SAHİH-İ MÜSLİM |
ORUÇ |
14- ORUÇ TUTAN KİMSENİN
RAMAZAN'IN GÜNDÜZÜNDE CİMA ETMESİNİN AĞIR HARAM OLDUĞU, BU DURUMDA BÜYÜK
KEFFARETİN VACİB OLDUĞU, BU KEFFARETİN BEYANI VE HEM ZENGİNE HEM YOKSULA VACİB OLUP
YOKSULUN ZİMMETİNDE ÖDEYEBİLECEĞİ VAKTE KADAR BORÇ OLARAK SABİT KALACAĞI BABI
2590- Bize Yahya b.
Yahya, Ebu Bekr b. Ebi Şeybe, Züheyr
b. Harb ve İbn Numeyr tahdis etti. Hepsi İbn Uyeyne'den rivayet etti.
Yahya dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne
ez-Zühri'den haber verdi, o Umeyd
b. Abdurrahman'dan, o Ebu Hureyre (r.anh)'dan şöyle dediğini rivayet etti: Bir adam Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
gelerek dedi ki: Helak oldum, ey Allah'ın Resulü! Allah Resulü: "Helak
olmana sebeb ne?" buyurdu. Adam: Ramazan ayında
hanımım ile cima ettim, dedi.
Allah Resulü: "Bir
köleyi hürriyetine kavuşturacak kadar varlıklı mısın?" diye buyurdu. Adam:
Hayır, dedi. Allah Resulü: "Peki kesintisiz iki ay oruç tutabilir
misin?" buyurdu. Adam: Hayır dedi. Allah Resulü: "Peki altmış yoksula
yemek yedirecek kadar bir şeyler bulabilir misin?" buyurdu. Adam: Yine
hayır dedi.
İçinde hurma bulunan bir
zembil getirildi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bunu tasadduk'et"
dedi. Adam: Bizden daha fakirine mi? Bu şehrin (Medine'nin) iki kara taşlığı
arasında böyle bir şeye bizden daha çok ihtiyacı bulunan hane halkı yoktur
dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
göz dişleri görününceye kadar güldü sonra da: "Haydi git. Bunu ailene
yedir" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari, 1936, 1937, 2600,
5368, 6087, 6164, 6709, 6711, 6821; Ebu Davud, 2390 2392; Tirmizi, 724; İbn Mace, 1671
2591- Bize İshak b.
İbrahim de tahdis etti, bize Cerir,
Mansur'dan haber verdi, o Muhammed b. Müslim ez-Zühri'den
bu isnad ile İbn Uyeyne'nin rivayeti ile aynen rivayet etti ve: "İçinde
bulunan bir arak -ki o zembildirgetirdi" dedi ve
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
göz dişleri görününceye kadar güldü ibaresini zikretmedi.
2592- Bize Yahya b.
Yahya ve Muhammed b. Rumh tahdis
edip dediler ki: Bize Leys haber verdi (H.) bize Kuteybe de tahdis etti, bize Leys İbn Şihab'dan
tahdis etti, o Humeyd b. Abdurrahman b. Avf'dan o Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre bir adam Ramazan ayında hanımı ile
cima etti. Bu hususta Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den fetva sorunca ona: "Bir
köle bulabilir misin?" buyurdu. Adam: Hayır, dedi. Allah Resulü: "İki
ay oruç tutabilir misin?" dedi. Adam: Hayır, dedi. Allah Resulü: "O
halde altmış yoksula yemek yedir" buyurdu.
2593- Bize Muhammed b. Rafi'de tahdis etti. Bize İshak
b, İsa tahdis etti. Bize Malik'in, Zühri'den bu isnad ile haber
verdiğine göre bir adam Ramazan ayında oruç yedi. Resullullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ona bir köle azat etmek suretiyle kefarette bulunmasını emir buyurdu. Sonra da İbn Uyeyne'nin hadisini aynen
zikretti.
2594- Bana Muhammed b. Rafi' tahdis etti, bize Abdürrezzak tahdis etti, bize İbn Cüreyc haber verdi, bana İbn Şihab, Humeyd
b. Abdurrahman'dan tahdis
ettiğine göre Ebu Hureyre
de kendisine şunu tahdis etmiştir: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Ramazan ayında oruç açmış birisine bir köleyi hürriyetine kavuşturmasını yahut
iki ay oruç tutmasını yahut altmış yoksula yemekyedirmesini
emir buyurdu.
2595- Bize Abd b. Humeyd tahdis
etti, bize Abdürrezzak haber verdi, bize Ma'mer, ez-Zührt'den bu isnad ile İbn Uyeyne'nin
hadisine yakın olarak rivayet etti.
AÇIKLAMA: (2590) Bu babta Ebu Hureyre
(r.anh)'ın Ramazan ayında
gündüzün hanımı ile cima eden kişi ile ilgili hadis yer almaktadır. Gerek bizim
gerek genel olarak ilim adamlarının benimsedikleri görüş kasten orucunu bozacak
şekilde Ramazan ayı gündüzün karısı ile cima eden bir kimseye keffarette bulunmak icab eder. Keffaret ise çalışmasına açıkça engel teşkil edecek
kusurları bulunmayan mümin bir köleyi hürriyetine kavuşturmaktır. Eğer bunu
yapamazsa kesintisiz iki ay oruç tutar. Eğer buna gücü yetmezse o vakit her
birine bir mud buğdayolmak
üzere altmış yoksula yemek yedirir. Bir mud ise bir
tam bir bölü üç Bağdat rıtlıdır. Eğer bu üçünü de
yapamayacak durumda ise Şafii'nin iki görüşü vardır;
1. Herhangi bir
yükümlülüğü yoktur. İsterse bundan sonra buna güç yetirsin yine bir şey yapması
gerekmez. Bu görüş lehine de şu cima eden kişi ile ilgili olan hadis delil
gösterilmiştir. Çünkü bunlara göre bu hadiste onun üzerinde herhangi bir
yükümlülük, bir borç sabit olmamıştır. Buna sebeb ise
bunların herhangi birisine gücünün yetmeyeceğini haber vermekle birlikte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ona keffaretin
üzerinde bir borç olarak sabit olacağım söylememiş aksine gelen hurmayı aile
halkına yedirmesi için izin vermiştir.
2. Bu görüşe gelince
mezhep alimlerimiz nezdince
sahih kabul edilen görüş olup aynı zamanda tercih edilen de odur. Buna göre keffaret yükümlülüğü kalkmaz. Aksine imkanı oluncaya kadar
onun üzerinde borç kalır. Bu da diğer borçlara, haklara ve ihramlı iken
avlanmanın cezası ve benzeri sorumluluk neticesinde ortaya çıkan yükümlülüklere
kıyasen böyledir. Hadiste ise keffaretin borç olarak
kalmadığını gösteren bir taraf yoktur. Aksine keffaretin
zimmetinde borç kaldığına bir delil vardır. Çünkü o Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e bu üç keffareti
de yerine getirmekten aciz olduğunu haber verdikten sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
bir zembil hurma getirildi. Bunun üzerine bunu hemen keffaret
olarak vermesini emir buyurdu. Eğer aciz olmak sebebi ile bu keffaret düşse idi onun üzerinde bir yükümlülük kalmaz ve
ona bunu sadaka olarak vermesini emretmezdi. İşte bu keffaretin
zimmetinde sabit olduğuna delildir. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in ona bu hurmayı ailesine yesinler
diye izin verdi ama keffaret onun yükümlülüğü olarak
kalmaya devam etti. Keffaret yükümlülüğünün
zimmetinde kaldığını ona beyan etmeyiş sebebi ise usul alimlerinin büyük
çoğunluğuna göre beyanın ihtiyaç zamanına kadar geciktirilmesinin caiz
oluşundan dolayıdır. İşte hadisin manası ile ilgili ve meselenin hükmü hakkında
doğru olan budur. Meselenin hükmü ile ilgili zayıf daha başka görüş ve
açıklamalar da vardır.
Unuturak cima eden bir kimsenin ise orucu da bozulmaz ona keffaret de düşmez. Mezhebimizin sahih olan görüşü budur.
İlim adamlarının cumhuru da böyle demişlerdir. Ama Maliki mezhebi alimlerine
göre bu hususta böyle bir kimseye keffaretin vacip
olup olmadığı ile ilgili i görüş ayrılıkları vardır. İmam Ahmed
ise; orucu bozulur ve keffarette bulunması icab eder derken Ata', Rabia, Evzai,
Leys ve Sevri, orucunu kaza
etmesi icab eder ama keffaret
yoktur demişlerdir. Bizim mezhebimizin delili, unutan bir kimsenin yemek yemesi
dolayısı ile orucunun bozulmayacağına dair hadis sahih olarak gelmiştir. Cima
da bu anlamdadır.
Cima ile ilgili keffarette bulunmak hakkında varid
olmuş hadisler ise ancak kasten cima eden kişi ile ilgilidir. Bundan dolayı bu
hadislerin bir kısmında: Helak oldum derken, bir kısmında yandım, yandım
demiştir. Böyle bir sözü ise ancak bu işi kasten yapan kişi söyler. Çünkü
unutan kişi için icma ile bir vebal yoktur.
"Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
bir zembil... getirildi." Arak (zembil) ayn ve ra harfi fethalı söylenir. Gerek rivayette gerek lügat
bakımından doğru ve meşhur olan budur. Kadi İyaz da cumhurdan naklettiği rivayette böylece zikretmiş
sonra da şunları eklemiştir: Üstadlarımızdan bir çoğu
ve daha başkaları ise bu kelimeyi "ark" şeklinde ra
harfi sakin olarak rivayet etmiştir. Ama doğrusu bu harfin fethalı
okunacağıdır. Araka arada nun harfi olmaksızın "zebil" denildiği gibi nun
ilavesi ve ze harfi kesreli olarak "zimbil" de denilir. Aynı şekilde kaffe ve miktel ile sefife de zembilin
diğer isimleridir. Kadi İyaz
dedi ki: İbn Dureyd dedi
ki: Ona zimbil (zembil) denilmesi içinde çöp
taşındığından dolayıdır. Arak fukahaya göre onbeş sa' alan bir kaptır. Onbeş sa' ise her bir yoksula
birer mud olmak üzere altmış yoksula altmış mud alır.
"Bizden daha
fakirine mi?" Buradaki "daha fakir" anlamındaki lafzı biz
"efkara" şeklinde re harfi nasb ile zaptetmiş bulunmaktayız. Kadi İyaz da böylece nakletmiş olup bu lafzın, sen bizden daha
fakir bir kimse bulabilir misin ya da bizden daha fakir bir kimseye verebilir
misin? takdirinde bir hazfedilmiş fii! kabul edilir.
Ayrıca bizden daha fakir kimse var mı? takdirinde olmak üzere bu kelime merfu olarak da okunabilir. Nitekim bundan sonra gelecek
başka bir hadiste (2598) "bizden başkası mı?" buyurmuştur, biz bunu ref ile zaptettik. Az önce geçen
açıklamaya uygun olarak nasb ile "eğayrane: bizden başkasına mı" diye telaffuzu da
sahihtir. Kadi İyaz'ın
açıklaması bunlar olmakla birlikte biz bu ikinci kelimeyi de nasb ile zaptetmiş bulunuyoruz.
Ama az önce geçen açıklamalarımız da görüldüğü gibi her ikisi de caizdir.
"İki kara taşlı
arasında" kasıt "iki harre"dir. Medine
de iki harre arasında bir şehirdir. Harre ise siyah taşları çok olan yer demektir. Böyle bir
yere labe, lube ve levbe de denilir. Bunları Ebu
Ubeyd, el-Cevheri ve sayılamayacak kadar çok sayıda dil bilgini nakletmiş
bulunmaktadır. Onlar derler ki:
İşte bundan dolayı
siyahi olan kimseye llibi ve nlibi
denilmiştir. Yabe (kara taşlı)'nın
çoğulu ise hlb, Iab ve labat diye gelir. Hemzeli bir lafız değildir.
(2591) "Ki o
zembil" demektir. Biz bu lafzı ze harfi kesreli
"zimbil" diye zaptetmiş
bulunuyoruz ki az önce açıklaması geçti.
(2592) "Bir adam
karısı ile cima etti" karısı ile cima etti lafzı nüshaların bir çoğunda
"vakaa bimraatihi"
şeklindedir, bazılarında ise "vekaha imraetehu" şeklindedir. Her ikisi de doğrudur.
(2594) "Ramazan
ayında oruç açmış bir adama ... emretti." Burada kullanılan "ev"
yahut, veya lafzı muhayyer bırakmak için değil kısımları açıklamak içindir.
İfadenin takdiri de şöyledir: Bir köleyi hürriyetine kavuşturur. Köleyi
hürriyetine kavuşturmaktan aciz düşerse oruç tutar, her ikisini yapamayacak
olursa yemek yedirir. Diğer rivayetler zaten buna açıklık getirmektedir.
Bu rivayetlerde Ebu Hanife ile cima ve zihar keffareti olarak kafir bir köleyi hürriyetine kavuşturmak
da yeterlidir diyenlerin görüşlerinin lehine delil bulunmaktadır. Bunlar sadece
mümin bir kimsenin öldürülmesi halinde verilecek keffarette
kölenin mümin olmasını şart koşarlar. Çünkü Kur'an-ı
Kerim de böyle bir kölenin iman ile vasıflı olması nass
ile tesbit edilmiştir. Ama Şafii ve cumhur ise mutlak
ifadenin mukayyed ifadeye göre anlaşılması gereği
bütün keffaretlerde kölenin mümin olması şartını
koşmuşlardır. Mesele buna bina edilmiştir. Çünkü Şafii mutlakı
mukayyede göre yorumlarken Ebu
Hanife ona muhalefet etmektedir.
2596- Bize Muhammed b. Rumh b. el-Muhacir tahdis etti...
Aişe (r.anha) dedi ki: Bir adam Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellemı'e
gelerek: Yandım dedi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Neden?" buyurdu. Adam:
Ramazanda gündüzün karımla cima ettim dedi. Allah Resulü: "Sadaka ver,
sadaka ver" buyurdu. Adam, yanımda hiç bir şey yok deyince ona oturmasını
emretti. Sonra Allah Resulü'ne içinde yiyecek bir şeyler bulunan iki zembil
geldi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ona onu tasadduk
etmesini emir buyurdu.
Diğer tahric: Buhari, 1935, 6822; Ebu Davud, 2394, 2395
AÇIKLAMA: "Yandım"
buradan mecazi ifadenin kullanılabileceği ve mecazi bir ifade kullanana tepki
gösterilmeyeceği hükmü anlaşılmaktadır.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Sadaka ver, sadaka ver"
buyurmasındaki bu emir mutlak olarak sadaka vermek demektir. Ama bundan önceki
rivayetlerde altmış yoksul yedirmek kaydı geçmiştir. Bu da altmış mud eder. Altmış mud da onbeş sa'dır.
"Sonra ona içinde
yiyecek bir şeyler bulunan iki zembil getirildi. Onu sadaka olarak dağıtmasını
emir buyurdu." Bu da aynı şekilde daha önce geçtiği gibi mukayyed (kayıtlı) lafızlara göre açıklanması gereken
mutlak bir ifadedir.
(2590) Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Kesintisiz iki ay oruç tutabilir misin?" buyruğunda hem bizim
mezhebimizin hem cumhurun kanaatinin lehine delil bulunmaktadır. Zaten sonraki
asırlarda bu husus üzerinde de icma edilmiştir. Bu da
bu iki ayın peşpeşe oruç tutulmasının şart olduğudur.
İbn Ebu Leyla'dan bunu şart
görmediği de nakledilmiş bulunmaktadır.
''Altmış yoksula yemek
yedir" buyruğu bizim ve cumhurun lehine bir delildir. Sonraki asırlarda da
zaten ilim adamları Bunun üzerine icma etmişlerdir.
Bu da altmış yoksula yemek yedirmenin şart olduğudur. Hasan-ı Basri'den Bunun kırk yoksula yirmi sa'
yiyecek vermek olduğunu söylediği nakledilmiş olmakla birlikte altmış yoksul
olmasını şart koşan cumhur her bir miskine (yoksula) birer mud
verilir. Mud ise bir sa'ın
dörtte biridir. Ebu Hanife ve Sevri
ise her bir yoksula yarımşar sa' yedirir
demişlerdir.
2597- Bize Muhammed b.
el-Müsenna tahdis etti... Abbad b. Abdullah b. ez-Zübeyr'in
tahdis ettiğine göre o Aişe
(r.anha)'yı şöyle derken dinlemiştir: Bir adam Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi. Sonra hadisi zikretti.
Ama hadisin baş
taraflarında: "Sadaka ver, sadaka ver" buyruğunda ravinin
(gündüzün) ifadesi de bulunmamaktadır.
2598- Bana Ebu't-Tahir tahdis etti... Abbad b. Abdullah b. ezZübeyr'in tahdis ettiğine göre o Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe
(r.anha)'yı şöyle derken dinlemiştir: Mescitte
Ramazan ayında bir adam Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
yanına gelip: Ey Allah'ın Resulü! Yandım, yandım dedi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ona: "Durumun ne ki?" diye sordu. Adam: Eşimle cima ettim, dedi.
Allah Resulü: "Sadaka ver" buyurdu. Adam: Allah'a yemin ederim ey
Allah'ın Nebi'si hiçbir şeyim yok. Ona (sadaka vermeye) gücüm de yok dedi.
Allah Resulü: "Otur" buyurdu. Adam da oturdu. O bu halde iken
üzerinde yiyecek (buğday) bulunan bir eşeği sürmekte olan bir adam çıkageldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Az önce yandığını söyleyen kişi
nerede?" buyurdu. Adam ayağa kalkınca Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Bunu sadaka olarak dağıt" buyurdu. Adam: Ey Allah'ın Resulü! Bizden
başkasına mı? Allah'a yemin ederim biz hem açız hem bir şeyimiz yok, deyince.
Allah Resulü: "O halde onu siz yeyin"
buyurdu.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: