SAHİH-İ MÜSLİM |
SALAT |
156- KUR'AN'I TERTİL İLE
OKUMAK "HEZZ" DENiLEN AŞIRI SÜRATTEN UZAK KALMAK VE BİR REKATTA İKİ
SUREYİ VE DAHA FAZLA SUREYİ OKUMANIN MÜBAH OLDUĞU BABI
1905- Bize Ebu Bekr b.
Ebi Şeybe ve İbn Numeyr birlikte Veki'den tahdis etti. Ebu Bekr dedi ki: Bize
Vekl, A'meş'den tahdis etti, o Ebu Vail'den şöyle dediğini nakletti: Nehik b.
Sinan adındaki bir adam Abdullah'ın yanına geldi ve: Ey Ebu Abdurrahman! Sen şu
buyruğu nasıl okursun? Bunun elif ile: "min main ğayri asin" şeklinde
mi yoksa ye ile: "min main ğayri yasin" şeklinde mi olduğunu
görüyorsun?
(Ebu Vail) dedi ki:
Bunun üzerine Abdullah şu cevabı verdi: Bunun dışında Kur'an'ın tamamını iyice
öğrendin mi ki? dedi. Adam: Şüphesiz ben Kur'an'ın Mufassal bölümünün
surelerini bir rekatta okuyorum, dedi. Bu sefer Abdullah: Şiir okur gibi
hızlıca mı? Şüphesiz bir takım kimseler Kur'an'ı okumakla birlikte onların
köprücük kemiklerini geçmez. Ama Kur'an kalbe yerleşip orada derinliğine kök
salarsa fayda sağlar. Muhakkak namazın en faziletli hali rüku ve sücuddur.
Elbette ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in her bir rekatta bir
arada ikişer sure olarak okuduğu birbirine denk olan sureleri biliyorum, dedi.
Sonra Abdullah kalktı,
Alkame de onun peşinden içeri girdi. Sonra çıktı ve onları bana haber verdi,
dedi.
İbn Numeyr rivayetinde:
Becileoğullarından bir adam Abdullah'a geldi, demiş ama: Nehik b. Sinan adını
vermemiştir.
Diğer tahric: Buhari,
4996; Tirmizi, 602; Nesai, 1003 -buna yakın muhtasar-
1906- Bize Ebu Kureyb de
tahdis etti, bize Ebu Muaviye, A'meş'den tahdis etti, o Ebu Vail'den şöyle
dediğini nakletti: Nehik b. Sinan adındaki bir adam Abdullah'ın yanına geldi,
deyip hadisi Veki'in hadisi gibi rivayet etti. Ancak rivayetinde şöyle dedi.
AIkame onun yanına girmek isteyince biz ona:
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in bir rekatta okuduğu benzer sureleri ona sor, dedik. O da
onun yanına gidip ona sordu, sonra çıkıp yanımıza geldi ve: Abdullah'ın
telifine göre Mufassal bölümün yirmi suresidir, dedi.
1907- Bunu bize İshak b.
İbrahim de tahdis etti, bize İsa b. Yunus haber verdi, bize A'meş bu isnad ile
her ikisinin hadisine yakın olarak tahdis edip dedi ki: Muhakkak ben Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellemı'in her bir rekatta bir arada ikişer sure olarak
okuduğu benzer sureleri biliyorum, bunlar on rekatta (okuduğunu) bildiğim yirmi
sure idi.
AÇIKLAMA: Birinci
isnadda (1905) İbn Ebu Şeybe ve İbn Numeyr, Veki'den, o A'meş'den, o Ebu
Vail'den, o Ebu Mes'ud'dan diye rivayeti zikrederken ikincisinde (1906) Ebu
Kureyb, Ebu Muvaiye'den, o A'meş'den diye zikretmektedir. Bu iki isnadın
ravileri Kufelidir. İbn Mes'ud'a "asin" hakkında soru soran kişiye
söylediği: "Bu ibare dışında Kur'an'ın tamamını okudu n mu"
şeklindeki ifadesi, onun soru soran bu kimsenin sorduğu soru ile doğrunun
kendisine gösterilmesini isteyen bir kişi olmadığını anladığı şeklinde
yorumlanır. Çünkü doğruyu bulmak isteyen bir kimse olmuş olsaydı ona cevap
vermesi gerekirdi. Halbuki bu söyledikleri bir cevap değildir.
"Ben Mufassal bölümün
surelerini bir rekatta okuyorum" demesine karşılık İbn Mes'ud'un:
"şiir gibi hızlıca mı" demesinin anlamı da şudur: Adam bu cevabı ile
Kur'an'ın bir çok yeriili ezberlemiş ve sağlam bir şekilde öğrenmiş olduğunu
ifade ediyordu. İbn Mes'ud da ona sen bunu olabildiği kadar hızlı ve acele
olarak mı okuyorsun, diye sormuştu.
