SAHİH-İ MÜSLİM |
SALAT |
133- RAMAZAN AYININ
KIYAMI OLAN TERAVİH NAMAZINI TEŞVİK BABI
1776- Bize Yahya b.
Yahya tahdis edip dedi ki: Malik'e, İbn Şihab'dan naklettiği rivayetini okudum.
O, Humeyd b. Abdurrahman'dan, o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kim inanarak ve (mükafatını)
umarak Ramazan ayındaki kıyamı yerine getirecek olursa geçmiş günahlarının bir
kısmı ona bağışlanır" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
37, 2009; Nesai, 1601, 2198, 2199, 2200, 5040, 5041
1777- Bize Abd b. Humeyd
de haber verdi... Ebu Seleme, Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet etti:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendilerine kesin olarak emir
vermeksizin Ramazan kıyamını teşvik eder ve:
"Kim iman ederek ve
mükafatını ümid ederek Ramazan kıyamını yaparsa ona geçmiş günahlarının bir
kısmı bağışlanır" buyururdu.
Durum bu hal üzere iken
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat etti.
Sonra Ebu Bekr'in
halifeliğinin (tamamında) ve Ömer'in halifeliğinin ilk döneminde bu şekilde
devam etti.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 1371; Tirmizi, 808; Nesai, 2103, 2197
1778- Bana Züheyr b.
Harb da tahdis etti ... Ebu Seleme b. Abdurrahman'ın tahdis ettiğine göre Ebu
Hureyre kendilerine şunu tahdis etmiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) buyurdu ki: "Kim inanarak ve mükafatını umarak Ramazan orucunu
tutarsa, ona geçmiş günahlarının bir kısmı bağışlanır. Kim inanarak ve
mükafatını umarak Kadir gecesini kıyamla geçirirse, ona da geçmiş günahlarının
bir kısmı bağışlanır. "
Diğer tahric: Buhari,
1901
AÇIKLAMA: (1776)
"Kim Ramazan ayını inanarak ve mükafatını umarak kıyamla geçirirse"
buyruğundaki "inanarak" lafzı onun hak olduğunu doğrulayıp faziletine
inanarak demektir. Mükafatını umarak (ihtisaben) ise yalnızca yüce Allah'ın
rızasını dileyip insanlara karşı riyakarlık maksadı ve bunun dışında ihlasa
aykırı olan herhangi bir hususu gözönünde bulundurmayarak, demektir.
Ramazan kıyamından kasıt
ise teravih namazıdır. İlim adamları müstehap olduğunu ittifakla kabul etmiş
olmakla birlikte, teravihi kişinin evinde tek başına'kılması mı yoksa mescitte
cemaatle birlikte kılması mı faziletlidir, hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Şafii mezhebine mensup
ilim adamlarının çoğunluğu Ebu Hanife, Ahmed, Malikilerden ve başkalarından
bazı ilim adamlarına göre daha faziletli olan Ömer b. el-Hattab'ın ve ashab-ı
kiramın -Allah onlardan razı olsun- yaptıkları gibi, bu namazı cemaatle
kılmaktır. Müslümanların uygulamaları da bu şekilde devam edegelmiştir. Çünkü
Ramazan'ın kıyamı da açığa vurulan İslam şiarlarındandır. Bu yönüyle bayram
namazına benzemektedir. Malik, Ebu Yusuf, Şafii mezhebine mensup bazıfakihler
ve başkaları ise daha faziletli olan bu namazın evde münferiden kılınmasıdır.
Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "En faziletli namaz kişinin
-farz namaz dışında- evinde kıldığı namazıdır" buyurmuştur.
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in: "Geçmiş günahlarının bir kısmıona bağışlanır"
buyruğuna gelince, fukaha tarafından bilinen husus şu ki, bu büyük günahlar
dışarıda kalmak üzere küçük günahların bağışlanmasına ait özel bir durumdur.
Bazıları da: Küçük günah işlememiş olan kimsenin büyük günahlarının bir
kısmının hafifletilmesi de mümkündür, demişlerdir.
(1777) "Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu kendilerine kesin olarak emretmeksizin
Ramazan kıyamını teşvik ederdi..." Buradaki "kendilerine kesin olarak
emretmeksizin" ifadesinin anlamı şudur: Yani onlara farz olduğu anlamında
kesin olarak emretmiyor; bunun yerine mendubluk ifade eden ve teşvik anlamındaki
bir emirle söylüyordu. Sonra verdiği bu emrin mahiyetini açıklayarak:
"Ramazan ayının kıyamını yerine getiren" buyurmaktadır. Bu ifade ise
farz anlamını değil, teşvik ve mendubluk anlamını taşır. Ümmet de
Ramazankıyamının (teravihin) vacip (farz) olmayıp mendub olduğunu icma ile
kabul etmiştir.
"Durum bu 'halde
iken Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat etti ... " Yani bu
süre boyunca herkes Ramazan kıyamını (teravihi) evinde münferit olarak (tek
başına) kılarak geçirdi. Bu hal Ömer (r.anh)'ın halifeliğinin bir dönemi
geçinceye kadar da böyle sürdü. Sonra Ömer (r.anh) onları kendilerine Ubey b.
Ka'b imamlık yapmak üzere bir araya getirdi, o da onlara bu namazı cemaatle
kıldırdı. Böylece bu namazın cemaatle kılınması devam etti. Bu fazlalık Buhari'nin
Sahih'inde Kitabu's-Siyam (Oruç Bölümü)'nde zikredilmiş bulunmaktadır.
1779- Bana Muhammed b.
