SAHİH-İ MÜSLİM |
BAYRAM |
188- BAYRAM GÜNLERİNDE
MASİYET İHTİVA ETMEYEN OYUNA RUHSAT VERİLDİĞİ BABI
2058- Bize Ebu Bekr b. Ebi
Şeybe tahdis etti. Bize Ebu Usame, Hişam'dan tahdis etti, o babasından, o Aişe'den
şöyle dediğini rivayet etti: Yanımda Ensar'ın Buas Günü karşılıklı söyledikleri sözleri şarkı olarak
terennüm eden Ensar cariyelerinden iki cariye
bulunuyorken Ebu Bekir yanıma girdi. (Aişe), bu iki cariye (esasında) şarkıcı değildi, dedi.
Ebu Bekr: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
evinde şeytanın şarkıları mı terennümediliyor, dedi.
O gün bir bayram günüydü, bunun üzerine ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ey Ebu Bekr! Şüphesiz
her bir kavmin bir bayramı vardır. Bu da bizim bayramımızdır" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari, 952; İbn Mace, 1897
2059- Bunu Bize Yahya b.
Yahya ve Ebu Kureyb de
birlikte Ebu Muaviye'den tahdis etti, o Hişam'dan bu isnad ile hadisi rivayet etti. Onun rivayetinde: "Tef
ile oynayan iki cariye" ibaresi de vardır.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
2060- Bana Harun b. Said el-Eyli de tahdis etti, bize İbn Vehb tahdis etti, bana Amr'ın haber verdiğine göre İbn Şihab kendisine Urve'den tahdis etti, o Aişe (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, Mina
günlerinde yanında şarkı söyleyen ve (tefe) vuran iki cariye bulunuyorken, Ebu Bekr de yanına girdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da elbisesi ile yüzünü örtmüştü. Ebu Bekir bu iki cariyeye kızdı. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)
da üzerini açıp: "Onlara ilişme ey Ebu Bekir!
Çünkü bu günler bayram günleridir" buyurdu.
Aişe dedi ki: Ben -yaşı m küçük olduğu halde- Habeşlilere oyun
oynarlarken baktığımı, bu arada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ridası ile beni örttüğünü gördüm. Oyun ve eğlenceye düşkün
küçük bir kızın böyle bir oyunu seyretme arzusunu siz düşünün.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
2061- Bana Ebu Tahir de tahdis etti, bize İbn Vehb haber verdi, bana Yunus,
İbn Şihab'dan haber verdi,
o Urve b. ez-Zubeyr'den
şöyle dediğini rivayet etti: Aişe dedi ki: Allah'a
yemin ederim, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'i odamın kapısında ayakta dururken
gördüm. Habeşliler de Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in mescidinde harbeleri ile
oynuyorlardı. Onların oyunlarına bakayım diye ridası
ile beni örtüyor, kendiliğimden ayrılıp gidinceye kadar benim için ayakta
duruyordu. Yaşı küçük, oyun ve eğlenceye düşkün bir kızın bunu ne kadar
seveceğini varın siz düşünün.
Diğer tahric: Buhari, 455
AÇIKLAMA: (2058)
"Yanımda Buas Günü ensarın
karşılıklı söylediklerini şarkı olarak terennüm eden iki cariye vardı... Aişe bunlar şarkıcı değillerdi, dedi." Buas lafzının munsarıf olması da
olmaması da mümkündür. Munsarıf olmaması daha
meşhurdur. Buas, Ensar'ın
iki kabilesi olan Evs ile Hazrec
arasında cahiliye döneminde savaşın cereyan ettiği bir gündür. Bugünde Evsliler zaferi kazanmışlardı. Kadi
İyaz dedi ki: Dil bilginlerinin çoğunluğu ve
başkaları bunu ayn harfi ile "Buas" olduğunu söylediği halde, Ebu
Ubeyde ğayn harfi ile (Buğas) olduğunu söylemiştir. Ama meşhur olan az önce
kaydettiğimiz gibi ayn harfi ile olduğudur.
"Şarkıcı
değillerdi" yani şarkı söylemek alışkanlıkları değildi, onlar şarkı
söylemekle bilinen kimseler değildi.
