SAHİH-İ MÜSLİM |
ZEKAT |
TAAM (BUĞDAY) KEŞ VE
KURU ÜZÜM FITR SADAKASI
2280- Bize Yahya b.
Yahya tahdis edip dedi ki: Malik'e, Zeyd b. Eslem'den rivayetini okudum. O İyaz
b. Abdullah b. Sa'd b. Ebu Serh'den Ebu Said el-Hudri'yi şöyle derken
dinlediğini rivayet etti: Biz fıtır zekatını bir sa' taam (buğday), bir sa'
arpa, bir sa' hurma, bir sa' keş ya da bir sa' kuru üzüm olarak verirdik.
Diğer tahric: Buhari,
1506, 1508, 1510 -buna yakın-, 1505; Ebu Davud, 1616, 1617, 1618; Tirmizi, 673;
Nesai, 2510, 2511, 2512, 2513, 2516, 2517; İbn Mace, 1829
2281- Bize Abdullah b.
Mesleme b. Ka'neb tahdis etti, bize Davud -yani İbn Kays- İyaz b. Abdillah'tan
tahdis etti. O, Ebu Said el-Hudri'den şöyle dediğini rivayet etti. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) aramızda iken fıtır zekatını küçük, büyük; hür ya
da köle herkes için birer sa' taam (buğday), birer sa' keş, birer sa' arpa,
birer sa' hurma ya da birer sa' kuru üzüm olarak verirdik. Bizler Muaviye b.
Ebu Süfyan hac ya da umre yapmak üzere gelişinde yanımıza gelinceye kadar bunu
böylece çıkartıp vermeye devam ettik. O gelince minber üzerinde insanlara
konuştu. İnsanlara söyledikleri arasında benim görüşüme göre iki mud Şam
buğdayı, bir sa' hurmaya denktir, dedi. İnsanlar da onun bu söylediğini alıp
uyguladı.
Ebu Said dedi ki: Bana
gelince ben hala daha önce çıkartıp verdiğim gibi vermeye devam ediyorum,
yaşadığım sürece de ebediyyen böylece vereceğim.
AÇIKLAMA: (2275)
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ramazan ayı fıtır zekatını
insanlara ... farz kıld!..." İnsanlar buradaki "farz kılma''nın
anlamının ne olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Selef ve haleften büyük
çoğunluk Bunun zorunlu kıldı, vacip kıldı anlamında olduğunu söylemişlerdir.
Buna göre fıtır zekatı (sadakası) bunların kanaatince farz ve vaciptir. Çünkü
fıtır sadakası da yüce Allah'ın: "Zekatı verin" (Bakara, 43,83 vs.)
buyruğunun genel kapsamı içerisindedir. Ayrıca hadisteki: "Farz
kıldı" tabiri de çoğunlukla şer'i bir terim olarak bu anlamda kullanılır.
İshak b. Rahuye
(Raheveyh) dedi ki: Fıtır zekatının vacip (farz) olduğu hususunda adeta icma
vardır.
Kimi Irak fukahası ile
Maliki mezhebine mensup bazı kimselerle Şafii mezhebinden bazı kimseler ve son
defasında Davud (ez-Zahiri) fıtır zekatı (sadakası)'nın vacip değil sünnet
olduğunu söylemişlerdir. Bunlar farz kıldı ifadesi mendup olmak üzere bunu
söyledi anlamındadır demişlerdir. Ebu Hanife ise kendi mezhebindeki vacip ile
farz arasında gözettiği farka binaen fıtır sadakasının farz değil vacip
olduğunu söylemiştir. Kadi İyaz dedi ki: Bazıları da fıtır sadakasının zekat
emri ile nesh olduğunu söylemişlerdir. Derim ki: Bu apaçık bir hatadır, doğrusu
onun yerine getirilmesi gereken bir farz olduğudur.
"Ramazan"
demesi ise bu zekatın vacip olduğu zamana işarettir. Bu hususta ilim
adamlarının görüş ayrılığl vardır. Şafii'nin sahih olan görüşü Bunun Ramazan
Bayramı'nın son günü güneşin batımı ve bayramın birinci gününün ilk gecesinin
ilk bölümünün girmesiyle vacip olduğudur. İkinci görüşe göre ise bayram gecesi
tan yerinin doğmasıyla vacip olur. Mezhep alimlerimiz şöyle demektedir: Fıtır
sadakası güneşin batışı ile (fecrin) doğuşu ile birlikte vacip olur.