Rafi' tahdis etti... Ebu Hureyre'den rivayete göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdu: "Kim Kadir gecesini o geceye isabet ederek -zannederim
şunu da söyledi:- inanarak ve mükafatını umarak kıyam ile geçirecek olursa
o(nun günahı) bağışlanır. "
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
1780- Bize Yahya b.
Yahya tahdis edip dedi ki: Malik'e,' İbn Şihab'dan naklettiği rivayetini
okudum. O İbn Şihab'dan, o Urve'den, o Aişe'den rivayet ettiğine göre
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir
(Ebu Hureyre) dedi ki:
Bu, ramazan ayında olmuştu.
Diğer tahric: Buhari,
1129,2011; Ebu Davud, 1373
1781- Bana Harmele b.
Yahya da tahdis etti... Urve b. ezZübeyr'in haber verdiğine göre Aişe kendisine
şunu bildirmiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Diğer tahric: Buhari,
924; Nesai, 2192
AÇIKLAMA: (1779)
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Kadir gecesini inanarak ve
ecrini umarak kıyamla geçiren bir kimsenin küçük günahlarının bir kısmı ona
bağışlanır" hadisi ile bundan önceki: "Kim Ramazan ayını kıyamla
geçirirse .. " hadisi ile birlikte ele alınırsa, bunlardan biri diğerine
ihtiyaç bırakmaz, denilebilir.
Buna şu şekilde cevap
verilir: (Bu hadis,) Kadir gecesine rastlamaksızın Ramazan ayını kıyamla
geçiren, hakkındadır. Çünkü Kadir gecesini bilmeden ve ona rastlamadan ramazan
ayını kıyamla geçirmek günahların bağışlanmasına bir sebebtir. Kadir gecesine
rastlayıp o
"Kim Kadir gecesine
rastlayarak o geceyi kıyamla geçirirse" buyruğu da onun Kadir gecesi
olduğunu bilerek kıyamla geçirirse anlamındadır.
(1780) "ResuluIlah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir
Bazı kimseler de onun
namazına uydu" hadisinden çeşitli hükümler anlaşılmaktadır:
1. Nafile namazın
cemaatle kılınması caizdir. Ama nafile için tercih edilen münferiden (tek
başına) kılınmasıdır. Özel bazı nafileler bundan müstesnadır. Bunlar da bayram,
küsuf ve istiska namazlarıdır. Daha önce geçtiği gibi cumhura göre teravih
namazı da böyledir.
2. Nafile namazın evde
kılınması daha faziletli ise de mescitte kılınması da caizdir. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in bunu mescitte kılması belki de caiz oluşunu beyan etmek
içindir. O sırada itikafta olmuş olması da mümkündür.
3. Kendisine imam olmayı
niyet etmemiş kimseye imam olarak uymak caizdir. Bu hem bizim mezhebimizin hem
diğer ilim adamlarının meşhur olan görüşüne göre sahihdir. Eğer imam cemaatin
kendisine uymasından sonra onlara imamlık etmeyi niyet edecek olursa, hem
kendileri için hem imam'ın kendisi için cemaatle namaz kılmanın fazileti elde
edilir. Ama böyle bir niyet etmezse bu sefer cemaat için cemaatle namaz kılma
fazileti hasılalmakla birlikte -daha sahih olan kanaate göre- imam hakkında
hasılalmaz. Çünkü o cemaatle namaz kıldırmaya niyet etmemiştir. Ameller ise
niyetler iledir. Ona uyanlar ise ona uyarak cemaatle kılmayı niyet etmişlerdir.
4. Bir maslahat ile bir
kötülük korkusu birbiri ile çatışacak olursa yahut da iki maslahat birbiri ile
çatışırsa onların daha önemli olanlarına itibar edilir.
Çünkü Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) belirttiğimiz husus sebebi ile mescitte namaz kılmanın
maslahat olduğunu görmüş, ancak bu namazın kendilerine farz kılınması korkusu
bununla çatışınca aciz kalacakları ve farzı terk edecekleri korkusu şeklindeki
kötülüğün büyüklüğü ile karşı karşıya kalınca, bu sefer bu namazı cemaatle
kılmayı bırakmıştır.
5. İmam ve bir kavmin
büyüğü olan bir zat, eğer kendisine uyanların beklediklerinin aksi olan bir
hususu yapar ve bunu yapmakta onun bir mazerettvarsa gönüllerini hoş tutmak ve
farklı bir şey düşünmelerini önlemek için arayı düzeltmek maksadı ile bunu
onlara söyler. Çünkü onun hakkında kötü bir zan besleme ihtimalleri olabilir.
Allah en iyi bilendir.
(1781) "Sabah
namazını bitirdikten sonra yüzünü cemaate çevirdi..." Hadisin bu
lafızlarından çıkartılan bir takım hükümler vardır:
1. Konuşmanın ve öğüt
vermenin başlangıcında şehadet kelimesini söylemek müstehaptır. Ebu Davud'un
Sünen'inde yer alan bir hadiste: "İçinde teşehhüdün bulunmadığı bir
konuşma kesik eL gibidir" buyurmuştur.
2. Hutbelerde "emma
ba'du: imdi" demek müstehaptır. Sahih'de bu husus ile ilgili meşhur çok
sayıda hadis gelmiş bulunmaktadır. Buhari Sahih'inde hutbeye emma ba' du diye
başlamaya dair bir bab zikretmiş ve bu babın içerisinde bir takım hadisleri
sıralamıştır.
3. Hutbede ve öğüt
vermekte sünnet olan yüzünü cemaate çevirmektir. 4.
Aynı şekilde güneşin
zevaline kadar da "bu gece" denilir. Zevalden sonra ise dün tabiri
kullanılır. Bu mesele daha önce kitabın baş taraflarında geçmiş bulunmaktadır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: