SAHİH-İ MÜSLİM |
ZEKAT |
48- HARİCİLERİ VE
ONLARIN NİTELİKLERİNİ ZİKRE DAİR BİR BAB
2446- Bize Muhammed b.
Rumh b. el-Muhacir tahdis etti, bize Leys, Yahya b. Said'den haber verdi, o
Ebu'z-Zübeyr'den, o Cabir b. Abdullah'dan şöyle dediğini rivayet etti: Bir adam
Huneyn dönüşü sırasında Ci'rane de iken Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
yanına gelmişti. Bilal'in elbisesinde ise bir miktar gümüş vardı. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) O gümüşten avuçlayıp insanlara veriyordu. Bu
adam: Ey Muhammed adaletli ol! dedi. Allah Resulü:
"Yazıklar olsun sana. Eğer ben adalet yapmıyorsam kim adaletli olabilir?
Eğer ben adil olmazsam gerçekten zarar ettim, hüsrana uğradım demektir"
buyurdu. Bunun üzerine Ömer b. el-Hattab: Bırak beni ey Allah'ın Resulü şu
münafığı öldüreyim dedi. Allah Resulü: "İnsanların benim ashabımı
öldürdüğümden söz etmelerinden Allah'a sığınırım. Şüphesiz bu ve onun
arkadaşları Kur'an'ı okurlar ama onların hançerelerinden aşağıya inmez. Okun
hedefini delip geçtiği gibi bunlar da ondan (İslam'dan) çıkıp giderler"
buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
2447- Bize Muhammed b.
el-Müsenna tahdis etti, bize Abdülvehhab es-Sakafi tahdis edip dedi ki: Yahya
b. Said'i şöyle derken dinledim: Bana Ebu'z-Zübeyr'in haber verdiğine göre o
Cabir b. Abdullah'ı (şöyle derken) dinledi. (H.) Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe de
tahdis etti, bize Zeyd b. el-Hubab tahdis etti, bana Kurra b. Halid tahdis
etti, bana Ebu Zubeyr, Cabir b. Abdullah'dan tahdis ettiğine göre Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bazı ganimetleri paylaştırıyordu, deyip hadisin geri kalan
kısmını rivayet etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (2446)
"Eğer ben adalet yapmazsam kim adalet yapacak? O taktirde
zarar ve hüsrana uğrarım." Buradaki "hibtu ve hasirtu: zarara ve
hüsrana uğrarım" aynı zamanda te harfleri fethalı olarak da rivayet
edilmiştir. (Fethalı rivayetin anlamı: Sen zarar ve hüsrana uğradın
şeklindedir). Ötreli okuyuşun anlamı açıktır. Fethalı okuyuşun takdiri ise: Ey
bana uyan kişi! Eğer ben adalet yapmazsam sen zarar ve hüsrana uğradın
demektir. Çünkü sen adaletli olmayan bir kimseye uyuyor ve onun peşinden
gidiyorsun. Fethalı okuyuş daha meşhurdur. Allah en iyi bilendir.
"Ömer b. el-Hattab:
Ey Allah'ın Resulü! Beni bırak da şu münafığı öldüreyim" başka
rivayetlerde Halid b. el-Velid'in onu öldürmek için izin istediği
belirtilmektedir. Her iki hadis arasında ise bir çelişki yoktur. Aksine her
biri bu işi yapmak için izin istemiştir.
"Kur'an'ı okurlar
da hançerelerinden aşağıya inmez." Kadı lyaz dedi ki: Bu buyruk iki
şekilde açıklanmıştır. Birincisine göre kendileri onun anlamını, inceliklerini
bilmez. Dolayısı ile okudukları Kur'an'dan yararlanmazlar. Onların ağızlarıyla
hançere ve boğazlarıyla okumanın dışında Kur'an'dan bir payları yoktur. Çünkü
harfler buralardan çıkar. İkinci açıklamaya göre ise; onların hiçbir amelleri
ve Kur'an okumaları yükselmez ve kabul edilmez.
"Okun hedefinden
çıktığı gibi ondan çıkarlar" diğer rivayette (2448) "İslam'dan
çıkarlar" ötekinde (2449) "dinden çıkarlar" şeklindedir. Kadı
lyaz dedi ki: Bu da şu demektir: Onlar ok ağı bir taraftan delip öbür
tarafından çıktığı ve hedefinden oka hiçbir şey bulaşmadığı zaman nasıl
çıkıyorsa ondan öylece çıkarlar.
Hadisdeki
"ramiyye" kendisine ok atılan ağ demektir. Burada dinden kasıt ise
İslam'dır. Şanı yüce Allah'ın: "ŞüphesizAllah nezdinde din İslam'dır"
(Ali İmran, 19) buyurduğu gibi.
Hattabı ise dedi ki:
Burada dinden kasıt itaattir. Yani imama itaatin dışına öyle çıkarlar.
Bu hadislerde Haricileri
tekfir edenlerin lehine delil vardır.