Buradan da Kur'an'ın
alelade ve hızlı okunmasının nehyedildiği, buna karşılık tertil ile ve üzerinde
düşünülerek okumanın teşvik edildiği hükmü anlaşılmaktadır. İlim adamlarının
cumhuru da böyle demiştir. Kadi İyaz ise bir kesim az hızlı okumayı mübah
görmüştür, demiştir.
"Şiirin hızlı
okunması gibi" ibaresi şiirin hıfzedilip rivayet edilişi gibi mi,
demektir; isnad ve terennümünde değil, demektir. Çünkü şiir inşad edilirken
(okunurken) ağır ağır (tertil ile) okunur. Terennüm edilmesi ise bir adettir.
"Şüphesiz bir takım
kimseler Kur'an'i okurlar da onların köprücük kemiklerini geçmez. Fakat Kur'an
kalbe yerleşip içinde kök salarsa fayda verir." Yani bir takım kimselerin
Kur'an okumaktan payları, dilleri üzerinde akıp gitmesinden ibarettir.
Kalplerine ulaşmak için köprücük kemiklerini aşmaz . . Halbuki istenen bu
değildir. Aksine istenen kalbe yerleşmesi sureti ile onu akledip iyice
düşünmektir.
"Şüphesiz namazın
en faziletlisi (rüknü) rüka ve sücuddur". Bu İbn Mes'ud (r.anh)'ın
görüşüdür. Daha önce Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hadisinde: "En
faziletli namaz kunutu (kıyamı) uzun olandır" buyruğu ile "kulun
rabbine en yakın olduğu an secde ettiği haldir" buyruğu açıklanırken ilim
adamlarının bu mesele ile ilgili kanaatleri de beyan edilmiş bulunmaktadır.
"Muhakkak ben
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in her bir rekatta bir arada ikişer
sure olarak okuduğu benzer sureleri biliyorum" sözlerini açıklayarak
(1906) "Abdullah'ın (Mushafı) telifindeMufassal bölümünden on rekatta
yirmi sure" demiştir. Kadi İyaz dedi ki: Bu sahih olup Aişe ile İbn
Abbas'ın rivayetine uygundur. O rivayete göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in kıyamı vitir ile beraber on bir rekat idi. Bu miktar çoğunlukla onun
okuduğu rivayet miktarını ifade eder. Namazı uzun kıldığına dair gelmiş
rivayetler ise tedebbür ve tertil ile ilgilidir. Bunun dışında Bakara, Nisa ve
AI-i İmran surelerini okuduğu şeklindeki rivayetler ise nadir zamanlarda görülen
uygulamalar idi.
Bu yirmi sure Ebu
Davud'un Sünen'inde yer alan bir rivayette açıklanmış bulunmaktadır. Rahman ve
Necm sureleri bir rekatta, İktarabet ile elHakka sureleri bir rekatta, Tur ile
Zariyat surelerini bir rekatta, Vakıa, Nun ve'I-Kalem suresini bir rekatta,
Seele sailun ile Naziat suresini bir rekatta, Veylun lil Mutaffifin ile Abese
surelerini bir re katta, Müddessir ve Müzzemmil surelerini bir rekatta, İnsan
ve Tekvir surelerini bir rekatta okurdu. Bunlara Mufassal denilmesi bu bölümün
surelerinin kısa ve birbirlerinden besmele ile ayrılmalarının sık sık
görülmesinden dolayıdır.
1908- Bize Şeyban b.
Ferruh tahdis etti, bize Mehdi b. Meymun tahdis etti, bize Vasıl el-Ahdeb, Ebu
Vail'den şöyle dediğini tahdis etti: Bir gün
O: Size izin verdiğim
halde içeri girmenize engel ne oldu? dedi. Biz: Bir engel yoktu ama biz aile
halkından birilerinin uyuduğunu düşündük, dedi. O: Siz Ümmü mu Abd oğlunun
ailesinin gaflette olduklarını mı sandınız, dedi. Sonra tekrar güneşin doğduğunu
sandığı vakte kadar namaza yöneldi ve:
Ey cariye, güneş doğdu
mu bir bak, dedi. Cariye baklı, güneşin doğmadığını gördü. O da yine namaz
kılmaya yöneldi. Nihayet güneşin doğduğunu zannedince; Ey cariye, bir bak güneş
doğdu mu? dedi. Cariye baktığında güneşin doğmuş olduğunu gördü.
Bu sefer Abdullah:
Bugünümüzde de bizi hayata döndüren Allah'a hamd olsun, dedi. -Mehdi dedi ki:
Zannederim: Ve günahlarımızIa helak etmeyen de, dedi, demiştir.-
Bu sefer orada bulunanlardan
bir adam: Dün gece Mufassalın tamamını okudum, dedi. Bunun üzerine Abdullah:
Şiir okur gibi hızlıca mı okudun, şüphesiz birbirine denk surelerin neler
olduğunu işitmiştim ve ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in birlikte
okuduğu yakın sureleri ezbere biliyorum. Bunlar Mufassal bölümünden on sekiz
sure ile Ha-Mim diye başlayan surelerden de iki suredir, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
5043 -muhtasar-
1909- Bize Abd b. Humeyd
tahdis etti, bize Huseyn b. Ali el-Cu'fi, Zaide'den tahdis etti, o Mansur'dan,
o Şakik'den şöyle dediğini rivayet etti: Becile oğullarından Nehik b. Sinan
denilen bir adam Abdullah (bin Mes'ud)'un yanına gelerek: Muhakkak ben Mufassal
bölümün surelerini bir rekatta okuyorum, dedi. Abdullah: Şiir okur gibi hızlıca
mı, andolsun ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bir rekatta bir
arada ikişer sure halinde okuduğu benzer surelerin hangileri olduğunu
biliyorum, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
1910- Bize Muhammed b.
el-Müsenna ve İbn Beşşar tahdis etti, İbnu'l-Müsenna dedi ki: Bize Muhammed b.
Cafer tahdis etti, bize Şu'be, Amr b. Murre'den tahdis ettiğine göre o Ebu
Vail'i şöyle tahdis ederken dinlemiştir: Bir adam, İbn Mes'ud'a gelerek dedi
ki: Ben bu
(Amr b. Murre) dedi ki:
Sonra her bir rekatta ikişer sure olmak üzere Mufassaldan yirmi sure zikretti.
Diğer tahric: Buhari,
775; Nesai, 1004
AÇIKLAMA: Diğer
rivayetteki (1908) "Mufassal bölümün on sekiz sure ve Ha-Mim diye başlayan
surelerden iki sure" ifadesi Mufassal bölümünün Ha-Mim surelerinden sonra
geldiğine bir delildir.
Birinci rivayetteki
"Mufassaldan yirmi sure" demesi ve bizim burada Mufassaldan on sekiz
sure ile Ha-Mim diye başlayan surelerden iki sure ibaresi arasında bir çatışma
bulunmamaktadır. Çünkü birinci rivayetteki kastı yirmi surenin büyük çoğunluğu
Mufassaldandır demektir. İlim adamları dedi ki:
Kur'an'ın başı yedi uzun
sure ile başlar. Sonra da her bir suresi yüz ve ona yakın ayetten ibaret
"miun" denilen sureler gelir, sonra "Mesani" sonra da
"Mufassal" sureler gelir. Mufassal surelerin ilki hususunda görüş
ayrılığı daha önceden açıklanmış idi. Kıtal'den, Hucurat'tan ve Kaf'dan
başladığı söylenmiştir.
"Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu iki sureyi bir arada okurdu" ibaresinden
bir rekatta iki sureyi birlikte okumanın caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır.
"Kapıda bir süre
bekledik." Buradaki huneyye (bir süre) hemzesiz ve ye harfi şeddelidir.
Namaza Başlarken Ne Söylenir Babında buna dair açık seçik bilgiler geçmiş
bulunmaktadır.
"Sizi içeri
girmekten alıkoyan nedir?" ifadelerinin anlamı da şudur: Bize engel olan
tek husus aile halkından bazılarının uyuduğu kanaatine sahip olduğumuzdan onu
rahatsız etmek istemeyişimizdir. Burada zannetmek, vehmetmek (düşünmek)
demektir. Böyle açıklayarak onların usül bilginleri tarafından inancın ağır
basması şeklindeki terimsel anlamı kastetmediklerini mümkün gördük. Bu hadiste
kişinin dinleri ile alakah hususlarda aile halkı ve eli altında bulunanların
durumlarına dikkat etmesinin sözkonusu olduğu anlaşılmaktadır.
"Bir bak, güneş
doğdu mu?" ifadesinden vahid haberin ve kadının verdiği haberin kabul
edileceği, yakin mümkün olmakla birlikte zan ile am el edilebileceği hükmü de
anlaşılmaktadır. Çünkü böylelikle cariyenin söyleyeceği söz ile amel ettiği
anlaşılmaktadır. Bu ise bizzat kendisinin güneşin doğup doğmadığını görme kudredi
ile birlikte zan ifade eder.
"Mufassaldan on
sekiz sure" meşhur asıl nüshalarda (onsekiz anlamında "semaniyete
aşer" şeklindedir. Bunların azında da "semani aşrete"
şeklindedir. Birincisi de benzer anlamdaki nazır kelimesini müzekker kabul
ederek "semaniyete aşere" ifadesi de sahih olur.
"Ha-Mim ile
başlayan surelerden iki sure" Al-u Ha-Mi m (Ha-Mim Ailesi) başı Ha-Mi m
ile başlayan surelerden iki sure demektir. Kadi İyaz dedi ki:
Hadiste "'Al-i
Davudun mizmarları" denilerek bizzat Davud'un kendisinin kastedildiği gibi
bununla da "Ha-Mim"in kendisinin kastedilmiş olması da mümkündür.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
157 KIRAATLER İLE
ALAKALI HUSUSLAR BABI