İlim adamları ğina (şarkı) hakkında farklı görüşlere sahiptir.
Hicazlılardan bir topluluk onu mübah kabul
etmektedir. Aynı zamanda bu Malik'den gelen bir
rivayettir. Ebu Hanife ve Iraklılar ise onu haram
kabul etmişlerdir. Şafii'nin görüşü ise mekruh olduğu şeklindedir. Maliki
mezhebinin meşhur görüşü de budur.
Şarkının caiz olduğunu
söyleyenler bu hadisi delil göstermişlerdir. Diğerleri ise burada sözü edilen
şarkının kahramanlık, kıtal, savaştaki maharet ve benzeri herhangi bir fesat ve
kötülük bulunmayan bir tür idi ve bu tür nefisleri şerre karşı kışkırtan,
tembelliğe ve çirkinliklere iten anlamları ihtiva eden bir şarkı değildi,
demişlerdir.
Kadi İyaz dedi ki: O cariyelerin
şarkıları savaşla, kahramanlıkla, galip ve üstün gelmekle övünmek mahiyetindeki
şiirleri terennüm etmekten ibaretti. Bu gibi sözler ise cariyeleri şerre karşı
tahrik etmediği gibi onların hükmü hakkında görüş ayrılığı bulunan o bilinen
şarkıları söylemeye de itmiyordu. Onların bütün yaptıkları okudukları şiirleri
yüksek sesle okumaktan ibaretti. Bundan dolayı Aişe
(r.anha): "Esasen onlar şarkıcı değillerdi"
demiştir. Yani bunlar şarkıcı kadınların adet edindikleri şekilde teşvikkar
ifadeler kullanmak, hevayı harekete geçirip hayasızlıklara telmihte bulunmak, güzellerin güzelliklerini
dile getirip nefisleri tahrik edip hevayı ve aşkı
galeyana getiren türden şarkı söyleyenlerden değillerdi.
Denildiği gibi ğina (şarkı)da zina vardır. Aynı şekilde bu cariyeler sesin
nağme ile uzatıldığı, duranı harekete getiren, gizli-saklı olanı açığa çıkaran
türden güzel şarkı söylemekle bilinen ve bununla meşhur kimselerden, bu işi bir
sanat ve bir kazanç yolu edinenlerden de değillerdi. Ayrıca Araplar şiir
okumaya da ğina (şarkı) derler. Halbuki
bu hükmü hakkında görüş ayrılığı bulunan ğina (şarkı)
türünden değildir. Aksine bu mübahtır. Ashab-ı kiram mücerret şiir okumak ve terennümde
bulunmaktan ibaret olan Arapların ğinasını caiz kabul
ettikleri gibi yolculukta develere ezgi söylemeyi (hida)
da caiz görmüşler ve bu işi Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in huzurunda yapmışlardır. Bütün bunlar,
bu ve bunun gibi olan hususların mübah olduğunu
ortaya koymaktadır. Bu ve benzerlerinin haram olmayıp şahitliğin şahitlik
vasfına halel getirmediğini (cerh etmediğini) ortaya koymaktadır.
"Muzmur" lafzı da birinci mim ötreli ve fethalı (mezmur) da söylenebilir, ötreli söyleyiş daha meşhurdur.
Hatta Kadi İyaz başka bir
söyleyişi dahi zikretmemektedir. Aynı şekilde mim harfi kesreli olarak mizmar da söylenir. Bunun aslı ıslıklı ses çıkarmaktır. Zemir ise güzel ses anlamındadır. Aynı zamanda şarkı içinde
kullanılır.
"Resuluilah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in evinde şeytanın nağmesi mi?" ibaresinden şu
hükümler anlaşılmaktadır:
1. Salih zatların ve
fazilet sahibi kimselerin bulunduğu yerler heva, boş
iş ve benzeri hususlarda -muhtevasında günah bulunmasa dahi- uzak tutulur.
2. Büyük bir şahSiyete uyan bir kimse eğer onun huzurunda kabul
olunmaması gereken bir şey ya da büyüğün meclisine yakışmayan bir husus görecek
olursa ona karşı çıkıp tepki gösterir ve bu hal büyüğün yapması gereken bir işi
haddi aşarak onun yerine yapmak sayılmaz. Aksine bu bir edeptir, ona bir
saygıdır ve büyük olan şahsiyetin bu işi bizzat yapmasına, bunun için zahmete
girmesine, onu tazim ederek gerek bırakmayıp onun meclisini olumsuzluklara
karşı korumaktır.
3. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
cariyelere ses çıkarmaması onların bu yaptıklarının kendilerine mübah oluşundan dolayıdır. Allah Resulü ise elbisesi ile
yüzünü örtüp böyle bir lehivden yüz çevirmek üzere
başka tarafa dönmüştü. Aynı zamanda bunu yaparak onların utanmamalarını ve
kendileri için mübah olan bir işi yarı da
kesmemelerini sağlamak istemiştir. Bu ise onun şefkat ve merhameti, hilmi ve güzel ahlakının bir neticesi idi.
(2059) "Tef ile
oynayan iki cariye." Tef (duf) kelimesi dal
harfi ötreli ve fethalı da söylenir. Ama ötreli söyleyiş daha fasih ve daha
meşhurdur. Bununla birlikte Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in: "Bu bizim bayramımızdır"
buyurmasından açık sevinç günleri olan bayram, düğün, sünnet düğünü gibi
günlerde arap defi çalmanın mübah
olduğu hükmü anlaşılmaktadır.
(2060) "Mina günlerinde" yani nahr
(kurban bayramı birinci) gününden sonraki üç gün; bunlar teşrik günleri diye
bilinir. Bundan da bu günlerin bayram günlerinin kapsamına girdikleri hükmü
9kmaktadır. Kurban kesmenin caiz olması, oruç tutmanın haram olması, tekbir
getirmenin müstehaplığı ve daha başka pek çok bayrama
ait hükmün bu günlerde de geçerli olduğu anlaşılmaktadır.
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'in ridası ile beni
örttüğünü gördüm ... " diğer rivayette (2061)
"Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in mescidinde harbeleri ile
oynuyorlardı" denilmektedir.
Buradan da şu hükümler
çıkar:
1. Mescitte harbe ve
benzeri savaş aletleri ile oyun oynamak caizdir.
Cihada ve çeşitli iyilik
türlerine destek özelliği bulunan bu anlamdaki diğer hususlarda buna katılır.
2. Bedenin kendisine
bakmaksızın erkeklerin oyunlarına kadınların bakması caizdir.
3. Kadının yabancı
erkeğin yüzüne bakmasına gelince, şehvetle olursa ittifakla haramdır, şayet
şehvetsiz ve fitne korkusu olmadan bakılacak olursa caiz olup olmadığı hususunda
mezheb alimlerimizin iki
görüşü vardır. Daha sahih olan görüşe göre haram olduğudur. Buna sebep ise yüce
Allah'ın:
"Mümin kadınlara da
de ki: Gözlerini haramdan sakınsınlar" (Nur, 31) buyruğu ile Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Ümmü Seleme ve Ümmü Habibe'ye, İbn Ümmü Mektum'u
kastederek ''ondan hicabın arkasına çekiliniz" demesi bunu
gerektirmektedir. Her ikisi: Ama o kördür, bizi görmemektedir, dedikleri halde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ya siz kör müsünüz? Onu görmüyor musunuz?"
buyurmuştur. Bu da hasen bir hadis olup bunu Tirmizi ve başkaları rivayet etmiş, Tirmizi
hasen bir hadistir, demiştir.
İşte buna dayanarak bu
kanaati savunanlar Aişe (r.anha)'nın
bu hadisine iki cevap vermişlerdir ki, bu iki cevabın en güçlüsü de şudur: Onun
hadisinde Aişe (r.anha) 'nın
Habeşli oyuncuların yüzlerine ve bedenlerine baktığına dair bir ifade yoktur.
Ancak onların oyunlarına ve harbelerine baktığı sözkonusu
edilmiştir. Bu ise kasti olarak bedenlerine bakmış olmasını gerektirmemektedir.
Kasıt olmadan eğer bakmış ise anında gözünü başka bir tarafa çevirmiştir.
İkinci cevap da şudur: Bunun bakmanın haram olduğu ile ilgili ayetinnüzulünden önce ve büluğa
ermeden önce ve yaşı küçük iken meydana gelmiş bir olayolması
ihtimali vardır. Bu durumda murahik (büluğa yakın) küçük, bakabilir, diyenlerin görüşlerine göre
de mükellef olmaz. Allah en iyi bilendir.
4. Bu hadis-i şerifte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in şefkati, merhameti, güzel ahlakı, aile halkı,
zevceleri ve başkaları ile güzel ve iyi bir şekilde geçimi açıkça ortaya
çıkmaktadır.
"Yaşı küçük oyuna
düşkün bir genç kızın durumunu varın, siz düşünün."
Yani böyle bir kız
çocuğu oyalanıp eğlenmeyi seyretmeyi, oyuna bakmayı aşırı derecede sever,
elinden geldiği kadar onu sürdürmeye çokça gayret gösterir ve uzayıp gitmesi
gibi bir mazeret dışında bundan usanmaz.
"Varın siz
düşünün" ifadesi ise böyle bir durumda onun sonuna kadar seyretme arzusunu
hesap edin, demektir.
"Aribe" ise canı oyunu çeken, onu seven demektir.
2062- Bana Harun b. Said el-Eyl! ve Yunus b. Abdu'l-A'lfı -lafız Harun'a ait
olmak üzere- tahdis edip dediler ki: Bize İbn Vehb tahdis
etti, bize Amr'ın haber verdiğine göre Muhammed b. Abdurrahman kendisine Urve'den tahdis etti, o Aişe'den şöyle
dediğini rivayet etti: Yanımda Buas Günü şarkılarını
söyleyen iki cariyenin bulunduğu bir sırada Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yanıma girdi. Yatağa uzandı, yüzünü öbür tarafa çevirdi. Derken Ebu Bekir girdi, beni azarladı ve Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
huzurunda şeytan ın mizmarı
(nağmesi) mi, dedi.
Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona dönerek: "O iki cariyeyi bırak"
buyurdu. Ebu Bekir'in dalgınlığına gelince cariyelere
işaret ettim, onlar da çıkıverdiler, o gün bir bayram günü idi. Sudanlılar
kalkan larla, harbelerle oynuyorlardı. Ya ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den istedim yahut o: "Bakmak ister misin"
buyurdu. Ben de, evet dedim, beni arkasında durdurdu, yanağım da yanağı
üzerinde idi. Bu arada o: "Göreyim sizi Elfedeoğulları"
diyordu. Nihayet ben usanınca "bu kadarı sana yeter mi?" dedi. Ben:
Evet, deyince 'b halde git" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari, 949, 2906
-muhtasar-
2063- Bana Zuheyr b. Harb tahdis etti, bize Cerir Hişam'dan tahdis etti, o babasından,
o Aişe'den şöyle dediğini rivayet etti: Bir bayram
günü Habeşliler gelip mescitte oyun oynadılar. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) beni çağırdı, ben de başımı omuzuna koydum. Onların oyunlarına bakmaya başladım.
Sonunda onları seyretmekten yüz çevirip ayrılan yine ben oldum.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
2064- Bize Yahya b.
Yahya da tahdis etti, bize Yahya b. Zekeriya b. Ebu Zaide haber verdi (H.) Bize İbn
Numeyr de tahdis etti, bize
Muhammed b. Bişr tahdis
etti. İkisi Hişam'dan bu isnad
ile hadisi rivayet etmekle birlikte "mescitte" lafzını zikretmediler.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (2062)
"Göreyim sizi Erfede oğulları" Erfede ismi fe harfi fethalı ve
kesreli (Erfide) olmak üzere iki şekilde söylenir. Bu
iki söyleyişi Kadı lyaz ve başkaları nakletmiş olup
kesreli söyleyiş daha meşhurdur. Bu da Habeşlilerin bir lakabıdır.
"Dunekum" lafzı iğra (teşvik)
lafızlarındandır. Haydi oynamakta olduğunuz bu oyunu
güzelce oynayınız, gibi takdiri bir anlamı vardır. Hattabi
ve başkaları dedi ki: Bu hadiste olduğu gibi iğra
ibareleri kullanılacak olursa, ismin öne alınması gerekir. Şaz olarak ismin
sonra geldiği de görülmüştür.
"Sana yeter
mi?" Bu bir sorudur. Buna delil de Aişe
(r.anha)'nın evet diye cevap vermesidir. Bu kadarı
senin için kafi mi, taktirindedir.
(2063) "Habeşliler
bir bayram günÜgelip mescitte oyun oynadılar."
İlim adamları burada oyunu, silahları ve harbeleri ile oyun oynayanın hareket
şekillerine yakın bir şekilde atiayıp zıplamaları olarak
yorumlamışlardır. Çünkü rivayetlerin çoğunluğunda onların harbeleri ile
oynadıkları ifade edilmektedir. Böylelikle bu lafız diğer rivayetlere uygun bir
şekilde tevil edilir.
2065- Bana İbrahim b.
Dinar, Ukbe b. Mukrem el-Amm!
ve Abd b. Humeyd de -hepsi- Ebu Asım'dan
-lafız Ukbe'ye ait olmak üzere- tahdis etti, (Ukbe)
dedi ki: Bize Ebu Asım, İbn
Cureyc'den şöyle dediğini tahdis
etti: Bana Ata haber verdi, bana Ubeyd b. Umeyr haber
verdi, bana Aişe'nin haber verdiğine göre o, oyun
oynayanlar için: Onları görmeyi isterdim, dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalktı. Ben de kalkıp kapıda durdum. Onlar mescitte
oynarlarken ben de onun kulakları ile omuzu arasından (onlara) bakıyordum.
Ata dedi ki: Fars ya da
Habeşli (idiler). İbn Atik de bana: Hayır,
Habeşlilerdi, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Ata
dedi ki: Fars yahut Habeşliler (idi). İbn Atik dedi
ki: Hayır, Habeşlilerdi, dedi." Bu ibare bütün nüshalarda bu şekildedir.
Anlamı da şudur: Ata (Ubeyd'in) Fars mı Habeşliler mi, yani bu oyun oynayanlar
Farslılardan mı Habeşlilerden mi? dediğinde şüphe etmiştir. İbn
Atik ise, kesin bir ifade kullanarak onların Habeşlilerden olduklarını
söylemiştir. Doğrusu da budur.
Kadı lyaz
dedi ki: "İbn Atik dedi ki" ibaresi üstadlarımız nezdinde bu şekildedir. el-Baci'de ise: "İbn Umeyr bana dedi ki" şeklindedir. Bir başka nüshada
ise: "İbn Ebu Atik
bana dedi ki" şeklindedir. Meşarik ve Metali
sahibi ise doğrusu İbn Umeyr'dir.
Bu da senette adı geçen Ubeyd b. Umeyr'dir. Doğru
olan da budur.
2066- Bana Muhammed b. Rafi" ve Abd b. Humeyd tahdis etti. -Abd bize Abdurrezzak
haber verdi, derken İbn Rafi'
tahdis etti dedi.- Bize Ma'mer
ez-Zühri'den haberverdi, o İbnu'l Museyyeb'den, o Ebu Hureyre'den şöyle dediğini
rivayet etti: Habeşliler ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
huzurunda harbeleri ile oynarlarken Ömer b. el-Hattab
içeri giriverdi. Hemen yere eğilip çakıl taşları alıp o taşları onlara atmaya
başladı. Bunun üzerine ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona:
"Onlara ilişme ey Ömer!" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari, 2901
AÇIKLAMA: "Ömer
b. el-Hattab (r.a.) içeri girdi..."
Hasba, küçük taşlara denilir. Onlara bu küçük taşları atmaya
başladı.
Bu davranışı mescitte
böyle bir işin yakışmadığı ve Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in bu yapılanı bilmediği şeklinde
yorumlanır. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: