. Nihayet Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldim: "Sen ha Ebu Zer" (bu halin ne!)? buyurdular. Ben (cevap vermeden) sustum. Efendimiz;

 

"Ya Eba Zer, Anan acını görmesin yazık anana" buyurdu ve benim için siyah bir cariye kız çocuğu çağırdı. Cariye, içerisinde su dolu bir kova getirdi, beni (bir taraftan) bir örtü ile gizledi. Ben de (öte yandan bir) devenin arkasına geçerek gizlendim ve yıkandım. Üstümden bir dağı atmış gibi oldum. Bilahere Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: On seneye kadar bile olsa temiz toprak müslümanın abdest suyudur. Ancak suyu bulduğun zaman onu bedenine dök, (guslet). Çünkü bu daha hayırlıdır."

 

Müsedded, "Sürünün zekatlardan biriktiğini" söylemiştir. (Tercemede de bu gözönünde bulundurulmuştur.)

 

Ebu Davud, Amr (bin Avn)'ın rivayeti daha tamdır, dedi.

 

 

Diğer tahric: Nesai, tahare; Tirmizî, tahare; Ahmed b. Hanbel, V, 146, 147, 155, 180.

 

AÇIKLAMA:     Hadisin siyakından anlaşıldığına göre, kır'a koyun gütmek üzere giden Ebu Zerr-i Ğıfari cünup olmuş, su bulamadığı için beş altı gün yıkanamamış ve namazlarını bu halde kılmıştır. Ancak bu durum kendisini rahatsız etmiş ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelerek halini haber vermiştir. Resulullah, Ebu Zerr'in durumunu yadırgayarak "Sen ha, Ebu Zer?!" buyurmuş Ebu Zer ise utandığı için susmuştur. Bu hadisten sonra gelecek olan rivayette ise, Ebu Zer Resulullah'm sorusuna "Evet" diyerek mukabelede bulunmuştur. Bu iki rivayet birleştirildiği takdirde, Hz. Ebu Zerr'in önce sustuğu daha sonra da meselenin hükmünü öğrenmek için "evet" diyerek mukabelede bulunduğu anlaşılır.

 

Bunun üzerine Hz. Nebi, "Anan oğulsuz kala, yazık senin anana" buyurmuştur. Bu manayı ifade eden ثَكِلَتْكَ أُمُّكَ أَبَا ذَرٍّ لِأُمِّكَ الْوَيْلُ deyimi, bir beddua olabileceği gibi "Sen bu hale geldikten sonra ölseydin daha iyi idi" manasına da gelebilir. Buradaki söyleniş beddua manasına olmayıp, ayıplama, kınama manasına olması akla yakındır. Bu bakımdan tercümede bu deyimleri, "Anan acını görmesin, yazık senin anana!" diye çevirdik.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bunu söyledikten sonra, Ebu Zerr'in gusletmesi için siyahi bir cariyeyi vazifelendirmiş, daha sonra da suyun bulunmaması halinde teyemmümü tavsiye etmiştir.

 

Hattabi bu hadis hakkında şunları söylemektedir: "Teyemmüm eden bir kimsenin bu teyemmümü ile birden fazla namaz kılmasını caiz gören Hanefiler, bu Hadisi delil alırlar. Ayrıca her halü karda ister namaz içinde, ister dışında suyun bulunması ile, teyemmümle yapılan taharetin bozulacağı da hadisin hükmü içindedir.

 

"Vücudunun tamamına su yetişmediği takdirde yetiştiği kadarını yıkayıp geri kalan uzuvların ise, teyemmüm edileceği görüşünde olanlar da bu hadise dayanırlar.

 

"Aynı şekilde, bazı uzuvlarında yara olanların, yaralı kısımları teyemmüm edip, kalan kısımları yıkayacağını ve şehir içerisinde cenaze ve bayram namazı için de olsa teyemmümü caiz görmeyen Şafiiler için de bu hadis hüccettir."

 

Efendimizin "on seneye kadar bile olsa" sözünün manası, belirli bir süre ile tahdit etmek olmayıp uzun süre yapılabileceğini ifade etmektir, "on seneye kadar bir teyemmüm kafidir" demek değildir.

 

Ancak Hattabi'nin söylediği şeylere hadisin delaleti açık değildir. Nitekim Buhari şarihi Ayni, Hattabi'ye itiraz ederek şöyle der: "Bu hadis, mübdel ile (teyemmümle) mübdelün minh olan (guslün) birleştirilerek bir taharet yapılacağı anlamına gelmemektedir. Cildin bir kısmını yıkamak, bir kısmını da teyemmüm etmek Efendimizin "onu bedenine sür" sözünün neresinden anlaşılır? İbare asla buna delalet etmez. Bilakis bu Şafiilere karşı bizim için bir hüccettir. Çünkü "suyu bulduğun zaman" sözü gusül veya abdeste yetecek kadar suyu bulduğun zaman onu bedenine sür, demektir. Zira Efenimiz, (Sallallahu aleyhi ve Sellem), "su" kelimesini harf-i tarifle söylemiştir ki, bu tam olanı içine alır. Dolayısıyle abdest veya gusle yetmeyecek kadar su bulunursa, teyemmüm yapılır. İhtiyaca kafi gelmediği takdirde suyun varlığı ile yokluğu arasında fark yoktur. Aynı şekilde bir kimse su bulduğu halde, kullandığı takdirde kendisinin veya hayvanının susuz kalacağından korkarsa, su bulamamış gibidir. Yani teyemmüm yapar.

 

"Şehir içinde, cenaze veya bayram namazları için teyemmüm edilmeyeceği istidlali de sahih değildir. Çünkü sadece suyu bulmak kafi değildir. Şart olan onu kullanmaya muktedir olmaktır. Cenaze hazır olup da ona yetişemeyeceğinden korkan kişi, suyu kullanmaya gücü yetmiyor demektir. Ama abdest alıp cenazeye veya bayram namazına yetişebilecekse teyemmüm edemez. Bu mes'ele Hanefi fıkıh kitaplarında açıktır."

 

Yukarıda Hattabi'den naklettiğimiz Şafiilerin; Ayni'den naklettiklerimiz de Hanefilerin görüşleridir. Onun için mesele hakkında mezheplerin görüşlerini ayrıca tekrarlamaya lüzum görülmemiştir.