Dolayısıyla bir kimse güneşin batışından sonra doğsa yahut fecirden önce ölse
ona fıtır sadakası vacip değildir. İmam Malik'ten ise zikrettiğimiz iki görüş
gibi iki ayrı rivayet gelmiştir. Ebu Hanife'ye göre ise (bayramın birinci
gününün) fecrinin doğması ile vacip olur.
el-Mazen dedi ki:
Denildiğine göre bu görüş ayrılığının Esası hadisteki "el fıtri min
Ramazan" tabiridir. Acaba bundan kasıt, ayın geri kalan diğer günlerinde
alışılmış fıtır (oruç açmak) mıdır; o taktirde güneşin batımı ile vacip olması
söz konusu olur yoksa bundan sonra söz konusu olan ve fecrin doğuşu ile
başlayan fıtır (yani oruç tutmayıp bayram yapma) hali midir? el-Mazerı dedi ki:
"el fıtri min Ramazan" ifadesinde Ramazan ayından bir gün dahi olsa
oruç tutmayan kimseye vacip olmaz, diyenlerin görüşlerinin lehine de bir de- .
!il vardır. (Devamla) dedi ki: Bunun sebebi de şudur: Uzayıp giden ve kemal
mertebesinde yapılma imkanı bir takım hususlarda kaçırılarak bundan sakınmanın
meşakkatli olduğu ibadetlerde şeriat koyucu o eksikliğin bedeli olarak malı bir
keffaret tesbit etmiştir. Hac ve umrede hediyelik kurbanı kesmek gibi. İşte
fıtır sadakası da böyledir. Çünkü oruç tutarken lüzumsuz konuşmalar, işler ve
benzeri hususlar da olur. Bir başka hadiste de fıtır sadakasının anlamsız
sözler, işler ve çirkin konuşmalprdan ötürü oruç tutan için bir temizlik sebebi
olduğu ifade edilmiştir.
Aynı şekilde ilim
adamları küçük çocuğun fıtır sadakasının verilip verilmeyeceği hususunda da
ihtilaf etmişlerdir. Cumhurun dediğine göre bundan sonra sözü edilecek olan
küçük ya da büyük için verileceğini dile getiren hadis dolayısıyla verilmesi
gerekir. Küçük çocuk için vacip olmadığını söyleyenler ise fıtır sadakasının
bir temizleme aracı olduğuna delil olarak yapışırlar. Küçük çocuğun ise günahı
olmadığından ötürü ayrıca temizlenmeye ihtiyacı yoktur.
Cumhur buna şu şekilde
cevap vermiştir: Temizleme illeti (gerekçesi) insanların çoğunluğu içindir.
Ayrıca günahtan temizlenme özelliğinin bulunmaması buna engel değildir. Nitekim
salih bir kimse olduğu muhakkak olarak bilinen günahsız salih bir kimseye de
vaciptir. Güneşin batımından bir an önce müslüman olmuş kafir bir kimseye de
günahı olmamakla birlikte vaciptir. Ayrıca seferde namazın kısaltılması
meşakkat sebebi ile caiz kılınmış olmakla birlikte herhangi bir meşakkat ve
zorlukla karşılaşmayan birisi bulunsa o dahi namazını kısaltabilir.
"Hür yahut
köle" sözünü Davud, zahiri anlamını esas alarak kölenin bizzat kendisine
vacip olduğunu, diğer taraftan efendinin de fıtır sadakasını kazanmasına imkan
vermesinin vacip olduğunu söylemiştir. Tıpkı farz namaz için ona imkan vermek
zorunda olduğu gibi. Cumhurun görüşüne göre ise kölenin fıtır sadakasını
efendisi onun adına ödemekle yükümlüdür. Bizim mezhep alimlerimize göre ise bu
hususta iki görüş bulunmaktadır. Birincisine göre fıtır sadakası ta baştan beri
kölenin efendisine düşer. İkincisine göre esasen köleye vacip olmakla birlikte
efendisi onun adına onu yüklenir. İkinci görüşü kabul edenlere göre "ald:
e, a, üzerine" lafzını zahiri anlamı ile almış olur, birinci görüşü kabul
edenlere göre bu lafız "an: onun adına, onun yerine, den, dan"
anlamında olur.
