SAHİH-İ MÜSLİM |
ZEKAT |
11- MALLARI YIĞIP
BİRİKTİRENLER VE ONLARA BU YAPTIKLARININ AĞIR BİR TEHDİDİ GEREKTİRDİĞİ HAKKINDA
BİR BAB
2303- Bana Zuheyr b.
Harb da tahdis etti, bize İsmail b. İbrahim, el-Cureyri'den tahdis etti, o
Ebu'l-Ala'dan, o el-Ahnef b. Kays'den şöyle dediğini rivayet etti: Medine'ye
geldim. Ben Kureyşlilerden ileri gelenler topluluğunun bulunduğu bir halkanın
içerisinde iken ansızın elbiseleri oldukça kaba, vücudu haşin, yüzü sert bir
adam çıkageldi. Onların tepelerine dikilerek: Hazine yığanları cehennem
ateşinde üzerlerine ateşte kızdırılacak taşlarla müjdele. Bu kızdırılmış taş
(ların her biri) onlardan birisinin memesi üzerine konulacak ve kürek kemiğinin
üstünden çıkıncaya kadar bırakılacak. Kürek kemiğinin üzerine konulacak ve iki
memesinin ucundan çıkıncaya kadar bırakılacak, çalkalanıp duracak. (Ahnef) dedi
ki: Orada bulunanlar başlarını önlerine eğdiler. Aralarından bir kimsenin
kendisine bir şey söylediğini görmedim. Sonra arkasını dönüp gitti. Ben de onun
arkasından gittim. Sonunda bir direğin yanında oturdu. Ben: Gördüğüm kadarı ile
bunlar senin söylediğinden hoşlanmadılar, dedim. Şöyle dedi: Bunların aklı hiç
bir şeye ermiyor. Benim can dostum Ebu'l-Kasım (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
beni çağırdı, ben de onun çağrısına uyup gittim. "Uhudu görüyor
musun?"buyurdu. Ben de üzerimdeki güneş ışıklarına bir baktım, beni bir
ihtiyacı sebebi ile göndere ceğini sanıyordum. Evet onu görüyorum, deyince
şöyle buyurdu: "Beni, onun kadar altını -üç dinar dışında-(ancak) tamamını
infak etmek sevindirir" buyurdu. Sonra bunlar hala dünya(lık)yı toplayıp
duruyorlar. Bunların akılları hiç bir şeye ermiyor.
Bu sefer ben: Senin
Kureyş'den kardeşlerinle aranda ne var ki? Onların yanlarına gelmiyor, onlardan
bir şeyalmıyorsun, dedim. O: Hayır! Rabbine yemin ederim ki ben Allah'a ve
Resulü'ne kavuşacağım zamana kadar onlardan ne dünyalık bir şey isterim, ne de
dine dair onlara bir soru sorarım, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
1407
2304- Bize Şeyban b.
Ferruh da tahdis etti, bize Ebu'l-Eşheb tahdis etti, bize Huleyd el-Asari,
el-Ahnef b. Kays'dan şöyle dediğini tahdis etti: Kureyş'den bir kaç kişi
arasında bulunuyordum. Ebu Zer şöyle diyerek geldi: Hazine yığıp
biriktirenlere, yanlarından çıkacak şekilde sırtlarının dağlanacağını,
alınlarından çıkacak surette ense taraflarından kafalarının dağlanacağını
müjdele.
(Ahnef) dedi ki: Sonra
bir kenara çekilip oturdu. Ben: Bu kimdir? dedim.
Yanımdakiler: Bu Ebu
Zer' dir, dediler. Kalkıp onun yanına gittim. Az önce senin söylediğini
işittiğim şey neydi? dedim. O: Ben onların nebilerinden işittiğimden başka bir
şey söylemedim, dedi.
Bu sefer ben: Peki bu
ata (devlet ricalinin bağışı) hakkında ne dersin? dedim. O: Onu alabilirsin,
çünkü bugün o bir yardımdır ama eğer senin dinine karşılık bir bedel olduğunu
görürsen o zaman ona ilişme, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (2303)
"Ben Kureyş'den ileri gelenlerden bir topluluğun bulunduğu bir halkada
iken." Mele', ileri gelenler, eşraf demektir. Cemaat ve topluluk hakkında
da kullanılır. Halka lafzında lam harfi sakindir. Halaka söyleyişi ise pek
güzel bir söyleyiş değildir.
"Ben bir halkada
oturuyorken" yani halkada oturduğum bir zamanda. "Kaba elbiseli,
cesedi haşin, yüzü sert bir adam geliverdi." Her üçünün niteliği olarak
kullanılan haşin lafzı, haşinlik, kabalık anlamındadır. İbnu'lHazza'ya göre
ise, yalnızca sonuncusu için güzellikten gelen yüzü güzel demektir.
el-Kab isi , Buhari'de
"saçı, elbisesi, kılığı ve görünüşü güzel" diye rivayet etmiştir.
Bunlar hakkında "hasen" nitelemesini kullanırken diğerleri için ise
"haşin" niteliğini kullanmıştır ki bu daha doğrudur.