Kadı lyaz -Yüce Allah'ın
rahmeti ona- dedi ki: el-Mazerı dedi ki: İlim adamları Haricileri tekfir
hususunda ihtilaf etmişlerdir. Hatta bu mesele neredeyse diğer meseleler
arasında içinden çıkılması en zor bir mesele haline gelmiş gibidir. Ben
Ebu'l-Meali'yi fakih Abdulhak -yüce Allah'ın rahmeti ikisine de olsun-
kendisini bu mesele hakkında bir şeyler söylemeye teşvik ettiği halde ona
bundan uzak durup çekinmesini söylediğini, bu hususta hata yapmanın
,pek ağır olduğunu belirterek özür beyan ettiğini gördüm. Çünkü kafir bir kimseyi dine sokmak ile müslüman birisini dinden
çıkarmak gerçekten çok büyük bir iştir. Ayrıca bu hususta Kadı Ebu Bekr
el-Bakillani'nin sözleri arasında da tutarsızlıklar bulunmaktadır. Usul ilminde
onun ne kadar bilgili olduğunu da ayrıca hatırlatalım. İbnu'l-Bakillani kendisi
bu meselenin zor meselelerden birisi olduğuna işaret etmiştir. Çünkü Hariciler
açıkça kafir olduklarını ifade etmemişlerdir. Onlar ancak küfre götürecek
sözler söylemişlerdir. Şimdi ben sana görüş ayrılığının inceliğini ve bu
meselenin neden içinden çıkılması zor bir mesele olduğunu açıklayayım. Çünkü
mesela Mutezile.'ye:'mensub bir kimse şüphesiz yüce Allah alimdir ama ilmi
yoktur, Haydırfakat hayatı yoktur der ve tekfir hususundan kanaat
belirtecekleri içinden çıkılması zor birduruma düşürür. Çünkü bizler ümmetin
dininin kesin olarak şu hükmü ihtiva ettiğinibiliyoruz: Yüce Allah'ın
Hayolmadığını, alim olmadığını söyleyen bir kimse kafir olur. Ayrıca alim bir
kimsenin ilminin olmamasının imkansız olduğuna dair delil de ortadadır. Peki
durum bu iken biz Mutezileyi ilmi kabul etmediği zaman Allah'ın da alim
olmasını reddetmiş midir diyeceğiz. Böyle demek icma ile küfürdür. Onun ilmin
esasını kabul etmemekle birlikte alim olduğunu kabul etmesinin kendisine bir
faydası yoktur. Böyle mi diyeceğiz yoksa o yüce Allah'ın alim olduğunu itiraf
etmiştir, onun ilmi inkar etmesi kafir olmasını gerektirmez. Sonuç itibari ile
onun alim olmamasına götürse dahi böyle mi diyeceğiz? İşte içinden çıkılması
zor nokta burasıdır. el-Mazerı'nin açıklamaları bunlardır.
Şafii'nin ve mezhebine
mensub ilim adamlarının büyük çoğunluğunun görüşüne göre Hariciler tekfir
edilmezler. Kaderiye, Mutezile'nin büyük çoğunluğu ve heva ehli diğer
taifelerin durumu da budur. Şafii -Yüce Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Ben
Hattabıye dışında bid'at ve heva ehli taifelerin şahitliğini kabul ederim.
Hattabıye ise mezhep itibari ile kendilerine muvafakat edenlerin lehine sadece
onların sözlerine dayanarak şahitlik yapan Rafızilerin bir taifesidir. Onların
şahitliklerini reddetmesinin sebebi ise bid'atlerinden dolayı değil bu
kanaatlerinden dolayıdır. Allah en iyi bilendir.
2448- Bize Hennad b.
es-Serri tahdis etti, bize Ebu'l-Ahvas, Said b. Mesruk'dan tahdis etti, o
Abdurrahman b. Ebu Nu'm'dan, o Ebu Said elHudri'den şöyle dediğini rivayet
etti: Ali (r.anh) Yemen de iken toprağı içerisinde bir miktar albnı Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e göndermişti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) de onu şu dört kişi arasında paylaştırmıştı:
Akra b. Habis
el-Hanzali, Uyeyne b. Bedr el-Fezari, Alkame b. Ulase el-Amiri -sonra da Kilab
oğullarından birisi- ve Zeyd el-Hayr et-Tai -sonra da Nebhan oğullarından
birisi- (Ebu Said) dedi ki: Bu sebeble Kureyş kızıp: Bizi bırakıp da Necidlilerin
ileri gelenlerine mi veriyor deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ben bu yaptığımı ancak onların kalplerini ısındırmak için yaptım"
buyurdu. Derken gür sakallı, elmacık kemikleri çıkık, gözleri çukur, alnı öne
doğru tümsek, başı tıraşlı bir adam çıkageldi ve: Ey Muhammed! Allah'tan kork
dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah'a ben
isyan edersem kim itaat edecek? O yer yüzündekiler hakkında bana güveniyor da
siz mi bana güvenmiyorsunuz?" buyurdu. Sonra o adam arkasını dönüp gitti.
Orada bulunanlardan birisi -onun Halid b. el-Velid olduğunu zannediyorlardı-
adamı öldürmek için izin isteyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu: "Şüphesiz bu adamın soyundan Kur'an'ı okuyan ama hançerelerinden
aşağı inmeyen bir kavim gelecektir. Bunlar İslam ehlini öldürecekler,
putperestleri bırakacaklar. Okun hedefini delip çıktığı gibi İslam'dan öyle
çıkarlar. Andolsun onlara yetişecek olursam Ad kavminin öldürüldüğü gibi ben de
onları öldüreceğim. "
Diğer tahric: Buhari,
3344, 4351, 4667, 7432, 4764; Nesai, 2577, 4112
AÇIKLAMA: "Ali
(r.a.) Yemen de iken toprağı içerisinde bir parça altın göndermişti."
Bizim diyarımızdaki bütün nüshalarda (bir parça altın anlamındaki lafız)
"bizehbetin" şeklinde zel harfi fethalı olarak kaydedilmiştir. Kadi
İyaz da Müslim'in el-Culudi'den diye nakleden bütün ravilerinden de böylece
zikretmiştir. Ama İbn Nahan'ın rivayetinde aynı lafzın küçültme ismi olarak
"bizuheybetin" diye kaydedilmiştir.
Bu rivayette
"Uyeyne b. Bedr el-Fezari" şeklindeki adlandırma ve bundan sonraki
Kuteybe yolu ile gelen rivayette de böyle olup orada da "Uyeyne b.
Bedr" demiştir ama bazı nüshalarda ikinci rivayette Uyeyne b. Hısn
şeklinde çoğunluğunda ise Uyeyne b. Bedr şeklindedir. Bununla birlikte bundan
önceki rivayette -ki o şiirin yer aldığı rivayettir- bütün nüshalarda Uyeyne b.
Hısn şeklindedir. Hepsi doğrudur. Çünkü Hısın onun babasıdır, Bedr ise onun
babasının dedesidir. Bu sebeble bazen babasına bazen da şöhreti dolayısı ile
babasının dedesine nisbet edilmiştir. Bundan dolayıdır ki şair: "O zaman
Bedir de yoktu Habis de yoktu" derken onun babasının dedesine nisbet
etmiştir.
Neseben adı: Uyeyne b.
Hısn b. Huzeyfe b. Bedr b. Amr b. Cuveyriye b. Levezan b. Sa'lebe b. Adiy b.
Fezare b. Dinar el-Fezari'dir.
Bu rivayette
"Zeydu'l-Hayr et-Tai" dediğini görüyoruz. Bütün nüshalarda
"el-Hayr" vasfı bu şekilde re harfi iledir. Bundan sonraki rivayette
ise lam harfi ile "Zeyd el-Hayr" dır. Her ikisi de doğrudur, her iki
şekil de söylenir. Cahiliye döneminde ona Zeyd el-Hayl deniliyordu, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona İslam'da "Zeyd el-Hayr" demiştir.
"Necid'in ileri
gelenlerine ... " sanadtd ileri gelenler, efendiler demektir. Tekili
"sındid" diye gelir.
"Gür sakallı, elmacık
kemikleri çıkık. .. " bir adam geldi. "Kessullihye: Gür sakallı"
ibaresinde kaf harfi fethalıdır, sakalının saçları pek çok demektir.
"Vecne" elmacık kemikleri vav harfi fethalı, ötreli ve kesreli olarak
da söylenir. Aynı şekilde ecne de denilir. Aslında yanak eti anlamındadır.
"Alnı ileri doğru
çıkık" cebin aslında alnın yan tarafıdır. Her bir insanın alnın yanlarında
bulunan iki cebini (şakağı) olur.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Bunun sülalesinden öyle bir kavim gelecek
ki..." bu lafız (dıdı) bir şeyin aslı esası demektir. Bizim diyarımızdaki
bütün nüshalarda bu şekildedir. Kadi İyaz cumhurdan ve bazılarından bu lafzı
hem dad harfleri ile hem sad harfleri ile zaptettiklerini nakletmektedir ki dil
bakımından bu da doğrudur. Dilciler şöyle demişlerdir: Bir şeyin aslının çok
sayıda ismi vardır. Bunlar arasında dad ve sad harfleri ile olan bu lafız da
vardır. Dilciler bundan daha başka lafızlar da sıralamışlardır.
''Andolsun onlara
yetişecek olursam Ad kavminin öldürüldüğü gibi onları öldüreceğim. " Yani
onların kökünü kazıyacak şekilde tamamen öldüreceğim. Nitekim yüce Allah:
"Sen onlardan geriye kalan bir şey görüyor musun?" (Hakka, 8)
buyurmuştur.
Bu buyrukta onlarla
savaşmak teşvik edilmekte ve Ali (r.anh)'ın onlarla savaşması sebebi ile
fazileti dile getirilmektedir.
2449- Bize Kuteybe b.
Said tahdis etti, bize Abdulvfıhid, Umfıre b. el-Ka'ka'dan tahdis etti, bize
Abdurrahman b. Ebu Nu'ın tahdis edip dedi ki: Ebu Said el-Hudri'yi şöyle derken
dinledim: Ali b. Ebu Talib Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Yemen'den
toprciğından arındırılmamış mazı ile tabaklanmış deri parçası içerisinde bir
parça altın göndermişti. O altın parçasını Uyeyne b. Hısn, el-Akra b. Hfıbis,
Zeyd el-Hayl ve dördüncüleri ya Alkame b. Ulfıse ya da Amir b. et-Tufayl olan
dört kişi arasında paylaştırdı. Ashabından bir adam: Biz bunu bunlardan daha
çok hak ediyorduk dedi. Onun bu sözü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
ulaşınca şöyle buyurdu: "Ben göktekilerin emini iken,
Gözleri çukur, elmacık
kemikleri çıkık, alnı (şakağı) yüksek, sakalı gür, başı tıraşlı, izarını yukarı
doğru çekmiş bir adam kalkıp: Ey Allah'ın Resulü, Allah'tan kork! dedi. Allah
Resulü: "Yazık olsun sana! Yeryüzündekilerin hepsi arasında Allah'tan
korkmaya en layık olan ben değil miyim?" buyurdu. Sonra o adam arkasını
dönüp gidince Halid b. el-Velid: Ey Allah'ın Resulü! Boynunu vurayım mı? dedi.
Allah Resulü: "Hayır, belki o namaz kılan birisidir" buyurdu. Halid:
Ama nice namaz kılan vardır ki dili ile kalbinde olmayan şeyler söylüyor, dedi.
Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben insanların
kalplerini eşelemekle de onların karınlarını yarmakla da emrolunmadım"
buyurdu. Sonra Allah Resulü o adam arkasını dönüp gitmişken ona bakıp şöyle
buyurdu: "Bunun sülalesinden Allah'ın kitabını taptaze hali ile okuyacak
fakat gırtlaklarından aşağısına geçmeyecek, okun hedefini delip Çıktığı gibi
dinden öylece çıkacak kimseler gelecektir" buyurdu. (Ravi) dedi ki:
Zannederim: "Andolsun onlara yetişecek olursam Semud kavminin öldürüldüğü
gibi andolsun onları öldüreceğim" dedi.
AÇIKLAMA: "Mazı
ile tabaklanmış bir deri içinde" makruz, mazı ile tabaklanmış demektir.
"Toprağından
arındırılmamış" ayrılmamış demektir.
Bu rivayette
"dördüncüleri ya Alkame b. Ulase ya da Amir b. et-Tufeyl olan" sözü
ile ilgili olarak ilim adamları şöyle demişlerdir: Burada Amir'in sözkonusu
edilmesi açık bir yanlışlıktır. Çünkü Amir bu olaydan senelerce önce vefat etmiştir.
Doğrusu ise bu kişinin Alkame b. Ulase olduğunu kesin bir ifade ile
söylemektir. Nitekim diğer rivayetlerde bu kesin bir şekilde böylece ifade
edilmiştir. Allah en iyi bilendir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Ben insanların kalplerini deşmekle de karınlarını
yarmakla da emrolunmadım" buyruğu şu demektir. Ben zahire göre hükmetmekle
emrolundum. Gizli hallerin hesabını görmek Allah'a aittir. Nitekim Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onlar bunu söyledikleri taktirde kanlarını
ve mallarını benden korumuş olurlar. Onun hakkı ile olması hali müstesnadır.
Hesaplarını görmek ise Allah'a aittir" buyurmuştur. Yine hadisde:
"Onun kalbini açıp baksaydın ya" buyurmuştur.
"Arkasını dönüp
giderken" yani bize arkasını dönüp gidiyorken.
2450- Bunu bize Osman b.
Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Cerir, Umare b. Ka'ka'dan bu isnad ile tahdis
etti ve: "Ve Alkame b. Ulase" deyip Amir b. et-Tufayl'i zikretmedi.
Ayrıca o: Şakağı çıkık derken (çıkık anlamındaki) "nati" lafzını
kullandı "naşiz" lafzını kullanmadı. Bir de şunları ziyade eyledi:
Bunun üzerine Ömer b. el-Hattab (r.anh) kalkıp: Ey Allah'ın Resulü! Boynunu
vurmayayım mı? dedi. Allah Resulü: "Hayır" buyurdu. Sonra adam
arkasını dönüp gidince Allah'ın kılıcı Halid ona doğru kalkıp:
Ey Allah'ın Resulü
boynunu vurmayayım mı? cedi. Allah Resulü: "Hayır" dedi. Sonra:
"Şüphesiz Bunun sülalesinden Allah'ın kitabını yumuşak ve taze okuyacak
bir kavim çıkacaktır" buyurdu. (Ravi) dedi ki: Umare dedi ki:
Zannederim:
"Andolsun onlara yetişecek olursam Semud'un öldürüldüğü gibi onları
öldüreceğim" dedi.
2451- Bize İbn Numeyr de
tahdis etti, bize İbn Fudayl, Umare b. el-Ka'ka'dan bu isnad ile tahdis etti ve
şöyle dedi: Zeyd el-Hayr, el-Akra b. Habis, Uyeyne b. Hısn ve Alkame b. Ulase
yahut Amir b. et-Tufayl adındaki dört kişi arasında (paylaştırdı) dedi. Bir de:
Abdulvahid'in rivayetinde olduğu gibi (şakağı çıkık anlamında): Naşizülcebhe
dedi ve ayrıca: Bunun sülalesinden bir kavim çıkacak demekle birlikte
"andolsun onlara yetişecek olursam Semud'un öldürülüşü gibi onları
öldüreceğim" ibaresini zikretmedi.
AÇIKLAMA: (2450)
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Yüce Allah'ın kitabını
yumuşak ve taze okuyacaklar" bu ibare nüshaların bir çoğunda
"leyyinen: yumuşak" diye nun ile yani kolayca okuyacaklar
şeklindedir. Pek çok nüshada ise nun harfi zikredilmeden "leyyen"
şeklindedir. Kadi İyaz Bunun üstadlarının çoğunluğunun rivayeti olduğuna işaret
ederek şöyle demektedir: Bu onların hıfzlarının çokluğu sebebi ile kolaylıkla
(okurlar) demektir.
Ayrıca şunları
söylemektedir: Bunun, dillerini (Kur'an okurken) eğip bükeder anlamında olduğu
da söylenmiştir. Yani anlamlarını ve tevilini tahrif edip değiştirider. Bu
ifade şahitlikte lafı eğip bükmek anlamından gelme ihtimali vardır ki bu da
meyletmek, kaydırmak demektir. Bu açıklamayı da İbn Kuteybe yapmıştır.
2452- Bize Muhammed b.
el-Müsenna da tahdis etti, bize Abdülvehhab tahdis edip dedi ki: Yahya b.
Said'i şöyle derken dinledim: Bana Muhammed b. İbrahim, Ebu Seleme ve Ata b.
Yesar'dan haber verdiğine göre ikisi Ebu Said el-Hudri'nin yanına giderek ona
Haruralılar hakkında soru sordular. Sen Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in onlardan söz ettiğini hiç duydun mu? dediler. O: Ben Haruralılar'ın
kim olduklarını bilmiyorum ama Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle
buyururken dinledim dedi:
"Bu ümmet arasında
-bu ümmetten demedi- bir kavim çıkacak. Onların namazlarına kıyasla kendi
namazlarınızı azımsayacaksınız. Kur'an'ı okuyacaklar ama Kur'an gırtlaklarını
-yahut hançerelerini- aşmayacaktır. Okun hedefinden çıktığı gibi dinden
çıkacaklar. Boğazlarlarını yahut gırtlaklarını geçmeyecek. Okun hedefini delip
çıktığı vakit oku atan kişi okuna, demirine okun demirine geçtiği yere bakar da
acaba okun yayın kirişine yerleştirilen kısmına kan namına bir şey yapışıp
yapışmadığına baktığı zaman kandan bir şey yaplŞıp yapışmadığına bakması
halinde olduğu gibi dinden çıkarlar. "
Diğer tahric: Buhari,
3610, 5058, 6163, 6931, 6933; İbn Mace, 169
2453- Bana Ebu't-Tahir
tahdis etti, bize Abdullah b. Vehb haber verdi, bana Yunus, İbn Şihab'dan haber
verdi, bana Ebu Seleme b. Abdurrahman, Ebu Said el-Hudri'den haber verdi (H.)
Bana Harmele b. Yahya ve Ahmed b. Abdurrahman el-Fihri de tahdis edip dedi ki:
Bize İbn Vehb haber verdi, bana Yunus İbn Şihab'dan haber verdi, bana Ebu
Seleme b. Abdurrahman ve Dahhak el-Hemdani'nin haber verdiğine göre Ebu Said
el-Hudri dedi ki: Bizler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda
iken kendisi de bir mal paylaştırıyor iken Temimoğullarından bir adam olan
Zulhuveysira denilen kişi yanına geldi ve: Ey Allah'ın Resulü adil ol! dedi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Yazık sana! Eğer ben adil olmazsam
kim adil olacak, eğer ben adil olmazsam ben zarara ve hüsrana uğradım
demektir." Bunun üzerine Ömer b. Hattab (r.anh): Ey Allah'ın Resulü
. bana Bunun boynunu
vurmama izin ver dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Bırak onu çünkü onun öyle arkadaşları var ki sizden biriniz kendi
namazını onlam: namazına, orucunu onların oruçlarına kıyasla küçümser. Kur'an'ı
okurlar ama gırtlaklarından aşağıya inmez. Okun hedefini delipçıktığı gibi
İslam'dan çıkarlar. Öyle ki o okun demirine bakıldığı zaman yİn e onda bir
şeyolmadığı görülür. Sonra o okun düz orta kısmına bakılır,
. yine onda bir şey
görülmez. Sonra o okun tüy kısmına bakılır, yine bir şey bulunmaz halbuki ok
ağın işkembesini ve kanını delip geçmiştir. Onların alametleri pazularından
birisi, kadının memesi yahut sallanan bir et parçası gibi olan siyah bir
adamdır. Onlar insanların ayrılık içinde oldukları bir zamanda çıkacaklardır.
"
Ebu Said dedi ki: Ben
bunu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den işit. tiğime şahitlik ederim.
Aynı zamanda Ali b. Ebu Talib (r.anh)'ın ben onunla birlikte olduğum halde
onlarla savaştığına şahitlik ederim. Bu adamın aranmasını emretmiş, adam
aranmış, bulunup getirilmişti. Öyle ki onun Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in nitelediği şekilde olduğunu gördüm.
2454- Bana Muhammed b.
el-Müsenna da tahdis etti, bize İbn Ebu Ady Süleyman'dan tahdis etti. O Ebu
Nadra'dan, o Ebu Said'den rivayet ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ümmeti arasında çıkacak bir kavimden söz etmişti. Bunlar insanların
tefrikaya düştüğü bir zamanda çıkacaklar. Bunların alametleri başlarını tıraş
etmek olacaktır. Allah Resulü şöyle buyurdu: "Bunlar yaratılmışların
şerıileridir -ya da yaratılmışların en şerlilerindendir- onları iki taifenin
hakka en yakın olanları öldürecektir." (Ebu Said devamla) dedi ki: Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara dair bir misal verdi -yahut bir söz
söyledi-: "Hani bir adam bir ava -yahut hedefe dedi- ok atar sonra okun
demirine bakar hiç bir kan izi göremez, sonra ağaç kısmına bakar yine kandan
bir eser göremez. Bu sefer okun yayın kirişine yerleştirilen kısmına bakar yine
kandan eser göremez. " Ebu Said dedi ki: İşte Ey Irak ahalisi onları siz
öldürdünüz.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (2452)
"Ona HarCıra'lılar hakkında soru sordular." Haruriyye (HarCıralılar)
Haricilerin kendileridir. Onlara Harulalı denilmesinin sebebi Harura denilen
yere konaklayıp orada adalet ehli olanlarla savaşmak üzere birbirleriyle
akitleşmelerindendir. HarCıra ise Kufe'ye yakın Irak' daki bir kasabanın
adıdır. Onlara Havaric (Hariciler) denilmesinin sebebi ise, cemaate karşı huruc
etmeleri (baş kaldırıp) karşı çıkmalarıdır. Cemaatin yolunun dışına çıktıkları
için bu ismin verildiği söylendiği gibi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
bu adamın sülalesinden öyle bir kavim çıkacaktır ki. .. buyruğundan dolayı bu
ismin verildiği de söylenmiştir.
"ResuluIlah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledim: Bu ümmet arasında
-bu ümmetten demedi- ... çıkacaktır." el-Mazer'ı dedi ki: Bu Ashab-ı
kiram'ın (r.anhum) geniş bilgi sahibi olduklarına, oldukça incelikli bir
bakışlarının olup lafızları olabildiğince tetkik ederek lafızların gizli saklı
medlulleri arasındaki farkı bildiklerine dair en açık delillerden birisidir.
Çünkü: "Min:'den" lafzı onların kafir değil bu ümmetten olmalarını
gerektirir. Halbuki "fi: de, da" böyle değildir. Bununla birlikte
bundan sonra Ali (r.anh)'ın zikredilecek olan rivayetinde (2464):
"Ümmetimden öyle bir kavim Çıkacak ki..." Ebu Zerr'in rivayetinde de
(2466): "Benden sonra benim ümmetimden ... yahut benim ümmetimden benden
sonra ... olacak"denilmektedir. Onların tekfir edilmeleri hususundaki
görüş ayrılıkları ile doğru olanın tekfir edilmeyecekleri olduğu açıklaması
daha önceden geçmiş bulunmaktadır.
ResuluIlah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Ok atan kimse oku n demirine, oku n demire giriş
kısmına bakar da acaba oka bir kan bulaştı mı diye şüpheye düşer", diğer
rivayette (2453) "Okun düz orta kısmına bakar. .. sonra da o okun tüy
kısmına bakar", diger rivayette (2454): "Okun düz kısmına bakar
kandan eser görmez yine okun yayın kirişine yerleştirilen kısmına bakar, yine
kandan bir eser görmez"denilmektedir. Bu rivayetlerde geçen
"risaf" okun demirinin giriş kısmıdır. Nasıl ise oku n demirine
denilir. "Kıyt" okun tahta kısmı, "kuzes" okun tüy kısmı,
fuvak ise okun yayın kirişine yerleştirilen kısmı, "nıdiy" okun düz
orta kısmı demektir. Bu lafızlar Müslim'in kitabında bu şekilde açıklanmıştır.
el-Asmai de bunu böylece açıklamıştır. "Basır" ise azıcık miktar kan
anlamındadir. Yani okunun hedefe isabet ettiğine delil kabul edeceği kandan bir
eser görmez.
"Eğer adil olmazsam
hüsrana ve zarara uğradım demektir." Buradaki (hüsrana ve zarara uğradım
anlamında ki) "hibtu ve hasirtu"daki te'lerinin fethalı olarak hibte
ve hasirte: sen hüsrana ve zarara uğradın" diye okunuşu nda ki ihtilafı
yine bu babda açıklamış bulunuyoruz.
"Sallanan bir et
parçası gibi." Ad'a et parçası demek olup "tüderdiru" de
sallanıp duran, gidip gelen demektir.
"İnsanların
tefrikaya düştükleri bir zamanda. " Bu lafızları sahihte iki şekilde
zaptetmişlerdir. Birincisine göre "hını furkatin" okuyuşu ki
insanların ayrılık içerisinde oldukları zaman demektir. Bu da müslümanlar
arasında görülecek ayrılık ve tefrika anlamındadır. Kasıt ise Ali ile Muaviye
(r.anhuma) arasındaki ayrılıktır. İkinci şekil ise "hayri firkatin"
şeklidir ki iki fırkanın en faziletli olanı, en hayırlı olanı demektir. Ama
birinci şekil daha meşhur ve daha çok rivayet edilmiştir. Bunu da bu rivayetten
sonra gelecek olan (2454) "İnsanların tefrika içinde oldukları bir zamanda
çıkacaklar" ifadesi desteklemektedir. Buradaki bu lafzın fe harfi ötreli
(tefrika anlamına gelen furka) şeklinde okunacağından görüş ayrılığı yoktur ve
bunun anlamı da açıktır.
Kadı Iyfu: dedi ki:
"Hayri firkatin" rivayetine göre kasıt nesillerin en hayırlısı olup
bunlar da ilk nesil (asr-ı saadet nesli)dir. Ya da kasıt Ali (r.anh) ve onun
taraftarları, arkadaşları olur. Çünkü onların gerçek anlamda hurucları (karşı
çıkışları) ona karşı olmuştur. Çünkü o zaman imam o idi.
Hadiste ehl-i sünnetin Ali
(r.anh) onlarla savaşında isabetli idi, diğerleri ise baği idi şeklindeki
görüşlerinin lehine delil bulunmaktadır. Özellikle de Bununla birlikte Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Onları iki taifeden hakka daha yakın
olanı öldürecektir" buyruğu ile birlikte onları öldürenlerin Ali (r.anh)
ve arkadaşları olduğunu hesaba katarsak Bunun böyle olduğu açıkça ortaya çıkar.
Bu hadis-i şerifte
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in açık bir takım mucizeleri
bulunmaktadır. Çünkü o bu hadis ile bunların olacağını haber vermiş, bunların
hepsi tıpkı
(2454) "Onların
alametleri saçlarını tıraş etmektir." Sima alamet demektir. Üç türlü
söyleyişi vardır. Daha fasih olanı sondaki elifin maksur olduğudur. Kur'an-ı
Kerim de de böyle kullanılmıştır. İkincisi med ile okunuştur (eliften sonra
hemze getirilmek suretiyle). Üçüncüsü ise med ile birlikte mim'den sonra ya
getirerek "essimi ya" söyleyişidir.
"Tehaluk" den
kasıt başlarını tıraş etmeleridir. Diğer rivayette ise (ha dan sonra elif
getirilerek) "tehalluk" denilmektedir.
Bazı kimseler bunu başı
tıraş etmenin mekruh olduğuna delil göstermişseler de bunda delil olacak bir
taraf yoktur. Bu sadece onlara ait bir alametten ibarettir. Alamet ise haram
bir husus ile de olabilir, mübah olan bir husus ile de olabilir. Nitekim Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onların alametleri pazularından birisi,
kadının memesi gibi olan siyahi bir adamdır" buyurmuştur. Bilindiği gibi
böyle bir alamet haram değildir. Ayrıca Ebu Davud'un Sünenin de Buhari ve
Müslim'in şartına uygun bir isnad ile Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in: "Başındaki saçın bir kısmını tıraş etmiş bir küçük çocuk
görünce Bunun ya tamamını tıraş edin ya tamamen bırakın" buyurduğu
sabittir. Bu ise tevil edilme ihtimali olmayacak şekilde başı tıraş etmenin
mübah olduğu hususunda açık bir ifadedir. Mezhep alimlerimiz der ki: Her
durumda başı (tamamen) tıraş etmek caizdir ama eğer saçını yağlamak ve taramak
suretiyle bakmak kendisine zor gelecek olursa bu taktirde tıraş etmesi müstehab
olur. Meşakkati yoksa o zaman saçını bırakması müstehabtır.
"Onlar Allah'ın
yarattıklarının şerıileridir -yahut şerlilerindendir-." Bütün nüshalarda
bu şekilde (birinci şer kelimesi başında hemze bulunmaksızın ikincisi ise
hemzeli "eşer" şeklindedir. Bu da az kullanılan bir söyleyiştir.
Meşhur olan elifsiz kullanımdır. Bu ibarede onların kafir olduklarını
söyleyenlerin lehine bir delalet bulunmakla birlikte cumhur bunu müslümanların
şerlileri ve benzeri şekillerde tevil edip yorumlamışlardır.
2455- Bize Şeyban b.
Ferruh tahdis etti, bize el-Kasım -ki o b. el-Fadıl el-Huddanin' dir- tahdis
etti, bize Ebu Nadra Ebu Said el-Hudri'den şöyle dediğini tahdis etti:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Müslümanların
ayrılık içinde oldukları bir zamanda (dinden) çıkan bir taife ortaya çıkacak ve
bunları iki taifenin hakka daha yakın olanı öldürecektir. "
Diğer tahric: Ebu
Davud, 4667
2456- Bize
Ebu'r-Rab!'ez-Zehranıve Kuteybe b. Said tahdis etti. Kuteybe dedi ki: Bize Ebu
Avane Katade'den tahdis etti, O Ebu Nadra'dan o Ebu Said el-Hudr!'den şöyle
dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
"Ümmetim arasında iki fırka olacaktır. İkisinin arasından (dinden) çıkan
bir taife çıkacak ki o iki fırkadan hakka daha yakın olanları bu çıkanları öldürme
işini üzerine alacaktır. "
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
2457- Bize Muhammed b.
el-Müsenna tahdis etti, bize Abdülala tahdis etti, bize Davud, Ebu Nadra'dan
tahdis etti. O Ebu Said el Hudr!'den rivayet ettiğine göre ResuluIlah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İnsanlardan (dinden çıkan) bir fırka
çıkacak iki taife arasından hakka daha yakın olanları onları öldürmeyi
üstlenecektir" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
2458- Bana Ubeydullah
el-Kavariri tahdis etti, bize Muhammed b. Abdullah b. ez-Zübeyr tahdis etti,
bize Süfyan Habib b. Ebu Sabit'ten tahdis etti. O Dahhak el-Mişraki'den, o Ebu
Said el-Hudri'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den diye rivayet ettiği
hadiste şunları da söylediğini zikretmektedir: "(Ümmetimin) ihtilafa düşüp
tefrika içinde oldukları bir zamanda çıkacak ve hakka en yakın olan iki
taifeden birisinin kendilerini öldüreceği bir kavim (topluluk)"den söz
etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) (2454) "Onları, iki taifeden hakka daha
yakın olanları öldürecektir." Bir diğer rivayette (2455) "İki
taifeden hakka daha yakın olanları." Öbür rivayette (2456) "Ümmetim
iki fırka olacak, ikisi arasında (dinden) çıkan bir taife çıkacak ve onları, bu
iki fırkadan hakka daha yakın olanları öldürecektir" buyurmaktadır. Bu
ifadeler Ali (r.anh)'ın haklı ve isabetli olduğu, diğer taife olan Muaviye
(r.a.)'ın taraftarlarının ise (yanlış) te'vil yapan baği kimseler oldukları
hususunda gayet açıktır. Aynı zamanda bu lafızlarda her iki taifenin de mü'min
oldukları ve bu savaşma sebebi ile imanın dışına çıkmayıp fas ık da olmadıkları
açıkça ifade edilmektedir. Hem bizim mezhebimizin görüşü hem bize muvafakat
edenlerin görüşü budur.
"Bize el-Kasım -ki
o b. el-Fadl el-Huddani'dir- tahdis etti" nisbeti ha harfi ötreli ve dal
harfi şeddeli olmak üzere el-Huddani' dir.
(2458), "ed-Dahhak
el-Mişraki" el-Mişraki nisbeti mim harfi kesreli, şin sakin, re fethalı ve
kaf kesrelidir. Bütün mu' telif ve mutelif ünvanlı eserler ile isimlere ve
(vefat) tarihlerine dair eser yazan bütün müelliflerin zikrettiği doğru nisbet
budur. Ama Kadı İyaz kimilerinden bu nisbeti mim harfi fethalı, re harfi
kesreli (el-Meşreki) şeklinde zapt ettiğini nakletmektedir. Kadı İyaz'ın dediğine
göre bu bir tashifdir dediği gibidir. Ayrıca onun Hemdan'ın bir kolu olan
"Mişrakıle mensup olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. O, bundan önceki
Harmele ve Ahmed b. Abdurrahman'ın rivayetinde (2453) adı geçen ed-Dahhak
el-Hemdani'nin kendisidir.
"İhtilaflı bir
ayrılık halinde çıkacak bir topluluktan söz ettiği bir hadiste" buradaki
"furka" kelimesi aynı zamanda fe harfi kesreli "firka"
şeklinde ve ötreli (furka) şeklinde zapt edilmiştir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
49- HARİCİLERİN
ÖLDÜRÜLMESİNE TEŞVİK BABI