"Hür ya da köle,
erkek yahut dişi herkese olmak üzere insanlara." Hadisin bu ibaresi fıtır
sadakasının köylerde, kasabalarda, şehirlerde, kırsal kesimlerde, dağ
başlarında yaşayanlara nerede olursa olsun her müslümana vacip olduğuna
delildir. Malik, Ebu Hanife, Şafii, Ahmed ve ilim adamlarının büyük çoğunluğu
böyle demiştir. Ata, Zühri, Rabia ve Leys ise fıtır sadakası ancak şehirlerde
köy ve kasabalarda yaşayanlara vaciptir. Çöllerde yaşayanlara değildir.
Ayrıca bu ibare fıtır
sadakasının bayram günü kendisinin ve aile halkının temel gıdasından fazlasına
malik olan kimselere vaciptir, diyen Şafii'nin ve cumhurun lehine bir delildir.
Ebu Hanife ise zekat almak kendisine helal olan kimselere fıtır sadakası vacip
değildir demiştir. Bizim mezhebimize göre ise bir kimse vaktinden önce verdiği
fıtır sadakasından ayrı, bayram gecesi ve günü nafakasına yetecek kadarına
sahip olan bir kimsenin hem kendisinin hem aile halkının fıtır sadakasını
vermesi gerekir. Malik ve Maliki mezhebi alimlerinden bu hususta farklı
görüşler nakledilmiştir.
Hadisdeki "erkek
yahut dişi" ifadesi fıtır sadakasının zevcenin kendisi üzerine vacip olup
zevcenin fıtır sadakasını kendi malından çıkartıp vermesi gerektiğini söyleyen
KMeli fukahanın lehine bir delildir. Malik, Şafii ve cumhura göre koca
zevcesinin fıtır sadakasını vermekle yükümlüdür. Çünkü nafaka hususunda
kocasına tabidir. Hadise de daha önce kölenin fıtır sadakası hususunda Davud'a
verilen cevabın aynısını cevap olarak vermişlerdir.
"Müslümanlardan"
ifadesi fıtır sadakasının ancak müslüman kimse adına verileceği hususunda açık
bir tabirdir. Buna göre müslüman bir kimsenin kafir olan kölesi, zevcesi,
çocuğu ve babasının sadakasını vermekle yükümlü değildir. Bunların nafakasını
sağlamak ona farz olsa bile. Bu Malik, Şafii ve ilim adamlarının büyük
çoğunluğunun görüşüdür. KMeliler İshak ve seleften bazı kimseler ise şöyle
demiştir: Kafir kölenin adına da fıtır sadakası vermek icab eder. Tahavi
"müslümanlardan" ibaresini de bundan kastettiği köleleri dışarıda tutmak
üzere efendileridir, diye yorumlamıştır. Ama hadisin zahiri onun bu
açıklamasını reddetmektedir.
"Şundan bir sa',
bundan bir sa' ... " bu ibarede fıtır sadakasında verilmesi icab eden
miktarın kişi başına bir sa' olduğuna delildir. Eğer fıtır sadakası buğday ve
kuru üzümden başka şeylerden verilecek olursa icma ile bir sa' vermek icab
eder. Eğer buğday ve kuru üzüm verilecek ise aynı şekilde Şafii, Malik ve
cumhura göre yine bir sa' vermek vaciptir. Ebu Hanife ve Ahmet ise bundan sonra
zikredilecek Muaviye'nin hadisi sebebi ile yarım sa' gerekir demişlerdir.
Cumhurun delili ise Ebu Said'in bundan sonra gelecek olan hadisteki:
"Taamdan (buğday) bir sa', arpadan bir sa', hurmadan bir sa', keşden bir
sa' yahut kuru üzümden bir sa'" ifadesidir.
Bunda delil olma yönü
iki bakımdandır:
1. Hicazlıların örfüne
göre taam (buğday) özellikle buğdayın adıdır. Bir de sözü geçen diğer
yiyeceklerle birlikte bunu zikretmesi bilhassa bu anlama gelir.
2. Hadiste değerleri
birbirinden farklı çeşitli yiyecekler sözkonusu edilmekle birlikte bunların her
bir türünde bir sa' lık miktarı vacip kılmıştır. Bu ise asıl muteber olanın bir
sa' olduğuna ve onun değerine bakılmayacağına delildir. Ebu Davud'daki bir
rivayette de: "Yahut buğdaydan bir sa'" ifadesi yer almakta ve: Bu
hıfzedilmiş değildir. Bununla birlikte yarım sa' verileceğini söyleyenlerin
Muaviye'nin hadisi dışında bir delilleri yoktur, demiştir. Yüce Allah'ın izni
ile biz buna dair cevabımızı da vereceğiz. Bu kanaat sahipleri ise hadis
alimlerinin zayıf kabul ettikleri ve zayıf oldukları da açıkça ortada olan
çeşitli zayıf hadislere dayanmışlardır.
Kadi İyaz dedi ki:
Sadaka olarak verilecek tür hakkında ihtilaf edilmiştir.
Buğday, kuru üzüm, hurma
ve arpa vermenin caiz olduğu üzerinde icma etmişlerdir. Ancak muhalefeti pek
muteber olmayan bazı kimselerin buğday hakkında görüş ayrılıkları vardır. Bir
de müteahhir alimlerden bazıları da kuru üzüm hususunda muhalefet etmişlerdir.
Fakat bu her iki muhalif görüş sahiplerinden önce icma gerçekleşmiş ve bu
görüşleri bu icma ile reddedilir. Keş'in, fıtır sadakası olarak verilmesini
Malik ve cumhur caiz kabul etmekle Hasan(-ı Basri) bunu kabul etmemektedir.
Şafii'nin onunla ilgili farklı görüşleri ulaşmıştır. Eşhed ise biz ancak bu beş
şeyden fıtır sadakası veririz, demiştir. Malik ise bir belde ahalisinin
geçiminde esası teşkil eden katani ve başka şeyleri de buna kıyas
etmiştir.
Yine Malik'den bir başka
görüş daha nakledilmiştir. Buna göre hadisde ismen zikredilen şeyler
dışındakilerden ve bu manayı ihtiva eden şeylerin dışındakilerden fıtır
sadakası verilmez.
Genel olarak fukaha
kıymetin sadaka olarak verilmesini caiz kabul etmemekle birlikte Ebu Hanife
bunu caiz görmüştür.
Derim ki: Mezhep
alimlerimiz şöyle demektedir: Fıtır sadakası taneli her bir yiyecek türünden ve
onda öşür olarak zekat düşen her taneliden verilebilir. Mezhebimizin kabul
edilen görüşüne göre keş de verilebilir. Daha sahih olan görüş ise fıtır
sadakası verecek olan kimseye yaşadığı beldede çoğunlukla kullanılan gıdadan muayyen
olarak verilmelidir. ikincisine göre de kendisinin çoğunlukla gıdasını teşkil
edenden muayyen olarak verilir. Üçüncü görüş ise bu ikisinden birisini seçmekte
muhayyerdir. Eğer vermesi icab eden türden vermeyip daha üstün bir türden
verecek olursa bu da onun için geçerli olur. Ama daha aşağısından vermeye
kalkışacak olursa geçerli olmaz.
"Müslümanlardan"
ibaresi ile ilgili olarak Ebu isa et-Tirmizi ve başkaları şöyle demektedir: Bu
lafzı hadisi Rafi'den rivayet eden diğer kimseler arasında yalnızca Malik
zikretmiştir. Ancak durum bunların dedikleri gibi değildir. Bunu yalnızca Malik
tek başına zikretmiş olmayıp aksine bu hususta sika iki ravi daha ona muvafakat
etmiştir. Bunlar ise Dahhak b. Osman ile Ömer b. Nafi'dir. Dahhak'ı Müslim
bundan sonraki rivayette zikretmektedir. Ömer'in rivayeti ise Buhari'de yer
almıştır.
(2281) "Muaviye'nin
minber üzerine insanlara konuşma yapıp benim görüşüme göre Şam buğdayından iki
mud bir sa' hurmaya'denktir dedi ve insanlar da bunu kabul etti. Ebu Said dedi
ki: Bana gelince ben 'daha önce çıkarıp verdiğim gibi vermeye devam ediyorum,
yaşadığım sürece de ebediyyen böyle yapacağım" ibaresinde geçen
"semrauşşam"den kasıt buğdaydır. işte bu hadis yarım sa' buğday
caizdir diyen Ebu Hanife ile ona uygun kanaat sahiplerinin dayanağını teşkil
etmektedir. Cumhur ise buna, bu bir sahabi sözüdür. Ebu Said Ve onun dışında
daha uzun bir süre sahabilik yapmış ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
ahvalini daha iyi bilen kimseler bu hususta ona (Muaviye'ye) muhalefet
etmişlerdir.
Ashab-ı Kiram arasında
görüş ayrılığı olmuşsa onlardan herhangi birisinin görüşünü almak diğerininkine
göre daha öncelikli değildir. Bundan dolayı başka bir delile başvuracak olursak
diğer hadislerin zahirleri ile kıyasın buğdaydan da diğer mahsuller gibi bir
sa' verilmesinin şart olduğunu ittifakla ortaya koyduklarını görürüz. O halde
buna dayanmak gerekir. Ayrıca Muaviye Bunun kendisine ait bir görüş olduğunu,
bunu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den işitmiş bir söz olarak
söylemediğini de açıkça ifade etmiştir. Eğer meclisinde hazır bulunan çok
sayıdaki kimseler arasından birisi o anda Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den Muaviye'nin kanaatine uygun bir bilgi olmuş olsaydı -bu olaydan
başka olaylarda onların yaptıklarını gördüğümüz şekildemutlaka bunu söylerdi.
(2280) Ebu Said'in
hadisinde zikredilen "ya da bir sa' keş" ibaresi ise keşin de fıtır
sadakası olarak verilebileceği hususunda açık bir ifadedir ve bunu kabul
etmeyenlerin görüşlerini de açıkça çürütmektedir.
2282- Bize Muhammed b.
Rafi'de tahdis etti, bize Abdurrezzak Ma'mer'den tahdis etti, o İsmail b.
Umeyye'den şöyle dediğini rivayet etti: Bana lyaz b. Abdullah b. Sa'd b.
Selh'in haber verdiğine göre o Ebu Said el-Hudr'i'yi şöyle derken dinlemiştir:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aramızda iken biz fıtır zekatını
küçük, büyük; hür, köle herkes için şu üç türden verirdik: Bir sa' hurma, bir
sa' keş (yahut) bir sa' arpadan (verirdik). Biz bunu bu şekilde Muaviye
zamanına kadar verip durduk. Ama o iki mud buğdayın bir sa' hurmaya'denk
geldiği görüşünü ortaya attı.
Ebu Said dedi ki: Bana
gelince ben hala o şekilde vermeye devam ediyorum.
2283- Bana Muhammed b.
Rafi'de tahdis etti, bize Abdurrezzak tahdis etti, bize İbn Cüreyc, el-Haris b.
Abdurrahman b. Ebu Zübab'dan haber verdi, o lyaz b. Abdullah b. Ebu Selh'den, o
Ebu Said el-Hudri'den:şöyle dediğini rivayet etti: Bizfıtır zekatını üç türden
keş, hurma ve arpadan çıkartıp verirdik.
2284- Bana Amr en-Nakid
de tahdis etti, bize Hatim b. İsmail, İbn Aclan'dan tahdis etti, o lyaz b.
Abdullah b. Ebu Selh'den, o Ebu Said el-Hudri'den rivayet ettiğine göre Muaviye
yarım sa' buğdayı bir sa' hurmaya'denk olarak tesbit edince Ebu Said buna karşı
gelerekşöyle dedi: Ben bu zekatı (fıtır sadakasını) ancak Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) hayatta iken ne olarak veriyorsam öyle vereceğim. (Ya) bir
sa' hurma ya bir sa' kuru üzüm ya bir sa' arpa ya da bir sa' keş.
AÇIKLAMA: (2282)
"Bize Muhammed b. Rafi' tahdis etti ... Ebu Said el-Hudrf'yi... " Bu
hadis Darakutni'nin Müslim aleyhine istidrakte bulunduğu hadislerden birisidir.
Darakutni dedi ki: Bu hadisin rivayetinde Said b. Mesleme, Ma'mer'e muhalefet
ederek bunu İsmail b. Umeyye'den, o el Haris b. Abdurrahman Ebu Zübfıb'dan, o
lyaz'dan diye rivayet etmiştir. Darakutni dedi ki: Bu hadis el-Haris'den
rivayet ile hıfz edilmiştir.
Derim ki: Darakutni'nin
bu istidraki bağlayıcı değildir. Çünkü İsmail b. Umeyye'nin lyaz'dan hadis
dinleyişi sahih olarak sabittir. Allah en iyi bilendir.
"Küçük, büyük; hür
ve köle herkes için" ifadesinde fıtır sadakasının köle adına efendisi
üzerine vacip olup kölenin bizzat kendisi üzerine vacip olmadığına delildir. Bu
hususta açıklama ve ilim adamlarının buna dair görüşleri delilleri ile daha
önce geçmiş bulunmaktadır.
Sonraki sayfa için aşağıdaki
link’i kullan:
6- FİTR ZEKATININ
(BAYRAM) NAMAZIIN)DAN ÖNCE ÇIKARTILMASININ EMREDİLMESİ BABI