"Mal yığıp
biriktirenleri... müjdele ... sarsılıp durur." Buradaki "mal yığıp
biriktirenlere müjdele" ifadesinin zahirinden anlaşıldığı üzere o, bu
sözler ile benimsediği kanaati olan insanın ihtiyacından arta kalan her bir şey
kenz (hazine)dir şeklindeki görüşünün lehine delil getirmek istemiştir. Çünkü
Ebu Zer'in bilinen kanaati budur. Bununla birlikte ondan (bu hususta) başka kanaat
de rivayet edilmiştir. Ama cumhurun benimsediği sahih olan açıklama ise zekatı
ödenmeyen ı:nala kenz denildiğidir. Eğer malın zekatı ödeniyorsa ona -az ya da
çok olsun- kenz denilmez.
Kadi İyaz dedi ki:
Doğrusu onun karşı çıkışı beytülmalden kendi şahısları için bir şeyler alan ve
onu gerektiği yerlerde harcamayan sultanlara karşı olduğudur. Kadı İyaz'ın bu
söylediği doğru değildir. Çünkü onun zamanındaki sultanların niteliği bu
değildi. Beytülmale hainlik etmezlerdi. Çünkü onun zamanında Ebu Bekir, Ömer ve
Osman (r.a.) vardı ve o Osman (r.a.) döneminde otuziki yılında vefat etmişti.
"Radı"
ısıtılmış, kızdırılmış taşlara denilir.
"Kızdınlır,
ısıtılır" yani üzerine ateş yakılır. "Cehennem" lafzı ile ilgili
olarak Arapça dil bilginlerinin iki görüşü vardır. Birincisine göre bu kelime
Arapça olmayan bir kelime olup, özel isim olmasından ötürü munsarıf değildir.
el-Vahidi dedi ki: Yunus
ve nahivcilerin çoğunluğunun dediklerine göre bu kelime Arapça olmayan bir
kelime olup hem marife olduğundan hem de ucme (Arapça olmayan bir isim)
olduğundan munsarıf değildir. Başkaları ise bu Arapça bir isim olup dibinin çok
derin oluşundan dolayı ona bu isim verilmiştir. Özel isim ve müennes olduğundan
dolayı munsarıf değildir. Kutrub ise Ru'be'den: Cehnam bir kuyu denilir ki bu
da dibi derin kuyu anlamındadır.
Vahidi başka yerde de
şöyle demektedir: Bazı dil bilginlerinin söylediklerine göre cehennem
"el-cuhume"den türetilmiştir. Bu da kabalık, haşinlik, sertlik
anlamındadır. Mesela "cehmulvech" tabiri suratı haşin demektir.
Cehenneme azap hususundaki katılığı ve kabalığından ötürü bu isim verilmiştir.
"Onlardan birisinin
memesi üzerine" ifadesi erkek hakkında da meme (sedy) lafzının
kullanılmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Doğrusu budur. Ama kimi dil
bilgini bunu kabul etmeyerek yalnız kadın hakkında meme (sedy) kullanılır.
Erkek hakkında ise "sendue" denilir. Buna dair geniş açıklama, kılıcı
ile kendisini öldüren adam ile ilgili hadisde iman bölümünde geçmiş
bulunmaktadır. Bu kişi kendisini öldürmek için kılıcının keskin tarafını iki
memesi arasına koymuştu. "Sedy" lafzının hem müzekker hem müennes
olduğu da daha önce açıklanmıştı.
"Nağd" lafzı
kürek kemiğinin uç tarafında bulunan ince kemiktir. Kürek kemiğinin üst tarafı
olduğu da söylenmiştir. Buna aynı zamanda "nağıd" da denilir.
"Sarsılıp
durur" hareket edip durur demektir. Kadi İyaz dedi ki: Bunun anlamının
şöyle olduğu söylenmiştir: Oldukça piştiğinden ve adeta çürüdüğünden dolayı
hareket eder denilmiştir. Ama doğrusu hareket ve sarsılmanın sözü geçen
kızdırılmış taşlar hakkında olduğudur. Yani bu taşlar onun kürek kemiğinin
ucundan hareket edip durur ve nihayet memesinin ucundan çıkar.
Bazı nüshalarda
"birisinin memesi üzerine" ibaresinden "ve kürek kemiğinin
üstünden çıkıncaya kadar" şeklindeki ibareye kadar olan ifadelerin ilk
kısmında meme tekil kullanılmış, ikincisinde tensiye (ikil) kullanılmıştır ki
her ikisi de doğrudur.
"Yanlarına
gitmiyorsun" onlara gidip onlardan bir şey istemiyorsun demektir. Çünkü bu
fiil birisinin yanına bir ihtiyacını karşılamasını istemek için gitmek hakkında
kullanılır.
"Onlardan bir
dünyalık da istemem, din hakkında onlardan fetva da sormam." Asıl
nüshalarda bu şekilde "an dünya: dünyalık bir şey" diye zikredilmiş,
Buhari'nin rivayetinde ise "an" lafzı olmaksızın zikredilmiştir. O
daha güzeldir. Yani ben onlardan dünya metaından hiçbir şey istemem.
"Bize Huleyd
el-Asar! tahdis etti." el-Asar!, Asar oğullarına mensup kimse demektir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
12- iNFAKA TEŞVİK
VE İNFAK EDENE İNFAK ETTİĞİNİN YERİNİ ALACAK BAŞKA ŞEYİN VERİLECEĞİ MÜJDESİ
BABI